
Kimlik: Okan Buruk & Galatasaray
8 dk
Galatasaray son üç sezonda sadece üç şampiyonluk, dünya yıldızları ve kendi keşiflerini kazanmadı. Okan Buruk'un mimarlığında kazandığı en önemli şey yeni bir kimlik oldu...
Hepimizin hayatında bazı uğurlar vardır. Şans getiren çoraplar, arada bir tutan ama hep işe yaradığını düşündüğümüz totemler, uğurlu objeler veya benzer alışkanlıklar… Futbol dünyasında da bu uğurlara sıkça rastlarız. Her maç sabahı tam beş dakika sıcak duş alan Eric Cantona'dan tutun, her NBA maçı öncesinde North Carolina şortunu içine giyen Michael Jordan'a kadar uzanan sonsuz örnekler sıralayabiliriz. Sergio Goycochea'nın penaltı atışları öncesi sahaya işeme ritüelini de es geçmemek gerek.
Taraftarlar için de yelpaze geniş; hep aynı koltuğa oturandan aynı kişilerle maç izleyene kadar. Bunları yapmadığımızda ve takımımız yenildiğinde sonucu teknik direktörün kötü tercihlerinden çok arkadaşımız İsmail'in maç izlemeye gelmemesine bağlayabiliriz. Uğurların bu kadar hâkim olduğu bir spor dünyasında, sezon ortasında bir futbol takımının tesisini değiştirmesi oldukça cüretkâr bir karar aslında.
Galatasaray’ın, 2024-25 sezonu devam ederken Florya'dan Kemerburgaz'a geçmesi, birçok taraftarın gözünde oldukça iddialı ve hatta kimine göre riskli bir hamleydi. Son iki sezonun şampiyonunun bir anda başarının temelinin atıldığı yeri terk edip yeni bir eve geçmesi pek çok kişi tarafından yadırgandı. Ama Galatasaray Futbol Takımı tüm bu endişeleri göz ardı edip 2024-25 sezonunu da şampiyonlukla bitirdi ve tüm totemcileri taca çıkardı.
Florya'nın eski, Kemerburgaz'ın yeni ahalisi ise kendinden zaten emindi; başarının bir uğura, bir şans faktörüne, totemlere değil; sıkı bir çalışmanın ve bir planın ürünü olduğunu biliyordu. Bu yüzden o taşınmadan hiç çekinmedi.
- şampiyonluğu anlatırken aslında zamanı da biraz geriye sarmak gerekiyor. 2022 yılının yaz aylarına… Kemerburgaz'da daha temel atılmamışken, bir futbol tesisinden henüz eser yokken Florya'da birkaç kişinin kafa kafaya verip Süper Lig'de bir ara neredeyse düşme korkusu yaşayan, sezonu 13. sırada bitiren kaotik bir futbol takımını nasıl ayağa kaldıracağını düşündüğü bir zamana...
Galatasaray ile ilgili transfer haberlerinde o dönem adı geçen bazı oyuncular: Amine Harit, Florian Grillitsch, Umut Bozok, Boubacar Kouyate. Umut Bozok için o dönemde bir spor gazetesi, Galatasaray'ın bu oyuncudan "Yüksek maliyeti nedeniyle vazgeçtiğini” yazmıştı. Gelenler ise Sergio Oliveira, Leo Dubois gibi Avrupa'da fena kariyer yapmasalar da manşetleri günlerce süslemeye muktedir olmayan futbolculardı.
Futbolcu olarak farklı rollerde elde ettiği sayısız başarının ardından kariyerinde ilk kez Galatasaray'ın teknik direktörü olarak göreve başlayan Okan Buruk ise bazı çatlak seslerin aksine gözünü daha o günlerde yükseğe dikmiş ve sonraki üç yılda başaracaklarının önsözünü yazıyordu. Taraftarla bağları kopmuş ve başarısızlıkla sonuçlanmış bir gençleşme operasyonu sonrası dengesiz bir kadroyla yola çıkan Buruk'un hedefleri düşük tutmaya hiç niyeti yoktu. Akhisarspor ile Türkiye Kupası kazanan, Başakşehir ile Süper Lig şampiyonluğu elde eden bir teknik adamın, Türkiye'nin en çok şampiyon olan takımında hedef küçültmesini beklememek gerekiyordu belki de. Haris Seferovic ve Fredrik Midtsjö hamleleri yüksek hedefleri çok destekliyor gibi gözükmese de transfer sezonunun sonuna doğru Türk futbolunun yakın tarihini tümüyle değiştiren bir olay oldu.
Statta 50 bin kişi, okul bahçelerinde binlercesi, sokaklarda milyonlarcasına Simge'nin Aşkın Olayım şarkısını ezberletecek; ülkenin demografik yapısına etki edecek olan Mauro Icardi sıcak bir ağustos gününde İstanbul'a ayak bastı. Daha önce Dries Mertens ve Lucas Torreira'yı da renklerine katan Galatasaray'da Buruk'un inancını güçlendiren adımlar atılmıştı.
Hikâyenin gerisi ortada… Sadece bir sezonluğuna gelen Mertens’in, Galatasaray’da üç yıl kalıp Ciro’su ve Kat’ıyla Türkiye’nin en sevilen isimlerinden birine dönüşmesi; vedasında kulüp muhabirini bile ağlatan o röportaj, bu birlikteliğin ne kadar derin ve gerçek olduğunu gösteriyor. Icardi’nin özel hayatındaki büyük fırtınalardan sonra huzuru Galatasaray’da bulması ve bugün Türkiye’nin dört bir yanındaki nüfus memurluklarında anne babaların çocuklarına Icardi adını vermesi… Anadolu’nun alt liglerinde oynarken, 20’li yaşların başlarında üst düzey futbolun artık hayalden ibaret olduğunu düşünen Barış Alper Yılmaz ve Kerem Aktürkoğlu’nun yükselişleri… “Yetenekli çocuk ama…” diye başlayan cümlelerin yıllarca önünde durduğu Yunus Akgün’ün sahneye çıkışı… Ve Galatasaray’a katılmadan iki yıl önce hâlâ 1. Lig’de oynayan, kariyerini Anadolu kulüplerine kiralık gidip gelerek geçiren Abdülkerim Bardakcı’nın bir anda bu takımın sembol savaşçısına dönüşmesi…
Galatasaray’ın son üç sezonda kazandığı rekor şampiyonluklar, sadece kupalarla değil; karakterle, dönüşümle ve doğru zamanda doğru insana güvenmekle yazıldı. Evet, Galatasaray Victor Osimhen'e kadar varan pahalı ve iddialı transferler yapıp kadro kalitesini güçlendirdi ama bu süreçte o ‘diğer’ oyuncularla da bir kimlik kazandı. O kimliği veren de Okan Buruk oldu. Icardi'yi, Mertens'i, Yılmaz'ı, Aktürkoğlu'nu, Sacha Boey'i, Berkan Kutlu'yu, Davinson Sanchez'i aynı hedefin peşinde koşturmayı başaran oydu. Galatasaray'da geçirdiği iki sezonun ardından Kerem Demirbay, takımdan ayrılırken verdiği bir röportajda, "İyi insan olmasını geçtim, ortaya çıkan kariyeri bile Okan Hoca’ya saygı duyulma sebebidir" ifadesini kullanırken; takım arkadaşı Lucas Torreira hocasına daha radikal bir övgüyle yaklaşıyor ve onun için ölüme gideceğini söylüyor…
Okan Buruk, Galatasaray’ın başına geçtiği ilk günden beri sadece bir teknik direktör değil; aynı zamanda bir denge unsuru oldu. Ne tribünle arasına mesafe koydu ne de oyuncularıyla. Ne yönetimi karşısına aldı ne de medyayla gereksiz bir savaşa girdi. Ama hepsinden önemlisi, yıldızlarla dolu bir kadroyu yönetebilmekti. Hele ki bu isimlerin bazıları Avrupa’nın en büyük kulüplerinde forma giymiş, egoları da yetenekleri kadar yüksek isimlerken...
Buruk; Icardi’yle, Mertens’le, Muslera’yla sadece bir futbol ilişkisi kurmadı. Bir aidiyet ilişkisi kurdu. Kimine abi oldu, kimine baba. Kimine arkadaş oldu, kimine can dostu... Mauro Icardi’nin ailevi çalkantılarla boğuştuğu dönemlerde yanında duran, onu yalnız bırakmayan, ihtiyaç duyduğu anda sadece teknik direktörü değil, bir baba figürü olarak da yanında olan biriydi. Icardi’nin “Galatasaray benim evim oldu” demesi boşuna değil. Bu, soyunma odasında teknik adamdan çok daha fazlası olan bir karakterin inşa ettiği güvenin ürünüydü.
Diğer yandan; Okan Buruk’un başarısını sadece ikili ilişkilerle açıklamak da mümkün değil. Futbolu da iddialıydı. Cesurdu. Onun Galatasaray’ı, Şampiyonlar Ligi’nde Bayern Münih’e karşı deplasmanda bile baskı kurmaya çalışan, Manchester United’ı Old Trafford’da geriden gelip mağlup edebilen, evinde sonraki şampiyon Tottenham’ın karşısına Osimhen-Icardi ikilisiyle çıkan bir takım.
Hiçbir maçta geriye çekilen, topu rakibe verip bekleyen bir takım sürmedi sahaya. Genel Avrupa karnesi zayıf olsa da dev takımlara karşı oynadığı maçlarda dahi futboluyla zevk veren, sahada var olan, kendini sakınmayan bir takım kurdu. Sistemi netti. Oyuncular ne yapacaklarını biliyordu ama bu sistem hiçbir zaman esir almıyordu onları. Barış Alper Yılmaz gibi sezon boyunca dört-beş farklı mevkide aynı kararlılıkla oynayan bir oyuncunun gelişiminde, Yunus Akgün’ün istikrarsızlıktan sıyrılıp bir sistem oyuncusuna dönüşmesinde Okan Buruk’un oyuncularına gösterdiği sabır ve doğru yönlendirme etkiliydi. Herkesin rolünü bildiği ama o rollerin sınırlarında sıkışmayan bir takım ortaya çıktı. Bu, taktikten çok daha fazlasıydı.
İşte bu ortamda sadece başarı değil, huzur da üretildi. Galatasaray son yıllarda sadece kupa değil, bir yaşam alanı sundu futbolcularına. Kazanmanın zevkli olduğu, futbolun keyif verdiği, sabah idmanına gelirken yüzlerin gülümsediği bir kulüp haline geldi. Ve bu atmosfer Galatasaray'ı bir cazibe merkezi haline getirdi. Suudi Arabistan’dan gelen devasa tekliflere rağmen Icardi'nin İstanbul’dan ayrılmak istememesi, Victor Osimhen’in tüm beklentilerin aksine Galatasaray’da kalmayı seçmesi, Leroy Sane'nin bunca elit tecrübeye rağmen buradaki tutkudan etkilenip bu yapının parçası olmak istemesi... Hepsi bu sevgi ve cesaret ikliminin sonucu.
Bir teknik direktörün oluşturduğu iklimin bir kulübün kaderini nasıl değiştirebileceğini, yıldız futbolcuları bile maddiyattan çok maneviyat için oynamaya ikna edebileceğini gösteren ve şu an için devam etmekte olan bu süreçte; kazanılan şampiyonluklardan, sergilenen cesur oyunlardan, büyük transferlerden ve rakamlarla ölçülen başarılardan daha güçlü bir şey inşa edildi: Bir kimlik.
Galatasaray, Okan Buruk’un liderliğinde yeni bir kimlik yarattı. Cesur, cüretkâr, coşkulu ve içten. 2022 yazında birçok insan bugün gelinen noktayı hayal bile edemezken, Florya'daki A Takım binasının üst katında, antrenman sahasına bakarken bugünleri düşleyen Okan Buruk hem kendi hayallerini hem de başkalarının hayallerini gerçekleştirdi. Totem yapmaya gerek duymadan...
