Koleksiyoncu

5 dk

Nazmiye Muratlı, 2016 Rio Paralimpik Oyunları’nda ikinci olimpiyat altınını aldı. Buraya giden yol ise çiçeklerle kaplı değildi.

Halterden önceki hayatınızdan başlayalım…

Sürekli top oynardım, babam beni gece yarısı sokaktan alırdı. Sonra ev sahibi olduk, kerpiç bir evdi, babamla ikimiz betona çevirdik. Çok çalışkan bir kızdım ben; duvar kırdım, harç çektim. Babamın kalbi temizmiş, “Sen halterci mi olacaksın?” diye takılıyordu bana. Hakikaten de farkında olmadan antrenman yapıyormuşum. Sonra 25 yaşında, bir arkadaş aracılığıyla başladım haltere. “Yok” dedim, “bu meslek bana göre değil.” Çünkü malum; kas yapıyorsun, fizik gerekiyor… Ama annem “Kızım git de sosyal bir hayatın olsun, neden sürekli evde oturasın?” diyerek ikna etti beni.

Ve hemen başarılı sonuçlar almaya başladınız…

2005’te 3.5 aylık bir sporcuyken yurt dışına çıktım, Avrupa üçüncüsü oldum. Dünya, Avrupa şampiyonaları derken sonunda Avrupa şampiyonu oldum. Sonra olimpiyat geldi tabii. 2008 Beijing’de madalyayı kılpayı verdim ama bu bence çok iyi oldu; kazansaydım bu noktaya gelemezdim. Ben o gün yemin ettim, “Dört yıl sonra altın madalyamı bırakmayacağım” dedim. 2010’da rekoru elime geçirdim.

Sakatlıklar sizi çok zorlamış. Üstesinden gelmeyi nasıl başardınız?

2012 Londra’ya iki ay kala ciddi bir sakatlık geçirmiştim. Sonrasında doktorlar bana sakatlığımın geçtiğini söylediler, rahatladım. Yarışıp altını garantiledikten sonra, rekor için podyuma çıktım. 115 kaldırmak istediğimde hocam, “Durumun kötü, 109 verelim” dedi. Sakatlığımı, ben de öyle öğrendim. Ama bu yılki sakatlığım çok daha kötüydü. MR çektirdiler; fıtık, yırtık, ödem, ne varsa çıktı. Doktor, bu sporu yapmamın iyi olmadığını söyledi. Ameliyat olursam da bir yıl elime bar alamayacağımı... Dolayısıyla ameliyat olmadım. Ama Rio’da hava şartları çok garip. Benim bünyem soğuğu kaldırmıyor. Müsabaka gecesi saat 3 gibi eşimi uyandırdım. Dirseğimi açamadığımı, boynumun çok ağrıdığını söyledim. Ağlıyordum, yarışamayacağım diye. Eşim “Buraya kadar geldin, ne olur dayan” dedi. Fizyoterapistler geldi, masajlarla, ağrı kesicilerle ayağa kaldırmaya çalıştılar beni. Katıldım ama madalya kazanamayacağım korkusu vardı bende. Zaten görmüşsünüzdür, ilk anda sevinemedim. Tabloya da bakmamıştım hiç, gerginlikten. Hocam “Nazmiye şampiyon oldun!” dediğinde hafif gülümseyebiliydim. “Bu hâlimle de yapabiliyormuşum” tebessümüydü.

Türkiye’de sizin durumunuzdaki insanların yaşam şartları hakkında ne söylersiniz?

Önceki şartlarımıza göre durum çok çok iyi. Birçok şehirde engelli otobüsleri var. Kaldırımlar düzelmeye başladı. Ama bazı yerlerde merdiven sorunu yaşıyoruz. Bazı illerde otobüs yok, kaldırımlar eski. Bize sadece merdiven, otobüs ve kaldırımlar engelli olduğumuzu bildiriyor, onun dışında hiç hissetmiyoruz. Ama önce ailelere iş düşüyor; evlatlarına “Sen engellisin, insan içine çıkamazsın” demeyecekler. Aksine, onları topluma kazandıracaklar.

Sizin anneniz en güzelini yapmış…

Evet ama biraz pişman. (Gülüyor) “Uçağa bineceğini bilseydim hayatta başlatmazdım” diyor. Bende bir uçak korkusu var ve hâlâ aşamadım maalesef.

Rio sonrası konuştunuz mu annenizle?

“Bir daha yarışmayacaksın, değil mi?” diye sordu. “Anne sen ne diyorsun ya? Ben olimpiyat şampiyonu oldum, sen orada İstiklal Marşı’nı çaldırmanın ne kadar önemli olduğunu bilmiyor musun?” dedim. Tabii sakatlığım yüzünden böyle söylüyor ve aslında haklı da. Doktorlar, kendimi zorlarsam kaşık bile tutamayacak hâle gelebileceğimden bahsediyor. Ama 2020’de yarışıp yine altın alacağım.

Socrates Dergi