.jpg?w=3840&fit=max&q=75)
Babalar ve Oğullar
11 dk
Lance Stroll, Formula 1'deki ilk sezonunda podyum görmeyi başardı. 'Proje çocuk' buna karşın, hâlâ her yarışa kariyerinin baba parasından ibaret olmadığını kanıtlamak için çıkıyor...
O daha 18 yaşında, şu anda Formula 1’in en genci ve özellikle gözlem altında. Aynı zamanda, babasının milyonlarının en üst seviyeye çıkardığı imajı da Lance Stroll’un üstüne yapışmış durumda. Ancak genç Kanadalı bunu reddediyor ve bizzat kendi mücadelesiyle, alt seviyelerdeki başarıları sayesinde zirveye ulaştığını ve bu kadar pahalı bir sporda paraya da elbet ihtiyaç olduğunu, başkalarının da finansal destek aldığını söylüyor. Fakat Stroll’un, sürücülük açısından diğer genç Formula 1 pilotu Max Verstappen’in eline pek de su dökemeyeceği gözlerden kaçmıyor. Olgunluk ve kişilik açısından ise Hollandalı meslektaşının birkaç adım önünde…
Formula 1’e alışabildiniz mi?
Rahat hissediyorum. Prensipte, geçmişte yarıştığım serilerden çok farklı değil. Elbette daha çok pilot katılıyor, arabaların dışında daha fazla sorumluluğunuz var, daha fazla medya önüne çıkıyorsunuz ki dürüst olmak gerekirse bu da en sevdiğim meşgale değil. Ama işin bir parçası. Onun dışında, yine eskisi gibi işimi yapıyor, yarış pistinde başarılı olmaya yoğunlaşıyorum.
Bu sürecin başlangıcında en zorlandığınız şey ne oldu?
Söylemesi zor; çünkü esasen tek bir şey değil, çok sayıda ufak ayrıntı söz konusuydu. Özü itibarıyla birçok şeyin altında, yalnızca tecrübe eksikliği yatıyordu. Üstesinden gelmem gereken bir öğrenme süreciydi.
Çocukluğunuzda Formula 1’e çıkmanın hayalini kurduğunuz özel bir an oldu mu?
Aslında, 4-5 yaşında babamla birlikte televizyonda bir Formula 1 yarışı izlediğim andan itibaren hemen her gün bu hayali kurdum. O zamanlar Michael Schumacher kahramanımdı, her şeyi kazanmıştı, dünya şampiyonuydu.
Yarış pilotu olma arzunuzda babanızın rolü ne kadardı?
Onunla birlikte yarışları izleyerek büyüdüm, bu dünyaya yakınlaştım. Ama sonrasında kendi içimde bir tutku ortaya çıktı. Babam tarafından istemediğim bir şeyin içine itilmedim yani. Zaten öyle bir şey mümkün olamazdı da...
Ancak kısa süre sonra sadece babanızın değil, ailenizin geri kalanının yaşamı da kariyer seçiminizden etkilendi. Bu konulardaki kararları nasıl aldınız?
Ferrari'nin junior programına girme hakkını elde etmem belirleyiciydi. Profesyonel mi olacağıma, yoksa hobi olarak mı sürdüreceğime karar vermem gerekiyordu. Programa katılacaksam Avrupa'ya taşınmamız gerektiği aşikârdı. Bunu ailemle konuştum. Hepimiz için zordu. O zaman 12 yaşındaydım, kız kardeşim Chloe daha da küçüktü. Fakat hepsi beni destekledi ki biri karşı çıkmış olsaydı, bunu yapmazdık. İlk zamanlar zordu. Diğerlerinin çok daha fazla go-kart tecrübesi vardı. Bense dokuz yaşında hobi olarak başlamıştım. Avrupa'ya geldiğimde diğer çocukların beş yaşında ilk yarışlarına katıldığını öğrendiğim zaman hevesim biraz kırıldı ama pes etmedim. Pes edecek türde bir insan değilim.
Aynı zamanda kendinizi ailenize karşı sorumlu hissettiğiniz için de olabilir mi?
Hayır, ailem hiç baskı uygulamadı. Kendime yalnızca başarı için baskı yaptım, ailem için değil.

Yarışlar nedeniyle gençliğinizi yaşayamadığınızı düşünüyor musunuz? Akranlarınız partilere gidiyor, eğleniyor...
Belki kaçırdığınız, yaşayamadığınız bir şeyler oluyor ama buna ‘fedakârlık’ adını vermezdim. Bu, Formula 1'e giden yolda ilerlemek için aldığım bir karar. Ama şunu da söylemem lazım; hiçbir şeyi tamamen kaçırmadım, hiçbir şeyin eksikliğini çekmedim. İstediklerimi yapmayı bir şekilde başardım. Gerek çocukluğumdaki go-kart döneminde gerekse daha sonraları, yarışlardan bir süreliğine uzaklaşmayı başarmakta hiçbir zaman zorlanmadım.
Tüm yaşamı pistlerde geçen su katılmamış bir yarış manyağı değilim yani. Buna karşın, yılda 200 günden fazla seyahat hâlinde olduğunuzda kimi insanlarla bağlantınız mecburen biraz kopuyor. Ayrıca, yıllardır üssümüz olan Cenevre'dense memleketim Montreal'de yaşamayı da tercih ederdim. İnsan memleketini arıyor sonuçta. Kısacası, birçok konuda özveride bulunmam gerekiyor, normal bir hayat yaşamıyorum. Ama kendime ayırabildiğim günler de var. Önemli olan, doğru dengeyi tutturmak. Zira yarışmak, ne yaptığım sorusunun cevabı, kim olduğum sorusunun değil.
Formula 1'de işlerin kolay gittiği söylenemez, bu durumla uzun vadeli olarak nasıl başa çıkıyorsunuz?
Her şeyi bloke etmek, yorumları okumamak, sosyal medyaya baştan hiç uğramamak... İnsan tabii sinirleniyor, en çok da kendisine. Yarışmacı bir tipim, kimse başarıyı benden fazla isteyemez. Ve içimde büyük bir coşku var, sonra bir de öfke, yanan bir ateş. Ama insan o ateşi söndürmek ve hayata devam etmek zorunda. En zoru ise bir dahaki seferi ve telafi şansını beklemek. O yüzden, ben de önce kafamı dağıtıyorum, aklımı başka şeylerle meşgul etmek için belki bir arkadaşımı arıyorum. Benim hatam mıydı yoksa sorun arabada mıydı, nasıl oldu, tekrar olmaması için ne yapmak gerek? Elbette bunları analiz etmek zorundasınız ama bunun için önce sakinleşmeniz lazım. Nihayetinde, her hafta sonu bu döngüye giriyorsunuz zaten. F1, bir lunapark treni gibi. Herkes bunu kabullenmek zorunda.
Yardıma ihtiyaç duyduğunuz anlar oluyor mu?
Başkalarının yardımı dokunabilir, etrafında iyi insanlara ihtiyacın var. Ama her şeyi bizzat tecrübe etmen de gerekiyor, en azından bende öyle. Başkalarının söylediklerini dinleyen bir insanım ama gerçekten anlamam için o şeyi kendim deneyimlemeliyim. Neyin ne olduğunu kendim keşfetmeliyim. Bu sadece otomobilde değil, hayatımın her alanında böyle.
İlk sezonunuzu nasıl görüyorsunuz?
Önüme gerçekçi bir hedef koymam ve yarıştan yarışa bakmam lazım. Sezon ilerledikçe daha fazlasını bekliyorum. (Editör notu: Stroll ile sezonun yedinci yarışından sonra konuştuk. O ana kadar herhangi bir derecesi yoktu. Ancak sekizinci yarış olan Azerbaycan GP’de üçüncü sırayı aldı ve kariyerinde ilk kez podyuma çıktı.) Her şeyi, kendinizi dâhil, yavaş yavaş inşa etmeniz lazım. Hiçbir şeyi zorla elde edemezsiniz. Ama elbette, mümkün olan en iyi sonuca ulaşmak için çabalamak zorundasınız. Birkaç iyi, birkaç da kötü anım var şimdiden. Gerçekten kendi suçumun olmadığı bazı talihsiz çarpışmalar yaşadım mesela. Fakat daha yolun çok başındayım. İşimi doğru yapmaya devam ettiğim sürece kendime ön sıralarda yer bulabileceğimi biliyorum. Önemli olan, bunu düzenli biçimde başarabilmek tabii. İniş-çıkışlar yaşamayı ise bekliyordum, ilk yıl için normal şeyler bunlar.
18 yaşındaki diğer insanlardan daha mı olgunsunuz?
Daha mı olgunum? Bilmiyorum... Herkes kendi yolunda ilerliyor, kendi tecrübelerini ediniyor. Ben de her şeyi, kendim için en iyi olduğuna inandığım biçimde yapıyorum.
Arka Plandaki Adam
Lawrence Stroll sık sık pistin kenarında olsa da kendini bütünüyle arka planda tutuyor. Sadece oğlu Lance'in ön planda olmasını istediği için tüm röportaj tekliflerini geri çeviriyor. Bu, resmî gerekçe. Gayriresmî olansa muhtemelen şu: 57 yaşındaki Baba Stroll, yıllara yayılan 80 milyon Euro'ya yakın bir yatırımla oğlunu dolaysız yoldan Formula 1'e çıkarmanın doğru bir yöntem olup olmadığına dair sorulardan bıkmış durumda.
Tekstil ve moda alanlarında yaptığı akıllı yatırımlarla 2,6 milyar dolarlık bir servete sahip olan ve portföyünde Michael Kors ile Tommy Hilfiger gibi markalar yer alan Kanadalı, Lance'in –sadece- Williams’taki bu sezonu için 35 milyon Euro ödüyor. Geçtiğimiz yıl da takım için, önce kendi oğlunun kullanması şartıyla yeni bir simülatör yaptırmıştı.
Lawrence Stroll, bir yarış ve Ferrari fanatiği olarak biliniyor. Kanada'daki Mont Tremblant yarış pistinin sahibi ve klasik İtalyan spor otomobilleri koleksiyonu yapıyor. 25’ten fazla aracı barındıran bu koleksiyonda, açık artırmada 27,5 milyon dolar ödediği 60'lı yıllardan kalma parçalar da yer alıyor. E hâliyle herkesin aklına da bazı sorular geliyor. Mesela Ferrari gözcüleri, Kanada'da ‘hobi olarak’ go-kart süren küçük Lance'i yetiştirme programlarına almaya gerçekten kendi kendilerine mi karar verdiler? (Yine de bu sorular, Lance’in alt kategorilerde başarılı olarak kendi yolunu yarattığı gerçeğini de değiştirmiyor tabii.)
Baba Stroll, zamanında Ferrari aracılığıyla Michael Schumacher'le tanışmış ve onu çok sevmişti. Bugün de Michael’ın oğlu Mick'in kariyerini son derece yakından takip ediyor ve gerekirse kendisine destek vermeye hazır. Hatta Mick'in Formula 1'e yükselmesi için her şeyi yapacağını, kimi Formula 1 yöneticilerine laf arasında iletmiş bile.
Durumunuz yüzünden (serveti) özellikle izlendiğinizi, haksız eleştirilere hedef olduğunuzu hissediyor musunuz?
Bu hep böyle olacak. Ne zaman birisi başarılı olsa insanlar buna gerekçeler bulacak. Schumacher’in Ferrari'yle her şeyi kazandığı dönemde dahi “Ah, bu arabanın işi, Ferrari'nin ayrıcalıkları” diyenler vardı. Ben, Formula 1’e gelene kadar kariyerimde katıldığım her şampiyonayı kazandım.Bunu elimden hiç kimse alamaz. İnsanlar istedikleri kadar konuşsunlar, kazandığım o şampiyonluklar benim. Kimilerinin kıskançlığı, hatta nefretiyle başa çıkmak da bu işin zorluklarından biri. Nefret etmek, yargılamak, laga luga etmek... Bunlar kolay işler. Kendi adıma, bugüne dek herhangi bir sporcunun kötülüğünü istemedim ya da neden kazanmış olabileceğine dair negatif yönde akıl yürütmedim. Aksine, başarılı olan herkese saygı duyuyorum.

Lance Stroll ile Daniel Ricciardo
Tersten sorarsak; büyük aksilikler olmaksızın zirveye doğru ilerleyen yolunuz için müteşekkir misiniz?
Elbette. Ama bu yolu satın almadım. Başka pilotlar da başka biçimlerde destek aldılar; büyük takımların yetiştirme programlarıyla, sponsorların verdiği paralarla. Para daima bir yerlerden gelir. Sıkı çalıştım, şampiyonluklar kazandım. Başka hiçbir şeyin beni etkilemesine izin vermiyorum. Neler başardığımı biliyorum ve bununla gurur duyuyorum. Arka planım nedeniyle bana muhtemelen diğer pilotlara olduğundan daha eleştirel yaklaşıldı. Ama çoğu insanın bakış açısı böyle; bir insan benim koşullarımdan geliyorsa olumlu yanlarından önce olumsuz noktaları aranıyor. Bense bununla hiç ilgilenmiyor, kendime yoğunlaşıyorum. Zaten otomobilin içindeyken, kasklarımızı takmışken, hepimiz bir şekilde aynıyız. O noktada artık kimin nereden geldiği değil, pistte ne yaptığı önemli. Ben de orada yaptıklarımdan haz alıyorum...
Nelerden mesela? Bu konuda bir örnek verebilir misiniz?
Isınma turundan sonra start pozisyonunda beklerken kırmızı ışıkların önce yanıp sonra sönmesi... Tarif edilemeyecek bir an. O his, o durum, bütünüyle yoğunlaşmış olmak, yoluna çıkabilecek, sana engel olabilecek hiçbir şeyin olmaması... Bu, bana gerçekten yaşadığım hissini veriyor. Uç noktada yaşadığını hissettiğin anlar, öyle bir duygu çağlaması. Rakipsiz bir şey bu. Tüm o zorlu anları kabullenmeniz de bunun uğruna zaten...