
Ludus Longa, Boduri!
16 dk
Soğuk bir Aralık günü trajik bir şekilde hayatını kaybettiğinde 21 yaşındaydı Boduri. Ama seyredenleri hayran bırakan futbolu, yaşamayı sürdürdü.
"İnsanı yarattığında tanrılar,
Ölümü verdiler ona,
Sonsuz yaşamıysa kendilerine ayırdılar."
-Gılgamış Destanı
Hippokrates'e atfedilen meşhur sözdür: Ars longa, vita brevis. Yani sanat uzun, yaşam kısa. Mahdut ömürlerimiz karşısında sonsuz bir sanat iştahını anlatıyor bu ifade. Peki oyun farklı mı? Oyun da sanat gibi bizi yaşama mıhlayan en eskil tutkularımızdan biri. Hatta Hollandalı tarihçi Johan Huizinga'ya göre, en eskisi. Çünkü sanatsal yaratının da icranın da özünde 'oyun' var.
Siz bu önermeyi düşünedurun, ben size adı bodur, ömrü bodur oyunbaz bir adamın hikâyesini anlatayım. İnsan artık hatırlanmadığı zaman ölür, derler. Ölümünden seksen küsur yıl sonra bile unutulmadığına göre, Boduri için 'ölümsüz' diyebilir miyiz? Onu hâlâ hatırlanmaya değer kılan şeylerden biri sahadaki muhteşem oyunu ise diğeri genç yaştaki trajik ölümüydü elbet. Henüz 21 yaşındaydı öldüğünde.
Soğuk bir aralık günü Galatasaray, Birinci Küme'ye o sene çıkmış olan Beyoğluspor (Pera) ile karşılaşıyordu. Ligin ilk sekiz haftasında, Sarı-Kırmızılılar sahada ümit edileni veremezken Beyoğlu temsilcisi beklenmedik derecede iyi neticelerle futbolseverleri şaşırtmıştı. Bu, maçın önemini arttırmıştı. Karşılaşma, Galatasaray'ın genç yıldızı ve Beyoğluspor'un eski oyuncularından Boduri için kuşkusuz ayrı bir anlam taşıyordu. Bir gün önce askerlik görevini yapmak üzere birliğine teslim olan Boduri, özel bir izinle bu maça getirilmişti. Karşılaşma biter bitmez Sirkeci'deki ikmal merkezine dönmesi gerekiyordu.
Sulusepken kar yağışı altında oynanan ve her iki takımın birer gole malik olduğu karşılaşma bittiğinde zemin bileğe kadar suyla kaplanmıştı. Bunu, o günün tanıklarından Reha Eken anlatıyordu. Boduri formasını çıkartıp incecik tulumunu sırtına geçirirken soğuktan titriyordu. Arkadaşlarının teker teker elini sıktı ve "Artık gidiyorum, belki bir daha görüşemeyiz" dedi. Son noktayı sadece cümleye değil; futbola ve hayatına da koyduğunu kim bilebilirdi ki? Gerisini takım arkadaşı Süleyman Tekil'den dinleyelim: "Maçtan sonra hafif bir titreme geçirdi. Birliğine sabah gitmesi için girişimde bulunuldu ama sevkiyat gece yapılacağı için bu rica kabul edilmedi. Tüm arkadaşları ile vedalaşan Boduri, Ömer Besim'in refakatinde birliğine gitti. Gidiş o gidiş…"
Boduri o gece Kilyos'taki birliğine giderken fenalaştı. Derhal Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'ne kaldırıldı. Dördüncü günün sabahında hayata veda etti. Genç futbolcunun ölümü şüpheli bulunmuş, adli tıp uzmanı Enver Karan otopsi yapılmasına karar vermişti. Gazeteler bir anda vücudu şişen ve ateşle kıvranan bu gencin tetanosa yakalanmış olabileceğini yazıyordu. Olay ertesi gün aydınlatılacak ve Boduri'nin şiddetli soğuk algınlığından öldüğü tespit edilecekti. Galatasaraylı yöneticilerin vicdanına, serpilip dev bir çınara dönüşmesi beklenirken bir anda toprağa düşen gencecik filizin gölgesi düştü: "Getirmesini bildik de göndermesini beceremedik..."
Boduri'nin cenazesi 1940 yılının 15 Aralık günü Taksim Kilisesi'nden kaldırıldı. Masrafları kulübü üstlenmişti. Tabutu Fenerbahçe'den Beşiktaş'a, Beyoğluspor'dan Şişli'ye İstanbul'un tüm renklerinin gönderdiği çelenklerle süslenmişti. Kilisedeki dini merasimde de büyük bir kalabalık vardı. Sarı-Kırmızılı kulübün başkanı Tevfik Ali Çınar, Boduri'nin sportmenliğinden, temiz kalbinden ve dürüstlüğünden bahsetmiş; ölümü ile yalnız Galatasaray'da değil, Türk spor camiasında yeri doldurulamaz bir boşluk bıraktığını söylemişti. Genç oyuncunun temiz şeceresinin kanıtı olarak da İstanbul'un tüm kulüplerinden temsilcilerin cenazeye katılmasını göstermişti. Bu sözlerle kim avunabilirdi ki? Annesi Bayan Natalya mı? Babası Bay Dimitri? Geride kalanlar gözyaşlarını tutamıyordu…
Törenin ardından cenaze Galatasaraylı futbolcuların elleri üzerinde otomobile taşındı ve arkasında otuz araçlık bir kafileyle Şişli Rum Ortodoks Mezarlığı'na götürüldü.
Büyükvafiadis’ten Küçükandonyadis’e
Beyoğluspor'un ikinci takımında forma giydiği otuzlu yılların ortalarında, kısa boyundan, çelimsiz vücudundan dolayı Boduri lakabını alan genç oyuncunun asıl adı Nikola'ydı.** Nikola Büyükvafiadis, 1919 yılında Pangaltı'da dünyaya gelmişti. Beyoğlu'ndaki Rum ilkokulundan sonra eğitimine devam edemeden hayata atıldı. Marangozluk mesleğini seçmişti. Onun gibi futbolcu olan kardeşi Yorgi de marangoz olduğuna göre bu belki de aile mesleğiydi. Yakın arkadaşı Süleyman Tekil, Boduri ile ilk röportajını yapmak için Parmakkapı'daki mobilya atölyesine gittiğinde, o tornanın başında lüks bir tuvalet takımı yapmakla meşguldü. Ustası, Süleyman Tekil'i müşteri sanarak yanlarına gelmiş, "Beyim, tuvalet takımı istiyorsanız Boduri çok ince iş yapar" diyerek genç marangozu övmüştü. Tekil, ustayı şöyle yanıtladı: "Hayır, bir şey yaptıracak değilim. Boduri futbolu da çok ince oynar da onun için konuşmaya geldim."
Ah mümkün olsa da Boduri'nin ince futbolunu onu dünya gözüyle izleyenler uzun uzun anlatsa… O vakit, rakiplerini akla hayale gelmeyecek oyunlarla birbiri ardına dizen, takım arkadaşı Katır Cemil'le bir fermuarın iki yakası gibi paslaşarak sahayı bir uçtan diğerine kat eden, boyundan büyük gollere ve gol paslarına imza atan Boduri için düzdüğüm methiyeleri mübalağa sanmazsınız. Ben yine de futbol tanıklıklarımızın çelimsiz külliyatından birkaç kupleyi önünüze sereyim. İlk söz Gündüz Kılıç'ın: "Buduri'yi genç nesil belki iyi tanımaz. Fakat onun zarif, ince futboluna doyamayan, onun yanında oynamak fırsatını bulan bizler, Buduri'nin futbolumuz için ne büyük kayıp olduğunu çok iyi biliriz." Daha genç kuşaktan bir Galatasaraylı olan Reha Eken, Boduri ile aynı zamanda forma giymemiş olsa da onu tribünden izleyenler arasındadır. Eken'e göre Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi iki futbolcusundan biri Büyük Fikret, diğeri ise Boduri'dir. Boduri'yi dünya gözüyle görenler onu sonraki yılların büyük yıldızı Lefter Küçükandonyadis'le de kıyaslarlar. Galatasaray'daki takım arkadaşlarından Cici Necdet, Boduri'nin oyununu genç nesillere tarif edebilmek için "Lefter kadar kuvvetli" ifadesini kullanır. Bu mukayesede oyunu Boduri'den yana kullananlar arasında, Lefter'in kendisi de vardır: "15 yaşındaydım o zamanlar. Nüfusta iki yaş büyüterek beni Taksim Kulübü'ne aldılar. O tarihte Boduri 20 yaşındaydı. 30'luk şöhretler onun karşısında silinirdi. Türkiye'de hiçbir futbolcu onun seviyesine ulaşamadı."

Sadece Boduri'nin manitalarını izlemek için stada gelenlerin sayısı hiç de az değildi…
Gazetelerdeki Ayak İzleri
Boduri, manita olarak adlandırılan çalımlardaki ustalığını Beyoğlusporlu Bambino'yu izleyerek kazandığını söyler. Süratini ise eski bir atlet olmasına borçludur. Küçük yaşlarında Kurtuluş Kulübü'nün sporcularıyla birlikte 3000 metre koşarmış. Ne zamanki mahalle maçlarında onu izleyenler futbola yatkın olduğunu söylemişler, o zaman atletizmi bırakıp meşin yuvarlağın peşinden gitmeye karar vermiş: "Nihayet Kurtuluş, sonra da Pera kulüplerine girdim. Yani, ben büyüklerimin teşvikiyle futbolcu oldum. Sonraları bu sporu çok sevdim, iyi bir futbolcu olmak için çok çalıştım ve çalışacağım."
Boduri'nin iyi bir futbolcu olmak için çok çalıştığı bir gerçekti. Süleyman Tekil, Fenerbahçe'den Galatasaray'a geçmeden önce doldurması gereken dokuz aylık boykot süresini o tarihlerde gayrıfedere bir kulüp olan Pera'da geçirmiş; bu günlerde tanıdığı Boduri'nin çelimsizliği nedeniyle Pera'nın birinci takımında forma şansı bulamadığını gözlemlemişti. Tekil'e göre Boduri birkaç sene içinde teknik açıdan kendini çok geliştirecekti. Özellikle Galatasaray'a geldikten sonra takımın başında bulunan Macar antrenör Peter Szabo'nun tedrisatından geçerek yetkinleşti. Öyle ki Galatasaray'ın 1939 yılında kazandığı Milli Küme şampiyonluğuna büyük katkı sağlayacaktı. Sadece Boduri'nin manitalarını izlemek için stada gelenlerin sayısı hiç de az değildi… 1938-1940 yılları arasına sığdırdığı kısacık şöhret öyküsü, muazzam güzelliklerle doluydu. Boduri'nin sahada olduğu karşılaşmalarda Galatasaray takdire şayan bir takım oyunu ortaya koyardı. Onun oynamadığı günlerde Sarı-Kırmızılılar için "Boduri'nin boşluğunu doldurmak" diye bir gündem ortaya çıkardı. Vefatının ardından da aynı sıkıntı belirmiş; Galatasaraylılar Cemil'i (Erlertürk) sağ içe alıp Selahaddin'i sol içe kaydırarak Bodurisiz bir takım kurmayı denemişlerdi.
Boduri kısa süre içinde yalnızca Sarı-Kırmızılıların değil; İstanbul muhtelitinin de değişmez sol içi haline gelmişti. Karma takımla İzmir'e, Ankara'ya ve hatta Mısır'a bile gitti. 1940 yılının Mayıs ayında Galatasaray ve Fenerbahçe oyuncularından kurulu bir kafile iki maç yapmak üzere Mısır'a gitmiş; dönüş yolunda kafileyi taşıyan vapur Yunanistan'ın Pire limanına uğramış ve burada verilen kısa molayı fırsat bilen Boduri, şehirdeki akrabalarını ziyarete etmek isteyince vapura yetişememişti. Gazeteler Boduri'nin futbol oynamak üzere Atina'da kaldığı yolunda haberler yaparken, iki gün sonra genç futbolcudan kulübüne vapuru yanlışlıkla kaçırdığına dair bir telgraf gitmişti. Boduri, onun gibi iyi bir futbolcunun yabancı ülkelerle yapılan temaslarda "kaybedilebileceği" korkusu ile temsili maçlardan dokuz ay boyunca men edildi.
"Boduri'yi dünya gözüyle seyredemedik, izleyenleri de dinleyemedik" diye hayıflanmayın; gelin oyunbazın ayak izlerini gazetelerde sürelim. İlk maçımız Milli Lig'deki başkent temsilcilerinden Ankaragücü'yle: "Galatasaraylılar güzel oyunlarının semeresini 9. dakikada bir gol yapmakla aldılar. Murad'dan bir pas alan Boduri mükemmel bir şütle topu ağlara taktı. Galatasaray'ın sıkı hücumları devam ediyor ve gene Boduri müdafilerden sıyrılarak plase bir şütle Galatasaray'a ikinci golü de kazandırdı." (8 Mayıs 1939)
Boduri'nin iki gol attığı bir başka maç. Bu defa rakip Doğanspor: "Selahaddin'den pas alan Buduri uzaktan çektiği bir şütle otuzuncu dakikada birinci golü yaptı. Sol muavin Celal'in Doğanspor kalesi üzerine yaptığı şandele yetişen Buduri iki müdafi arasından fırlayarak kaleye doğru koşmaya başladı, tehlikeyi sezen kaleci ileri fırladı.
Buduri kaleciyi çalımla geçerek boş bulduğu kaleye topu yavaş yavaş sürerek ikinci defa soktu." (18 Haziran 1939)
Galatasaray'da maçın ve galibiyetlerin perdesini aralayan 'ilk' goller, sıklıkla Boduri'nin ayağından gelirdi: "Biraz sonra Bedii'den gelen pası Salahaddin Cemil'e geçirdi, Cemil'in güzel şütünü Mehmet Ali tuttu. Galatasaray tekrar sağdan hücuma geçti. Bedii'nin ortaladığı topa enfes bir kafa vuran Boduri 15inci dakikada Galatasaray'ın ilk golünü yaptı." (28 Mayıs 1939, rakip: Beşiktaş)
"Hücum hattından oldukça geride oynayan Salahaddin, uzun paslarla oyunu güzel açtı. Beşinci dakikada Salahaddin'in Fener kalesine gönderdiği topu ustalıkla yakalayan Boduri, Yaşar'ı atlatarak mükemmel bir şutle Galatasaray'ın ilk golünü yaptı." (4 Haziran 1939, rakip: Fenerbahçe)
"Boduri'nin her şeye rağmen kolayca yardığı müdafaa hattı, 10uncu dakikada büyük bir tehlikeyi bertaraf etmek maksadile Boduri'yi hatalı bir şekilde durdurdu. Hakemin verdiği penaltıyı Boduri golle neticelendirdi." (22 Nisan 1940, rakip: Gençlerbirliği)
Rakip futbolcular için bu top cambazını sahada durdurmanın tek yolu vardı: faul yapmak. Bunlardan bazıları, Boduri'nin ağlara gönderdiği penaltı atışlarıyla sonuçlanırken, bazıları hakemler tarafından dikkate alınmazdı: "Rüzgâr altında müdafaa halinde kalan Galatasaray, hücum hattının oldukça düzgün akınları sayesinde sık sık Vefa kalesi önüne inmeğe başladı. Cemil ile Boduri'nin güzel bir paslaşması, Boduri'nin iki müdafi arasından topu kaçırmasile neticelendi. Büyük bir süratle topu Vefa kalesine doğru süren Boduri'ye takılan bir çelme, topun yerine Boduri'yi kaleye soktu. Bu bariz penaltı, hakemin soğukkanlılığına kurban gitti." (1 Temmuz 1939, rakip: Vefa)
Sarı-Kırmızılılar bu karşılaşmayı 2-0 kazanmış olsalar da Boduri'nin ancak faullerle durdurulduğu bir başka karşılaşmada o kadar şanslı olmayacak, sahadan mağlubiyetle ayrılacaklardı: "Boduri'nin muhakkak golle bitecek bir hücumunda Hüseyin penaltı çizgisi içinde onu belinden tutmuş, Feyzi mükemmel bir tekme atmış, hakem 27'nci dakikada bu çifte penaltılı hareketi şaheser bir görüş ve kararla nazarı itibara bile almamıştır." (12 Kasım 1939, rakip: Beşiktaş)
Boduri'nin seyircilere keyif, rakiplere çile veren oyunu, çoğu zaman golle sonuçlanıyordu. Aram Kuran ve Ergun Hiçyılmaz'a göre Boduri, gol atmaktan çok attırmayı seven bir futbolcuydu. Vala Somalı da bu görüşe katılıyor, Katır Cemil'in Milli Küme'deki gol krallığını Boduri'nin 'al da at' pasları sayesinde kazandığını söylüyordu. Her ne var ki Cemil bazen de atamayabiliyordu: "Her mağlub takımın tutulduğu kendini kaybetme sistemi içinde mücadele eden Fenerbahçe Buduri'nin pasını yakalayan Cemil'in sıkı bir şüt ile 29'uncu dakikada üçüncü gole mani olamadı. Kısa bir zaman sonra tıpkı üçüncü gole benzer mühim bir fırsatı gene Cemil kaçırdı. Artık Galatasaray tamamile hakim oynuyordu. 36'ıncı dakikada Buduri'nin tek başına top sürmesi ve hemen Cemil'e pas vermesi Fenerbahçe'ye dördüncü gole mal oldu." (24 Eylül 1939, rakip: Fenerbahçe)
Amatör Oyun
1930'lu yılların ikinci yarısında, başlıca aktörlerin iktidar, kulüpler ve sporcular olduğu çatışmalı bir spor kültürü hâkimdi. Gittikçe daha fazla genç spor dümenini doğrudan futbola kırıyordu. Kulüpler bundan nemalanırken, iktidar diğer sporlara ilginin azalmasından ve rekabet odaklı bir spor ikliminin oluşmasından rahatsızlık duyuyordu. Spor çevreleri ikiye ayrılmıştı. Futbolda profesyonelliğin kabul edilmesiyle eğitim, ordu, beden mükellefiyeti gibi iktidar nosyonlarından azade bir futbol ortamının sağlanması gerektiğini düşünenler olduğu gibi, futbol dahil hiçbir spor faaliyetinin kişisel hırs yahut maddi çıkar için yapılmaması gerektiğine inananlar da vardı.
Boduri'nin Galatasaray serüveni, böyle bir iklimde başlamıştı. Süleyman Tekil, Galatasaray'ın 1938'deki Yugoslavya turnesine kendisinin yerine Boduri'nin gittiğini ve Sarı-Kırmızılı takıma böyle intisap ettiğini söylüyordu. Vefatının ardından yazılan bir yazıda ise, Galatasaray'ın Boduri'yi talebelerin kulüplerde oynamasının yasaklandığı dönemde aldığı iddia ediliyordu. Bu yasak rekabet dozu gittikçe sertleşen futbol ortamında kulüplerin gücünü kırmaya, fikri ve bedeni idman arasında bozulan dengenin yeniden sağlanmasına yönelik bir adımdı. Benzer bir saikle 1941'in hemen başında askerlerin de spor kulüplerinde oynaması yasaklandı. Kimbilir belki de Boduri'nin askerlik görevini yaptığı esnada bir ihmal sonucu ölmesi bir bahane olmuş ve yasakçı zihniyetin işini kolaylaştırmıştı…
Neticede mektepli futbolcuların yokluğunda Galatasaray'da oynamaya başlayan Boduri, yeteneğini çok kısa bir süre içinde gösterip tüm futbol camiasının iltifatını kazandı. Süleyman Tekil'in kendisiyle yaptığı, hayatının ilk ve son röportajında, profesyonellikten dem vurmuştu Boduri: "Memleket futbolunun ilerlemesi için profesyonellik elzemdir. Bütün Avrupa'da profesyonellik hüküm sürüyor, bunlar herhalde ilerleme çaresini profesyonellikte bulmuşlar. "
Belki bu oyunbaz gencin arzu ettiği profesyonellik o tarihlerde yürürlükte olsa, o gece askeri birliğine dönmesi gerekmez yahut kulüp idarecileri onun sağlık ve güvenliğinin sorumluluğunu üzerlerine alabilirlerdi. Ama Boduri, bir amatördü. Futbolu aşkla oynadı, futbolun aşkıyla öldü.
*Ludus Longa: Oyun uzundur.
**Boduri'nin zaman zaman Buduri olarak da söylenegeldiği görülüyor. Nitekim futbolcunun lakabı, mezartaşının üstünde Buduri olarak yazılmış.
Özet Kaynakça
• Cumhuriyet Gazetesi Online Arşivi (1936-1940)
• Beyoğluspor Kulübü Arşivi
• Aram Kuran, Ergun Hiçyılmaz, Osmanlı'dan günümüze Ermeni-RumMusevi kulüpleri ve sporcuları, T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı, 2017
• "Boduri Bugün Defnedilecek," Haber-Akşam Postası, 15 Aralık 1940.
• Fethi Aytuna, "Reha Eken – Bir Centilmenin Vedası," www.dinyakos.com (Erişim tarihi, Şubat 2021)
• "Futbolcu Boduri tatanostan mı öldü?," Son Telgraf, 14 Aralık 1940.
• "Galatasaray birinci futbol takımı azasından Boduri öldü," Haber-Akşam Postası, 14 Aralık 1940.
• "Galatasaraylı Boduri Öldü," Vatan, 14 Aralık 1940.
• Mehmet Yüce, İdmancı Ruhlar: Futbol Tarihimizin Klasik Devreleri, İletişim Yayınları, 2015.
• Sezgin Rızaoğlu, "Kara Saplanan Manitalar," http://topraksaha.net (Erişim tarihi: Şubat 2021)
• Süleyman Tekil, "Boduri'ye dair hatıralar," Stad Dergisi, no: 44, 1940.
• Süleyman Tekil, "Sporcularımızla karşı karşıya: Boduri," Stad Dergisi, no: ???, 1939.
• Süleyman Tekil, Galatasaray dünden bugüne, 1905-1982, Arset Matbaacılık, 1983.
• Vala Somalı, Üç Dev Çınarın Yüzyılında En İyiler, Boyut Matbaacılık, 2010.