Laleler Beyaz

8 dk

Hollanda ve sürat pateni ilişkisi sadece spor üzerinden açıklanabilecek bir mesele değil. Hegemonyanın gerisinde bir kültür, tarih ve toplum var.

Getty Images

Avrupa'nın az bilinen efsanelerinden biridir. Zamanında -aslında asla var olmamış bir zaman- Hollanda'nın dağları, verimli toprakları ve patenleri; Almanya'nın ise verimsiz toprakları, lale soğanları ve kayakları varmış. Hollandalılar topraklarına ekecek bir şey bulamıyor, patenleri ise ülke dağlık olduğu için işe yaramıyormuş. Almanlar da toprakları mahsul vermediğinden lale soğanlarını çöpe atıyor, kayaklarını da kayacak yükselti olmadığı için kullanamıyorlarmış. Hollanda dağlarını Almanya'ya verip karşılığında lale soğanlarını almış. O gün bugündür iki ülke de mesut mutlu yaşar, Hollanda ise sürat patenini domine eder derler...

İşin masal tarafı bir yana, Hollanda'nın rekorlar kırdığı sürat pateni hegemonyası gerçekten efsane niteliğinde. Dağları, hatta yükseltileri dahi yok ama her kış olimpiyatına damga vurmayı başarabiliyorlar. Peki kış sporlarında hemen hemen sadece tek bir sporu yapmaya müsait bir ülke, topraklarında dağ olmasını bırakın, su seviyesinin altında yaşayan Hollanda'nın kış olimpiyatı madalya listesinin tepesinde ne işi var? Aslında tam da tek sporu yapmaya müsait olmakla alakalı bir şey onların sürat pateni hikâyesi.

Hollanda bir spor ülkesi. Sporcu yetiştirmekten, spor eğitiminden ya da bir sporda başarılı olmaktan bahsetmiyorum, günlük hayatına sporu ekleyebilmiş insanların ülkesi. Küçük yaştan başlayan spor kültürü çocukluktan yaşlılığa kadar sağlıklı olmak için, hobi niteliğinde ya da bisiklet veya sürat patenine bakarsanız 'ulaşım aracı' olarak kullanılabiliyor. Şimdi bir de hayatına sporu bu kadar eşlemiş bir ülkenin bir sporu yüzyıllardır çok sevdiğini düşünün.

Bu kez gerçek bir öyküden bahsetmek lazım. Hollanda belki kış sporları yapmak için coğrafi koşulları imkân vermeyen bir ülke olarak aklınıza gelebilir ama kanallar ve nehirlerle birlikte birbirine bağlanan şehirlerinin arasındaki su yolları onlara çok farklı bir kış sporu yapma imkânı tanıyor. 1900'lerin başında, kuzeydoğudan gelen rüzgârlar Frizya bölgesindeki şehirler arasındaki kanalları dondurup suyu 20 cm kalınlıktaki bir buz pateni pistine dönüştürünce Hollandalılar ulaşımı patenle yapmaya başlar. Komşu ziyaretlerinden günlük gezintilere, hatta zaman zaman kızaklı taşımacılığa kadar bu donmuş kanalları kullanan Hollandalılar, sonunda işi sportif bir yola sokup 11 Frizya şehrine uğrayan 200 km'lik bir yarış icat ederler: Elfstedentocht.

Kabaca '11 şehirlik tur' diye çevrilebilecek Elfstedentocht, 1900'lü yılların başında az kişinin katıldığı bir köy müsabakası gibi ilgi toplasa da zamanla ülkenin tamamına ünü yayılan bir festivale dönüşmüş. Önce ülkede paten yapan herkes, sonra komşu ülkelerden patene merak salan sporcular gelip Elfstedentocht'u uluslararası bir yarışa dönüştürmüş. Dönemin buz uzmanlarının buz kalınlığı 15 cm'ye ulaştığında yapılabilir komutu verdiği yarış, komutu takip eden 48 saatlik bölümde katılmak isteyen herkese haber ulaştırılmasıyla birlikte Leeuwarden'dan başlayıp, dairesel bir biçimde 200 km boyunca devam ederek 11 şehre uğrayarak yeniden Leeuwarden'da bitiyor. Yarışa katılabilmeniz için 11 Frizya şehrinden birinin sürat pateni birliğine kayıtlı olmanız lazım. Yoksa katılamıyorsunuz. Kazandığınızda ise işin ucunda pek bir ödül yok, yalnızca tarihe geçiyorsunuz.

Yalnızca mümkün olduğunda yapılabilen Elfstedentocht, Hollanda'ya sürat pateni aşkını aşılayan gelenek. Eksi 20 derece havaların görüldüğü ve 10 bin sporcudan yalnızca 69'unun bitirebildiği 1963 yarışı sonrasında sadece üç kez daha düzenlenebildi. Yüz yıldan uzun süredir devam eden Elfstedentocht geleneği için Hollandalılar her kış dereceler sıfırın altını göstermeye başladığında heyecanlanmaya başlıyor hâlâ. En son 22 sene önce yapılabilen yarışın küresel ısınma sebebiyle bir daha yapılamayabileceği konuşuluyor ama bir daha yapılamasa da Hollanda'nın spor kültürüne etkisi asla kaybolmayacak gibi duruyor.

BBC'nin 2014 Soçi'de görüşlerine başvurduğu paten tarihçisi Berg van Voorbergen'in söylediği bir cümle Hollanda'nın sürat pateni hegemonyasını açıklar nitelikte: "Paten, Hollanda'da spor ekipmanı olarak görülen bir şey değil. 1600'lü yıllarda atalarımızın ulaşım için kullandığı, yüz yıldan beridir ülkenin en geleneksel spor organizasyonunun yapıldığı, herkesin yapmaktan çok keyif aldığı bir yaşam şekli. Hayat şartlarından dolayı kullanılmaya başlanan bir şey, jenerasyonlar içinde buna dönüştü. Tarihten gelen bir gen aktarımını yalnızca spor başlığı altında değerlendirirseniz eksik kalırsınız. Bu spor bizim genlerimizde var."

Hollanda, sürat pateninde 18 dünya, dört olimpiyat rekoruna sahip. Olimpiyat oyunlarında 42'si altın 121 madalyayla zirvede tek başınalar. Avrupa şampiyonaları tarihinin en başarılı takımı onlar, Sovyetler Birliği sonrasında, dünya şampiyonaları tarihinin en fazla madalya alan ülkesi yine onlar. Tarihin en başarılı sürat patencisi Ireen Wüst ve sporun en başarılı erkek sporcusu, dört kez olimpiyat, 29 kez dünya şampiyonu Sven Kramer ikilisi Hollandalı. Bir efsane emekli oldukça yerine dünyanın en düşük rakımlı kış sporu merkezi olan buz pateni pisti Thialf Arena'da yetişen 20 yaşlarında bir sporcu çıkarıyorlar, o da şampiyonluğa gidiyor. Bu geleneğin sonu yok.

Norveç'in Telemark kentinde kayaklarını ayağına takıp odun kesmeye giden köylünün bugünkü kayaklı koşu sporunun temelini atması, Maori'lerin hayatta kalabilmek için kullandığı özelliklerinin ragbiyi domine etmelerini sağlaması veya Plain yerlilerinin Kuzey Amerika'ya yaydığı lakrosun yüzyıllardır bozulmamış bir spora dönüşmesi gibi bir şey Hollanda ve sürat pateni ilişkisi.

Spor yavaş yavaş ticaret, para ve elbette markaların eline geçse de geleneğin halen temelini sarsamadığı bu ilişki sportif başarıyla açıklanabilmekten uzak, tariheyse hâlâ sıkı sıkıya bağlı...

Socrates Dergi