Kötü Yaşlanmadı

6 dk

NBA Live 98, hatıralarda yer etmiş özel yapımlardan biriydi. LEVEL dergisi editörü Kürşat Zaman, ikonik oyunla geçirdiği günleri yazdı.

Bir oyun dergisi editörü için çocukluğunda oynadığı video oyunları üzerine konuşmak her zaman büyük keyif. Özellikle de beş dakika öncesine kadar oynuyor olduğu NBA 2K19'un başından kalkıp teybi geri sarması istendiği zaman.. Böyle şeyler üzerine düşünürken kafamın içindeki o teybe "klik" sesini duyana kadar müdahale etmemeye çalışırım. O klik, seyrettiğim ilk basketbol maçına götürdü beni. Aile büyüklerine yapılan bir ziyaret, televizyonda yayınlanan bir Paşabahçe maçına rastlamak, dönüş yolunda uğranan bir mağaza ve orada rastladığım basketbol oyunu... Yani, sonraları fazlasıyla meşhur olacak olan TV Sports Basketball. 1990'lı yıllardaki video oyunları dünyası üzerine konuştuğunuz zaman maalesef ilk fark edeceğiniz şeylerden birisi "en kötü yaşlanan" oyun türlerinden birisinin spor oyunları olduğu. NBA 2K veya FIFA serisinin ulaştığı simülasyon düzeyi, kendinizi hemen her şeyin yerine koyabileceğiniz oyun modları, fotorealistik grafikler ve giderek gelişen fizikler söz konusuyken geçmişe dönmek gayet gereksiz gelebilir çoğu kişiye.

Aslında, basketbol oyunları bu kaçınılmaz değişimi daha o yıllarda tecrübe etti. İlk defa iki kişi beraber oynamanın tadına vardığımız, 'exhibition' deyimini hayatımıza sokan TV Sports Basketball, Kareem Abdul-Jabbar'ın öldürücü sky-hook'unu deneyimlememizi sağlayan Lakers vs. Celtics ve ilk defa tüm NBA takımlarını gerçek kadrolarla ekranlarımıza taşıyan Tecmo NBA Basketball'u öldüren seri; Electronic Arts'ın NBA Live'ı...

Her biri binlerce soruna sahipti bu yapımların. En fazla hafızama kazınanı ise Tecmo NBA Basketball'da bir programcının John Starks'ın şut (FG) ve serbest atış (FT) yüzdelerini ters yazmasıyla Starks'ı oyunun -açık ara- en iyi oyuncusu hâline getirmesine neden olan hata. Öyle ya, yüzde 77.8'le üçlük atan bir oyuncuya kim hayır diyebilir ki? Peki aynı oyunda boy diye bir faktörün olmaması ve 1.60'lık Muggsy Bogues ile 2.31'lik Manute Bol'un aynı boyutta piksellerle ekrana yansıtılmış olmasına ne dersiniz? Bunun gibi gariplikler kafamızın içindeki bir filtreden geçiyor ve ekrandaki virane görüntüyü tamamlıyordu o yıllarda. Böylece grafiksel açıdan primitif sayılabilecek bu üç oyunun ortak noktasına da gelmiş olduk: Teknik kısıtlamalar nedeniyle oyuncuyu 'kitap okur gibi pozisyonu kafasında canlandırmak' zorunda bırakmak.

NBA Live serisi ise o güne dek televizyonda izlediğimiz spora en yakın şeydi. Gelişen grafikler (o zaman için Charles Barkley'nin fotoğrafı tost makinesiyle çekilmiş yüzünü saha içinde görmek inanılmaz bir şeydi) ve animasyon teknolojisi (turnikeler, crossover'lar havada uçuşuyordu) sayesinde NBA Live 98 daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyordu. Lisans problemleri nedeniyle Michael Jordan'ın yerini 'Roster Player' adlı bir oyuncuya bıraktığı oyun, uydu ve dışarıdan dergi getiren akrabalar sayesinde NBA'i takip eden nesil için rüya gibiydi. İlk defa 3D hızlandırıcı desteği gelmiş, pasın yönünü istediğimiz gibi ayarlayabileceğimiz mekanik -en primitif hâliyle- oyuna entegre edilmiş, 'All-Star Weekend' ve nihayet bir takımı alıp başarıdan başarıya koşturacağımız 'GM Modu' oyunculara sunulmuştu.

Bu oyunda tüm kariyerimi -dört guard'lı sistemiyle aklımı başımdan alan- Phoenix Suns ile geçirdim. Bir sene önce 3-2 kaybettikleri SuperSonics serisinden beri Rex Chapman en büyük kahramanımdı. Bryan Colangelo o seride Shawn Kemp tarafından çiğnenip yutulan Suns pota altını Clifford Robinson ve Antonio McDyess ile takviye etmiş, Kevin Johnson takımda tutulmuş ve direksiyon iyiden iyiye Jason Kidd'e teslim edilmişti. Yavaş yavaş varlığını hissettiren Steve Nash'i de buna ekleyin. 2K serisinin "efsane kadrolar" özelliği gelene kadar hiçbir takımı yönetmekten bu kadar keyif almadım ben.

NBA Live 98 serinin ilk oyunu değildi, yeniliklerini bir tarafa bırakırsanız en iyi oyunu olmaktan da uzaktı. Yine de her basketbol tutkununu kendisine çekecek ilginçlikleri barındıran, bir neslin gençliğinde yer etmiş yapımdı. Bazı şeylerin daha iyisi yapıldığında bile böyle hatırlanıyor işte. Her maçta saç rengi değişen Dennis Rodman'ı başka yerde bulamazsınız.

Beş Nostaljik Öneri

Doksanlara NBA Live 98 dışında da damga vuran birçok oyun vardı. Yüzlerce kalburüstü spor oyununu bir oturuşta beşe indirebilmek mümkün değil belki ama işte karşınızda yıllar sonra bile genç kalmayı başaran o yapımlardan bazıları.

Capcom's Gold Medal Challenge '92 (1992)

Track&Field kadar popüler olmasa da 17 farklı olimpik disiplini bizlere sunan, 'joystick kırma simülasyonu' da diyebileceğimiz müstesna bir yapımdı. 12 ülkenin her biri performans olarak diğerlerine eşitti, sadece halter söz konusu olduğunda Çin daha eşitti (255 kg kaldırabilen tek ülkeydi.) Ayrıca hepsi bir tarafa, olimpiyat boyunca devam eden maraton bir tarafa... Bu bölümde direkt olarak sporcumuzu yönetmiyor lakin onun etaplar boyunca temposunu belirliyor ve finişe kadar diri kalmasını sağlamaya çalışıyorduk. Hâlen bundan daha iyi bir olimpiyat oyunu yapılamadı.

Grand Prix Legends (1998)

1967 Formula 1 sezonunu konu alan bu yapım, zamanından o kadar ilerideydi ki insanların onun değerini anlaması birkaç yıl aldı. Günümüz için bile muhteşem diyebileceğimiz sürüş fizikleri, direksiyon gerektiren ilk simülasyonlardan biri olması ve arkasına aldığı müthiş topluluk desteği sayesinde hâlen oynanmaya devam ediliyor. Motor sporları tarihine meraklıysanız bu oyun için yapılmış 800 pistten (Bremgarten'den Targa Florio'ya kadar) dilediğinizi indirip o nostaljik havayı içinize çekebilirsiniz. Tabii oyunun zorluğu ile başa çıkacak kadar sabırlıysanız...

NFL Blitz (1997)

Amerikan futbolu bilmeyenler için Amerikan futbolu oyunu… Yüzlerce hücum, bir o kadar da savunma seti arasında kaybolmadan sporun kurallarını ve inceliklerini hızlıca öğrenmemizi sağlayan bu oyun arcade ve simülasyon arasındaki dengeyi o kadar güzel tutturmuştu ki yapımcı Midway bile aynı tarifi tekrar yakalayamadı. Hâlâ açılır, oynanır. Elbette bu sporun simülasyon tarafını sevenler için Madden serisi daha uygun bir tercih olacaktır.

Sensible World of Soccer (1994)

Bir oyunda 20 tane takım gördüğümüzde tatmin olduğumuz, futbolcu isimlerini ise hayal bile edemediğimiz bir dönemde El Salvador Dördüncü Ligi'ne uzanan inanılmaz bir veritabanı ile çıkmıştı SWOS. Daha internet kafeler yokken "Amiga kafe" tabirinin doğmasına yol açmış, bir nesli sabahtan akşama kadar birbiriyle maç yapar hâle getirmişti. Aradan yıllar geçti ama oyun hâlâ hayatta, güncel kadroları indirebilmek mümkün ve günün herhangi bir saatinde binlerce aktif oyuncuya sahip.

Winter Challenge (1991)

Doksanlarda çocukluk ve ilk gençliğini yaşayan nesle kış sporlarını sevdiren şeyin Cool Runnings filmi olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bir ara her evde ve okullardaki bilgisayar laboratuvarlarında bulunan Winter Challenge, bizleri kayakla atlamadan tutun da sürat patenine kadar uzanan geniş bir repertuvar ile karşılıyordu. Bobsled denen muhteşem disiplini de ilk kez bu oyunda gördük, ilk kez bu oyunda sevdik.


50. Sayı
Mayıs 2019



Socrates Dergi