
Lopetegui'nin 139 Günü
10 dk
Julen Lopetegui'nin Real Madrid serüveni, tıpkı milli takım macerası gibi aniden bitti. Peki bu tablonun suçlusu kimdi?
23 Aralık 2017 öğleden sonra, Madrid... Santiago Bernabeu tribünleri ilk yarısı golsüz biten El Clasico'da Real Madrid'in oyunundan memnuniyetsizliklerini ıslıklarla dile getirirken, basın tribününde yorumcuların ortak cümlesi "Zidane bugün delirmiş mi, Mateo Kovacic ile Lionel Messi'ye adam markajı mı yapılır" idi. Barça ikinci yarıda 10 dakikada iki golü bulduğunda Real 10 kişi kalmış, kulübeden gelen iki oyuncu değişmek için çizgide beş dakika beklemişti. İmkânsız değil ama zor olanı, Şampiyonlar Ligi'ni üç kez arka arkaya kazanan 'tecrübesiz' Zidane'ın iflas bayrağını çektiği 90 dakikaydı. İlk kez arka arkaya iki sezon Santiago Bernabeu'da kazanan Barcelona daha ligin ilk yarısı bitmeden Real Madrid'e 14 puan fark atmış, güle oynaya şampiyonluğa koşuyordu. El Clasico'nun ertesi günü lige havlu atmış Real Madrid'in Şampiyonlar Ligi'nde üçleme yapacağı kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu. Olacağı varsa olur, oldu da… Zinedine Zidane, iki buçuk sezon kaldığı Real Madrid'de üçüncü Şampiyonlar Ligi kupasını da kaldırdı. Kimse Fransız teknik adamın ayrılacağına ihtimal vermiyordu. Tesisinde ağacın dalı kırılsa haber olan Real Madrid'i takip eden onlarca muhabir beş gün sonra Zidane'ın ayrılık kararıyla golü kalelerinde gördüler. Zidane bütün medyayı atlatmıştı.
Perde arkasında Zidane'ın bu kararı aylar öncesinde aldığını söyleyenleri de şaşırtacak dedikodular vardı. Rivayete göre başkan Florentino Perez'in takıma yapılacak takviyeler konusunda isim vererek diretmesi Zidane'ı çileden çıkarmış, ısrarla kaleci Thibaut Courtois'nın transferini isteyen Perez'e "Ben Keylor Navas ile yola devam edeceğim" diyen Zidane olumsuz yanıt alınca da "Buyrun, siz yönetin" diyerek istifa kararını kapıdan çıkarken almıştı. Geçen sezon ortasında bonservisi 20 milyon Euro iken Athletic Bilbao'nun genç kalecisi Kepa'ya kapıları kapatan, Alvaro Odriozola transferine soğuk bakan Zidane, Valdebabas'ta eşyalarını toparladığında, Başkan Perez'in elinde istediği futbolcuların listesinin dışında bir de acilen bulması gereken bir teknik adam vardı.
Perez'in yeni teknik adam arayışında yakın geçmişte Jurgen Klopp ve Maurizio Sarri'den aldığı olumsuz yanıtlar onu burnunun dibine bakmaya zorladı. İspanyol Milli Takımı altyapılarında 2010 yılından beri çalışan Julen Lopetegui, 10 yıl önce Real Madrid B Takımı'nda görev yapmıştı. Son sekiz yılda genç İspanyol futbolcuları seçici eleğinden geçiren ve her yıl bir kademe atlayarak 2014 yılında İspanya 21 Yaş Altı Milli Takımı'nın başına gelen Lopetegui, Porto'da kötü biten dönemi saymazsak, İspanyol futbolunun yükselen ismiydi. 2014'te yaşanan hüsranın ardından takımı 2018 elemelerine namağlup getiren Bask teknik adam, Perez'e göre Madrid için biçilmiş kaftandı. on yıl önce Luis Aragones'in Euro 2008 oynanırken Fenerbahçe ile anlaştığı haberi patlayınca bunu makul karşılayan İspanyol medyası, Real'in Lopetegui ile anlaştığı haberine kılıçları çekti. İspanyol Futbol Federasyonu Başkanı Luis Rubiales "Real her şeyi oldu bittiye getirdi. Bizi resmî açıklama yapmadan sadece 10 dakika önce aradılar" deyip ertesi gün teknik direktörünü Rusya’dan ilk uçağa bindirip Madrid’e yolladı. İspanya'nın Hierro yönetiminde evine erken dönmesinin faturası elbette Perez ve Lopetegui'ye kesildi.
Madrid yangın yeriydi ama bir Portekizli o yangına, petrol yüklü tankerle girdi adeta. Cristiano Ronaldo, dokuz muhteşem sezonun ardından ayrılmak istediğini söyledi. Elbette menajeri Jorge Mendes, Juventus ile yemeği ateşe koymuştu bile… Üç yıl kaldığı Barcelona'da sadece on kez kaleyi koruyan, Madrid'in ufak takımı Rayo Vallecano'da beş sezonun ardından eldivenlerini çıkartan Lopetegui, kendi içinde kaldığı yangını nasıl söndürecekti?

Eden Hazard, Harry Kane, Mauro Icardi derken transferde başkanın istediği Courtois dışında ses getirmeyen, "Neymar geliyor" masalıyla taraftarı uyutan Real Madrid, ilk tokadı Atletico Madrid'den UEFA Super Kupa maçında yedi. Diego Simeone'nin takımı derbide Lopetegui'nin öğrencilerini darmadağın etti. "Kaleyi Navas mı koruyacak yoksa Courtois mı teslim alacak" tartışmaları ilk haftadan başladı. Real Madrid'de Cristiano Ronaldo yıllar boyunca skor gücünün yüzde 40'ını sırtlamıştı. Yeri elbette kolay dolmayacaktı ama çok değil, iki ay önce "Bale ve Benzema gider, iki yıldız forvet alınır" diyenlere, Real yönetimi "Golcülerimiz bunlar" dedi. Santiago Bernabeu'nun yenilenme projesi için 530 milyon Euro bütçe onayını alacak olan Florentino Perez, adıyla özdeşleşen Los Galacticos 1 ve Los Galacticos 2 projelerinin üçüncüsüne başlamamakta kararlıydı.
İspanya'nın en güçlü adamlarından biri olarak efsane olan, Julen Lopetegui'nin babası Jose Antonio'nun El Pais gazetesine verdiği röportaj için biraz daha beklemek gerekiyordu ama baba Lopetegui herkesin gördüğünü görmüş, baba yüreğiyle haykırmıştı: "Ronaldo’yu sattılar, oğlumun 50 golünü çaldılar."
Julen Lopetegui, iki buçuk yılda her şeyi kazanan Zidane sonrasında sezona iyi başlasa en azından 2019'a kadar kredisi olurdu ama İspanyol Milli Takımı sonrası ülkeyi karşısına almıştı, her bölgenin etkin spor gazeteleri Bask hocayı kılıçtan geçiriyordu. Bir ayağı çukurdaydı Julen'in… 4-3-3'ün gerideki motorları Dani Carvajal ile Marcelo sakatlandı. Sağ ve sol bekini yitiren Real Madrid'de topu orta saha merkezinden Toni Kroos ve Luka Modric'in taşıması gerekiyordu artık. Yeni transfer Alvaro Odriozola da sakatlanınca sağ bek Nacho’ya kaldı. Sol bekte ise alt yapıdan gelen Sergio Reguilon forma giyiyordu. Modric'in Dünya Kupası'nda final oynaması ve hazırlık kampı yapmadan sezona başlaması, Kroos'un da Almanya ile yaşadığı bozgun sonrasında dibe vurması Madrid orta sahasını çökertti. Lopetegui, Madrid medyasıyla inatlaşıyor ve Brezilya'dan gelen genç santrfor Vinicius Junior'a forma vermiyordu.

Üç yıldır kazanamadıkları Sanchez Pizjuan'a gittiklerinde Sevilla, onları çoktan gözüne kestirmişti bile… İlk 45 dakikada sürklase olan ve kalesinde üç gol gören Real Madrid'de Lopetegui için ilk sirenler çalmaya başladı. Santiago Bernabeu'da Atletico Madrid ile berabere biten derbi sonrasında taraftarın yarısı takımın bu sezon da şampiyonluk yarışında erken havlu atacağına inanıyordu. Bale sakatlıklar yüzünden güven vermiyor, en iyi sezonunda 25 gol atan Benzema ise Ronaldo sonrasında eskiyen yüzüyle karakter oyuncusu olmaktan öteye gidemiyordu.
Lopetegui için federasyona iki milyon Euro tazminat ödeyen ve üç yıllık kontrat yapan Perez elbette ki hocasının arkasında duruyordu ama sonra imkânsızın şarkısı çalmaya başladı. Üç maç arka arkaya kaybeden Real Madrid zor olanı başardı. Takım, gol orucuna girdi. Marca gazetesi, her gol atılamayan maçın ardından kronometre grafiğiyle kaç dakikadır gol atılmadığını manşetine taşıyor, Real Madrid taraftarı da sinirden yemek için gazeteyi satın alıyordu. Ortada bir dram vardı ve trajediye giden yolda bu dram satardı, sattı da…
Barcelona ile Camp Nou'da "Olmak ya da olmamak" maçı oynamanın kimse için iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Lopetegui için böyleydi. Ronaldo gitmişti ama Messi'nin El Clasico öncesinde gelen sakatlık haberi Madrid medyasına çıkmadık candan umut kesilmez dedirtti. Lopetegui, deplasmanda El Clasico'yu kazanırsa görevine devam edebilirdi. Johan Cruyff'lu yıllardan beri El Clasico'da beş rakamının anlamı da, futbol tarihine bıraktığı iz de önemlidir. O dört golle beş gol arasında bir gol yoktur El Clasico'larda. Beş yerseniz, ufak çiçek, ufak el manasına gelen 'Manita' olursunuz. Oldular da… Messi'siz Barcelona, 5-1 ile Real Madrid'i ve Lopetegui'yi Camp Nou'nun çimlerine gömdü…
Madrid'de Tarkan'dan Kış Güneşi çalsa yeriydi. Haziran yanlış zaman, Lopetegui yanlış adamdı. İtalya'dan getirdiği pizza şefine "Taş fırın yerine elektrikli fırında pişir, mozzarella pahalı, az koysan olmaz mı, Prosciutto zor bulunuyor, kuru et ile idare et, ne yapalım bizim domateslerin tadı böyle" diyen patron gibiydi Real Madrid Başkanı…
Üç Şampiyonlar Ligi'ni arka arkaya kazanan Zinedine Zidane, bir gün gelecek Florentino Perez'in görevden aldığı 12. teknik direktör olacağını biliyordu. Hayatın, futbol tarihinin acımasız gerçeğiydi. "Real Madrid treni en fazla bir kez geçer istasyondan" derler. Bindin, bindin... Zidane "Müsait bir yerde inecek var” dedi ve gitti. Lopetegui'nin hatası hayatında Ferrari 'Real' kullanmamış adamken, Lamborghini 'Barça' ile kapışacağına inanmış olmasıydı…