Keşkelerden Uzak

10 dk

Gaizka Mendieta; karizması, tekniği ve yaratıcılığıyla sahada her zaman ışık saçardı. İspanyol efsaneyle eski ve yeni İspanya'yı konuştuk

Jose Mari Bakero, Pep Guardiola, Xavi, Andres Iniesta, Xabi Alonso, Cesc Fabregas gibi isimlerle beraber İspanya orta saha ağacının en önemli üyelerinden biri olan Gaizka Mendieta, İspanya'dan İtalya'ya, oradan İngiltere'ye uzanan kariyerinde çok fazla 'keşke' ile hatırlanır. Sarı pırasa saçlarıyla meşhur İspanyol oyuncu, bugünlerde televizyonda yorumculuğun yanı sıra meslektaşlarıyla beraber kurduğu 'Player 4 Player' oluşumuyla da profesyonel futbolculara destek oluyor. Mendieta ile Londra'daki evine bağlanıp uzun süren bir sohbet ettik. İspanya'yla alakalı kısımlar bu sayıda. Gerisi için gelecek sayıları beklemede kalın…

İspanya'nın Euro 2000 ve 2002 Dünya Kupası oynayan; Raul Gonzalez, Pep Guardiola, Ivan Helguera, Fernando Hierro, Alfonso Perez ve Valeron'lu belki de ilk altın jenerasyonunun bir üyesiydiniz. Sizce o takım neden beklentileri karşılayamadı?

O kadar da başarısız olduğumuzu düşünmüyorum. Elbette kaliteli bir ligde, yetenekli oyuncularla oynadığımız için İspanya her zaman yüksek beklentilere sahipti. Euro 2000 öncesi Valencia ile Real Madrid'e karşı Şampiyonlar Ligi Finali oynamıştık mesela. Çok sayıda İspanyol futbolcu da vardı o finalde. Sonuçta o dönemde de oyuncu üretiyorduk ve bunun sonucu olarak çok iyi bir milli takıma sahiptik, en azından benim jenerasyonum böyleydi. Ama biraz şanssızdık. Potansiyelimizi biliyorduk, başardıklarımızdan çok daha fazlasını yapabilecek bir güce sahiptik. Fakat futbol böyledir. Hele de Avrupa şampiyonası gibi turnuvalar. Fransa'ya 2000'de nasıl yenildiğimizi hatırlıyorsunuz. Sonrasında da işler iyi gitmedi, ta ki Euro 2008'e kadar. Ben elimizdeki kadronun 2008 jenerasyonunun yaptığı gibi şeyler yapabileceğini düşünüyordum, en azından bir final görebilirdik. Neden göremedik? Tam olarak bir sorunu işaret etmek çok zor. Belki de önümüzde psikolojik bir bariyer vardı. Çeyrek finali geçsek kazanacağımızı biliyorduk ama işte geçemedik bir türlü. 2008'deki takım çeyrek finali geçti ve kupayı da kazandı. Sonuçta sporda zihinsel dayanıklılık ve mental güç çok önemlidir. Biz o kadroda belki bu dirayete sahip değildik. Bazen yaptığınız çoğu şeyi, yapabileceğiniz âna kadar yapamayacağınızı düşünürsünüz. Sanırım bizim kadrodaki sorun da buydu.

1998 Dünya Kupası'ndaki kadro da çok sempatikti, Nijerya maçı unutulmazlar arasındadır. Fakat 2008'deki jenerasyon ile birlikte İspanya, sempatik bir ekipten kazanan bir takıma dönüştü. Bu değişim nasıl yaşandı?

Futbolda, sporda ve hayatta özgüven çok önemlidir. Eğer size "İki metre önünüze zıplayamazsınız" desem muhtemelen zıplayamazsınız ve vazgeçersiniz. Ama "İki metre önüne çok rahat zıplarsın" desem, zıplayamasanız bile, denemeye devam edersiniz. Eninde sonunda zıplarsınız hatta sonraki adımda da 2,5 metre için şansınızı denersiniz. Bir şeyi yapabileceğinizi bilmenin özgüveni, size çok büyük bir güç verir. 2008'de de durum buydu. Onlara gelene kadar bizim kadrolarımız çok fazla sorunla baş etmişti, farklı şansızlıklarla mücadele etmişti. Artık öyle bir noktaya gelmiştik ki şampiyon olmamak imkânsızdı. Çok çabalamıştık ve derenin sonuna gelmiştik. 1999'daki Valencia macerası da böyleydi. Kazanana kadar o kadar çok şey yaşarsınız ki artık kazanacağınıza çok inanırsınız. Çünkü önünüze daha fazla sıkıntı çıkamayacağını düşünürsünüz. 2008'de de bahsettiğim gibi bu rutini yıktık bence. Ayrıca doğru futbolu oynayan çok yetenekli bir jenerasyon yakalandı.

Geçmişte kalalım. İlki, Euro 2000 grubundaki son maç, Yugoslavya karşılaşması. O maçtan neler hatırlıyorsunuz?

Çok dramatikti ve bir futbol sahasında yaşadığım en sağlam mücadelelerden biriydi. Elbette attığım, o kritik penaltıyı, son dakikaları hatırlıyorum, yaşanan drama akılalmazdı. O maçı stadyumda bizler gibi taraftarlar da yaşamıştı. Öyle bir maçtı o, inanılmazdı. Oyuna bakarsanız daha fazla inandığımızı görürsünüz, çok daha inatçıydık. Turnuva kazanabilecek kadar agresif ve sert hücum ediyorduk. Kazanma isteğimiz onlardan daha yüksekti. Bunu turnuvanın geri kalanına taşıyamadık ne yazık ki...

Çeyrek finalde Fransa'ya karşı ilk 11'de başlayıp penaltı golü atmıştınız. 57. dakikada kenara alındınız. Son dakikalarda da Raul hayati penaltıyı kaçırmıştı. Bir penaltı ustası olarak maç sonunda "Ben bunu atardım" demiş miydiniz?

Elbette Raul'ün penaltısını hatırlıyorum. Yedek kulübesinde "Ya, benim bu dakikalarda sahada olmam lazımdı" dediğimi hatırlıyorum. Ama unutmayalım lütfen, bahsi geçen kişi Raul. Hayatında ne kadar gol attığını, ne büyük işler yaptığını unutuyoruz bazen. Ben sahada olsam da olmasam da onun penaltı atması kadar normal bir şey yok. Eğer Raul golü atsaydı, bunu konuşmayacak ve her şeyi ne kadar iyi yapabilen bir yıldız olduğundan bahsedecektik. Belki de kupayı getiren kişi olacaktı ama ne yazık ki kaçırdı. Eğer rakip takım sizden çok daha iyi oynarsa ve kazanırsa, kabul etmesi kolaydır. Ancak siz iyi bir şekilde oynayıp maçı kazanma şansını yakalar ve kaybederseniz, o zaman kabul etmesi kolay olmaz.

"Ben 2008 nesli gibi şeyler yapabileceğimizi düşünüyordum, en azından bir final görebilirdik. Neden göremedik? Belki de psikolojik bir bariyer vardı."

"Ben 2008 nesli gibi şeyler yapabileceğimizi düşünüyordum, en azından bir final görebilirdik. Neden göremedik? Belki de psikolojik bir bariyer vardı."

O Fransa, tarihin en iyi takımlarından biri olarak kabul edilir. Belki de o takımı yenmeye yaklaşan sayılı ekiplerden biriydiniz. Yıllar sonra "Şampiyon olabilirdik" diye düşünüyor musunuz?

Hayır. Röportajlarda, belgesellerde falan konuşurken sorulunca düşünüyorsunuz, evet. Ama tek başıma oturup bunları düşünmüyorum. Birey olarak çok fazla geçmişi düşünen biri değilimdir. Bir kere, böyle bir yaklaşım sağlığınız için iyi değildir. "Ya keşke şöyle olsaydı" diye düşünmem pek. Keşkelerden uzak kalmak gerek. Geçmiş, geçmiş olduğu için değerli zaten. Fransa iki büyük turnuva kazanırken Zinedine Zidane gibi bir lidere ve çok yetenekli bir takıma sahipti. Eğer bu iki turnuvadan birisini kazanmış olsaydık bence biz de dünyanın en iyi takımları arasında anılırdık zira kupalar size bu gücü verir. Belki her zaman iyisinizdir ama kazandığınız kupa o payeye daha fazla anlam kazandırır. Fakat biz kupa kazanamayan bir oyuncu grubu olsak da bence çok iyi bir takımdık ve tarihte de bu şekilde, iyi anılmayı hak ediyoruz.

Top kontrolünüz, ara paslarınız, ceza sahası dışından şutlarınız, voleleriniz, atak kesmeniz, penaltılarınız... Aslında iki yönlü İspanyol orta saha oyuncu ağacının önemli bir parçasısınız. İspanya'da kültür nasıl oluştu?

Penaltı atışları konusunda Valencia'da Oleg Salenko'yu izleyerek bir stil geliştirmiştim. Son ana kadar bekleme taktiğini ondan almıştım. O konu dışında zaten biz İspanya'da uzun yıllardır böyle oynamayı öğreten bir altyapı eğitiminden geçiyoruz. İspanya'da eğitim oyuncunun bölgesine göre değişir. Fakat aynı bölgelerde her oyuncuya aynı eğitim verilir. Elbette oyuncu olarak kendinize göre bir tarzınız vardır fakat aldığınız eğitim sayesinde kimin nasıl oynayacağını iyi bilirsiniz. Hücumcu orta sahanın ne yapacağını da çok iyi bilirsiniz, savunma önünde oynayanın ne yapacağını da... Tabii ki fiziksel ve zihinsel olarak her bölgenin adamı farklı ama yine de eğitim orta sahadaki her yerde oynayabilecek gibi verilir size. Kariyerimde sağ kanat, sol kanat, on numara, savunma önü, sağ iç… Her yerde oynadım ve her bölgenin gerekliliklerini biliyorum. Bence bu yapı, İspanya futbolunun en büyük nimetlerinden biri. Sadece Barcelona veya Madrid'e de özgü değil. La Liga'daki herhangi bir takıma gidin, İspanyol oyunculardan ne alacağınızı bilirsiniz.

Lazio'daki problemli döneme rağmen 2002 Dünya Kupası'nda kadroda yer almak özgüven tazelemenize yardımcı oldu mu?

Orta sahadaki oyuncu zenginliği nedeniyle Valencia'dayken bile milli takımda yerimi sağlamlaştırmam zaman almıştı. Valencia'da iki yıl üst üste Avrupa'da 'Yılın orta saha oyuncusu' seçilmiştim ama bana yüksek transfer parası ödeyen Lazio'da çok az şans buluyordum. İtalyan takımlarının kültürü çok farklıydı o zamanlar. Açıklaması zor. Ama 2002'deki diğer kâbusu anlatması daha kolay çünkü bununla ilgili belgesel çektiler. Ayrıca Güney Kore'nin İtalya ve Türkiye maçları... O maçlarda bazı şeylerin hatalı olduğu barizdi. Böyle bir turnuvada kim finale çıkıyorsa umarım kendi oyunu ve yetenekleriyle çıkar. Sonuçta her çocuk gibi ben de Dünya Kupası finali oynamak isterdim. Küçükken birçok hayal kurarsınız ama milli takımda büyük turnuva finali oynamak ayrıdır. Çok üzülmüştük.

İspanya Milli Takımı ve Barcelona, 2008'den 2012'ye kadar çok büyük bir hükümdarlık kurmuştu. Tiki-taka, pas temelli bir oyun… O takımdan bu yeni takıma sancılı geçiş için neler söylersiniz?

O takımın öyle oynamasının sebebi temelde Xavi, Iniesta, Fabregas ve Xabi Alonso gibi oyunculara sahip olmasıydı. Tarih yazdılar, efsane oldular ve bunu aşmak çok zor olacak. Futbolu da değiştirdiler. Bizim zamanımızda oynanan futbolla bugün maç kazanmak kolay değil. 2008-2012 takımının oynadığı futbolla bugünün oyunu da farklı. İspanya bu geçişte başlarda zorlansa da bence son dönemde iyi iş çıkardı. Luis Enrique'nin yaptığı değişimi çok değerli buluyorum. Farklı takımlardan genç oyuncuları kadroya enjekte etmesi ve zorunluluktan oyuncu çağırmaması çok değerli.

Takımın yeni bir kana, farklı bir stile ihtiyacı vardı ve Luis Enrique çağırdığı oyuncularla bunu şimdilik başardı. Eski oyuncularla oyuna yoğunluk ve pres gücü getirmek hiç kolay değildi ve bence yeni isimlerle bunu başaracak. Sadece ayağı iyi olması bir oyuncunun iyi olduğu anlamına gelmez. Topsuz oyunu ve saha görüşü de üst düzey olmalı. Elbette bizim kültürümüzde futbol; topu hızlı dolaştırmak, sürekli pas yapmak, alan yaratmak ve oyuncuları bire bir bırakmak üzerine kurulu. Fakat bunu her rakibe karşı yapamazsınız, başka tür oyunculara da ihtiyacınız vardır. Bazen daha direkt, bazen daha fiziksel oynamayı da bilmeli bir kadro. Luis Enrique de bu ihtiyaca göre bir kadro kurdu. Çok yönlü bir İspanya bu ve tekrardan heyecanla izlenecek, rakiplere de çok zorluk çıkarabilecek bir yapıya dönüştü. Turnuvanın favorilerinden demek istiyorum ama son zamanlarda yeteri kadar istikrarlı olamadılar. Belli olmaz.

Sergio Ramos, Iago Aspas, Sergio Canales, Dani Carvajal, Jesus Navas yeni kadroya alınmadı. Euro 2020 kadrosu ile ilgili düşünceleriniz neler?

Luis Enrique'nin bu sezon daha çok maç oynamış, hazır isimler aradığını düşünüyorum. Son maçlarda formda olan, sakatlık yaşamamış isimler arıyor. Elbette Ramos gibi bir karakteri kenarda bırakmak kolay değildir ama burada bir fikre sahip olduğu belli. Kaptan olarak Ramos'un olmasını isterdik ancak onun yerinde oynayacak iyi oyuncuların da önünü kesmiş olurduk. Thiago, Azpilicueta, Koke, Busquets gibi tecrübeli oyuncular da takımda, tamamen eski nesli çöpe atmak gibi bir durum da yok. Fakat bugünlerde futbolda hazır olmak da kritik. Eğer kafanızdaki taktikleri, prensipleri uygulamak istiyorsanız fiziksel ve zihinsel açıdan hazır oyunculara ihtiyacınız var. Adama Traore, Aymeric Laporte, Gerard Moreno ve Rodri gibileri... Bu takım rahatlıkla farklı oyunlar oynayabilir. Topa sahip olabilir, kontraya çıkabilir, uzun top oynayabilir, derinde oturabilir. Rekabetçi, yoğun, teknik bir takım ve bana umut aşılıyor. Heyecanlıyım ve kadroda olmayanlardan ziyade olanların konuşulması gerektiğini düşünüyorum.

Socrates Dergi