Kılavuz

5 dk

Galatasaray'ın Lazio galibiyeti, Beşiktaş'ın Dortmund sınavı, Guardiola-Tuchel eşleşmesinde yeni perde… Avrupa futbolunda attığımız taktik turu devam ediyor.

Tardini Büfe'de bu ay önce Avrupa kupalarını ziyaret edeceğiz, sonra da futbolun evine, Premier Lig'e doğru yelken açacağız.

Galatasaray-Lazio

Maurizio Sarri'nin hem basın toplantısında hem de sahaya çıkarken gösterdiği saygının verdiği motivasyonla Fatih Terim'in muhtemelen ekstra iyi hazırlandığı maçta oluşturduğu ilk 11 bazı değişimlere işaret ediyordu. Berkan-Cicaldau-Morutan orta sahasını Taylan'ı ekleyip Morutan'ı sağ öne çekerek değiştiren Terim, bu hareketle hem top hâkimiyetini Lazio'ya karşı artırma şansını elde etti hem de merkez orta saha daha sert ve dirençli bir hale geldi.

Mücadelenin başlamasıyla birlikte iyice öne çıkan bu durum Sarri'nin tercihleriyle birlikte kendisini daha fazla hissettirdi. Erken bir şekilde topu alan ve ilk yarıda yüzde 62'lik topla oynama oranı tutturan SarıKırmızılılar, orta sahadaki fiziksel yoğunluğu kaybedilen toplardaki pres kalitesiyle kullandı. Morutan'ın içeri kat ederek orta sahayla iletişime girdiği anlarda Yedlin, arkasını doldurmaya çalıştı ve Halil Dervişoğlu üzerinden de iyi bağlantılar kuruldu.

İkinci yarıda Sarri'nin Sergej Milinkovic-Savic'i oyuna alarak Akpa Akpro'yu kenara çekmesi ve Immobile-Muriqi değişikliği riskliydi. Lazio, bu hamleler sonrasında Galatasaray kalesine daha rahat gelmeye başladı ama şans golüyle öne geçen ev sahibi, rakibine bazı pozisyonlar verse de oyuna hâkim taraftı. Gol öncesi tehlikeli pozisyonlar da elde eden Galatasaray, rakibinin eksiklerini iyi kullandı ve pek çok insanın beklemediği bir galibiyeti hanesine yazdırdı.

O karşılaşma sonrasında iki takım da liglerinde istedikleri sonuçları alamadı. Lazio'nun ciddi eksikleri var ve zamana ihtiyaç duyuyorlar. Galatasaray'ın da öyle... Fakat İtalyanlara karşı iç sahada kazanılan bu maç, takip edilmesi gereken ipuçlarını Fatih Terim'e erkenden göstermiş olabilir.

Beşiktaş-Borussia Dortmund

Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'nde çıktığı ilk maç grubun en büyük gücüne karşıydı. Ama Dortmund'un sezon başında yeni hocasıyla gösterdiği savunma zafiyetleri maça dair bir sürpriz beklentisini de beraberinde getiriyordu. Sergen Yalçın'ın, Alex Teixeira'nın yokluğunda Josef ve Pjanic ikilisini Atiba'yla desteklemesi mantıklı görünüyordu. Nkoudou'nun yokluğunda sol önde tercih doğal olarak Larin'di. Sol bekte N'Sakala'ya dönüş de yine akıllıca duruyordu. Kongolu oyuncuyla hem atletizmi hem de savunmayı güçlendirmek Dortmund gibi enerjik ve dinamik bir takıma karşı yapılması gereken hamleydi.

Alman ekibi sahaya 4-4-2'yle çıkarken toplutopsuz oyunda iki farklı şekilde dizildi. Top Dortmund'dayken Haaland-Malen ikilisinin arkasında 10 numaranın Reus olduğu baklava 4-4-2 öne çıkarken top Beşiktaş'a geçtiğinde daha geleneksel, klasik bir 4-4-2'yle rakip karşılanıyordu. Malen'ın sol, Bellingham'ın da sağ kenar olduğu bu karşılama 4-4-2'si Beşiktaş'a karşı ilk yirmi dakika sonrasında öne çıktı.

Beşiktaş'ın beklenenden daha iyi girdiği ilk yirmi dakika, Jude Belingham'dan gelen golle bir anda bitti ve Sergen Yalçın'ın takımı yediği gole reaksiyon gösteremedi. Maç boyu sağ kenarı kullanmaya çalışan ve orada kurduğu üçgene santrfordan Haaland'ı da yanaştıran Dortmund, ilk golü de o bölgeden buldu. Atiba'nın Jude'u takip konusunda yetersiz kalması Beşiktaş'ın golü yemesine mal oldu.

Atiba maçın en kötülerinden biriydi. Artık 39 yaşında ve Şampiyonlar Ligi seviyesindeki performansı artık yavaş yavaş geri çekilmesini beraberinde getirecek. Beşiktaş'ın sakatlık krizinin başlangıcı da biraz bu maçtı. Nkoudou ve Teixeira'nın yoklukları ilerleyen maçlarla birlikte daha tuhaf bir hal aldı ve Ajax karşılaşması için zorlu bir resmi ortaya çıkardı. Normal şartlar altında mağlubiyete rağmen bu seviye için iyi bir başlangıç olabilecek bu maç sakatlıklar nedeniyle kılavuzluğunu kaybedebilir.

Chelsea-Manchester City

Thomas Tuchel'in Chelsea'nin başındayken Pep Guardiola'nın Manchester City'sini sonuncusu Şampiyonlar Ligi Finali'nde olmak üzere üç kere mağlup etmesi bu maçın hikâyesini oluşturan şeylerin başındaydı. Guardiola kariyerinde kimseye karşı üst üste dört maç kaybetmemişti ve bunun için sahada her şeyini vermeye hazırdı. Mücadele de gösterdi ki oyuncuları da aynı tavırla sahaya çıkmıştı.

Maça orta saha yoğunluklu bir takımla çıkan City'de Guardiola'nın benzer hamlelerini daha önce de gördük. Büyük profilli ve hedef maçlarda kenarlara da en uca da orta saha karakterli oyuncu koyma konusunda cömert olan Pep; sahte dokuzda Foden, sol kenarda da Grealish'le maça girdi. Mayıs ayındaki finalde yaptığı hatayı tekrarlamadı ve Rodri savunma önünde sahaya çıkan oyuncuydu. Tuchel ise enteresan bazı tercihlere imza attı. Mason Mount'un sakatlık nedeniyle kaçırdığı maçta Jorginho-Kovacic ikilisine Kante'yi de ekleyen Alman teknik direktör, Havertz'i de keserek Lukaku'nun yanına Werner'i koydu.

Pep Guardiola ve Raheem Sterling

Pep Guardiola ve Raheem Sterling

Bu tercihler topun yoğun bir şekilde City'de kalacağını gösteriyordu. Öyle de oldu. Chelsea top tutmak ve önden bağlantı kurmak için ideal bir 11'e sahip değildi. City 11'inde ise ayağı kötü olan tek bir oyuncu dahi yoktu. Deplasman ekibi hızlı bir şekilde bu özelliğini sahaya yansıttı ve topu alarak oyunu Chelsea yarı sahasında oynamaya başladı. Ama City'nin tek iyi yaptığı şey bu değildi. Doksan dakika boyunca mükemmel bir pres organizasyonu ortaya koydular. Kontra presi Chelsea'den daha iyi yaptılar ve ikinci toplara iki-üç oyuncuyla saldırarak ribaundlarda iyi iş çıkardılar.

Chelsea tamamen kontratak üretimini gözeterek çıktığı maçta Lukaku-Werner ikilisini hiç bulamadı. İlk yarıda ikilinin yaptığı pas sayısı 12'ydi. Havertz'in ne kadar önemli bir oyuncu olduğu hem onsuz Chelsea'nin ön tarafta bağlantı kurmakta ne kadar zorlandığıyla hem de oyuna girdikten sonra önerdikleriyle bir kez daha ortaya çıktı.

Socrates Dergi