
Köprü
11 dk
Türkiye'de altın çağını yaşayan voleybolun en özel yüzlerinden birisi de Eda Erdem Dündar. Tecrübeli voleybolcudan kariyerini dinledik.
Eda Erdem, Türk voleybolunun en önemli jenerasyonlarından birinin üyesiydi. Şimdi ise Fenerbahçe ve milli takım formasıyla yeni jenerasyona liderlik ediyor. Kayıt cihazımızı Kaptan'a uzattık ve tüm bu süreci ona sorduk...
Fenerbahçe forması altında birçok başarıya imza attınız. Sizce bu güzel serüven, oyuncu olarak veya başka bir pozisyonda nereye kadar devam edecek?
Şu an, her zaman olduğu gibi tamamen voleybola konsantre vaziyetteyim. Sağlığım el verdiği ve takımıma fayda sağladığımı düşündüğüm sürece kulübüme oyuncu olarak hizmet etmeye devam edeceğim. Voleyboldan sonraki hayatım için aklımda seçenekler olsa da herhangi bir karar vermiş değilim. Hani bir söz var ya, insanoğlu plan yaparken Allah yukarıdan gülümsermiş. 14 yaşımdan beri bir koşuşturmaca içerisindeyim. Belki bir süre hiçbir şey yapmamayı da tercih edebilirim, kim bilir... Fakat taraftar olarak Fenerbahçe serüvenim ömrümün sonuna kadar devam edecek.
Kulüp veya milli takım kariyerinizin devamı için belirlediğiniz net bir hedef var mı?
Kulüpte elbette yarıştığımız her kulvarda şampiyon olmak istiyorum. Kendi adıma Fenerbahçe için ikinciliği hiçbir zaman başarı olarak görmedim. Şöyle düşünüyorum, ikinci hatta üçüncü bir Avrupa şampiyonluğu neden olmasın?
Milli takım için açıkça söyleyebilirim ki önceliğimiz bu yaz Ankara'da oynayacağımız 2019 Avrupa Şampiyonası fakat 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları'na katılmayı ve 2012 Londra'daki tecrübeyi yeniden yaşamayı çok istiyorum. Tabii bu, milli takım kariyerimin devamı için değil, başarılı bir şekilde son bulması için kendi adıma koyduğum bir hedef...
Kadınlarda Türkiye Voleybol Milli Takımı geçtiğimiz sene farklı bir yapılanmaya girerek kadrosuna birçok genç oyuncu kattı. Grubun en tecrübeli ismi olarak bu yapılanma içerisindeki rolünüz nedir?
Çok genç, çok yetenekli fakat tecrübesiz ve sabırsız bir jenerasyon ile yola devam ediyoruz. Eski jenerasyondan kalan, başarılı olmuş A Milli Takım kültürümüzü yeni neslin dinamizmi ve enerjisi ile harmanlıyoruz. Ben burada hem onlara ablalık yapıyorum hem de idari ekiple aralarında bir köprü kuruyorum. Aynı zamanda tecrübelerimle yardımcı olmaya çalışıyorum. Saha içerisindeki rolüm de kulübümde olduğundan farklı değil. Takımın mücadele gücünü yukarı çekmek için çabalıyorum.
Sizce 2019 Avrupa Şampiyonası ve 2020 Olimpiyat Oyunları'na kadar milli takımı nasıl bir süreç bekliyor?
Yoğun bir milli takım programı bizi bekliyor. Sezon biter bitmez mayıs ayında Montreux Volley Masters ile başlıyoruz. Ardından, beş ayaktan oluşan Milletler Ligi karşılaşmaları başlıyor. Sırbistan, Tayland ve Çin'in yanı sıra Türkiye de bu turnuvaya ev sahipliği yapacak. Temmuz ayı Milletler Ligi finalleri ve hazırlık kampları ile geçecek. Ağustos ayında olimpiyat elemelerinin ilk ayağını oynayacağız. Olimpiyat oyunlarına gitmek için bu aşama çok önemli çünkü gruptan birinci çıkan ülke doğrudan katılım hakkı kazanacak. Bunu başaramazsak daha sonra sezon içerisinde ikinci bir eleme oynayacağız. Avrupa şampiyonası öncesinde de son hazırlık turnuvamız olan Gloria Cup'a katılacağız. Kısacası, anlatırken bile düşüncelere daldığım, yoğun bir takvime sahibiz; umuyorum yarışacağımız tüm turnuvalarda ülkemizi başarılı bir şekilde temsil edeceğiz.

Beşiktaş altyapısında voleybolla tanıştığınızda koşullar nasıldı? Modern voleybolda antrenman şekilleri ve oyun sistemi anlamında ne gibi farklılıklar yaşandı? Siz neler gözlemliyorsunuz?
Altyapı ile A takım elbette çok farklı. Altyapıda malzeme sıkıntıları, salon koşulları, idman saatleri, düzensizlik gibi A takıma çıktığınızda geride bıraktığınız pek çok etken var. Fakat bütün bu olumsuzlukları voleybol sevginiz ile çözüyor ve güçlü bir mental yapıya kavuşuyorsunuz. Bu da aslında eğitiminizin bir parçası.
Altyapıda attığınız temellerden spor hayatınız boyunca faydalanır, A takımda da teknik ve taktik idmanlarla becerilerinizi en üst seviyeye taşırsınız. Dolayısıyla iyi bir sporcunun sermayesi altyapıda aldığı eğitimdir diyebilirim. Bu anlamda altyapı tecrübelerim, çalıştığım hocalarım, takım arkadaşlarım, çıktığım deplasmanlar, sayısız anı... Her şey benim için çok özeldi.
Modern voleybol daha hızlı ve daha varyasyonlu oynanıyor. Güç ve fiziksel özellikler giderek daha çok öne çıkıyor. Yoğun idman ve maç temposunu iyi ayarlamanız, her zaman fiziksel olarak hazır olmanız gerekiyor. Bu yüzden de 'fitness'ın önemi eskiye oranla çok daha büyük. Önceleri idman ve maç sıklığı çok daha azdı, voleybol daha basitti. Artık neredeyse her gün çift idman yapıyoruz, üç günde bir maç oynamak alışkanlık hâline geldi. Ayrıca performans ölçümleri gelişti ve bilimsel yaklaşımlar spor dünyasında eskiye nazaran daha ön planda. Düzenli yağ ölçümleri, güç, sıçrama testleri gibi verilerin sonuçları doğrultusunda her oyuncuya özel beslenme ve idman programları hazırlanıyor. Bu planlamalar sayesinde sezon içerisinde gereken performansı fikstüre göre programlayabiliyoruz.
Adnan Kıstak'tan Ze Roberto'ya ve şimdilerde Zoran Terzic'e kadar birçok tecrübeli antrenörle çalıştınız. Bir önceki soruda yaptığınız karşılaştırmayı bir de antrenör-oyuncu ilişkisi bağlamında değerlendirebilir misiniz?
Altyapı eğitimi konusunda talihli oyunculardan birisiydim. Voleybol ile tanışmamı sağlayan İsmail Şahin'di. Devamındaysa beni A takıma alıp profesyonel hayata geçişimi sağlayan rahmetli Cengiz Göllü ile çalışma şansına eriştim. Onların saha içi ve saha dışı eğitimini aldıktan sonra profesyonel anlamda herhangi bir zorluk yaşamadım. Ze Roberto, Marcello Abbondanza, Giovanni Guidetti ve Zoran Terzic çok değerli ve başarılı antrenörler; ne mutlu bana ki onlarla çalışma fırsatım oldu. Hepsiyle iyi iletişim kurduk. Dört antrenörün de idman ve oyun sistemi anlayışı çok farklı. Kıyaslamaya girersek çok uzun bir cevap olur. Fakat sadece bir özelliklerini seçtiğim bir liste yapacak olsaydım; Ze'nin sakinliği, Marcello'nun tezcanlılığı, Gio'nun idman bağımlılığı ve Zoran'ın gördüğüm en direkt iletişim kuran antrenör oluşu listemde mutlaka yer alırdı.
Basketbolda hem uzun hem de koordinasyon yeteneği yüksek, "eli temiz" dediğimiz oyunculara daha sık rastlıyoruz. Sizce voleybol için de aynısını söylemek mümkün mü?
Elbette söyleyebiliriz. Bizde de boyu uzun ve tekniği çok iyi olan sporcular var. Özellikle yeni jenerasyon hem fizik hem de teknik konusunda çok daha fazla potansiyele sahip sporcu barındırıyor.
Yeni nesilden Türkiye'de ve dünyada en çok hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?
Gelecek vadeden çok fazla yetenekli oyuncu sayabilirim. Fakat eskiden 'abla' dediğim bir oyuncu kendi takımını kurarken benim ismimi yazmadığında ben kırılırdım. O yüzden ben de isim vermeyeyim ve kimseyi kırmamış olayım.
Her sporda olduğu gibi voleybolda da takımı ateşleyen oyuncu çok önemlidir. Bazen kritik bir topu çıkararak veya tekli blokla bir maçı çevirebilirsiniz. Bu konuda çok örnek yaşamış bir sporcu olarak bizimle bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Herhâlde en değerli olan ve en çok bilinen 2016-17 sezonu yarı final ikinci maçı altın set mücadelesiydi. Lig şampiyonluğu için Eczacıbaşı VitrA'yı geçmemiz gerekiyordu ve maçı 3-1 kazanarak yolu yarılamıştık. Altın set oynanırken uzun süre dışarıda kaldım, o sırada takım mental olarak düşüşe geçmişti. 13-8'de benim turum geldi ve sahaya girdim. Kenarda oturduğum süre ne kadar uzun sürdüyse saha içinde geçen zaman da o kadar kısaydı.
Öncelikle takımın sahadaki enerjisini yukarı çekmem gerektiği düşüncesiyle hareket ettim, ilk hücuma blok yaparak takıma güç ve inanç vermeye başladım. Sonrasında yaptığım ikinci blok ve aldığım hücum sayısıyla, her sayının ardından saha içinde yaptığımız kısa konuşmalarla kendimizi bu geri dönüşe inandırmaya başladık.
Oyun her durduğunda enerjimizi biraz daha yükselterek voleybol tarihinde asla unutulmayacak bir sayfaya adımızı yazdırmış olduk. Hâlâ izlediğimde o gün yaşadığım duygu karmaşasını içimde hissediyorum. Eminim o an sahada olan herkes o güne döndüğünde bu duyguları tekrar tekrar yaşıyordur.

Sizce takımı ateşleyen kişi olmak doğuştan gelen bir durum mu yoksa bir oyuncu çalışarak bu karakteri elde edebilir mi?
Herkesin ânı ve olayları karşılama biçimi farklı. Takımı ateşleme rolünün doğuştan gelen bir durum olduğunu düşünüyorum, çalışarak ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız bu eksikliğinizi bir noktaya kadar geliştirebilirsiniz ama içinizde yoksa bu şekilde davranmak performansınızı düşürür, zihninizi meşgul eder ve doğal olmayan ilave bir çaba sergilediğiniz için daha erken yorulmanıza sebep olur.
Orta oyuncu olmasaydınız hangi mevkide oynamayı dilerdiniz?
Voleybola köşe oyuncusu olarak başladım. Fazla sayıda köşe oyuncusu olması sebebiyle de pozisyon değişikliğine gitmek durumunda kaldım. Seçme şansım olsaydı her zaman sahada ve oyunun içinde olmayı sevdiğim için 4 numara, yani smaçör oynamayı dilerdim.
Türkiye'de kadınlara spor dallarında doğru imkânlar sağlandığında hep büyük başarılar elde edildi. Özellikle kadın voleybolcuların Türkiye'de istikrar bakımından farklı bir mertebede bulunduğunu söylemek gerekiyor. Bu fark nasıl sağlandı?
2003 Avrupa Şampiyonası'nda ikinci olan takımla birlikte Türkiye'de voleybol büyük kitlelere ulaştı ve ailelerin özellikle kız çocuklarını altyapılara yönlendirmesiyle beraber geniş bir oyuncu havuzu oluştu. Sonrasında yapılan yatırımlar ve gelen başarılarla beraber popülarite de arttı. Türkiye'ye gelen yabancı teknik ekip/ oyuncu ile birlikte kalite zirve yaptı. Bu sayede hem idman hem de maç kalitesi seviye atlayınca başarılar gelmeye başladı. Mevcut dönemde aynı yatırımlar sürdüğü için, istikrarlı bir şekilde, doğru bir model olarak yapılandırılan voleybol, Türkiye'deki başarılı serüvenine devam ediyor. Kulüp olarak da Fenerbahçe'de büyük bir yatırım var, yüzlerce sporcu yetişiyor ve büyük bir önem veriliyor, doğru eğitimle ve stratejiyle buradan yetişen sporcuların yarınlarda bu ülkenin başarılarına katkı sağlayacağını, o istikrarı devam ettireceğini bilmek bizleri mutlu ediyor. Sponsorlar da sporun gelişmesinde ve istikrar konusunda olmazsa olmaz unsur. Milli Takım'da Orkid'in desteği Fenerbahçe'de Opet'in desteği de bunun en güzel örneği. Bu değerli sponsorluklar ve spora verdikleri destek için de teşekkür ederiz.
Türkiye voleybolu yıllar içerisinde hangi ekollerden etkilendi? Sizce artık kendi ekolünü oluşturuyor mu? O ekoller en başta neyi farklı yapıyorlardı? Ve biz nasıl onları yakalamaya hatta geçmeye başladık?
Dönemsel etkileşimlerimiz oldu. Geçmişte Rus ekolünden, İtalyan ekolünden ve şimdilerde de uzakdoğu ekolünden bahsedebiliriz. Rus ekolü fizik üstünlüğüne dayalı, yüksek toplarla oynanan bir sistem. İtalyan ekolü defans ve tekniğe dayalı, uzakdoğu ise çok varyasyon ve hızlı oyun üzerine kuruludur. Fakat özünde tüm ekoller mevcut olan oyuncuların en iyi yapabildikleri şeyleri öne çıkartmak ve oyun sistemini onların üzerine kurmak gerekliliğiyle ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan, artık voleybol tüm dünyada eskisinden daha hızlı oynanıyor. Biz de sürekli turnuva oynayarak maç tecrübelerimizi artırıp, kendi ekolümüzü yaratmaya çalışıyoruz. Henüz Türk ekolü diye adlandırabileceğimiz bir standardımız olduğunu düşünmüyorum ama bunu oluşturabilecek bir jenerasyona ve imkânlara sahibiz.
Voleybolun bilhassa son yıllardaki gelişiminde sizce hangi etmenler en büyük rolü oynadı?
Kulüplerin yatırımı kesmemesi, ülke genelinde gerçekleştirilen tesisleşme burada en büyük etken. Geçmiş zamana göre jenerasyon değişiklikleri ile beraber yöneticilerin de voleybol tecrübesi kazanması önemliydi. Yani, bu yatırımların aynı zamanda doğru kullanılması adına da epey yol alındı.
Voleybolcuların Türkiye'de kadınlar için önemli bir ilham kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Milli takım kaptanı olarak sizin kadınların eşitlik mücadelesine bakışınız nasıl? Bugün ne durumdayız ve hangi noktalara gelmeliyiz?
Bugün ülkemizde kadınlar siyasal, ekonomik, bilimsel, sportif, sanatsal tüm organizasyonlarda varlıklarını kabul ettirmişlerdir. Ne mutlu ki toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili farkındalık yaratmak amacıyla Birleşmiş Milletler Kadın Birimi'nin dünya genelinde hayata geçirdiği 'HeForShe' projesini sahiplenen bir kulübün sporcusuyum.
Biz voleybolcuların kendi adımıza birey olmanın getirdiği sorumlulukları en güzel biçimde topluma yansıttığını düşünüyorum. Çok farklı karakterlere,ilgi alanlarına sahip sporcu arkadaşlarım var. Hepimiz birbirimizden farklıyız fakat ortak bir amaç için bir araya geldiğimizde güzel bir harmoni oluşturarak başarıya ulaşıyoruz. Bunun ilham verici olduğunu düşünüyorum.
Başarılarımızla kadınlarımızı gururlandırarak eşitlik konusunda katkı sağladığımızı da düşünüyorum. Fakat bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi için hâlâ ülke olarak katetmemiz gereken pek çok yol var.
Milli takım geçmişten bugüne, bilhassa son 20 yılda çok önemli jenerasyonlar yakaladı. İçinde bulunduğunuz jenerasyonun Türkiye voleybol tarihindeki yerini siz nasıl değerlendirirsiniz?
Geçmişten bugüne bizden öncekilerin taşıdığı bayrağı devralarak çıtayı onların bıraktığı yerden biraz daha yükseğe çıkarmış olduk. 2012'de Londra'ya giderek takım sporlarındaki ilk olimpik katılımı gerçekleştirmemiz, Voleybol Milletler Ligi ikinciliği, Avrupa üçüncülükleri gibi başarılarla Türk voleybolunu iyi bir yerde yeni nesle devrediyoruz. Bizden sonra gelecek olanların görevi ve onlardan beklentimiz bu bayrağı daha da yukarılara taşımalarıdır. Bütün çalışmalarımız bu yönde...