
Kökler
12 dk
Ada'da istediğini bulamayan Serge Gnabry, Almanya'da yeniden futbol dünyasının gözbebeği oldu. Basamakları hızla tırmanan yetenekli futbolcu, Socrates'e konuştu.
Konu ister futbol ister aile hayatı olsun, Serge Gnabry köklerinden faydalanmayı iyi biliyor. Londra'da başlayıp Bremen ve Hoffenheim aktarmalı Münih'e ulaştığı yolculuğu da net bir planın sonucu. Şimdi, 23 yaşındaki bıyıklı adamı dinlemenin zamanı. Ve evet, ona imajı hakkında çok şey sorabilirsiniz.
İsminizi Google'da aratıyor musunuz?
Tabii, kariyerimin başındayken bunu yapıyordum. İnternette hakkımda neler yazıldığını öğrenmek istiyordum. Ama artık kaç haber çıkmış, ne olmuş diye kontrol etmiyorum, öyle bir bilgisayar bağımlılığım kalmadı.
Söyleyeyim; 1,2 milyondan biraz daha fazla sonuç var.
Oldukça fazlaymış.
Popülerlik sizin için ne kadar önemli?
Futbol dünyasındaysanız -ister beğenin ister beğenmeyin- hayatınızı herkesin gözü önünde yaşamak durumunda kalıyorsunuz. Bu gerçeği kabul ediyorum ve işimin bir parçası olarak görüyorum. Özel hayatımda yaptığım her şeyi biraz daha gizli tutmaya çalışıyorum. Böylesi bana daha iyi hissettiriyor. Evde oturup ne kadar popüler olduğunu düşünen biri değilim.
Peki evde yeni saç modelleri üzerine düşündüğünüz oluyor mu? İtiraf etmek gerek, Google'da isminizi aratınca çok sayıda farklı saç modeliyle karşılaştık.
Bir şeyleri değiştirmek her zaman hoşuma gidiyor. Görünümüm konusunda yaratıcı olmayı seviyorum ve yeniliklere açığım. Saçlarım birçok kişiye göre çabuk uzuyor, o yüzden oldukça rahatım. Bu röportaja gelmeden önce sakallarımı kestim ve bıyık bıraktım. Tabii bu kararda Joshua Kimmich'in de suçu var.
Nasıl yani?
Joshua'yı bıyık bırakmaya ikna etmek için çok çabaladım. Sonra günün birinde kaldığımız otelde kapımı çaldı. Kapıyı açtığımda Joshua yüzündeki kararsız ifade ve bıyıkla karşımdaydı. Kendimi tutamadım ve güldüm, sonrasında "Eğer bıyığını kesmezsen ben de bırakacağım" dedim. Umarım diğer çocuklardan da imajımızı takip edenler çıkar.
Kusura bakmayın ama ben de güldüm.
Bence hiç gülmeyin, size de yakışır. Bay Demireli, ne dersiniz?
Tamam, karar verildi. Ben de bıyık bırakıyorum.
Kanıt için fotoğraf isterim ama.
Peki farklı saç kesimlerinizin hayatınızın aşamalarını temsil ettiğini söyleyebilir miyiz?
Gerçekten çok fazla model denedim. Bir ara saçlarım kabarıktı, şimdi oldukça kısa. Hatta bir keresinde araya sarı çizgi de yaptırmıştım. Ama bunu denediğimde 17 yaşındaydım, neden yapmayacaktım ki?
Beni saçlarımı değiştirmeye iten şey genellikle arkadaşlarımın yorumları oluyor. Sonrasında ben de farklı bir şey deniyorum. Saç modellerinin hayatımın ayrı dönemlerinden ziyade o zamanlardaki farklı ruh hallerimi yansıttığını söyleyebilirim.

"Joshua'ya 'Eğer bıyığını kesmezsen ben de bırakacağım' dedim. Umarım diğer çocuklardan da imajımızı takip edenler çıkar."
Hayalleriniz de değişti mi?
Aslına bakarsanız 16 yaşında Arsenal'a giderken neyin hayalini kurduysam hâlâ aynı şeyleri düşlüyorum. Bahsettiğim kararım o dönem için çok cesur bir adımdı. Ancak o günlerde bile en üst seviyede futbol oynamak ve kupalar kazanmak istiyordum. Günümüzde de aynı şeyleri istiyorum.
Arsene Wenger ile çalıştınız. Wenger'in adı geçtiğinde aklınıza gelen şeyler neler?
Wenger'in insanları çok iyi gözlemleyen biri olduğunu söyleyebilirim. Benim dikkatimi en çok çeken özelliği tüm oyuncularına büyük özgürlük vermesiydi. Bu da hepimize birey olarak büyüme fırsatı tanıdı.
İngiltere'de beş sene geçirdiniz. Yurt dışında yaşamak sizi nasıl değiştirdi?
O sıralarda yurt dışına yerleşme fikri bile büyük bir şeydi. Ailenizi ve arkadaşlarınızı arkanızda bırakıyorsunuz, yeni bir ülkeye taşınıyorsunuz, bambaşka bir kültürü tanıyorsunuz. Fakat insan başta çok da alışık olmadığı durumlara adapte olmayı öğreniyor. Her saniyesinin kolay olduğunu söyleyemem. 16 ile 20 ya da 21 yaş arasındaki dönemden bahsediyoruz, o yaşlarınızda bir yeniyetme olarak her şeyi deneyimlemek istiyorsunuz. Ve Londra'da bunları yaşamama izin verildiği gerçeği, insana kolay kolay elde edemeyeceği bir perspektif katıyor.
Ailenizde de farklı bakış açılarından faydalandığınızı söyleyebiliriz. Babanız Fildişi Sahili'nden, anneniz ise Bavyera'dan geliyor... Tek boyutlu bir hayat sürmektense çeşitliliği temsil ediyor olmaktan mutlu musunuz?
Çeşitlilik konusunda gerçekten avantajlı olduğumu düşünüyorum. Dünyayı ne kadar tanırsanız, ne kadar fazla şeyi tecrübe ederseniz, her şeyi daha farklı biçimde karşılaştırma şansını elde edersiniz.
Peki kendinizi Fildişili mi yoksa Bavyeralı mı hissediyorsunuz?
Bavyeralı tasarruf eder.
Bu durum anneniz için de geçerli mi peki?
Evet. Şansıma iki taraftan da bir şeyler aldım. Annemden tutumluluk ve tipik Alman erdemlerini öğrendim. Babamın tarafından da Afrika müziklerinin de etkisiyle yaşam dolu olmayı, hayatın tadını çıkarmayı aldım. Ama hâlâ ikisinin birbirini nasıl bulabildiğini bilmiyorum (Gülüyor).
Bahsettiğiniz çeşitlilik sizi futbolda da özel kılıyor mu?
Bir futbolcu olarak sadece bir oyun stiline bağlı kalmak bana zor geliyor. Futbolu yalnızca çalışmak da bana uyan bir şey değil. Futbolu yaşayabilmem lazım.
Hangi düşünceler sizi motive eder?
Benim için en önemli nokta yaptığım işten keyif almak. Ve zamanın tadını çıkarmak.
Günümüzün zorlu futbol endüstrisinde mutlak eğlence mümkün mü?
Ortada büyük bir sorun yok bana kalırsa. Elbette istenen sonucu alma baskısıyla ya da medyanın varlığıyla uğraşmak zorundasınız. Ama size tanınan fırsatı gördüğünüzde kendinizi iyi hissetmelisiniz; futbol oynamanıza izin veriliyor. Futbol benim hobim, tutkumdu. Şimdi ise mesleğim.
2016'da ilk kez Almanya Milli Takımı'na çağrıldınız ancak bir sonraki davet için uzun bir süre beklemeniz gerekti. 2018 Dünya Kupası öncesinde "Takımın bana ihtiyacı var, Löw neden beni kadroya almıyor ki?" sorusu aklınızdan geçti mi?
Almanya'nın yeterli sayıda iyi oyuncusu var. Dünya Kupası öncesinde iyi iş çıkardığımı ve iyi bir form grafiği tutturduğumu düşünüyordum. Ne yazık ki geçirdiğim sakatlık beni durdurdu. Şimdi yeniden sağlıklı olduğum ve milli takımda oynayabildiğim için mutluyum.
2018 Dünya Kupası'ndaki hayal kırıklığının ardından sizce Almanya elit takım statüsünü kaybetti mi?
Ben öyle düşünmüyorum. Dünya Kupası tarihinde şampiyon olup bir sonraki turnuvaya erken veda etmek zorunda kalan birçok takım var. Uluslar Ligi'nde de parlak sonuçlar alamadık ama yine de Almanya'nın sportif açıdan değer kaybettiğini düşünmüyorum. Diğer ülkeler bize hâlâ çok saygı duyuyorlar çünkü Almanya'nın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorlar. Ve gelecekte sonuçlar da bunu kesinlikle tekrar kanıtlayacak.
Bayern Münih'te forma şansı bulmanız sakatlıklardan dolayı biraz gecikti. Kariyerinize baktığınızda sabır sizin için bir güç mü yoksa daha çok bir zaaf mı?
Zaaf. Bir futbolcu her zaman oynamak ister. İstediğiniz kişiye sorun, herkes bu dediğimin altına imzasını atar. Kendi içinizde sabırlı kalmak en zor şey. O aşamada kendinizle mücadele edersiniz; her maçta oynamanın ya da egonuzu takımın üstünde konumlandırmanın doğru olmadığını bilirsiniz. Ama yine de sahada olmak istersiniz. Bunu başarabilmek için her idmanda gaza basarsınız. Yüzünüze mutsuz bir ifade koymanızın anlamı olmaz. Fakat tamamen dürüst olmam gerekirse, bir futbolcu için en zor şey oynamamaktır.
Bayern'e transferinize karar verdiğiniz dönemde Arjen Robben ve Franck Ribery'nin arkasında kalma endişesi taşıdınız mı?
Ben daha çocuktum, Franck Bayern formasıyla dünyayı sallıyordu. Televizyon başında onu izler ve büyülenirdim. Ancak transfer olduğum dönemde düzenli olarak üç kulvarda yarışan bir takımın ikiden fazla kanat oyuncusuna ihtiyaç duyacağını biliyordum. Her birimiz aynı hırsı taşıyorduk ve yalnızca oynamak istiyorduk. Sportif açıdan onlar benim rakibimdi, ben de onların. Yaş önemli değildi.
Robben sizi "Fitness salonu arkadaşım" diyerek övüyordu.
Evet, güzel bir iltifat. Ama Arjen orada benden daha fazla zaman geçiriyordu. Çok sıkı bir programı vardı. Ama çalışmayı çok seven başkaları da var. Bıyıklı arkadaşım Joshua'yı sayabilirim. Salonda çalışırken her şeyini verir.
Annenizden aldığınız değerler fitness salonunda da size eşlik ediyor mu? Başarı için saha dışında da çok çalışmak gerekiyor çünkü...
Güzel ifade ettiniz. Durum tam da bahsettiğiniz gibi ama babamın çalışmayı çok sevmeyen biri olduğunu söylemek istemem. Yaratıcı bir hücum oyuncusuysanız vücut diliniz Joshua gibi savunma oyuncularına kıyasla daha rahat olur. Bu rahatlığı oynarken hissediyorum çünkü maç esnasında biraz daha babam gibi olurum. Ama sıkı bir antrenman gününde annemden aldığım özelliklere daha çok ihtiyaç duyuyorum.
Son dönemde gollerinizi James Harden'dan bildiğimiz bir sevinç şekliyle kutluyorsunuz. Motto belli: "Kim daha çok skor üretirse, şef odur." Bayern mutfağında sizin yeriniz neresi?
Düzenli olarak sahada olmak, umarım.
İlk sezonunuzda şampiyonluk geldi ama bu başarıya ulaşmak beklediğinizden daha mı zor oldu?
Şampiyon olacağımıza inancımız her zaman yüzde yüzdü. Hepimiz aynı düşüncedeydik. Zirvede olma isteğimizi her zaman hissedebilirsiniz.
Wenger, Nagelsmann ve Löw gibi teknik direktörlerle çalıştınız. Günümüz futbolcuları için 'hayatta kalma'nın yolu, çeşitli anlayışlara uyum sağlayabilmek mi?
Birçok antrenörle çalışmak birçok istasyona uğramakla aynı etkiye sahip; ne kadar çok şey deneyimlerseniz yeniliklere o kadar açık olursunuz. Uyum sağlamayı öğrenirsiniz. Her teknik direktörün kendi felsefesi, kendi kişiliği, kendi yöntemleri var. Mesela Nagelsmann okulu çok tekniktir, Arsenal'da ise topa sahip olmak ve tek pasla oynamak en önemli şeydir.
Londra dönüşünde önce Bremen ve Hoffenheim'a uğradınız, sonra Münih'e geçtiniz. Bu yolculuk ne kadar planlıydı?
Şanslıyım ki rotamı belirlerken hep yeterince seçeneğim oldu. Bahsettiğimiz kulüplerin hepsi oynamak istediğim yerlerdi. Almanya'ya döndüğüm sırada isteğim Bundesliga'da olabildiğince süre almak ve sakin bir ortamda kendimi geliştirmekti. Bremen, harika bir duraktı. Hoffenheim'da her şey futbol ve yeni bilgiler öğrenmek üzerineydi. Almanya'da atabileceğiniz en büyük adım Bayern Münih'e gelmektir, Hoffenheim'da bunun için hazırlandım. Şimdi de uluslararası futbolun en üst seviyesinde oynuyorum.
Peki insanların hakkınızda ne düşündüğünü önemsiyor musunuz?
Kimse kötü görünmek istemez. Ama hakkımdaki her düşünceyi de kafama takarsam işler benim açımdan kötüye gidebilir. Bundan insanları düşünmeyen biri olduğum anlamı çıkmasın, aksine oldukça ilgiliyimdir.
'Common Goal' organizasyonuna verdiğiniz destek de bunu gösteriyor. Kazancınızın yüzde birini bağışlayan sporcular arasında siz de varsınız.
Birincisi, ben paylaşmayı öğrenerek yetiştim. İkincisi, futbol size birçok ülkeye seyahat etme şansı tanıyor. Bu yolculuklarda başka insanların hayatında bazı şeylerin kötü gittiğini fark edebiliyorsunuz. Üçüncüsü, Afrika'yla bağım var. Baba tarafımın bir bölümü hâlâ orada farklı koşullarda yaşıyor. Çok az şeye sahipler, buna rağmen mutlular. Oradayken yalnızca 'Vay canına!' diyorum.
Peki sıkı dostunuz Per Mertesacker'in size 'Vay' dediği oluyor mu?
Per'in mi? Onun hayatında hep eleştiri var. Per her zaman yapabileceklerimin en iyisini ortaya çıkarabilmem için çabalar. Bahsettiğim Alman erdemlerini çok güzel örneklendiriyor; en iyisini verebilmek için hep çalışmak, hep çabalamak. Onun nasıl çalıştığını ya da futbolu nasıl yaşadığını görmek beni çok etkiledi ve geliştirdi.
Çeviri: Furkan Karasoy