Kral 1. Sebastien
4 dk
Saf yetenek, disiplin, obsesyon... Sebastien Loeb efsanesini anlatırken kullanabileceğiniz kelimelerden bazıları bunlar. Ya da basitçe "Tarihin en büyüğü işte" deyip geçebilirsiniz.
Her sporun en iyileri, döneminin algısını değiştirerek o spor dalını başka bir seviyeye getirmeleriyle tanımlanır. Biraz farklı açılardan bakarak, biraz da zorlamayla Muhammed Ali, Michael Jordan, Tiger Woods, Michael Schumacher ve Valentino Rossi'nin neden alanlarındaki en iyi isim olmadıklarını destekleyecek argümanlar üretebilirsiniz. Ama bu isimlerin bıraktıkları etkiyi ve oluşturdukları aurayı kırmak için bunlardan daha fazlasına ihtiyacınız olacaktır.
Sebastien Loeb, bu grubun belki de en farklı üyesi. Çelik gibi bakışları ve stoik ifadesiyle ondan önceki tüm şampiyonlara kıyasla farklı bir tarzla ortaya çıktı. Asfalt rallilerde lastik yakarak virajdan yan yan çıkan Colin McRae'lere, etap için hangi lastiği seçtiği sorulduğunda "Siyah, yuvarlak Pirelli" cevabını veren muzip Juha Kankkunen'lere alışmış bir ralli dünyası için Tommi Makinen hariç bu kadar sade bir stil kimseyi Loeb'ün hayranı yapmazdı. Ne var ki asla yenilmediğiniz zaman işler değişiyor.
Alman sınırında, Kuzeydoğu Fransa'da doğup büyüyen Sebastien Loeb'ü zafer takında izleyenler onun iyi bir jimnastikçi olduğunu bilirdi. Çoğu zaferi sonrası aracının kaputundan ters takla atan Loeb'ün çocukluk yılları şampiyon bir jimnastikçi olarak geçti. Ralli tarihinin en büyük pilotunun obsesifliğinin temelinde jimnastik sporunun tekrara, pes etmemeye dayalı yaklaşımı yatıyordu. 21 yaşında bir taraftan elektrik mühendisliği okuyarak yarışlara katılan Loeb, birkaç yıl sonra tarihin ilk gençler dünya ralli şampiyonu olarak WRC'ye adım attı. Henüz şampiyon olmamışken, o dönem Kanarya Adaları'nda düzenlenen Şampiyonlar Şampiyonası'nı kazandı. Dokuz kez art arda dünya şampiyonu olacağını kimse tahmin edemezdi, yine de onun bir şampiyon olacağı açıktı.
Co-pilotluğun en kötü yanlarından biri belki de bu. Yazının yarısına gelmenize rağmen bir kez bile Daniel Elena'nın adını görmediniz. Eminim ki yazıyı adını görmeden bitirseydiniz çoğunuz ona haksızlık edildiğini bile düşünmeyecekti. Loeb'ün dokuz şampiyonluğunun en büyük yardımcısı, Elena ile geliştirdikleri muhteşem yol notu sistemiydi. Fransızcası yetenlere tavsiye; Loeb'ün araç içi görüntülerini izleyin, sonra başka bir ekibin araç içi görüntülerini izleyerek karşılaştırın. Daniel Elena'nın ne kadar meşgul olduğunu duyacaksınız. Bunun nedeni de hıza göre değil, etabı tanımlamaya odaklı bir sistem geliştirmiş olmaları.
Normalde 1-6 arası numaralandırılan virajlar kaçıncı viteste geçtiğinize göre o numaraları alır. Bunun dışında virajın genişleyip daraldığına dair notlar ve bir sonraki virajın ne zaman geleceğini belirten eklemeler, yol notlarının ana iskeletini oluşturur. Tabii bu noktada şöyle bir problem ortaya çıkıyor: Her hava şartında, lastik durumunda ve görüşte, virajlar aynı hızda geçilmiyor. Zaten Loeb'ün zorlu şartlarda dahi limitte kalabilmesinin sebebi de Elena'nın ona virajın uzunluğunu, açısını ve apeksinin ne zaman geldiğini, hatta aracın virajın neresinde konumlandırılması gerektiğini söyleyecek kadar detaylı yol notlarını çıkarıyor olması. Şartlardan bağımsız olarak etabın her noktasını kusursuz bir şekilde gözler önüne seren bu not sistemi, Loeb gibi kusursuza yakın bir pilotla bir araya gelince dokuz yıllık bir şampiyonluk serisi ortaya çıkıyor.
Ralli başarısı bir yana, saf yetenek anlamında da motor sporları tarihinin en özel isimlerinden biri Loeb. Eski adıyla A1 Ring, Red Bull tarafından kurtarılıp Red Bull Ring'e dönüştürüldüğünde Avusturyalı enerji içeceği markası bunu tüm sporcularını topladığı bir sürüş etkinliğiyle kutlamıştı. David Coulthard, Loeb'ün her tür araçta ne kadar hızlı olduğuna inanamadığını söylüyordu. Haksız da değildi. Fransız efsane 2006'da neredeyse Le Mans 24 Saat'i kazanıyordu, 2009'da ise az kalsın sezonun son yarışında Formula 1'de yer alıp 2010'da tam sezon yarışacaktı. 2012'de X-Games'in rallikros dalını domine ederek altın madalyayı aldı, henüz ilk WTCC hafta sonunda yarış kazanmayı başardı, bir yıl sonra Ari Vatanen'in 30 yıl önce fethettiği Pikes Peak tırmanma yarışının rekorunu yerle bir etti, 2017'de Dakar Rallisi'ni de ikinci tamamladı. Ara sıra kendi takımı Sebastien Loeb Racing ile FIA GT ve Porsche Supercup serilerinde de yer aldı. Şu sıralar Dünya Rallikros Şampiyonası'nda, aradığı heyecanı ve mücadeleyi bulmuş gibi.
Loeb hiçbir zaman rock yıldızı, 'süperstar' ya da başka bir parlak sıfatla anılmadı. Başta saydığımız isimlerin aksine, yalnızca yenilmezliğiyle kendini alanının tartışmasız en iyisi hâline getirdi. Uzun süre de orada kalacak gibi görünüyor. Bu sırada da dünya ralli şampiyonu olmak isteyenlerin ismini Sebastien olarak değiştirip Fransız pasaportu almaları gerekiyor, zira bir başka Fransız Sebastien (Ogier) son beş yıldır şampiyonluğu kimseye bırakmıyor.