Kentsel Deneyimin Bir Alegorisi

12 dk

Trabzonspor, Trabzon için bir kulüpten fazlasını temsil etti hep. Şehirdeki futbol tutkusunun kökleri 1967'den çok daha öncesine dayanıyordu.

İnsanlığın en eskil korkularından birisi yeniden hortladı: Salgın. Kolektif bilinçaltımızın en derin yaralarından biri bu. Yaklaşık dört bin yıl önce tarihin en eski yazılı destanı Gılgamış'ta kendine yer bulduğu gibi bugün de kitaplara, filmlere, insanlığın sonunu çığıran popüler yapımlara konu olmaya devam ediyor.

Göçebe toplumlar için 'hastalıklı' olanı sürüden dışlayarak yola devam etmek salgın ile bir mücadele yöntemiyken yerleşik toplumlarda bunun yerini tecrit aldı. Bugün hastaları tecrit ettiğimiz gibi, dış dünyaya duyduğumuz korkuyla içimize kapanarak bu berbat salgınla baş etmeye çalışıyoruz.

Ben ev içlerine kapandığımız bu yalnızlık günlerinde, 'kişisel gelişim' ve 'verim' üzerine kurulu sosyal medya öğretilerine biraz mesafeli duruyorum. Lakin kitap okumak, araştırma yapmak, yeni bir dil öğrenmek gibi uğraşlar benim için ciddi bir konsantrasyon gerektiriyor ve yoğun kaygı altında pek de mümkün olmuyor. Dahası; senelerdir üzerine düşünüp yazdığım bir konuda dahi kalem oynatmak zor gelebiliyor...

Yine de Trabzon ve futbol denilince söyleyecek sözü buluruz elbet. Hele sohbeti salgın diyerek açmışken… Salgın, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren futbola ilişkin kullanılan başlıca metaforlardan biri. Oyunun diğer spor dallarını geride bırakarak müthiş bir süratle yaygınlaşmasından rahatsızlık duyan spor önderlerinden birine, Ahmet Fetgeri'ye kulak verelim: "Milletler kolera, veba gibi hayatı tehdit eden tehlikeli salgınlara mani olmak için büyük fedakarlıklar ve gayretlerle tedbir alırlar. Katiyetle bilinmelidir ki gençliğin eti, kemiği, beyni, ahlakı yani milletin müstakbel bünyesi üzerinde futbolun yaptığı tahripkar tesirler bir millet için kolera salgınından az değildir."*

Trabzon da futbol salgınından nasibini alan ilk kentlerden biriydi memlekette. Hüseyin Avni Aker de Fetgeri ile benzer bir endişeyi taşıyor, futbolun diğer sporların gelişimini engellemesinden endişe duyuyordu: "Trabzon şehri spor ibtilası geçiriyor. İstanbul'da dans ibtilası, Ankara'da ud, Trabzon'da futbol… Bunlar birer hastalık gibi yakaladıkları adamın yakasını bırakmıyorlar. Trabzon'da mahalle aralarında, ta Kavak Meydanı'na kadar ne kadar meydan, cami havlisi, bahçe varsa birkaç çocuk toplanmış! – Gol gol diye bağırıyorlar."** Ve korkulan geldi başa… Futbol monokültürünü dayatarak tüm sporları galebe çaldı. Trabzon gibi bir deniz memleketinde, su sporlarını bile…

Kulüpçülük Mirası

Türkiye'de futbol aidiyetlerinin coğrafi dağılımına baktığımızda ortaya çıkan tabloda istisnai bir yeri var Trabzon'un. İşte ben bunu, futbolun popülerliğinde yeni imkânlar arayan idealist bir Cumhuriyet kuşağının varlığına bağlıyorum. Trabzonspor, futbol salgınını erken bir dönemde kurumsallaştıran spor önderlerinin kente bıraktığı mirastır aslında. Bu sayededir ki; 1960'lı yıllardaki 'Şehir ve Spor' hareketi, memleketteki yerel futbol kültürlerine, bölgesel rekabetlere büyük bir darbe vururken, bu süreçten en az hasarla çıkma başarısını Trabzon şehri göstermiştir. Amatör futbol kulüplerini ortadan kaldırarak 'sonradan imal edilen' Şehirsporlar'ı suni bir taraftarlıkla sahiplenmek pek çok şehir için oldukça zorken, Trabzon'da köklü olan kulüpçülük bilinci ve şehrin liderlik iddiası ile bu durumun üstesinden gelinebilmiştir.

1920'lerde Trabzon'dan bir kesit. Hüseyin Avni Aker, sağ başta oturuyor.

1920'lerde Trabzon'dan bir kesit. Hüseyin Avni Aker, sağ başta oturuyor.

Burada kulüpçülükten kastımız; ulusal spor yönetiminde bir kulübe münhasır bir tarafgirlik yahut kayırmacılık değil elbet... Mensubu olduğu kulüp için amatörce, çıkar gözetmeksizin gayretkeş çalışma bilincinden söz ediyoruz. Şehirde futbol rekabetinin fitilini ateşleyen ilk iki kulüp İdman Ocağı ve İdman Grubu, 1920'lerin hemen başında aynı çatı altından çıkarak, Cumhuriyet'in idealist öğretmenleri tarafından Muallimler Cemiyeti bünyesinde "Trabzon gençliğinin mükemmeliyeti bedeniye ve ruhaniyesini temin maksadıyla" kurulmuştu.***

Bu kulüplerden İdman Ocağı'nın idarecileri arasında Galatasaray Lisesi'nde eğitim görmüş ve futbolla burada tanışmış insanlar vardı. Galatasaray aidiyeti kulübün yalnızca renk tercihine yansımayacak; Ocak ile birlikte diğer kulüplerin kurumsallaşma kabiliyetini de arttırarak Trabzon'da futbolun düzey ve birikimini etkileyen önemli bir faktör olarak göz dolduracaktı. Trabzon futbolu bugün bağrında pek çok ilki barındırıyorsa, bu başarı mirasını Trabzon'da kulüpçülük geleneğini başlatan ve futbol kültürünü baskın bir biçimde belirleyen İdman Ocağı'nın kurucu figürlerine borçludur.

1922'de İstanbul, Ankara ve İzmir ile birlikte Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'na kaydolan ilk dört şehirden biridir Trabzon. Anadolu'da bir fikstür dahilinde ilk lig maçları burada oynanmaya başlamıştır.

Türkiye'de ilk üç futbol kitabından birisi, 1922 yılında İdman Ocaklı Süleyman Rıza Kuğu tarafından Trabzon'da kaleme alınmıştır. Kitabın önsözünde yazılış amacı -Trabzon'un coğrafi liderlik iddiasına yaraşır şekilde- 'Doğu vilayetlerine futbol öğretmek' şeklinde açıklanmıştır. Kazım Karabekir'in bu kitaptan bin adet alarak doğu ordularına dağıttığı ve pek çok askerin futbolla bu kitap sayesinde tanıştığı bilinmektedir.

İdman Ocaklı gençler, 1923 yılında -üstelik Cumhuriyet'in ilanından aylar önce- İstanbul'a futbol maçı yapmaya giderler. 1925'te Gürcistan'dan bir spor kafilesini şehre davet ederler. Boy ölçüşme, sınırları aşma, seviye atlama arzularına, düzenledikleri kentler arası özel turnuva ve karşılaşmalarla 'öğrendiklerini aktarma' hevesi eşlik eder. Trabzon'un ilçeleri başta olmak üzere, Erzurum, Giresun gibi komşu illerde kurulan ilk kulüplerde de Trabzonlu gençlerin izi ve emeği vardır.

1937 yılında bir aylık bir Anadolu turnesine çıkmak üzere Trabzon'daki en iyi futbolculardan kurulan karma takıma seçilen isim, bölgesel 'liderlik' arzusunu tam anlamıyla yansıtmaktadır: Doğu Muhteliti. Halbuki tüm futbolcular Trabzon'un evlatlarıdır! Müebbet bir abiliktir Trabzon'unki. 1970'lerde 'Anadolu'nun ilk şampiyonu' sıfatıyla yeni bir boyut kazanırken bugün bile hem kulüp diskurunda hem yerel basın söyleminde sürdürülür 'abilik' iddiası. Alt lig takımlarıyla eşleşilen kupa maçlarında hasılatı rakip takıma bırakma alışkanlığıyla da kendini gösterir.

Beşiktaş'ı eleyen İdman Ocağı kadrosu.

Beşiktaş'ı eleyen İdman Ocağı kadrosu.

Kentin önde gelen kulüplerinden İdman Ocağı, mahalli ligdeki şampiyonlukların yanı sıra, üç defa Türkiye amatör şampiyonluğunu da kazanarak yurt çapında tanınan bir isim haline gelecek; şöhretini 1965 yılında Beşiktaş'ı Türkiye Kupası'ndan eleyerek perçinleyecektir. Ocak'ın dışında İdmangücü, Yolspor ve Akçaabat Sebat da Türkiye Amatör Şampiyonu olmuş Trabzon'un güzide amatör kulüplerindendir.

"Devrim değil, evrim!"

Görüldüğü gibi, futbolun Trabzon'un halk kültürü envanterinde çok önemli bir yeri var. Bu nedenle nüfus hüviyetinde her ne kadar 1967 yazıyor olsa da Trabzonspor'u anlamak için muhakkak öncesine uzanmak gerekiyor. Bu tarihsel perspektif, bize Trabzon şehrinin Trabzonspor'la kurduğu güçlü bağa dair önemli ipuçları sunuyor. Aslında Trabzonspor'un kuruluşu, yılların futbol birikiminin, kulüpçülük ve yöneticilik deneyiminin, profesyonel düzlemde şehrin temsil edilmesi için harekete geçirildiği bir 'seferberlik' çağrısıydı. Şehrin tarihsel ve coğrafi iddiası üzerine temellenen başarı da kısa süre içinde gelecekti. Karadeniz Fırtınası, Birinci Lig'e çıktıktan sadece bir yıl sonra şampiyonluğu tadacak, 1976- 1985 yılları arasında 6 lig şampiyonluğu, 6 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 3 Türkiye Kupası ve 3 Başbakanlık Kupası'nı müzesine götürmeyi başaracaktı. Bordo-Mavililerin unutulmaz teknik direktörü Ahmet Suat Özyazıcı, 'Futbolda Anadolu Devrimi' ifadesini ters yüz ederek "Bu 'devrim'den ziyade, 'evrim'dir" diyecek; art arda gelen başarıları kentin futbol birikiminin doğal ve organik bir sonucu olarak yorumlayacaktı.

1980'li yılların ortalarından itibaren gerek kulüp içinde, gerek Türk futbolunda yaşanan gelişmeler Bordo-Mavilileri şampiyonluktan uzun yıllar alıkoydu; ama bu süreçte ne Trabzonlular Trabzonspor'dan ne de Trabzonspor zirveye oynamaktan vazgeçti. Müzesindeki Türkiye Kupası sayısını 8'e; Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı 7'ye; Başbakanlık Kupası'nı 5'e çıkarmasını bildi. Tarihinde ilk defa 2009-2010 sezonunda TFF Süper Kupa'yı kazanmanın onurunu yaşadı. 15 Eylül 1976 günü Akranes galibiyeti ile başlayan Avrupa serüveninde Liverpool, Aston Villa, Inter, Barcelona ve Lyon gibi unutulmaz zaferlere imza attı.

Her dönem ve koşulda bir spor kulübünden çok daha fazla şeyi temsil ediyordu. Kemençeden tuluma, horondan kolbastıya, hamsisi, şivesi, plakası ve hırçın doğasıyla Trabzon'a dair pek çok folklorik ve kültürel sembolün taşıyıcısı ve ulusal düzeyde sergilendiği zemin oldu Trabzonspor. Bu, şüphesiz ki onu diğer kulüplerden ayıran en 'başka' özelliklerden biriydi.

Ünlü yazar ve düşünür Fredric Jameson'ın, üçüncü dünyada yazılan romanlara ilişkin getirdiği çözümleme önerisi, genelde Türk futbolu ve özelde Trabzon bağlamında sıkça aklıma gelir. Jameson üçüncü dünya toplumlarında kolektif olanın 'bireysel'i önemli ölçüde belirlediğini iddia ederek, toplumsal yazgıdan bağımsızlaşmış bir bireyselliğin pek de mümkün olmadığını kaydetmişti. Bu çerçevede kalarak Trabzon'a yaraşır şekilde iddialı bir notla yazımı bitireyim:

Trabzonspor, kentsel deneyimin bir alegorisidir. Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi'ni Trabzon şehrine göre yeniden yorumlayacak olsam; üretim, istihdam, kentsel dönüşüm gibi akut ihtiyaçların en tepesine Trabzonspor'un şampiyonluğunu koyardım. Çünkü Trabzon'un 'kendini gerçekleştirmesi' artık tamamen buna bağlı.

*Cumhuriyet, 7 Haziran 1932.

**Aktaran Mesut Çapa ve Rahmi Çiçek. 20. Yüzyılın Başında Trabzon'da Yaşam. Serander Yayınları, 2004.

***Trabzon İdman Ocağı Kuruluş Beratı, Trabzonspor Şamil Ekinci Müzesi envanteri.

Socrates Dergi