
Lanet Olsun
4 dk
Alp disiplininin süper yıldızı Marcel Hirscher, olimpiyat sezonunun başlangıcında bileğini kırdı. Buna rağmen, Dünya Kupası’nı kaçırmadı ve yarışçı ruhu da hâlâ yerli yerinde...
Son altı dünya kupası sezonunun genel klasman lideri Hirscher, altı dünya şampiyonluğu da olmasına rağmen henüz olimpiyat zaferi elde edemedi. Avusturyalı, olimpiyat öncesi Socrates'e konuştu.
Sakatlanmadan geçirdiğiniz uzun bir zamanın ardından, olimpiyat sezonunun hemen başında bileğinizi kırdınız. Olimpiyat madalyasının kariyerinizdeki tek eksik olduğu bir gerçekken mental anlamda nasıl bir süreç geçirdiniz?
Aklımdan geçen ilk cümle, “Lanet olsun!” idi... Ama bunun sebebi olimpiyatla alakalı değil. Her sporcu nasılsa ben de öyleydim ve sakatlık yaşamak istemiyordum, bu çok bariz. Bu yüzden mutsuzdum. Ancak biraz da şanslı sayılırdım, zira ameliyat gerektirecek bir kırık değildi. Bu sayede, kas güçlendirme antrenmanlarıma devam edebildim ve gücümü kaybetmedim. Bir mola gibi oldu. Belki de buna ihtiyacım vardı. Mental açıdan da gayet iyi durumdayım.
Avusturya Kayak Birliği (ÖSV) Başkanı Hans Pum, dönüşünüzün moral verici olduğunu söyledi. ÖSV’nin başarısı size bağlı gibi duruyor. Bu bir baskı getiriyor mu?
Geçtiğimiz yıllara nazaran kesinlikle daha az baskı hissettiğimi söyleyebilirim. Elbette olimpiyat sezonunda daha fazla. Fakat hem takım hem de bireysel olarak her sporcumuz bu baskıyla başa çıkmayı başarıyor. ÖSV’nin başarısı da sadece bana bağlı değil, bunu hepimiz biliyoruz.
18-20 yaşları arasında, slalom ve dev slalom kategorilerinde üç kez dünya şampiyonu olmuştunuz. Bu da erken yaşlarda ünlenmenizi sağlamıştı. O yılları nasıl hatırlıyorsunuz?
O zamanları anlatabilecek kelimeleri bulmak, benim için hâlâ çok zor. Hayatımda ilk kez bir hayalimi tamamıyla gerçeğe dönüştürmüştüm. “Başardım!” diye düşünürken aynı anda daha fazlasını hayal etmeye başlamıştım bile. Ve şu bir gerçek ki bu zamana kadar her şey yolunda gitti.

Kariyerinizi sadece teknik disiplinlerle sınırlandırmış gibi hissediyor musunuz? Yoksa slalomlarda uzmanlaşmak, hükümranlık kurma yolunda uyguladığınız bir strateji miydi?
Olaylara hiçbir zaman bu açıdan bakmadım. Teknik yönden mükemmele yaklaşmak ve zamanımı bu alandaki yeteneklerimi geliştirmeye adamak, henüz çocukken ortaya çıkan doğal bir seçimdi. Dahası, ne o kadar uzunum ne de o kadar ağırım. Bu da iniş disiplininde bir kariyer yapmak için oldukça dezavantajlıydı.
Tarihin en başarılı kayakçılardan biri olmanıza rağmen Aksel Lund Svindal, Bode Miller, Lindsey Vonn ve benzeri isimlerin olduğu bir döneme denk geldiniz. Kendinizi bu isimlerle karşılaştırdığınızda, medyanın size hak ettiğiniz ilgiyi gösterdiğini düşünüyor musunuz?
Dürüst olmak gerekirse, kendimi hiçbir zaman medya ilgisiyle alakalı bir karşılaştırmaya sokmadım. Niye böyle bir şey yapayım ki? En iyi zamanları, turları karşılaştırıyorum ve medyayla alakalı yükümlülüklerim varsa onları hallediyorum. Benim işim bundan ibaret.
Son soruyla bağlantılı olarak, Alp disiplini Avusturya’da bu kadar fazla takip edildiği için, her adımınızın veya her hareketinizin takip edildiğine ve eleştirildiğine dair bir izlenime kapıldığınız oluyor mu?
Her hareketim değil belki ama çoğu için evet... Bence bu, ilginin odağındaki birinin ödemek zorunda olduğu bir bedel. Şöhretin getirdiği ayrıcalıklar, zorluklara göre kesinlikle daha fazla. Paparazzilerin Avusturya’da pek vakit geçirmemesinden ve sevenlerimin bana gösterdiği saygıdan ötürü oldukça mutluyum. Eleştirilerle başa çıkmayı da öğrendim.