Kes-Yapıştır-Çevir

16 dk

Marcelo Bielsa sadece izleyenleri değil, diğerlerini de etkiliyor. Bunlardan biri de Şili’nin teknik patronu Jorge Sampaoli. Marcelo Bielsa’nın dünya futbolundaki etkisine, 11 yıllık süreye sığan yazı ve notlarla bakıyoruz

Socrates’in ilk sayısı için benden bir Marcelo Bielsa yazısı istendiğinde, ‘Çılgın Hoca’nın hiçbir maçını statta izlemediğimi fark ettim. 2002 Dünya Kupası’nda Arjantin FIFA’nın, ‘aman futbol Asya’ya yayılsın şikesi’ne kurban gittiğinde adı kulağıma çalınmıştı. Ancak hakkında yazabilmek için 2010 Dünya Kupası’nı bekleyecektim. 4 Ağustos 2010’da Radikal’de yazdım da. İşte o yazıdan Bielsa bölümü:

Kes Yapıştır: Bilse Bilse Bielsa Bilir

2010 günümüzün oyun anlayışlarının bir tür yerleşmesi, sağlamasıydı ama buna aykırı bir takım ve hoca da vardı: Şili ve onların Arjantinli hocası Marcelo Bielsa... ‘İlkhaber. com’daki harika analizinde Ali Fikri Işık’ın ‘Şövalyece futbol’ terimini uygun gördüğü Bielsa, yerleşik anlayışlarımızı, her dizilişi yazarken otomatik olarak başladığımız 4’lü defansı bozarak ve bu hattı üç oyuncuya indirerek kırdı önce.

Bizim fikriyatımızın seçme saçmalarından biri “3-5-2 kötü, 4-4-2 iyidir” şeklinde malumunuz. Bir zamanlar Almanya’nın iki stoper arkasına bir de süpürücü koyduğu statik sistem elbette futbolu katlediyordu.

Ancak her üçlü defans böyle mi? 2002 Dünya Kupası’nda top Scolari’nin Brezilyasına geçtiğinde kanat bekler forvet gibi açılıyor, üç stoperden ikisi orta alana geçiyor ve takım ileride baskı kuruyordu... Yine 100. yılın Beşiktaş’ında Lucescu kanat bekleri orta alana geçiriyor, üç stoperden biri ters alandan atağa çıkıyordu. O takımda savunmacıların hepsi o sezon goller, hem de kritik goller attılar. Bielsa ise bir kere savunmayı hep ileride kuruyor, atağı geliştireceği yöndeki savunmacıyı orta alana, hatta forvete atıyor. Denizli de Beşiktaş’ın başına gelir gelmez, Rodrigo Tello’yu böyle kullanmış, şampiyonluğa yürümüştü.

Bielsa’nın 3-3-1-3 gibi benim çok hoşuma giden ‘karesel’e yakın bir dizilişi var. Hatlar birbirine çok yakın. Ve en önemlisi, hep dikine yer değiştiriyorlar ve az ama ileri sert paslarla müthiş bir hız yaratıyorlar. Akışkan ve sertler. Bielsa için ‘kazanmanın en basit yolu gol atmak, gol atmanın en basit yolu da hücum etmek’ zaten... Böyle oynayarak İspanya’yı kendi silahıyla vuruyorlardı neredeyse. 10 kişiyken, gruptan çıkmalarının tehlikede olduğunu bile bile ikinci yarıda rakiplerini sahasına mahkûm ettiler, onların pas trafiğini kestiler, nefes aldırmadılar. Adı duyulmamış futbolcularla bir şampiyonun nasıl sıkıştırılacağını gösterdiler. Son yıllarda izlediğim en iyi futbollardan biriydi.

Kim Bu Bielsa?

Arjantin’de şimdiden ‘Menottista’lar (1978), ‘Bilardista’lar (1986) kadar ‘Bielista’lardan söz ediliyor... Politikacısı, sosyoloğu bol bir aileden gelen Bielsa futbol oynamaktan çok oynatmaya takmış biri. Lakabı ‘El Loco’ yani çılgın ya da deli. Takıntısı hücum. “Siz uyurken ben kazanmanın yolları üzerine kafa patlatıyorum” diyor oyuncularına... 2002’de Arjantin’in başındayken takımdaki uyumsuz yıldızların ve biraz da hakemlerin kurbanı oldu. Genç kuşaktan çok sayıda futbolcudan yararlandığı Olimpik Takım tam istediği hamurdu ve onları 2004 Atina’da hiç yenilmeden ve hiç gol yemeden şampiyonluğa taşıdı. 2006 öncesi Arjantin’i bırakmasının nedeni belki de istediği koşulları tam bulamamasıydı. Kimse ülkesinde peygamber olamıyor. Şili’de aradığı ortamı bulmuş olmalı. 2007’de aldığı takımı Güney Amerika ikincisi yaptı, buralara getirdi. Aynı zamanda disiplinli. Sistemini yerleştirene kadar canını çıkarıyor futbolcuların.

Ancak onunla çalışan dünya yıldızları bile hakkında tek bir şey söylüyor: “Ondan çok şey öğrendim...” İlkeli de; merkez medya ve marjinal medya ayrımı yapmıyor. Haksızlık olur diye kimseye özel mülakat vermiyor. Basın toplantısında her soruyu cevaplıyor. Bazen basın toplantıları üç dört saat sürüyormuş. Teknik direktör söyleşisi okumaya, basın toplantısı izlemeye ve onlarla futbol konuşmaya bayılan benim gibiler için harika bir fırsat.

3-0 kaybettikleri Brezilya maçından sonra Hollandalı bir gazeteci soruyor: “Biz Brezilya ile oynayacağız, ne tavsiyeleriniz olabilir?” Cevap, “3-0 yenildiğim bir takımın zayıf noktaları hakkında ne diyebilirim ki... Desem de bunların bir kıymeti olur mu?” Gel de bunu, milli takımı etik sorunlarını çözememiş, taktik anlayışa ulaşamamış, velhasıl grupta ikinci bile olamamış bir ülkede, “Biz Güney Afrika’ya gitseydik en az final oynardık” diyen yorumculara anlat.

Çevir-Yapıştır: Yeniden ve Yeni Total Futbola Dönüş ya da Kısaca 'Total Recall'

Her şeyin tarihi gibi futbol taktikleri tarihi de açılan sarmal biçiminde ilerler. Yani yukarı doğru açılan yay gibi… Bir an aynı noktadan geçer gibi olursunuz ama bu, daha yukarıdan ve daha açılarak geçen, başka düzlemde bir noktadır. Belki bu yüzden Jonathan Wilson, Inverting the Pyramid: The History of Football Tactics kitabının genişletilmiş ve tümüyle gözden geçirilmiş 2013 baskısında ‘Total Futbol’a yeniden ve üçlü savunmayla bir başka düzlemde dönüşü, Van Gaal’in 1991’de başlayan ilk Ajax dönemi üzerinden inceliyor. Sonra sözü Atlantik’in öteki tarafına, Bielsa’ya getiriyor. Yazdıklarımla çakışan paragrafları atlayıp, kalanı özetleyerek çeviriyorum:

"(...) 1974’ten sonra uzun süre Michels’in ilkelerini uygulayacak bir teknik direktör çıkmadı Güney Amerika’da. Çıktığında da, o teknik direktör ‘total futbol’un değerlerini, merkezindeki aşırı idealizmi de körükleyerek yeniledi. Geçen 10 yılda hiçbir teknik direktör, 2004 Olimpiyat Oyunları’nda Arjantin’le aldığı altın madalyadan sonra hiçbir kupa kazanmamasına rağmen, Marcelo Bielsa kadar etkili olmadı. Bielsa ile birlikte ne kazanıldığı değil nasıl oynandığı da önemli olmaya başlamıştı.

‘Ben atağa takmış durumdayım,’ der Bielsa. ‘Maç videolarını atak için izlerim, savunma için değil. Benim savunmadaki futbolum çok basittir; topu kazanmak için sürekli koşarız. Savunmak yaratmaktan daha kolaydır. Koşmak iradeye bağlı bir şeydir; yaratıcı olmak için ise mutlaka yetenek gerekir.’

Bielsa’ya göre savunma, proaktif olmak demektir. Topun arkasına bir sürü adam geçirip yığınak yapmakla savunma olmaz. Ona göre anahtar, topu mümkün olduğunca ileride kazanmak, rakibin ataklarını daha başlamadan durdurmaktır.

Futbol anlayışının dört kavramla tanımlanabileceğini söyler: Concentracion permanente, movilidad, rotacion, repenitizacion… İlk üçünü çevirmek kolay: ‘sürekli odaklanma, hareketlilik, dönerek oynama.’ Dördüncüsü klasik Bielsa terimidir. Repenitizacion müzikte bir parçayı prova yapmadan çalma demektir. Ancak müzikte yine de önünüzde notalar olacağından Bielsa’nn kavramı doğaçlamaya, tamamen o anda yaratmaya daha yakındır. Burada bir aciliyet ve mecburiyet vardır ayrıca. 3-4-3 temel yapıydı ama Bielsa’nın açıkladığı gibi, ‘oyun planı her zaman rakibin özelliklerine göre şekilleniyordu. Mevkiler ve diziliş ikinci plandaydı.

Oyuncuların yerleri, öteki oyuncuların yerleri ve hareketlerine göre önem kazanıyordu. Daha önemlisi, futbolcuların hangi ilke ve amaçlara göre yer değiştirdiğiydi...’

‘Maçı tek başına kazanacağını düşünen bir futbolcuyu takımda tutamam,’ diyordu Bielsa, ‘Anahtar nokta sahaya iyi yayılmaktır. Takımın en ilerisi ile en gerisi arasında 25 metre olmalıdır. Rakipten bir oyuncunun yer değiştirmesiyle savunma dağılmamalıdır.’

Bielsa’nın yolundan giden teknik direktörlerden çoğu daha ılımlı, pragmatik davranıp başarıya ulaştı. Sampaoli gibileri ise onun açık ve sadık çırağı oldu. Sampaoli, Universitad De Chile ile 20 yıl aradan sonra Copa Sudamericana’yı Şili’ye getirdi ve Bielsa’nın ardından 2011’de Şili Milli Takımı’nın başına geçti. Bielsa’yla birlikte Şili Milli Takımı’na, izleyene zevk veren bir futbol ekolü kazandırdılar.

Paraguay’ı 2011’de Güney Amerika Kupası finallerine götüren (daha sonra da Barcelona’nın başına geçecek olan - İA) Gerardo Martino, Bielsa’nın Newell’s Old Boys’unun önemli parçasıydı. (Espanyol ve Southampton başarılarından sonra Tottenham’ın başına getirilen Mauricio Pochettino da. - İA). Arjantin’de Estudiantes ve River’ı (İspanya’da Atletico Madrid’i - İA) şampiyonluğa taşıyan ve Atletico Madrid’e Avrupa Ligi’ni kazandıran (ve Şampiyonlar Ligi finali oynatan - İA) Diego Simeone, milli takımdan hocası Bielsa’dan çok şey öğrendiğini söyler. Ancak 140 yıllık yaratıcı futbol çizgisinin en parlak Bielista’sı Pep Guardiola’dır."

Ekleme: İki Maçta Bielsampaolizm

Athletic Bilbao’nun hocasıyken Bielsa’nın sayılara ve video izlemeye, kısacası analize meraklı oluşunu fark eden yorumcular müthiş bir keşifte bulundular. Kulübelerin önündeki teknik alan ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, maç sırasında Bielsa bu alanı boydan boya her seferinde 13 adım atarak yürüyordu. Bu keşif ona sorulduğunda cevabı sert olacaktı:

“Neden maçı değil de beni izliyorsunuz!” İlk maç, 2014 Dünya Kupası’nda son 16 turunda Jorge Sampaoli’nin Şilisi'nin ev sahibi Brezilya’yla oynadığı maç. 2014, baş altı Güney Amerika ile Orta Amerika takımlarının yükselişine sahne oldu bence. Başı ise görevi Bielsa’dan devralan Jorge Sampaoli’nin Şilisi çekiyordu. Uygulama adamı Sampaoli önce Universitad’da, sonra da milli takımda son derece dengeli, özellikleri birbirine yakın futbolculardan kurulu, birlikte çok koşan, uyumlu bir takım yaratmıştı.

120 dakika her alanda hızla çoğalarak Brezilyalıları edilgen duruma düşürdü Şilililer. Topu kazandıklarında savunma hattı birden yok oluyordu. Dış bekler kanat oyuncusu ya da iç haf oluyor, Medel orta alanda oyun kuruyordu. Şili Milli Takımı FIFA’nın ‘aman ev sahibi takım, hele Brezilya ise, ilk turlarda sakın elenmesin şikesi’ sonucu ikinci yarı hakemler tarafından rakip kaleye yaklaştırmadı ve rakiplerinin lehine çalınan frikikleri savunmak zorunda kaldı. 58’den plan değiştirerek 5-3-2’ye döndüler. Buna rağmen Pinilla’nın 120’deki şutu direkte patlayacağına 3-4 santim aşağıdan gitse çeyrek finale çıkacaklardı. ‘Toplama ötesi takım’ Brezilya da hak ederek elenecek, yarı finalde Almanya karşısında 7-1’lik tarihi hezimete uğramayacaktı.

Bielsa ise Athletic Bilbao’ya Avrupa Ligi finali oynatmış, Javi Martinez gibi çok yönlü futbolcuları dünya sahnesine çıkarmış ama istediklerini tam yapamadığı gerekçesiyle görevi bırakmıştı. 2014-15 sezonu için Fransa’nın en popüler ama karışanı da en çok kulübü Marsilya ile anlaşmıştı.

Marsilya’da sezon başında art arda gelen galibiyetler bir anda yerini yorgunluğa ve puan kayıplarına bıraktı. Kimine göre, yönetimin yaptığı transferleri geri yollayan Marcelo Bielsa ile onun istediği oyuncuları transfer etmeyen yönetim arasındaki bağlar kopmuştu. Kimine göre otorite ve çalışma şartlarını kaldıramayan yıldızlar takımdan gitmek istiyordu. Kimine göreyse Bielsa’nın yönettiği takımlar zaten hep böyleydi; sezona iyi başlar, sonra da dağılırlardı. “Futbolcular insan olmasa ben her maçı kazanırım” demiyor muydu hoca!

Bana bu yazı ısmarlanınca Marsilya’nın maçlarını daha dikkatli izledim. Premier Lig’den Bundesliga’ya, dünyanın her yanına Bielsa’nın değişken 3’lü savunması yayılırken, Marsilya 4’lü savunmayla oynadı bu maçları (Dizilişe değil, ilkelere ve yer değiştirerek oynamaya inanan Bielsa için 3’lü savunma tanrı buyruğu değil. 4-3-3’ler, 4-2-3-1’ler ilkelerden ödün vermeden onun da uyguladığı dizilişler). Öndeyken Saint Etienne’le 2-2 berabere kaldılar, Caen’e 3-2 kaybettiler. “Ben o binlerce videoyu rakibe oynayacak alan vermemek için izliyorum” diyen Bielsa’nın takımı, maç sonuna doğru neredeyse durmuş ve rakipler kolayca alan bulmuştu.

Ama sonunda bir Bielsa resitaliyle Toulouse’u deplasmanda 6-1 yendiler. Müthiş bir presle kaptıkları topları iki-üç pasta karşı kaleye yolladılar ve ilk 25 dakikada üç gol attılar. Bekler orta alana geçiyor, stoperlerden biri de oyun kuruyordu. Bu kez tedbir olarak arkada serbest bir savunmacı kalıyordu.

Takım 19-21 yaş arasındaki Bielsa oyuncularından kuruluydu olabildiği kadarıyla. Savunmadaki Aloe (20), sağ kanattaki Ocampos (20) ve forvet Batshuayi (21) geleceğin yıldızları olacak. Her pozisyonda forma giyebilen Andre Ayew (25) de yeniden doğmuş gibi.

Şimdi ‘çılgın hoca’nın yeni sezonda Marsilya’yı bırakacağı, kendi eseri olacak bir takım arayacağı konuşuluyor. Onu bu açıdan Brian Clough’a benzetiyorum. Bakalım Bielsa Nottingham Forest’ini bulabilecek (yaratabilecek) mi?

Yazmayacaktım ama yazayım: Büyük bir kulübümüz üç sezon önce ‘yeniden yapılanma’ sürecinde Jorge Sampaoli ile görüştü. Hoca da istekliydi ama yöneticilerin dar görüşlülüğü ve kişisel kompleksleri yüzünden süreç iğdiş edilince ülke futbolu Sampaoli’yi göremedi. Bir başka büyük kulübümüz yana yakıla hoca ararken Marsilya’yla henüz anlaşmamış olan Bielsa’ya teklif götürdü. Olumlu yaklaşan Hoca hemen videolar izleyip araştırmalara koyuldu. Ne ki yönetim tam o sırada başka bir hocayla anlaşıverdi ve Bielsa’ya teşekkürü bile çok gördü. Bunları diyeyim ve memleket futbolu hakkında başka bir şey demeyeyim.

Socrates Dergi