Kral I. Hristo

8 dk

Doğu Avrupa coğrafyası, 1980'ler ve 1990'larda birçok yıldızı dünya futbol sahnesine sundu. Bu furyanın özel yeteneklerinden Hristo Stoichkov, Socrates'e konuştu.

Birçok süper yıldız sahada sakin ve umarsız görünür ama siz her zaman tutkuluydunuz. Hakemlerle de sürekli problem yaşıyordunuz. Bunu kazanma arzusuyla açıklamak mümkün mü?

Çocukluğumdan beri hep kazanmak istedim. Bu hislerimi sahaya da yansıtırdım. Hakemlerle ilgili asıl ben size bir soru sorayım: Onlarla ters düşmemiş bir oyuncu var mı? Hakemler her zaman mı haklı?

1985’te Levski’ye karşı olan kavgadan sonra ömür boyu ceza almıştınız. Hiç pişmanlık hissettiniz mi ya da “Tamam, buraya kadardı, her şey bitti” dediğiniz oldu mu?

Hayatta hiçbir şeyden pişman olmamam gerektiğini öğrendim. Hep geleceğe baktım, daima doğru bildiğim şey için savaştım.

Doğu Avrupalı oyuncular büyük kulüplere imza attıklarında problem yaşayabiliyorlar. Belanov’un Almanya yılları ve Hagi’nin İspanya kariyeri çok da başarılı geçmedi. Barcelona’da uyum sorunu yaşamış mıydınız?

Hiç problem yaşamadım çünkü Cruyff her zaman benimle ilgilenirdi. Bakero, Salinas, Alexanco, Koeman, Laudrup, Begiristain gibi isimlerle arkadaş oldum. Sonrasında da Romario’yla. Bana yardımcı oldular, ben de Bulgaristan özlemi duymadım.

Barcelona taraftarı, en sevdikleri futbolcu olarak sizi seçmişti. Böylesine bir bağlılık nereden geliyor?

Bu benim için büyük bir onur. Barcelona taraftarı futbolu gayet iyi okuyor. Sahada onlardan biri olduğunda hemen anlıyorlar. Barcelona’da oynamak benim için büyük bir zevkti ve orada en iyi performansımı sergiledim. Onlar da buna değer verdi.

Barcelona ile çıktığınız iki Şampiyonlar Ligi finalinde de İtalyan takımlarıyla karşılaştınız. Cruyff bir keresinde “İtalyanlar size yenemez ama siz onlara kaybedebilirsiniz” demişti. İtalya’da da forma giymiş biri olarak, aradaki fark sizce ne?

İtalyanlara karşı oynamak her zaman zordur, şüphe yok. 1992’de Sampdoria ile karşılaştığımızda Mancini ve Vialli vardı. İki harika oyuncu. Maçtan önce çok sakindik. Londra’da golf oynadık. Ama sahaya çıktığımızda her şey çok zordu. Milan’a karşı da aynı şekilde. Belki de kazanacağımızdan fazla emindik. Ama Milan harika bir maç çıkardı.

Barcelona’dan sonra Parma’ya gittiniz. İki ülkeyi karşılaştırabilir misiniz?

Değişim vakti gelmişti. Barcelona’yla her şeyi kazandım. Parma’dakiler beni çok istedi. İlk üç maçımda gol attım. İtalya’da çok mutluydum ama kalbim beni Barcelona’ya dönmeye zorladı. Ve döndüm. Parma dönemimden Buffon, Benarrivo, Zola, Minotti, Crippa gibi harika arkadaşlarım var.

1994’te İtalya’ya karşı oynadığınız maçtan sonra “Tanrı Bulgar’dı ama hakem Fransız” demiştiniz...

Bu doğru. Parc des Princes’te 2-1 galip gelip Dünya Kupası’na katılma hakkı kazandığımızda, önemli bir Bulgar yorumcu televizyonda “Tanrı Bulgar’dır” demişti. Emil Kostadinov’un son dakikadaki harika golüyle kazanmıştık. İtalya’ya karşı oynadığımız yarı finalde, gerçek şu ki bariz bir penaltımız es geçildi. Hakem görmedi.

1994’teki yarı finalden sonra Bulgaristan bir daha o seviyelere gelemedi. Dünya Kupası’ndaki beklenmedik başarı hikâyelerinin ortak problemi bu. Türkiye de benzer sorunlar yaşıyor. Bu tür ülkeler için neden böyle bir problem var sizce?

Bulgaristan küçük bir ülke. Her büyük turnuvada yarı final oynamayı beklemek gerçekçi olmaz. ABD’de harika bir takımımız vardı. Büyük bir takımdı, sadece iyi oyunculardan kurulu değildi. Başarı hepimizindi ama şimdi futbolda ciddi sorunlarımız var. Bulgaristan’ın benzer bir başarıyı tekrarlayabilmesinin bir yolu olduğunu düşünmüyorum. Elbette çok isterim ama inancım yok. Türkiye de 2002’de müthiş bir Dünya Kupası geçirdi. Euro 2008’de de çok başarılıydı. Türkiye’de Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi büyük takımlar var. Bu işe bolca para yatırabiliyorlar. Türkiye’nin yeniden başarılı olma şansı Bulgaristan’dan çok daha yüksek.

Yıldız oyuncular futbolu bıraktıktan sonra neden teknik direktörlüğü tercih eder? Birer efsane olarak hatırlanabilirler ama olası başarısız sonuçlar bu durumu riske ediyor. Kazanmanın tadını özledikleri için mi?

Futbol hayata karşı olan bir tutku. Tüm gollerimi, tüm maçlarımı hatırlıyorum. İyi bir oyuncuysan iyi bir teknik adam olacaksın diye bir kaide yok. Ama bence, oyunculuktan antrenörlüğe adım atmak normal.

Bulgaristan’ın başındayken dikkat çeken kararlara imza attınız. Hayatınızın o bölümüyle ilgili çok da iyi anılarınız olmasa gerek. Sizce yanlış giden neydi?

İlk teknik direktörlük deneyimimi milli takımda yaşamak belki de bir hataydı. Ama şunu söylemeliyim; benim zamanımdan beri Bulgaristan elemelerde daha yüksek puan alamadı. Gruptan çıkmak için tek galibiyete ihtiyacım vardı. Ama Bulgaristan’ın, rakipleri kadar rekabetçi oyuncuya sahip olmadığını bilmeniz gerek.

Teknik direktörlük yaparken taktiğe inanmadığınızı söylemiştiniz. Hâlâ aynı kanaatte misiniz?

Ben her zaman taktiğe inandım. Hocam Johan Cruyff’tu. Tıpkı onun gibi, oyuncularımın babası olmaya çalıştım. Şu an antrenörlüğe ara verdim ama bırakmadım. ABD kanalı Univision için analiz yapıyorum. İşimi seviyorum.

1990’larda Bulgaristan dendiğinde insanların aklına ilk gelen isim sizdiniz. 1980’lerde de aynısı Georgi Glouchkov için geçerliydi. Onun NBA’de oynadığı dönemle ilgili neler hatırlıyorsunuz?

Bulgar sporunun en iyilerinden biriydi. NBA’de çok iyi oynadı. Şimdilerde de Barcelona’da çok yetenekli bir Bulgar, Alexander Vezenkov var. Bir gün onun da NBA’de oynayacağına inanıyorum.

Irkçılık suçlamalarına maruz kaldınız. Hâlâ bunların oyun içindeki tansiyon sonucu oluştuğunu mu düşünüyorsunuz? Marcel Desailly vakası örneğin... Yoksa hatalı olduğunuzu kabul ediyor musunuz?

Birçok ülkeden takım arkadaşım oldu. Güney Afrika’da Mamelodi Sundowns’ı çalıştırdım. Nasıl ırkçı olabilirim sizce? Bunlar gazetecilerin saçmalıkları. Sahada her zaman bir gerginlik olur. Futbol erkek sporudur. Desailly ile aramda da kötü bir şey yok. Profesyoneliz.

Dünyanın dört bir yanında futbol oynayıp antrenörlük yaptınız: Bulgaristan, İspanya, İtalya, Japonya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, ABD... Her yerde evinizde hissettiniz mi?

Bir de şunu ekleyin lütfen; oynadığım her kıtada kupa kazandım. Futbol sayesinde her yerde evimde gibi hissettim, insanların saygısını gördüm. Bulgaristan ise her zaman evim olarak kalacak. Bu yüzden, 50. yaş günüm için Sofya’da bir maç düzenliyorum.

Lionel Messi hayranlığınızı biliyoruz. Onu özel kılan ne?

Beşinci kez Altın Top’u kazandığı törenden önce Zürih’e doğru uçarken, Messi’nin yanındaydım. Barcelona günlerime dair birçok şey sordu. Leo, geçmişi öğrenip geleceğe bakmak isteyen harika bir çocuk.

Socrates Dergi