Lyon: Karmaşık Sorunlar, Karmaşık Çözümler

7 dk

6 kez şampiyon Bordeaux düşürüldü, geçen sezon Şampiyonlar Ligi oynayan Lens üç yılda 210 milyonluk satışa rağmen “daha satmalıyız” diyor. Lyon’un problemi elbette Fransa’nın haliyle de ilintili ancak boyut sayısı çok daha fazla. Ortaya koyduğu başarı hikâyesiyle birkaç yıl öncesine kadar örnek gösterilirken küme düşürülme tehdidi aldı. Bu, ne 80 tane gelen giden oyuncunun adını sayarak ne de eski ve yeni sahip arasındaki kısa süreli zıtlaşmayla açıklanacak bir sorun. Düz mantığın ötesinde, 21. yüzyıl işi…

Lyon’un iş modelini, geçmişten nasıl geldiğini ve geleceğini nasıl çizdiğini bilenler, Covid-19'un kıtada en sert vuracağı kulüplerden olacağını tahmin etmekte zorlanmadılar. Üzerine Ligue 1’in yayıncı krizi ve kulübün yeni sahibi Textor’un yönetim anlayışı da eklenince kriz büyüdü ve Fransız futbolunun mâli polisi DNCG, “sezon sonu düşürürüm” deyiverdi. Lyon, kısa vadeli krizinden çıkabilecek güçte. Ama önce kulübü anlamak gerek.

Bir Başkan ve Bir Kulüp

Jean-Michel Aulas, 2. ligin gediklisi kulübü 1987’de aldı ve kısa vadeli hedefi “en geç 4 yıl içinde Ligue 1”, uzun vadeli hedefi ise “Avrupa’nın önde gelen kulüplerinden biri olmak (OL-Europe)” diye tarifledi. Borcu temizledi. Ertesi yıl göreve getirdiği Raymond Domenech’e “Sana açık çek, bizi Ligue 1’e taşımak için gereken oyuncuları söylemen yeter” diyecek kadar tutkuluydu. Domenech ilk sezonunda başardı. 91’de, 16 yıl sonra Avrupa’ya dönüp 2. turda Trabzonspor’a elendiler. Tigana yönetiminde gelen 95’teki lig ikinciliği, tarihlerinde ilkti. Bu arada elbette altyapıya da yatırım esirgenmedi ve karşılığı alınmaya başlandı. 34’ü Fransa’ya tam 91 A millî futbolcu üretebilmiş bir akademi… Son 15 yılda bizim 3 büyüklerin altyapılarının A milli takımımıza kaç futbolcu üretebildiğini şöyle bir düşününce, bu rakamlar farklı bir anlam kazanıyor.

2002’de ilk şampiyonluk geldi ve 7 yıl üst üste tacı kimseye bırakmayıp rekor kırdılar. Üstelik PSG gibi sonsuz bir cebe de sahip değildiler. Yasal engelin kalkmasıyla 2007’de gelen borsaya açılış, 89 milyon avro sağladı. Halka arz sırasında Aulas “Bir Avrupa Şampiyonu yaratmaya çalışıyoruz” diyerek hedefini tekrar hatırlatıyordu. 2000’le başlayıp 12 sezon süren kesintisiz Şampiyonlar Ligi gruplarına kalış, giderek artan seyirci ilgisi ve transfer harcamalarını neredeyse kapatır hâle gelen altyapı üretimi, sıradaki adımının zeminini oturtmuş görünüyordu. Kulüp, dünyanın en çok kazanan kulüpleri listelerinde ilk 10’un hemen arkasına yerleşmişti. Artık ilk 10 için atılım zamanıydı.

İlk Büyük Adım

Aulas’nın Eylül 2008’de açıkladığı OL Land projesi, 500 dönüm üzerinde 60 bin kişilik stadyum, 16 bin kişilik çok amaçlı salon, 2 otel, ticari ofisler, iş merkezi, 6500 araçlık otopark, bisiklet parkı (kulüp, taraftarların maça bisikletle gelmesini teşvik için bisikletlerinin bakımını da yapıyor), modern antrenman tesisleri gibi unsurları içeriyordu. Sadece stat için öngörülen maliyet, yarım milyar avroya yakındı… Ekim’de projenin prensip anlaşması imzalandı. Şanslıydılar: 2009’da Lyon, EURO 2016 şehirleri arasına seçildi, maliyetin yaklaşık 180 milyonu, kamu kaynaklarıyla karşılanacaktı. Ama bürokratik, politik ve sosyal engeller, başlangıcı 2013’e sarkıttı. İşte hikâyenin değişmeye başladığı yer, burası… Ancak önce stat meselesine değinmeli:

Profesyonel sporlar bir iştir, sektördür. Tıpkı bankacılık gibi. AB’de kamu, profesyonel kulüplere -tıpkı diğer şirketler gibi- katkıda bulunmaz, arazi vermez, tesis yapmaz. Nasıl ki bir bankaya “Sizin eğitim tesisiniz eskimiş, arazi verelim yenisini yapalım” denmiyorsa, kulüplere de denmiyor. Ki bir kulübe giren paranın yaklaşık 4’te 3’ü oyunculara ve menajerlerine harcanır. Yani aslında kulübe sağlanan kaynak, bir futbolcunun yedinci villasına veya menajerinin yeni spor otomobiline gider… Birilerinin lüksünün maliyeti, halkın sırtına yüklenmez. İşleyiş Türkiye’den çok farklı. 3 istisna tanınmış:

Eğer ülke olimpiyat düzenliyorsa, yapılmış tesisler, sonrasında profesyonel kulüplere belirli şartlarla ve bedeli karşılığında kiralanır (West Ham) veya satılır. Kaldı ki kira bedelleri her tesis için lokasyonu da dikkate alan objektif kriterlerle belirlenir, isim hakkı veya reklam gibi gelirlerin yarısı da mal sahibine, yani kamuya döner. Vergisi de cabası… Kıta şampiyonası ve Dünya Kupası için de benzer istisna geçerli. Aday şehirlerde stadlarla ilgili masrafların bir kısmı, kamu üzerinden karşılanabiliyor. Elbette verilebilecek katkılar, net kurallarla belirlenmiş durumda.

Sonuçta sadece stat için bile Lyon’un hâlâ 300 milyon avroya ihtiyacı vardı… 2016’da Çinli yatırım fonu IDG’ye satılan %20 hisse (100 milyon) yükü biraz hafifletici, nakit akışını kolaylaştırıcıydı.

OL Land, kulübün gelirini yükseltme ve kaynakları çeşitlendirme temelliydi ve Aulas’nın hedefinin lafta kalmaması, altının doldurulması için elzemdi. Planın tümü değildi. Stat geliri sıçramıştı, etkinlik gelirlerinde sıçrama bekleniyordu. Transfer piyasasındaki hızlı yükseliş de ekmeğe yağ sürüyordu. Kulübün markalaşmış yetiştirme sisteminin, yani altyapısının büyük katkısıyla büyük satışlar yapılıyordu. 17/18 ve 18/19’da oyuncu satışı 200 milyonu aşarken net transfer kârı 100 milyondu ve giden iyi oyunculara rağmen kan kaybı olmamış, tersine her iki sezonda da 70 puanın üstü toplanıp Şampiyonlar Ligi bileti alınmıştı. Her şey tıkır tıkır işliyordu. Artık sonraki hamlelerin zamanı gelmişti…

“Alo Ben Juninho Abin” Sezonları

2019, atılım yılı oldu. ASVEL’in (Euroleague) %25’i, Amerikan Kadın Futbol Ligi’nde bir takım, Çin’de bir esports takımı alındı. Bunlar kulübün borç yükünü büyütecekti. Asıl değişimse, Mayıs’ta kulüp efsanesi Juninho’nun sportif direktörlüğe getirilişiydi.

Çok iyi bir orta saha olmasının yanında Pirlo, Ronaldo, Drogba gibi oyuncular tarafından da kopyalanan vuruş tekniğiyle attığı frikik golleri hafızalara kazınan, Lyon’da 8 sezonda 7 şampiyonluk yaşayan ve yaşatan Juninho Pernambucano, taraftarın sevgilisiydi. O güne kadar tepeden tırnağa her şeyle ilgilenen bir başkan olan Aulas’nın, yetkilerinin bir kısmını devrederken ne düşündüğünü kestirmek zor… Belki artık 70’ini aşan başkan eski temposunu koruyamayacağından endişeliydi, belki biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı, belki kemer sıkma döneminde taraftarla limonileşen ilişkileri düzeltmenin yolunu veya belki de yerine bir veliaht arıyordu, belki yeni stratejiler için yeni bir aklın desteğinin de gerektiğini düşünmüştü… Bunların her biri veya birkaçı mümkün… Kesin olansa, yönetim tarzında bir değişikliğe gitmesinin beklenmedik oluşu. Aulas, artık kulüpte kalıpların ve tarzın evrilmesinin zamanının geldiğine karar vermişti ve bu evrime kendinden başlıyordu.. Ne olursa olsun 2019, işlerin değişmeye başladığı yıl…

O sırada ABD’de yaşayan ve dede olmanın keyfini çıkaran 44 yaşındaki Juninho, hemen çalışmalara başladı. 19 Mayıs 2019 günü yeni sezonda takımın başında Sylvinho’nun olacağı açıklandı. Arsenal’ın transfer ettiği ilk Brezilyalı olan ve sonrasında Celta Vigo, Barcelona ve Man City formaları giyen millî takımdan arkadaşı Sylvinho, daha önce hiç kulüp çalıştırmamıştı. Ancak tecrübesiz deyip geçmek de pek doğru olmaz. Inter’de Mancini’nin, sonrasında Brezilya Milli Takımı’nda Tite’nin yardımcısıydı ve 2020 Olimpiyatları’nda Olimpiyat Takımı’nın başında olacaktı.

Aulas “Eğer maliyeti yarım milyarı bulan bir stada girişiyorsanız riske aşinasınız demektir, bu akıllıca hesaplanmış bir risk” diyerek destek çıktı. İlk kez yabancı bir teknik adamla çalışacaktı (kulüp tarihinde ikinci, ilki 1981-83). Lyon o yaz önce Thiago Mendes, sonra Joachim Andersen ve devamında Jeff Reine-Adélaïde ile 3 kez kulüp tarihinin bonservis rekorunu kırdı. Sezonun transfer harcaması 133 milyonla başka rekordu. Ancak 135’i Ndombele, Farlan Mendy, Lucas Tousart ve Nebil Fekir’den gelen 160 milyon bunu kasada fazlasıyla karşıladı. Ama sahada karşılayamadı… Devre arasında 20 ödenen Bruno Guimaraes dışında verim alınamadı.

Sylvinho, soyunma odasını kontrol edemedi. Geleneği, kadrosunun %50-70’inin altyapısından gelmesi olan bir takımda Fransızca bilmemesi çok büyük handikaptı. 9. haftada, Rhone Derbisi’nde Saint-Etienne’e kaybedince gönderildi ki son 7 maçta sadece 3 puan alabilmişti. Selefi Rudi Garcia iyi bir performans gösterdi. Her iki yerel kupada da yola devam ediliyordu. Şampiyonlar Ligi son 16’da ise Juventus önünde ilk maç kazanılmıştı.

Ve Covid-19 oldu…

Kimse Ölmedi Ama Hepimiz Öldük

Lyon için çok ağır 'çoklu darbe'ydi: Ligler sonlandırıldığında 1 puan farkla Avrupa potası dışındaydılar. 24 yıl sonra ilk kez Avrupa kupalarında olamamanın sıkıntısı bir yana, hem UEFA’dan gelecek parayı, hem maç hasılatlarını hem de ürün satışını kaybetmeleri demekti. Dahası, anlaşması yapılan konserler başta tüm etkinlikler ve gelirleri iptal olmuştu. Covid-19'la küçülen transfer piyasası bir başka darbeydi, özellikle Lyon’un satışını gelenekselleştirdiği ciddi bedelli transferler neredeyse durmuştu. 3 sezonda 10 tane 15 milyon ve üstü (8’i 20 milyon ve üstü, 4’ü 40 milyon ve üstü) satış yapan kulüp, sadece Bertrand Traore’yi 18,4’e Aston Villa’ya gönderebilecekti.

Tek teselli, Şampiyonlar Ligi yarı finaliydi… Lizbon’daki seyircisiz turlara, Haziran ortasında girip Temmuz sonunda çıkabildikleri 3 günde bir maç trafiği sonrası 10 günlük ara ile gelen İngiliz, İtalyan ve İspanyollar dökülürken dinlenmiş gelen Almanlar ve Fransızlar yarı finalleri kapatmıştı. Ama Bayern’i geçemediler…

Rudy Garcia -kiminin mevkisini de değiştirerek- 'yedek parça' olarak görülen oyunculardan bir takım çıkarmayı başarmıştı. Juninho’nun uyguladığı transfer poltikası, 9’u bedelli 11 transfer, DNA’sına altyapısı mühürlü bir kulübe aşırı yüklemeydi ve çok oyuncuya harcanan o çok para boşa gitmişti. Garcia’nın her başarısı Juninho’nun hatalarını daha da büyük gösteriyordu. Öte yanda Garcia’nın topun insiyatifini rakibe bırakan, kontra (geçiş) temelli, az pozisyon üreten ve o anlarda da bireysel beceri parlamasına ihtiyaç duyan reaktif oyununun, o sezon için anlaşılabilir olsa bile elit kulüp olma hedefini dillendirip bu hedefe uygun yapılanmaya yönelmiş bir kulüpte sürdürülebilirliği de tartışmalıydı.

Ertesi sezon tribünlerde yine seyirci yoktu ama Ligue 1’i uzak ara da olsa Premier League’in hemen arkasına yerleştiren yıllık 1 Milyar 231 milyonluk ülke içi yayın ihalesi, Fransız Kulüpleri’nin sevinciydi... Lyon ne Juninho’yu ne Garcia’yı değiştirmişti. Transferde aşırı yükleme fark edildi, sayı azaltıldı. Milan’a Paqueta için 23 ve Villerreal’e Karl Toko-Ekambi için kirasıyla birlikte 15,5 ödense de yanlarına genç yetenek adayı olarak görülen Cenk Özkaçar ve üçüncü kaleciye düşük harcama yeterli görüldü.

Şubat sonuna kadar işler iyi gitti, sezon ortası liderdiler ama 5 maçta tek galibiyetle geçilen süreç ağır yaraydı. Son hafta ayaklarına gelen şansı evlerinde iddiasız Nice’e yenilerek tepince, 2 maçta da yendikleri Monaco’yu geçemeyip Şampiyonlar Ligi dışında kaldılar.

Bir başka darbe de sezon başında sevindiren yayındı. İhalede asıl yükü üstlenen Mediapro, daha Ekim’de su koyuverdi ve kaos başladı. Kulüp başına ortalama kayıp 25 milyondu, Lyon için çok daha büyüktü ve bu daha sadece başlangıçtı. Gelirlerinin katlanacağını düşünerek harcama yapan kulüpler, bir anda ortada kaldılar. Buna diğer yayıncılarla da krizler eklendi. Her taraflarına kriz yağan kulüpler, sonunda yayın hakları için bir şirket kurup %13’ünü CVC Capital’a satmaya karar verdiler. 1.5 milyar avro aldılar. Buradan Lyon’un payına düşen 22/23’te 40, 23/24’te 50 ve toplamda 90 milyon avro oldu. Devamı gelmeyecek.

Yayın Geliri Çöküşü ve Yan Etkileri

Gelinen nokta içler acısı… Burada açıklaması ayrı bir yazı konusu olacak bir hesaplama var ama kısaca bu sezon Ligue 1 kulüplerine dağıtılacak olan ülke içi ve dışı dahil toplam tutar, 229 milyon avro olarak hesaplanıyor! Kayıp 900 milyona yakın… 20/21’e başlarken hesap 1 milyar 72 milyondu… Mediapro çekilince 631 alınabildi. 21/22 ve 22/23 549’arla geçildi, 23/24 ise 579 milyondu. Bu sezon 229 milyona iniliyor. Bu düşüş hem tutar olarak hem oran olarak Süper Lig’inkinden çok daha büyük… Dahası, DAZN’ın de hedeflediği abone sayısının üçte birine bile ulaşamadığı, anlaşmadan çıkmak istediği iddiaları, farklı kaynaklardan yüksek sesle dillendiriliyor.

Bu, Ligue 1 için büyük bir tehdit. Eldeki nitelikli oyuncuların hatrı sayılır bir kısmını kaybetmeleri hayli olası. Evet, ülkedeki göçmen nüfusun da büyük katkısıyla, Avrupa’nın uzak ara en üretken ülkesi onlar. Ama böyle bir göçü karşılayacak üretimi sağlayabilmek çok zor, kan kaybı muhtemel. Gidenlerin kalitesindeki oyuncuları hemen ortaya çıkarabilseniz bile takımın hem sahada hem soyunma odasında oturması birer süreçtir ve aynı kimyayı yakalamanın garantisi hiçbir zaman yoktur. Herkesin satmak zorunda olduğunuzu bilmesi ise büyük handikap. Tüm teklifleri ve pazarlıkları şekillendirecek bir faktör. Ekonomik direnç seviyesinin düşük olması, teklif seviyesini de düşürür. Aynı kalitedeki oyuncuya örneğin ortalama bir Bundesliga ekibi 30 isterken oyuncu örneğin ortalama bir Moldova kulübündeyse 10’a almak gayet mümkün, hatta işin doğası bu!.. 30 milyon Alman kulübü için sadece hatrı sayılır bir tutar ama Moldova’da masaya kulübün 20 yıllık geliri konmuş oluyor, direnebilme, “hayır” deme olasılığı yüzde kaç ki?..

Juninho ve Aulas

21/22’den itibaren altyapıdan gelen oyuncuları kullanmadaki becerisine güvendiği Peter Bosz’la 'hücum futbolu'na dönmeyi deneyen Juninho, Hollandalı’nın riskli oyunu delik deşik edilip tıpkı Sylvinho gibi 9 haftada gönderilip, Bosz’un yerine getirdiği Blanc da 'idare eder' kalınca 2021 sonunda bırakma kararı aldı.. Bu arada kimin satılıp kimin tutulacağı konusunda verilen kötü kararlar, ciddi teklifler varken satılmayan bazı oyuncuların sözleşme sonunda ellerini kollarını sallayarak gidişinin çaresizce seyredilmesine de yol açacaktı. Planlardaki eksiklikler, Monaco ve Nice gibilerin başarıyla uyguladığı 'yeteneği erken bulup parlatıp satma' denemelerinde de başarı sağlayamamaya dönüştü. Aulas ise kulübü 2022 sonunda, 73 yaşındayken Amerikalı John Textor’a sattı.

Satış sonrası Aulas’nın 3 yıl daha başkanlığı yürüteceği açıklanmıştı ancak plan, iki başkan arasındaki yaklaşım farkları nedeniyle, özellikle Kadın Takımı’nın satışı sonrası işleyemedi. Aulas 10 milyon tazminatını alıp ayrıldı. Sonrasında öpüşüp barıştılar. Avrupa’nın en başarılı Kadın Futbolu Takımı’nı yaratan Aulas ise Fransa Futbol Federasyonu Başkan Yardımcılığı’nı üstlendi ve kadın futbolundan sorumlu.

22/23 ve 23/24’ü Avrupa dışında kalarak geçirmeleri de ekonomik sıkıntıyı iyice büyüttü. Borç, dört nala tehlikeli seviyelere doğru gidiyordu. 2021 yazında Benfica’yı alma denemesiyle futbol dünyasına adını duyuran, Lyon’u alırken 884 milyon avroluk yükün altına giren Textor, Brezilya’da son şampiyon ve son kıta şampiyonu Botafogo ve Belçika’da Molenbeek’in sahibi, İngiltere’de Crystal Palace’ta %45 hissesi var. Ve işlere, diğer 'zincir kulüpler'den farklı yaklaşıyor.

Textor Sıtayla

Zincir Kulüp’ler (City Group, Red Bull vb) genelde 'yerel soruna yerel çözüm' ilkesiyle çalışıyorlar. Bunda UEFA’nın Avrupa kupalarına katılımda aynı grup çatısı altındaki 'kulüplerin birbirinden bağımsız yönetilmesi' konusundaki haklı baskısı ve sınırlamalarının rolünün olması muhtemel. Textor, bunu pek umursamıyor. Yerel sorunu küresel çözmekte bir sorun -her nasılsa- görmüyor.

Örneğin, geçen yaz Fransız Futbolu’nun mâli polisi DNCG, Lyon’u uyarınca Ernest Nuamah’yı (21), adeta dalga geçercesine, Nordsjaelland’dan 25 milyona lige yeni çıkan Belçika’daki takımı Molenbeek’e transfer edip hemen Lyon’a bedelsiz kiraladı. Bu sezon başında da 28,5’e Molenbeek’ten Lyon’a satışı tamamlandı… 7 ay önce Botafogo tarihinin rekor transferi olarak Atlanta’dan alınan 2022 Dünya Kupası taçlı Thiago Almada’yı (23) da benzer şekilde, DNCG’nin transfer harcaması yasağı sonrası 15 Ocak’ta Lyon’a bedelsiz kiraladı. 2 yıl önce Botafogo’dan 10 milyon avro gibi abartılı bir tutara satın alınıp şimdi yarısına geri satılan Jeffinho, bunların yanında hiç…

Bu arada, sürekli Lyon’un varlıklarını satıyor ve habire kavga ediyor… OL Reign’ı satması anlaşılabilir, ABD Kadın Ligi’nde bir takımı daha var ve aynı ligde 2 takım sorun… Aulas’nın neredeyse sıfırdan kurup Avrupa’nın en başarılısı yaptığı Lyon Kadın Takımı’nı satması (%52’si, Michele Kang’a) ilginç bir karardı ve Aulas ile gerilim kamuoyuna bu olayla yansıdı. LLDC Arena’nın satışı da ilginç bir tercihti. Lyon markasının parçalarını hızla nakite çevirmeye çalışıyor. Bu arada, herkesle kapışmayı da ihmal etmiyor…

Kadın takımı satışına sert çıkan Aulas’yı “Kulübün durumu hakkında tam bilgi vermediğini, transfer kısıtlaması ihtimalinden hiç haberi olmadığını” söyleyerek suçlamıştı. Geçen hafta RMC Radyo’da DCNG’yi “PSG Başkanı’nın emriyle hareket etmekle”, PSG’yi “Bir sahiple değil bir devletle mücadele ediyoruz” diye suçladı (ki bu suçlamanın UEFA’nın FFP’sini ve PL’in ekonomik kriterlerini de suçlayan bir kişiden gelmesi durumu iyice ilginç hale getiriyor). Hatta bu dilden Türk Kulüpleri de nasibini aldı. DNCG, hemen ve net bir dille Textor’ın “Kuralları açıkça ve ısrarla yok saydığını” vurgulayan, ölçülü ve sorunu öne çıkaran bir yanıt verdi. PSG ise lafını hiç sakınmayacağını kullandığı çok ağır ifadelerle gösterdi, yayınladıkları açıklama zehir zemberek başlıyordu:

“Ne yazık ki zerafet ve klasın satın alınabilmesi mümkün değil… Olsaydı Bay Textor ölçüsüz öfkesi ve başkanımız, kurumumuz ve taraftarlarımız hakkındaki yalanlarıyla kendini soytarıya çeviremezdi!”

DNCG’nin “Düşürürüz” tehdidi, birdenbire gelmedi. Lyon’a defalarca "Dikkat" uyarısı yaptılar. Ancak artık anlaşılan o ki bıçak kemiğe dayanmış… Textor, nahoş bir görüntü veriyor: Sürekli “Para koyup durumu toparlayacağım” vaatleriyle oyalayıp, kurumu parça parça satarak çarkı çevirmeye yöneldiği görüntüsü… Crystal Palace’taki %45 hissesini bir türlü sat(a)madı, hatta bu süreçte bir ara Everton’a da talip oldu. Deklare ettiği planın ana parçası ise kulüplerini bir çatı altında topladığı Eagle Football Holding'i ABD’de borsaya açmak ve oradan gelecek parayı kullanmak. Oysa borsaya açılmak temelde kulübe para koymak değil, kulübün bir kısmını satmak… Bu noktada DNCG’nin sessiz kalması, sorunu ötelemesi veya tolere etmesi; aslında olası halka arzda hisse almayı düşünenlere karşı büyük sorumsuzluk olurdu… Halka arz planı varken Textor’un en büyük cevherinde böyle bir sorun yaşaması ise can sıkıcı, hatta itibar kırıcı. En az geçen hafta, geçen yıl final oynadıkları kupada 3. Amatör Lig’den (5. Kademe) Bourgoin-Jallieu’ya yenilerek elenmek kadar…

23 Eylül’deki yazılı açıklamayla, hem Crystal Palace hisseleri hem borsaya açılma konularının yıl bitmeden çözüleceği vaadedilmişti (8 Ocak’ta CP hisseleri için ABD-Suudi bir grupla görüşüldüğü, 90 milyon sterline aldığı hisseler için teklifin Textor’un beklentisi olan 150’nin altında kaldığı ama görüşmelerin süreceği haberleri çıktı). Yine 23 Eylül’de bahsedilen kulüp sermayesine eklenecek 40 milyon avro konusunda da henüz bir gelişme yok.

Lyon'un Geleceği

Aulas ve Lyon, büyük bir başarı öyküsü yazdılar. Bölgesel rekabette bile geride kalmış bir alt lig kulübünü alıp önce ülkenin en önemli kulüplerinden birine çevirmek, sonra da dünyanın hatrı sayılır kulüpleri arasına sokmak her babayiğidin harcı değil. Bununla yetinmeyip tutkusunu kovalaması, yolun en başında verdiği imkânsız görünen vaat için büyük ve riskli adımlar atmaktan korkmaması, hoş ve boş bir hedef olarak bırakmayıp sözünün arkasında durması da ayrıca takdir edilesi. Üstelik bu sadece harcama gücüyle, cep derinliğiyle yapılmadı, ortaya gerçek bir akıl derinliği ve gerçek bir sistem kondu.

2019’da zaten borç altındayken büyük yatırımların ikinci dalgasına girişen Lyon önce Covid-19'a, sonra kendi hatalarına yakalanmıştı. Juninho seçimi, sorunu çok hızlı derinleştirdi. Yetmezmiş gibi üzerine bir de ligin yayın krizine yakalandılar. Yeni sahip Textor’ın kuralları pek umursar görünmeyen ve negatif tepkiyi davet eden tarzı da yeni bir sorun olarak halkaya eklendi.

L’Equipe, kulübün bu kış 175 milyonluk satış yapması gerektiğini yazdı ancak bu pek gerekmeyebilir. Ocak satışı zaten şimdiden neredeyse 30 milyona dayandı, Crystal Palace’taki %45 hissenin satışında hayli yol alındı, sonuçlandığında gerekli kaynağı verecektir. Textor’ın “yangın satışı olmayacak” uyarısı yerinde görünüyor. Ancak Ligue 1’in gelir kapasitesindeki sert düşüş, herkes gibi onların da başını ağrıtacak uzun vadeli bir problem.

Geçen sezonu 26 milyon € zararla geçtiler. Banka borcu 505 milyon avroya dayandı. Kulübün finansman gideri 41 milyon € oldu, yılda 1,5 milyar TL faiz demek… Faaliyet geliri 187 milyon, ücret gideri ise 162 milyon €. Ücret/Gelir oranı %87’ye dayandı ama bu UEFA’da başlarını ağrıtmayacak çünkü artık formül değişti ve gelenekselleştirdikleri yüklü oyuncu satışları bu açıdan ellerini rahatlatıyor. Bu yıl Avrupa’da olmak UEFA’dan gelecek paranın yanı sıra hem maç hasılatını hem ürün satışını yükseltecektir. Sezon başındaki yüksek transfer harcamasına karşın gelir ve giderde bir denge tutturmaları muhtemel görünüyor.

Aulas’nın aşama aşama kurguladığı bir planı vardı ve bunun her aşaması için farklı ana stratejiler kullandı. Futbol Alemimizin aksine; hangi yüzyılda yaşadığının, düz mantığın her şeye yetmediğinin, artık yapıların ve problemlerin daha karmaşık olduğunun, hoş ama boş slogan cümlelerle sorunların tarifinin eksik kalacağının, çözümlerin de daha karmaşık olması gerekebileceğinin, transferle her sorunu çözmenin mümkün olmadığının ve aslında tranferin kendisinin de bir soruna dönüşebildiğinin, bir kulübü iyi yönetebilmek için transferden çok daha fazlasının gerektiğinin farkındaydı. Yeni sahip Textor, hem lig hem kıta şampiyonluğuna taşıdığı Botafogo’da taraftarın sevgilisi ancak ne Fransa’nın ne UEFA’nın kuralları burada Brezilya’daki gibi davranmasına pek elverişli değil. Gelecekleri, biraz da şimdilik uyuma pek gönüllü görünmeyen ve isyan edip duran Textor’ın, kendini ne kadar adapte edebileceğine bağlı görünüyor.

Socrates Dergi