Koç Duncan

12 dk

Tim Duncan yeniden Spurs bench'inde ve bu kez üzerinde 21 numaralı forma yerine blazer ceket var. Merak etmeyin, tek şaşıran siz değilsiniz.

Getty Images

NBA takipçileri, 22 Temmuz 2019 tarihine şaşırtıcı bir haberle uyandı. Yeni sezonda Gregg Popovich'in asistanlarından biri Tim Duncan olacaktı. Popovich, bu büyük havadisi, olabilecek en Spursvari biçimde, "19 sene boyunca ben ona sadık bir şekilde asistanlık yaptıktan sonra, aynı iyiliği şimdi onun yapması gayet makul" ifadeleriyle müjdeledi. Hayrete düşenler, yalnızca basketbol izleyicileri değildi. 14 sezon boyunca Duncan'la kas gevşetici kokan soyunma odalarını ve dört şampiyonluk yüzüğünü paylaşan Manu Ginobili de karar öncesi eski takım arkadaşıyla konuştuğunu ve duyduklarına epey şaşırdığını söylüyordu. Aslında bu, Duncan'ın dış dünyayla arasına koyduğu mesafeden mütevellit, kafasında hangi düşüncelerin volta attığını kestirmenin en yakınındakiler için bile imkânsız oluşuyla alakalıydı. Tıpkı göz önünde geçirdiği yirmi seneyi aşkın yolculukta olduğu gibi...

Basketbol kamuoyu, Tim Duncan'ın kararlarını anlamlandıramamaya o henüz üniversitedeyken başlamıştı. Elit yeteneklerin, hele bir de NBA radarına girmişlerse, dört koca seneyi kolej sıralarında geçirdiği günler çoktan eskilerde kalmıştı. Hatta Kevin Garnett'in başlattığı furyayla beraber Kobe Bryant, Tracy McGrady ve niceleri herhangi bir üniversite kampusuna uğramadan, liseden NBA'e dikey geçiş yapar olmuştu. Dönemin Lakers genel menajeri Jerry West'in, 1995 Draft'ının ilk sırası için aday gösterdiği Duncan'ın ise acele etmeye niyeti yoktu. Ciddi bir mali kazanca yüz çevirip Wake Forest Üniversitesi'nde iki sene daha kaldı. Daha sonra sıkça anlatılacak hikâyeye göre, 14 yaşındayken kaybettiği annesi, Timothy ve kardeşlerine üniversiteden mezun olmalarını vasiyet etmişti. Profesyonel hayat bekleyebilirdi.

Wake Forest'taki dört senesini bir yandan derslerinde de fena iş çıkarmadan geçiren Tim Duncan'ın içinde bulunduğu projelerden biri egoizm ve benmerkezcilikle alakalı bir makaleydi. Daha sonra Duke Üniversitesi'nde görev yapacak Mark Richard Leary, makaleye üç öğrencisiyle birlikte imza atmıştı. 1997'de basılan ve klinik psikoloji alanında ders kitabı olarak da okutulan Aversive Interpersonal Behaviors'da geçen Blowhards, Snobs and Narcissists: Interpersonal Reactions to Excessive Egotism, aşırıya kaçan benmerkezciliğin grup davranışlarını ne şekilde olumsuz yönde etkileyeceğini inceleyen bir makaleydi. Profesör Leary, gelecek yıllarda o öğrencilerinden birinin, yazdıkları makalenin spor dünyasındaki en olumlu izdüşümüne dönüşümünü şaşkınlıkla takip edecekti. Profesörün imzasının altında, Richard Bednarski ve Dudley Hammon'la beraber, Timothy Duncan ismi de yazıyordu.

Sam Walker'ın 2017'de çıkan The Captain Class adlı kitabında detaylarıyla incelediği gibi Tim Duncan, o makalenin çıkarımlarını mütevazı ve vakur tarzıyla harmanlayarak bugün alıştığımız San Antonio Spurs kültürüne çevirecekti. Herhangi bir ayrıcalık talep etmek, antrenmanları aksatmak yoktu. Walker'ın en etkilendiği sahnelerden biri, 1999'da New York Knicks'i beşinci maçta devirerek ilk şampiyonluğunu yaşadığı akşam vuku bulmuştu. Soyunma odasına doluşan gazeteci ordusunun önünde keyifle salınmak yerine Duncan, pota altındaki partneri ve yakın arkadaşı David Robinson'ı banyo bölümüne doğru çekmiş, objektiflerin üzerine kapıyı kapatmış ve zaferin coşkusunu kamuoyunun temsilcilerinden uzakta dışarıya vurmuştu. Henüz ligdeki ikinci yılında finallerin en değerli oyuncusuyken, istese tam o anda tüm spot ışıkları onun üzerine çevrilecekken bir adım geri atması, takım arkadaşlarının daha öne çıkmasını sağlamıştı.

Duncan'ın 19 yılının özeti, bu analojide saklı olabilirdi. Ne de olsa Duncan, Phoenix Suns'a karşı 2008 play-off'larında gösterdiği gibi ihtiyaç halinde son şutu yayın gerisinden dahi olsa kullanabilirdi. Öte yandan 2007'de Tony Parker'ın, 2014'te Kawhi Leonard'ın Finaller MVP'si ödülünü almaları için onlara yeterli alanı sağlamakta ya da çoğu maçta son topu Manu Ginobili'ye emanet etmekte hiçbir sakınca yoktu. İyi bir lider, takımını kendisinin önüne koyardı. Tıpkı, yıllar önce Boston Celtics'te Bill Russell'ın yaptığı gibi.

Tony Parker, Tim Duncan ve Manu Ginobili

Tony Parker, Tim Duncan ve Manu Ginobili

Tim Duncan'ın liderlik biçimi, sıkça Russell'la kıyaslanır. Medyaya renkli bir karakter gibi görünmek zorunda hissetmeyen, sahaya çıktığında takımı neye ihtiyaç duyuyorsa onu yapmaya çalışan, takım arkadaşları için kendi istatistiklerinden ödün vermekte bir beis görmeyen, ekibine sözleriyle değil davranışlarıyla liderlik eden bir karakter. Örneğin şu metni okuduğunuzda, Russell'ın mı yoksa Duncan'ın mı ifadeleri olduğunu kestirmek epey güç:

"Yıldız oyuncular, istatistiklerin ötesinde devasa sorumluluklara sahiptir. Takımlarını ayağa kaldırmaya ve onu taşımaya mecburdurlar. Şampiyonluk kazanmak için bunu yapmalısınız, o sırada bin farklı yerde olmayı yeğleseniz bile... Rakiplerinizi daha kötü oynamaya zorlamak, takım arkadaşlarınızı daha iyi kılmak zorundasınız. Benim için ne kadar iyi bir maç geçirdiğimi ölçmenin en iyi yolu, takım arkadaşlarımı o gün ne kadar iyi hale getirdiğimdi."

Bu paragraf, Russell'ın Duncan henüz üç yaşındayken kaleme aldığı Second Wind adlı kitapta geçiyor. Fakat pekâlâ -bir gün uzun uzun konuşmaya ya da yazmaya karar verirse- Duncan'ın da seçebileceği kelimelere benziyor. İkili arasındaki benzerlikler, parkedeki davranışlarıyla da sınırlı değil üstelik. İkilinin hikâyelerindeki en ilginç kesişim kümesi, hem Russell'a hem de Duncan'a hayatlarının bir noktasında finansal danışmanları tarafından atılan kazıklar bana kalırsa. Russell'a emekliliğini Liberya'da geçirebileceği fikriyle, Duncan'a da spor ürünü, şaraphane ve otel yatırımlarıyla hatırı sayılır mali zararlar yaratan danışmanları, belki de ikilinin antrenörlük yolculuklarıyla alakalı ipuçları da barındırıyordu. Ne de olsa o yıllarda Celtics'in başında olan Red Auerbach'ın sonuna kadar güvenebileceği bir Russell'ı, Popovich'in de gözünü arkada bırakmayacak bir Duncan'ı vardı. Nasıl Russell gerek yatırımları konusunda gerekse de oyunculuk günlerinin ardından Seattle SuperSonics ve Sacramento Kings'de başantrenörken sırtını dayayabileceği sağlam bir duvar bulamadıysa, Duncan için de olası bir antrenörlük yolculuğunda en büyük sınav, 19 sene sorunsuz başardığı gibi takımını kendisinin önüne koyacak bir lider bulmak olacaktır. Görünen o ki başka bir yol, ne Russell'ın ne de Duncan'ın lügatında mevcut. Ama durun, Duncan'ın ileride başantrenörlüğe dair planları olduğuna ve hatta ileriye dair herhangi bir planı olduğuna nasıl emin olabiliriz ki?

LaMarcus Aldridge'in yeni takımıyla alakalı merakla beklenen kararını San Antonio Spurs lehine açıkladığı 2015 yazında, Duncan'ın gelecek planlarına dair ipuçlarına rastladığımız -ya da öyle sandığımız- bir röportaj gerçekleşti. Bleacher Report'tan Jared Zwerling, Duncan'ın birkaç sene önce San Antonio'da açtığı otomobil tamir ve modifiye dükkânını ziyaret etti, üzerine de parkenin uzağındaki, diğer Duncan'a dair gözlemlerini aktardı. Sahadakinin aksine araba dükkânında ciddiyetten öte eğlenceli tarafı ağır basıyordu, ortaklarından Jason Pena'yla aralarında özel bir el sıkışma hareketleri bile vardı. Zwerling'in, Duncan'dan aldığı yanıtlar arasında, aktif oyunculuk kariyeri sona erdikten sonra, dükkânında 'iş arkadaşlarını bıktıracak kadar fazla' zaman geçirmek istediği de vardı.

2011 NBA Lokavtı, oyunculara düşünecek bolca boş vakit sundu. Duncan da -dükkânında çerçeveli bir fotoğrafının üzerinde yazdığı gibi- basketbolu bıraktıktan sonra bir şeyler yapması gerektiğini fark etti. Akabinde, iki arkadaşı Jason Pena ve Glen Smith'le beraber forma numarası 21'e atıfta bulunarak Blackjack adını verdikleri bu araç modifiye şirketini kurdu. Bleacher Report röportajının ardından bir sezon daha basketbol oynayıp -Kobe Bryant ya da Dwyane Wade'in aksine- bir veda turnesine ihtiyaç duymadan, 140 kelimelik bir veda mesajıyla formasını astı.

Sonrasında, verdiği sözü tuttu ve dükkânında daha fazla vakit geçirmeye başladı. En azından üç seneliğine... Hâlâ kimi günler Spurs'ün antrenman tesislerindeki eski dostlara uğruyor, yer yer uzunlarla bireysel antrenmanlar da yapıyordu ama vaktinin çoğu, araba dükkânında geçiyordu. O günlerden birinde ziyaretine gelenler arasında eski takım arkadaşı Bruce Bowen da vardı. Onunla araçlara olan tutkusundan, yeni yaşantısından laflarken, konu bir noktada onu görmek için dükkânına uğrayan gençlere geldi. "Şimdiki çocukların yarısını anlayamıyorum bile. Gelip 'Beş yaşındayken odamda posterin asılıydı' diyorlar. Ben de 'Adamım, kapa çeneni, seninle konuşmak istemiyorum' diye cevaplıyorum." Şimdi, tüm bu sözleri sarf eden bir adamın yaklaşık üç yıl sonra, odasına posterini asan ya da daha afili, rengârenk formalar giyen idollerini parkeden eli boş gönderdiği o çocuklarla neredeyse her gün aynı ortamda bulunmasına nasıl şaşırmayabiliriz ki?

Üç yıllık inzivanın ardından yoğun NBA takvimine, ardı arkası kesilmeyen yolculuklara, hatta Popovich atıldığında -16 Kasım'daki Portland maçında olduğu gibi- takıma direktifler veren kişi olmaya çeken neydi? Basketbolun hayatında kapladığı yeri dolduramayışı mı? Yoksa son olarak Ime Udoka ve Ettore Messina'nın da ayrılışıyla büyük gedik oluşan, Spurs kültürüne hâkim yardımcı koç kontenjanında doğan boşluk üzerine Popovich'ten gelen ve Hollywood'daki soygun filmlerinin açılış sahnelerini andıran "Son bir görev için sana ihtiyacım var" repliği mi? Elbette bu sorunun cevabını bir süre daha bilemeyeceğiz. Çünkü Tim Duncan, oyunculuk günlerinde olduğu gibi bugün de medyayla konuşmak için can atmıyor. İşin aslı, ne en sadık Spurs yazarları ne de köşesinde dürüstçe itiraf eden Marc Stein gibi NBA medyasının en saygı duyulan figürleri Duncan'la röportaj taleplerine olumlu yanıt alabiliyor. 19 yıllık kariyerinde rol çalmaya yeltenmeyen Duncan, bugün de aynı vakur çizgisini korumaya niyetli görünüyor. Bay Duncan, bu sezon kimseye röportaj vermiyor.

Spurs ahalisinin Koç Duncan ile ilgili ilk izlenimlerine göz atalım. Popovich, Stein'a şöyle söylüyor: "Tim Duncan'ın kolunu genç bir oyuncunun omzuna atması, ona belli bir yolda rehberlik edip birkaç tavsiye vermesi, benim yapabileceğim her şeyden daha önemli." Veteran Patty Mills'e göre "Duncan'ın ses çıkarmadan, tek kelime etmeden, yalnızca ortamdaki varlığı" bile büyük fark yaratıyor: "Etrafta olup bitene karşı çok daha tetikte oluyorsunuz ve her söylenileni canıgönülden dinliyorsunuz. Timmy her zaman bu organizasyonun merkezindeki isimlerden biriydi ve onu yeniden aramızda daha aktifken görmek takım atmosferine dengeleyici bir yan katıyor." Spurs'ün geleceğini oluşturabilecek genç çekirdekten Dejounte Murray "Bizimle nasıl konuşacağını biliyor" derken Lonnie Walker da "Duncan'ın eşi benzeri yok. Oyunu çok seviyor. Hâlâ bizimle olduğu için mutluyum, bizim gibi ligdeki ilk yıllarını geçiren genç oyunculara yardımcı oluyor ve bu bizim için çok büyük bir mesele" ifadelerini kullanıyor.

Tim Duncan, Gregg Popovich ve Becky Hammon

Tim Duncan, Gregg Popovich ve Becky Hammon

Gösterişin, caka satmanın geçer akçe olduğu bir çağda Tim Duncan gibi duygularını pek dışa vurmayan, eski okul bir karakter başarılı olabilir mi? Spurs'te bayrağı ondan devralması beklenen Kawhi Leonard'ın, çark edip kendisine farklı bir yol seçişi, Duncan gibi kalmanın biricikliğini anlatıyor biraz da. NBA tarihinin en sıkıcı süper yıldızı yakıştırmaları yapılan Duncan'ın mirasını elinin tersiyle itip, medyaya kendisini "Eğlenceli bir adam" olarak tanıtan Kawhi Leonard... Antrenörlerin de değişmeden kaldıklarını söylemek güç. Robotik Brad Stevens'ın bile hakem kararlarının ardından yer yer çileden çıktığı, Erik Spoelstra gibi dingin bir figürün dahi 27 Ekim'deki Milwaukee Bucks maçında sahaya dalmaktan kendini alamadığı bir NBA atmosferindeyiz. Üzerinde 21 numaralı forma varken, gözlerini birkaç saniyeliğine etrafındakilere dikmesi, sırtlarını sıvazlaması, gereken mesajı iletmesi için yeterli olan Duncan biraz daha fazlasına ihtiyaç duyacak mı?

Gerçi oyunculuk yıllarında da benzer bir sınav vermişti Duncan. 2000'lerin başında gözler Allen Iverson, Tracy McGrady gibi parıltılı karakterlerin üzerindeyken o sadece işini yapmakla ilgilenmişti. Beş yüzüğünden üçünü Shaquille O'Neal gibi dominant bir güçle kazansa da Kobe Bryant, Michael Jordan'la kıyaslanadursun, Duncan sessiz sedasız 38 yaşında bile etken olabileceği bir kariyer çizgisi çekiyordu. Günün birinde medyaya "Ne yazmak isterseniz onu yazın. Beni analiz etmeye çalışmayı bırakın" diyen Duncan'ın önceliği ihtişam değil istikrardı. Tıpkı Wilt Chamberlain'ın gösterişine karşı kendi yolundan giden Russell gibi...

NBA'de sezonun yarısı geride kaldı ve evet, hâlâ Tim Duncan'ı üzerinde blazer ceketiyle San Antonio Spurs bench'inde görmek insana tuhaf geliyor. Peki geçen sene yetmişini deviren Gregg Popovich, er ya da geç emeklilik kararı aldığında onun kavuğunu başına geçiren kim olacak? Becky Hammon, Will Hardy, Spurs tedrisatından geçip ligin -hatta dünyanın- dört bir yanına göçmüş eski asistanlardan biri ya da... Duncan? "İçimden bir ses, antrenörlüğün hayatı boyunca sürecek bir tutkuya dönüşmeyeceğini söylüyor" diyor Popovich, kesin bir yargıya varamayacak kadar yakından tanıdığı yol arkadaşı için. Anlayacağınız, Tim Duncan bundan sonra da bizi şaşırtmayı sürdürecek; antrenörlüğe devam ederek ya da etmeyerek...

Socrates Dergi