"Kiracı Değil, Evlat..."

8 dk

Abdullah Avcı, Başakşehir'de teknik direktörlüğünü yaptığı ve gelişimine her yönden büyük katkıda bulunduğu Cengiz Ünder'i anlattı.

Cengiz Ünder'in ismini ilk duyduğunuz ânı hatırlıyor musunuz? Onu ilk ne zaman izlediniz ve Başakşehir'e transfer olana kadar neler yaşandı?

Cengiz’i ilk olarak A Milli Takım hocasıyken kendi yaş grubuyla U17 maçlarına geldiğinde tanıdım. Sonrasında Altınordu’nun maçını seyrederken yaptığı iki hareketle dikkatimi çekti; içeride topla buluşması ve rakibin arkasına yaptığı koşu. O gün karar vermiştim. Sonra uzun süre takip ettim. Altınordu Başkanı Sayın Seyit Mehmet Özkan ile iyi ilişkilerimiz olmasına rağmen 1,5 yıllık uğraşın sonunda Başakşehir ailesine katabildik. İlk talip olduğumuzda 17 yaşındaydı. Cengiz’in transfer sürecinde üç kez Altınordu Başkanı'nıziyarete gittim. Geldiğinde o yaştaki oyuncuya yatırım yapılır mı diye düşünülürken bu yatırımın karşılığını çok sağlıklı şekilde verdiğini görmüş olduk.

Türkiye'de özel yeteneğe sahip çok oyuncunun genç yaşta İstanbul takımlarına transfer olduktan sonra yitip gittiğine şahit olduk. Cengiz, Başakşehir'e değil de başka bir takıma transfer olsa, bu kervana katılan bir diğer isim olma ihtimali var mıydı sizce?

Böyle ihtimaller var elbette ama her oyuncu ve onun kariyeri kendi içinde özeldir. Bize gelmeseydi yitip giderdi diye bir genelleme yapmak doğru olmaz. Israrımız ve Cengiz’in daha çok oynayacağı ve mesafe kat edeceği kulüp olmamızdan dolayı Sayın Altınordu Başkanı bizi tercih etti.

Altınordu'nun oyuncu yetiştirmedeki başarısı sizce neden kaynaklanıyor? Bu sistem başka kulüplere de uyarlanabilir mi?

Bizim hem A Milli Takım sürecinde hem de Başakşehir’de senelerdir uygulamaya çalıştığımız bir sistem. Bu sistemin uygulanması, geliştirilmesi, dizayn edilmesi ve Türkiye Futbol Federasyonu tarafından denetlenmesi gerekiyor.

Bizim hem A Milli Takım sürecinde hem de Başakşehir’de senelerdir uygulamaya çalıştığımız bir sistem. Bu sistemin uygulanması, geliştirilmesi, dizayn edilmesi ve Türkiye Futbol Federasyonu tarafından denetlenmesi gerekiyor.

17-18 yaşında olmasına rağmen olgun bir havası vardı. Gruba hemen adapte oldu. Altınordu’da tesiste kalmasından dolayı sosyal anlamda birtakım eksikleri vardı. Buradaki adaptasyon sürecinde de ona yönelik çalışmalar yaptık.

Cengiz, Başakşehir'e gelene kadar ekseriyetle sağ kanatta, bazense forvet arkasında görev yapıyordu. Siz onu daha çok sol tarafta kullandınız. Roma'da ise yine sağda görüyoruz onu. Siz ona sol kanatta görev verirken ne düşündünüz? Özel bir anlamı var mıydı yoksa sadece kadroda Edin Visca'nın olmasından mı kaynaklanıyordu?

Sağ kenarda ters ayaklı oyuncu olması büyük bir avantaj. Cengiz ilk antrenmanda hem davranışıyla hem de yeteneğiyle takım arkadaşlarına ve bize kendini kabul ettirdi. İlk hazırlık döneminde ve resmi maçlarda oyun içinde parça parça yer değiştiriyordum. Edin Visca gibi bir oyuncunun sezonda 34 maç oynaması ve skora çok katkı yapması nedeniyle Cengiz’i diğer tarafta kullanıyorduk. Burada Cengiz önemli mesafe kat etti. Orada nasıl oynaması gerektiğini de çabuk öğrendi. Bu, Cengiz’in gelişime ne kadar açık olduğunu gösteriyor.

Cengiz, önceki röportajlarından birinde, savunma yapmayı sizden öğrendiğini; Başakşehir'den önce defansa pek yardım eden bir oyuncu olmadığını söylemişti. Siz bu konuda ne söylemek istersiniz?

Cengiz’e her görüşmemizde yeteneklerinin yanında takım savunmasına da yardım etmesi gerektiğini, bizim takım ve oyun felsefemizin bu olduğunu söylüyorduk. Özellikle çalışmalara savunmadan başlayıp hücuma geçtiğimizde Cengiz buna da katkı sağlayarak yardımcı oldu. Onun kişisel gelişimine katkı sağlayabildiysek bu bizi mutlu eder.

Yakınlarından işittiğimiz kadarıyla, Cengiz'in futbolun taktiksel yönünede özel bir ilgisi varmış. Sizinletaktiksel konuşmalar yaptığı oluyor muydu?

Özellikle bire bir görüşmelerde bireysel ve bölgesel neler istediğimi söylüyordum. Yaptığı özel çalışmaların karşılığını Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarında attığı gollerle aldı. Bu da onun çalışmaya ne kadar açık olduğunu gösteriyor. Atacağı golü kâğıda çizen, bunun hayalini kuran ve uygulayan, özel bir oyuncu.

Geçen sezonun ilk yarısında onu sahada çok görmedik. O zamanlar "Çocuğu aldılar, kullanmayıp harcıyorlar" mı diyordunuz yoksa bunun bir hazırlık süreci olduğunu ve Cengiz'in kısa sürede takımın önemli isimleri arasına gireceğini biliyor muydunuz?

Bize geldiğinde nasıl adapte olduysa Roma’ya da kısa sürede adapte oldu. Antrenman ve kişisel gelişimiyle kısa sürede bu hazırlık sürecini olumluya çevirdi. Yeni bir hikâyeye başlarken en önemli şey hazırlık ve adaptasyondur. Cengiz de o süreci geçirdi.

Roma'da oynadığı süre zarfında Cengiz'le iletişiminiz nasıldı? İyi oynadığı maçların ardından siz onu ya da Başakşehir'in önemli maçlarından sonra o sizi arıyor mu?

Zaman zaman telefonla görüşüyoruz. En son milli takım kampına geldiğinde buraya uğradı. Bir kere aradığımda telefonu değişmişti. Onun yapısını da bildiğimden, birazcık sitem ettim, “Numaran değişmiş haberimiz yok” diye. Utangaç ve mahcup bir sesle “Ben mesaj attım, gelmedi mi hocam?” dedi. Ben ve ekibim Cengiz’le iletişim hâlindeyiz. Bu ailenin bir parçası gibi.

Cengiz Ünder, bir kiracı olarak nasıl? Bir daha olsa yine evinizi verir miydiniz?

Cengiz altı ayını tesiste geçirdi. Artık sosyal yaşamın içinde olması gerekiyordu. Bir kiracı olarak değil, bir evladım olarak evi ona tahsis ettim. Uzun süre kalsa eve nasıl baktığını test edebilirdim ama Roma’ya gittiği için kısa süre kaldı. Ama her zaman burada bir evi olduğunu biliyor.

Cengiz Ünder'in karakteri ya da ilgialanları hakkında neler söylersiniz? Ona dair hatırladığınız ilginç bir detayı bizimle paylaşmanız mümkün mü?

Karakteri son derece uyumlu, olgun, her şeyin dışında kalıp gözlemleyen bir yapısı var. Çok hızlı gelişim göstermesine rağmen saygı ve sevgisinden hiçbir şey kaybetmeyen bir genç. Umarım böyle devam edecek.

Slovenya kampında takıma veda ederken ben ona “Bundan sonra yapacağın yatırım, kendine yapacağın yatırım” demiştim. Bu yatırımları yaptığı sürece karakteri bozulmadan, üstüne koyarak gideceğini düşünüyorum.

Bir İtalyan gazeteci bize şunu anlattı; Cengiz geceleri pek dışarı çıkmadığından takım arkadaşlarının nerelerde vakit geçirdiğini öğrenmesi için siz onu Papermoon'a yollamışsınız. Hatırlıyor musunuz o sohbeti?

İlk altı ayı tesis içinde geçirdikten sonra eve çıkması ve sosyal hayata adapte olması gerektiğini söyledik. Sürekli tesis içinde kalması zihinsel olarak onu yoracaktı. Ben sporcunun sadece saha içinde değil, saha dışında da gelişim göstermesi gerektiğine inanırım. Bunun için, kendisine yatırım yapmasının yararlı olduğunu düşünürüm. O dönem Cengiz’e sosyal yaşamın içinde olmasını, en basitinden bir İtalyan restoranına gidip o yemeğin nasıl yendiğini bilmesi, o kültüre de sahip olması gerektiğini söyledim. Bir sporcunun gustosunun olması önemli. Misal, edebiyattan, müzikten, modernsanattan, mimariden anlaması, okuması,kendini geliştirmesi gerekir. Futbol artık sadece 15 sene boyunca saha içinde oynanan bir spor değil. Aktif futbolculuk sonrası da çok önemli. O donanımın oluşması da bu yaşlarda başlamalı aslında. Bu ve buna benzer tavsiyelerde bulunuyordum. Biz İtalyan restoranına gitdedik, o İtalya’ya transfer oldu. (Gülüyor)Bu da güzel bir hikâyedir bende. Bundansonraki yaşamında da iletişimimiz devamedecek. Sağlıklı, başarılı ve gurur duyacağımız bir kariyeri olacağını düşünüyorum.

Socrates Dergi