Lefter'in En Uzak Senesi

11 dk

Lefter, kariyerinin büyük bölümünde yoğun bir sevgiyle gözler önündeydi. Fakat 1964 yılında yolu Afrika'ya kadar uzandı. Lefter'in gözden ırak dönemine ışık tutuyoruz.

Lefter Küçükandonyadis, Türkiye futbol tarihinin belki de ilk büyük yıldızıydı. Yeteneği ile gönüllerde taht kurmuş, adına tezahüratlar söylenmiş, şiirler yazılmış, heykeller yapılmış bir isimdi… Uzun soluklu futbol kariyerinde büyük başarılar yaşamış, 15 sene giydiği Fenerbahçe forması ile özdeşleşmişti. Bir sezon İtalya’da, bir sezon da Fransa’da top koşturarak Batı’ya açılan ilk sporculardan olmuştu. 2012 yılında hayata veda edene kadar büyük bir sevgi ve ilgiye mazhar olan Lefter’in hayatındaki bir sene ise oldukça karanlık ve uzak. Ordinaryüs, 1964 yılında futbolu bırakıp teknik direktörlüğe başlamak istiyordu. Fakat o bir sene içinde Afrika’da aslanların saldırısına uğradı, Fenerbahçe’de kadro dışı kaldı ve Yunanistan’da kavgalara karıştı. Lefter’in en uzak ve olaylı senesini yeniden hatırlayalım…

Fenerbahçe'ye Veda

Lefter, dönemin şartlarında pek rastlanmayan bir işe imza atmıştı. 39 yaşında, yeteneklerini kaybetmeden hâlâ futbol oynuyordu. 1961-62 sezonunda 30 maça çıkıp 13 gol atmış, ertesi sezon bu istatistikleri 33 maça ve 19 gole çıkarmıştı. Ama her iki sezonda da Fenerbahçe, şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırmıştı. Fenerbahçe için değişim zamanıydı ve Lefter de artık futbola veda etmek istiyordu.

1963-64, Lefter’in planlarında futbolcu olarak son sezonuydu. Muhteşem bir veda ile kariyerine son vermek amacındaydı. Fenerbahçe’nin; Beşiktaş’tan Şenol Birol ile Birol Peker’i, Karşıyaka’dan Ogün Altıparmak’ı transfer ettiği yazda, Lefter bir gazeteye röportaj verdi. Fenerbahçe’nin efsanesi, yeni sezonun ilk 11’ine kendini koymadı. Eskisi gibi olmadığını hisseden Lefter, deftere artık adını yazmıyordu.

Sezona ‘takımın ağabeyi’ olarak başlayan Lefter için 1963 yılının Ekim ayı yoğun geçti. Romanya karşılaşmasında A Milli Takım forması ile 50. maçına çıktı. Tarihi maça çağırdığı çok sevdiği İsmet İnönü’nün ricasını da kıramayarak aynı ay içinde Beyoğlu Belediye Meclisi’ne aday oldu. Seçildi de... Ama devamında meclis toplantılarına katılamadığı için kısa süre içinde üyeliği düştü. Ve bir de Yunanistan’ın Egaleo takımından antrenörlük teklifi aldı. Yıl sonunda Yunanistan macerası için bavulunu topladı.

Egaleo’da Genç Bir Antrenör

1963’ün son günlerinde Yunanistan’a adımını attı. Gidişi, Türkiye’de oldukça heyecan uyandırdı. En çok merak edilen konulardan biri Lefter’in orada konuşacağı dildi. Zira ‘Ordinaryüs’, Rumcaya çok hâkim değildi. O nedenle tercüman yardımı ile iletişim kurmaya başladı. Bu gelişme, Türkiye’de ufak bir coşku da yarattı. ‘Lefter, Yunanistan’da Türkçe konuştu’ tarzı haberler Egaleo döneminden bize kalan nadir belgelerden oldu.

Lefter’in ‘yalnız’ günleri başlamıştı artık. Büyükada’dan İstanbul’a geçtiğinde dahi hoşnutsuz olan Lefter, şimdi bir de Ege’nin diğer tarafındaydı. Zamanında Fiorentina ve Nice gibi takımlarda top koşturmak için yurt dışına çıkmıştı ama oralar futbolun çok sevildiği ve kalitenin yükseldiği noktalardı. Oysa yeni durakta ne Egaleo iddiasıyla fark yaratıyordu, ne de Lefter orada en iyi bildiği işi yapıyordu.

Lefter, Yunanistan’a top oynamaya değil, yeni bir kariyeri inşa etmeye gitmişti. Fakat yeni meslek ve yeni ülke onu zorladı. Bir gazeteye verdiği röportajda, Yunanistan tercihini “Kendi memleketimde antrenörlük yapabilecek duruma henüz gelmedim. Oradaki bütün futbolcularla kardeş gibiyim, çok samimiyim. Belli bir süre geçirmeden otorite kurabilmeme imkân yok” cümleleriyle açıkladı.

Türkiye’de kendisine gösterilen sevgi ve saygı, Lefter’in başka bir ülkeye gitmesine neden olmuştu. Ama o görkemli futbolcu, Ege’nin diğer yakasında çok sıkıldı, çok yalnız kaldı. Üstelik Türkiye’de, tercihinden dolayı ufak tartışmalar başlamıştı. Kimileri siyasi atmosferden etkilenmiş ve Lefter’in Yunanistan’a gitmesine bozulmuştu. Kimileri de hayran oldukları yıldızın Yunanistan’ın bir orta sıra takımına gitmesine anlam veremiyordu.

Lefter, Büyükada’ya gitmek için kulübünden 15 gün izin aldı. O günler Türkiye'de şampiyonluk yarışının kızıştığı dönemdi. Lefter, Yunanistan’a futbolu bırakarak gitmişti ama resmi evraklarda durum öyle değildi. Futbolculuk lisansını iptal ettirmemişti. Fenerbahçe bu fırsatı ıskalamadı. Sezonun sonlarında Lefter, Fenerbahçe formasıyla sahaya çıktı. Dört maçta oynadı. Gol atamadı, bir de penaltı kaçırdı. Galatasaray derbisinde alınan beraberliğin faturası ona kesilince son haftadaki Altay maçının kadrosuna alınmadı. Bu gelişme Lefter’i yaralamıştı. Ama Fenerbahçe bir kez daha şampiyon oldu.

Bir Zamanlar Afrika'da

Lefter her şeye rağmen, sezon bittikten sonra Fenerbahçe forması ile jübilesini yaptı ve sahneden bir kez daha çekildi. Artık teknik direktörlüğe başlayacaktı ve bu aşamada çok ilginç bir karar daha verdi. Lefter; şöhretini, saygınlığını ve evini bir kez daha bırakıp bu sefer de dünyanın öbür ucuna, Güney Afrika’ya gitti.

Aslında ilk başlarda, Lefter’in kafasında Güney Afrika fikri dolaşmıyordu. Ama Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunlar da giderek alevleniyordu. Egaleo’daki ilk günlerini geçirdiği esnada Kıbrıs’ta Kanlı Noel yaşanmıştı ki bu Lefter’in Yunanistan’da kalmak istememesinin nedenlerinden biriydi. Türkiye’deki kısa tatili esnasındaki ilk ciddi teklif Güney Afrika’dan geldi. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Kıbrıs’tan Afrika’ya göçen ve Afrika’da zengin olan Rum Nicolau, kendisini başkanı olduğu East Rand United’a çağırdı.

Lefter, ilk planlara göre oyuncu-antrenör olarak görev yapacaktı. Bir buçuk yıllık sözleşme imzaladı, sözleşme bittikten sonra Londra’da eğitim görmeyi planlıyordu.

İstanbul’daki jubile maçı ise Lefter için işleri zorlaştırmıştı. O maç yüzünden, Lefter’in Güney Afrika’ya gidişi ertelenmişti. İdareciler, ondan haber alamadıkları için başka bir antrenörü göreve getirdi. Lefter Afrika’ya ayak bastığında antrenör pozisyonunda boşluk kalmamıştı. Ama bir buçuk yıllık sözleşmesi de cepte durmaktaydı. East Rand Kulübü, Lefter’den futbolcu olarak faydalanmak istedi. Lefter’in planları şaştı, bunu da Türkiye’ye “Biz hoca olduk diye sevinirken, 40 yaşından sonra burada da hocadan kurtulamadık. Bu yaştan sonra yine topun peşine düştük” cümlesiyle bildirdi.

Kıtaya ayak basışın 10. gününde Milliyet'e yazdığı mektupta gurbette olma duygusu yoğun şekilde hissediliyordu. Johannesburg’u İstanbul’a benzetiyor, Fenerbahçe’yi anıyor, Ada’dan bahsediyor, en sonunda da “Memleket hasreti çok zor, hele insan böyle bilmediği yerde yapayalnız olunca… Ben burada ekmek paramın derdine düştüm” diyordu.

Topun peşine düşmek en iyi bildiği iş olsa da Afrika’da tanınan biri değildi Lefter. Onu denemek istediler. Bir ülkenin gözbebeği olan, Avrupa sahalarını titreten Lefter’e, Afrika’da sıradan bir futbolcu gibi davrandılar. O dönem, yeniden Türkiye’ye dönmesi mevzubahis oldu. Feriköy Kulübü onu çağırdı ama Lefter şansını biraz daha denemek istedi. Yine de işi zordu; “Ben buraya Feriköylü İsmet’i (Yurtsü) de getirecektim. Biraz beklesin, şimdi kendimi satmakla meşgulüm” diyordu.

Yeteneğinden pek bir şey kaybetmeyen Lefter, kendini satmakta zorlanmadı. Sahaya çıkmasının ardından şehrin en ünlü isimlerinden biri oldu. Fakat bu sefer iklimle sorun yaşadı. Afrika soğuğu Lefter’in canını sıkmıştı. Evet, soğuk!

1964 yazı Lefter için zor geçti ki o dönem aslında Güney Afrika’da kıştı. Ülkenin son 50 yıldaki en soğuk kışı Lefter’e denk gelmişti. Hatta bir sabah uyandığında kar bile görmüştü. “Bana ‘Afrika’ya gitme orada sıcaktan ölürsün’ dediler, halbuki soğuktan donup öleceğim. Atina’da denize giriyordum, Afrika’da kar topu oynuyoruz” diyordu. Akdeniz’in iklimi bile burnunda tütüyordu.

Lefter zorlandı zorlanmasına ama kilometrelerce uzakta savaşan iki ulusu birleştirmeyi de başardı. Güney Afrika’nın çeşitli şehirlerinde yaşayan Türk ve Rumlar, Lefter’in maçlarını izlemek için stadyuma akın ediyordu. Ama bu sefer de başka bir dert kapısını çaldı Lefter’in, aslanlar! Bir gezi sırasında sekiz aslanın saldırısına uğrayan Lefter, bir buçuk gün boyunca arabasında mahsur kaldı. En sonunda İngilizler tarafından kurtarılsa da kararı kesindi; Türkiye’ye dönecekti. Bir buçuk yıllık planlar, bir buçuk ay sonunda iptal oldu. 20 yıl boyunca çalımlarıyla futbol sahasına hükmeden Lefter, Afrika günlerini “Hayatımın en büyük çalımını orada yedim” diyerek anlatıyordu.

Yeniden Yunanistan

Lefter geri döndü. Feriköy’ün teklifi açıkta durmasına rağmen, yine sürpriz bir karar verdi. Afrika dönüşünde dümeni tekrar Yunanistan’a çevirdi. İstanbul’dan göç eden Rumların kurduğu AEK, Lefter’i renklerine bağladı. Lefter oradaki tek İstanbullu futbolcu da değildi; daha önce Beykoz’da oynayan Aleko Yordan ve Beşiktaş’tan gelen Aleko Sofyanidis, takım arkadaşlarıydı. Lefter, AEK formasıyla ilk maçında Proodeftiki takımına rakip oldu. Karşılaşma 1-1 sona erdi. Lefter maçın başında yuhalandı ama 90 dakika içinde gösterdiği performansın ardından alkışlandı. Heraklis maçında ise bir golün pasını verdi. Afrika günlerinden sonra kendini bulmuştu. Öyle ki 40 yaşını devirmesine rağmen iki yıl daha futbol oynamak istediğini açıkladı. Fakat işler beklediği gibi gitmedi.

Takım içinde sıkıntılar vardı. Taraftarların ona gösterdiği ilgi, takımın yıldızları tarafından kıskanılmıştı. Üçüncü maçında bir duran top yüzünden takım arkadaşı Kostas Nestoridis ile tartışma yaşadı. Taraftarların ‘Lefter’ tezahüratları sonrasında, Nestoridis taraftarlarla atışmıştı. Devam eden günlerde çekişme idman sahasına taşındı. Yedek takıma karşı adeta şov yapan Lefter’i, Stasinopoulos sertlikle yıldırmak istedi. Lefter bu duruma tepki gösterdi, karşılığında ise küfür yedi. Ancak küfrün altında kalmadı ve takım arkadaşına kafa attı. Daha sonrasında birkaç oyuncu Lefter’i tutarak Stasinopoulos’un intikam yumruğuna olanak sağladı. Bu olayın ardından Lefter de 1965’in ilk günlerinde tekrar Yunanistan’dan ayrıldı ve ülkesine döndü.

Son

Lefter, Türk futbol tarihinin ilk büyük yıldızıydı. Muhteşem bir sevgi görmüştü. Fakat ömrünün son dönemini gözlerden uzak geçirmiş, ne futbol alanında ne de popüler kültürde kendini göstermişti. 90’ların ortasındaki Fanatik gazetesi reklamı ise onu yeniden göz önüne çıkarmıştı. 40 saniyelik reklam Lefter’in modern çağdaki yerini çok gerçekçi betimlemişti; gençlerin tanımadığı, oturduğu yerde gizlenen ama topu herkesten daha iyi oynayan bir adam…

Lefter’in hayatı çok fazla kitap olmadı, belgeselleri kısıtlı sayıda kaldı ve birçok sırla birlikte hayata gözlerini yumdu. Yunanistan’dan Güney Afrika’ya uzanan o bir sene ise o sırların en derine ulaştığı aralıktı. Lefter’in ailesinden uzak kaldığı, kendi hayatının tam ortasında yeni yol planları açmaya çalıştığı ve arayışta olduğu o dönem, Türkiye tarihinin de kırılma anlarındandı. Lefter her anlamda arada kalmış fakat bunu belli etmemişti.

Belki de onun hayatının sırlarını ortaya çıkarabilmek, Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleşmesinden sonra sağlanacak. O gün geldiğinde hangi kuşağın sahnede olacağı ise şu an belirsiz. Kesin olan tek şey ise Lefter’in aramızda olmayacağı ve bu aydınlanmaya maalesef katkıda bulunamayacağı...

Socrates Dergi