Maçtan Sonra Disko, Otelde Kumar Var

16 dk

1950’ler Türk futbolu için atılım yıllarıydı. Profesyonel lig kurulmuş, kazanılan paralar artmış ve kumar ilk kez kamplara girmişti.

Oyun konsolları icat edilmeden önce hayatlarının büyük bölümü deplasmanlar ve kamplar nedeniyle otellerde geçen futbolcuların en büyük eğlencesi, kendi aralarında iskambil oynamaktı. Bunu kumar tutkusuna dönüştüren ve birinci sınıf kumarbaz olan futbolcu sayısı ise az değildi.

2008 yılında Ekspress dergisi için söyleşi yaptığımız Galatasaraylı eski milli futbolcu Ali Çoban’a “Futbolculardan çok kumarbaz çıkıyor, neden?” diye sormuştum. Rahmetli, “Eskiden kamplar uzun olurdu. Önemli maçlar öncesinde 10 günden kısa kampa girdiğimi hatırlamam. Mesela bir ay içinde iki milli maç oynanırdı, koca ay boyu antrenmanlar hariç otelin dışına çıkamazdın. Otele kapatılmış genç adamlar... O kadar zaman ne yapsınlar? Dört duvar arasında sıkıntıdan patlıyorlar. Birbirleriyle sevişecek halleri yok, tabii ki kumar oynayacaklar. Sonra da alışıp kumarbaz oluyorlar” diyerek hem enteresan bir yaklaşım sergilemiş hem de uzun kampların kumar oynatıcı etkisine dikkat çekmişti.

Haliyle konu, futbolcuların performansını gece hayatına ve düzensiz yaşama bağlamaya meraklı spor basınının da çok ilgisini çekiyordu. Kumarbaz futbolcularla ilgili haberler zaman zaman birinci sayfaların manşetlerine kadar çıktı, TBMM gündemine bile geldi. Kimi zaman mağlubiyetin sorumlusu ilan edildi kumar, kimi zaman sıkıyönetim kararlarına konu oldu.

Her şey 1950'lerde Başladı

Kumar, 1930’lu yılların sonuna kadar serseri takımının bitirimhane denilen izbe kahvehanelerde oynadığı, sıradan insanlar arasında pek yaygın olmayan bir ‘kötü alışkanlık’tı. İskambil oyunları henüz herkesçe bilinmediği için, barbut daha çok rağbet görüyordu. Gerçi İstanbul’un üst sınıfından bir kesim de kumara düşkündü ama daha ‘nezih’ oyunlar oynuyorlardı, pek göz önünde değillerdi.

1950’li yıllarda ise tüm Türkiye’de bir kumar patlaması yaşandı. Bunun en önemli sebebi, iskambil oynama alışkanlığının ve iskambil oynatılan kahvehanelerin yaygınlaşmasıydı. İş öyle bir hale gelmişti ki 1954’te Karadeniz gezisine çıkan CHP lideri İsmet İnönü’nün yolda tanıştığı bir köylüye sorduğu ilk soru, “Köyde kumar var mı?” olmuştu.

1950’ler, aynı zamanda Türk futbolu için atılım yıllarıydı. 1951’de profesyonel ligin kurulmasına karar verilmesi, futbolculuğun bir meslek dalına dönmesini sağlamıştı. Transfer olmanın anlamı da yavaş yavaş değişmiş, futbolcular eskisinden çok kazanır olmuşlardı. Profesyonel lig, kulüpler tarafından ciddiye alınıyordu. Takımlar artık sezon başlamadan önce ve önemli maçlar arifesinde uzun süreli kamplara giriyor, daha sıkı hazırlık yapıyordu. 1950’li yılların bir özelliği de Türk futbolunun dünyaya açılmaya başladığı dönem olmasıydı. Artık hem milli takım hem de büyük takımlar uluslararası arenada daha sık boy gösteriyordu. Bu da birçok futbolcu için daha fazla kamp, daha fazla ‘boş zaman’ ve daha fazla iskambil oyunu demekti.

Futbolcuların kamplarda kumar oynadığını ilk kez, 1957 yılında Stad dergisi gündeme getirdi. Derginin iddiasına göre, 8 Aralık’ta Ankara’da oynanacak Belçika maçından 12 gün önce kampa giren milli futbolcular kampta kumar oynamış, hatta para alışverişi sırasında bazı tatsızlıklar çıkmıştı. Haberde “Halk zaten kumara alışmıştır. Evlerde kumar, kahvede kumar, kulüplerde kumar... Gencinden ihtiyarına, kadınından erkeğine, zengininden fakirine, şehirlisinden köylüsüne kadar herkes kumar oynuyor. Bir futbolcularımız eksikti, o da tamam oldu” denilmekteydi. Haber günlük gazetelerde de yer alınca olay büyüdü. Gazetelere göre, olay yeni açığa çıkmış olsa da futbol ve diğer milli takım kamplarında epeydir kumar oynanmaktaydı. 1954 yılında İsviçre’nin Bern kentinde düzenlenen Avrupa Atletizm Şampiyonası’na katılan atletlerden bazılarının kampta kumar oynarken yakalandıkları ve olayın üstünün kapatıldığı da üç yıl sonra bu vesileyle ortaya çıktı.

Beden Terbiyesi Genel Müdürü Şinasi Ataman, 16 Aralık’ta olayla ilgili iki müfettişin görevlendirildiği ve bundan sonra milli takım kamplarında futbolcuların disiplinsiz davranıp davranmadığını denetleyecek bir gözlemcinin görev yapacağını açıkladı. Ataman, 20 Aralık 1957’de, gazetecilerin kumar soruşturmasıyla ilgili sorusuna “Bir sporcunun mühim bir maça çıkarken sinirlerinin bozuk olmaması şarttır. Bir gece evvel kampta oynadığı kumarda külliyetli miktarda para kaybeden bir sporcu ertesi günkü maça sinirleri laçka olmuş bir halde çıkar ve o oyuncudan hayır gelmez. Bu nedenle sıkı bir emir verilecek ve kamplarda kumar oynamak kesinlikle yasaklanacak. Aksi halde şiddetli ceza verilecek” sözleriyle yanıt verdi.

Ancak sorun, pek öyle kolay hallolacak gibi değildi. 1960’lı yıllara gelindiğinde kamplarda kumar oynanması herkesin bildiği ama ses çıkarmadığı bir gerçeğe dönüşmüştü. Örneğin, Fenerbahçe yöneticisi İsmet Uluğ, 1 Mart 1960’da görevi bırakırken futbolcuların istisnasız hepsinin kumarbaz olduğunu iddia etti. 19 Eylül 1961’de, Galatasaraylı futbolcu Büyük Ali’nin (Beratlıgil) işlettiği kumarhane basıldı. İddiaya göre, yalnızca bir şoför ve bir garsonun yakalandığı ‘Kocaelililer Kulübü’ adlı mekânda aslında ünlü futbolcular kumar oynamaktaydı ama baskını önceden haber alıp kaçmışlardı.

Kumar Kampların Mayasında Var

Futbolcuların kumar oynaması, daha çok başarısız sonuçlardan sonra gündeme gelmiştir. Milli takımın 8 Aralık 1962’de İtalya’ya 6-0 yenildiği maç bunun örneklerindendir. Basın, takımı ve kampta kumar oynanmasına izin verdiği iddia edilen federasyonu yerden yere vurur. İddialar, Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak’a sorulur. İskambil oynandığını kabul eden ama kumar oynanmadığını savunan Apak, “Ben bile kampta vakit geçsin diye pişpirik öğrendim ve oynadım” demektedir.

Kumarbaz futbolcuların en çok gündeme geldiği yıl ise 1976’dır. Konu TBMM’de dahi gündeme gelir. CHP Milletvekili Mehmet Sungur, 3 Şubat 1976’da Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın bütçesi görüşülürken “Kaçakçılar, eşkıyalar kulüp yönetiyor. Bazı kulüp yöneticileri yüz binlerce lira verip futbolcu transfer ediyor, sonra verdikleri parayı kumar masasında futbolcunun elinden alıp onları kendisine bağımlı hale getiriyor” iddiasında bulunur. Sungur’a göre, kumar futbol camiasında o kadar yaygındır ki çok sayıda futbolcu kumar borçları yüzünden ne denilirse yapmak zorunda kalmaktadır.

Aynı yılın Ağustos ayının son haftasında, kulüp takımları yeni sezon hazırlıkları için kamptayken Hürriyet gazetesi de kumarbaz futbolcuların daha önce görülmediği kadar arttığını yazar. Birkaç gün üst üste yapılan ve özellikle bazı Fenerbahçeli yıldız futbolcuların kumara meyilli olduğu iddia edilen haberlerde, kumar oynanmayan tek bir kulüp kampı bile olmadığı iddia edilir. Haberlere bakılırsa bazı teknik direktörler de kumar oynanmasına göz yummaktadır.

Bu haberler üzerine 31 Ağustos 1976’da bir yazı yazan Cumhuriyet yazarı Abdülkadir Yücelman ise gelinen noktayı şöyle özetlemektedir: “Futbolcu kumar da oynar, içki de içer. Hangi yönetici ya da antrenör buna karşı çıkabilir söyleyebilir misiniz? Ama bu yıllardan beri böyledir. (...) Kampların mayasında kumar vardır. Bu değişmez. Tüm bunları önlemek isteyen antrenör, yerli ise kendisine Türkiye haritasında yer beğenir, yabancı ise eline hemen uçak biletini verirler.”

Sezon başlarken Bursaspor yönetiminin disiplini sağlamak için aldığı yeni kararlar kumar tartışmalarını da yeniden gündeme getirir. Bursaspor’un kararına göre, kampta röntgencilik yaparken yakalanacak futbolcuya 1000, içki içene 2500, kumar oynayana ise 5000 lira ceza verilecektir.

5 Ekim 1976‘da, Fenerbahçe yönetimi içki içip kumar oynayan beş futbolcusuna; Cemil, Engin, Alpaslan, Aydın ve Adil’e para cezası verir. Yönetimin iddiasına göre, üç maçta iki puan toplayabilen takımda başarısızlığın sorumlusu bu beş futbolcudur. 13 Ekim 1976’da oynanacak İrlanda maçı öncesi, milli takım kampında iskambil oynanması tamamen yasaklanır. Günaydın gazetesinin “Kampın hiç keyfi yok” başlıklı haberine göre, milli futbolcular sıkıntıdan patlamıştır. Neyse ki 31 Ekim 1976’da İzmir’de oynanacak Malta maçı öncesinde iskambil oynamak serbest bırakılır. Kampa baskın yapan Beden Terbiyesi müfettişleri, kimsenin parasına oyun oynamadığını tespit ederler ve kamptan mutlu ayrılırlar.

1976-1977 sezonunun ikinci yarısında Galatasaray, futbolcular kumara alışıyor gerekçesiyle lig maçları için kampa girme uygulamasını kaldırır. Ertesi sezona kadar bu uygulama devam eder.

Kısa Bir Darbe Arası

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'ni takip eden bir ay içinde milli takım, üçü özel beş milli maça çıkacaktır. Milliler darbeden birkaç gün sonra kampa girmeden evvel, Sıkıyönetim Komutanlığı’nın milli takım kamplarıyla ilgili bir dizi yeni kural koyduğu duyurulur. Bu kurallara göre, kampa katılan milli futbolcular yanlarında nüfus cüzdanı ve altı vesikalık fotoğraf bulunduracaklardır; oda anahtarlarını kapının dışında bırakıp uyuyacaklardır; telefon ücretleri kendileri tarafından ödenecektir; antrenman sonrası malzeme temizliğini kendileri yapacaklardır; kumar oynamak ve tüm iskambil oyunları kesinlikle yasaklanmıştır ve bu kurallara uyulup uyulmadığını denetlemek için askeri görevliler kampta devriye görevi yapacaktır.

Milli takım teknik direktörü Sabri Kiraz’ın 11 Ekim 1980 tarihli gazetelerde yer alan “Oooh... Ne içki var ne kumar... Herkes maçın hesabını yapıyor” demecinden anlaşılıyor ki yeni kurallar etkili olmuştur. (Kumar konusuyla ilgisi yok ama bu noktada, Ekim ayı sonunda milli futbolcuların saç-sakal uzatmasının, ayakkabısının topuğuna basarak gezmesinin ve tespih çekmesinin yasaklandığını da söyleyelim. Darbecilerin en şenlikli yasak kararı ise 18 Aralık 1980 tarihlidir. “Futbolcuların aşırı sevinmesi çok çirkin bir görüntü oluşturmaktadır ve sporcu beyefendiliğine yakışmayan bir tavırdır” denilen ve tüm ligleri ilgilendiren karara göre, “Futbolcuların gol sonrası öpüşmeleri, laubali sevinç gösterileri ve el-kol hareketlerinde bulunmaları” yasaklanır.)

Darbenin, milli takımlardaki kumarbaz futbolcular üzerinde etkisi olduğu açıktır ama gazete haberlerine bakılırsa kulüp kamplarında değişen pek bir şey yoktur. Özellikle 80’li yılların ilk yarısında Arif, Yaşar, Erdoğan ve Engin’in birlikte oynadığı Fenerbahçe takımı, kumar ve gece hayatına düşkünlükle suçlanmaktadır. Teknik direktör Stankovic, 1983-1984 sezonunda şampiyonluğu kaçırmalarının sebebini şöyle açıklar: “As futbolcularımız içki ve kumara düşkün...”

Fenerbahçe, ertesi sezon için Todor Veselinovic’le anlaşır. Bir süre sonra Yugoslav hocanın da kumarla arasının çok iyi olduğu ortaya çıkacak ve “Tam yerine gelmiş” yorumları yapılacaktır. Veselinovic, ertesi sezon Fenerbahçe’den ayrılır.

1980’li yıllarda Kıbrıs’ta kamp yapma modası başlayınca kumarbaz futbolculara da gün doğar. Kumar, 1986’da Fenerbahçe’nin, 1987’de de Beşiktaş’ın Kıbrıs’taki devre arası kampına damga vurur. Bazı Beşiktaşlı futbolcular yüklü miktarda para kaybetmiş ve İstanbul’daki ailelerinden para istemek zorunda kalmıştır.

Kumar oynayan futbolcular, en çok Fenerbahçe için sorun olmayı sürdürür. Öyle ki 12 Mart 1988’de, Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nun açıkladığı yeni teknik direktör kriterlerinden biri bu konuda bir önlem içerir: “Kumardan uzak olmalı ve futbolcuların kumar oynamasına izin vermemeli.”

Ancak aynı yönetim, ertesi sezon için yeniden Veselinovic’le anlaşır. Veselinovic de 1988- 1990 arası görev yaptığı bu dönemde kumar alışkanlığıyla fazlasıyla gündeme gelir ve hatta 2 Şubat 1990’da, “Ben izinli günlerimi kumar oynayarak değerlendirebilirim. Bu kimseyi ilgilendirmez, kimse bana karışamaz” açıklamasında bulunur. Bu açıklamadan iki gün sonra Hürriyet’e konuşan ve ismini vermek istemeyen bir futbolcu ise “Veselinovic’in hayatı kumar, bizim üzerimizde de kumar oynuyor, takım o yüzden kötü” demektedir.

1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’de yasal şans oyunu sayısının artması, sonrasında da internet üzerinden kumar ve spor bahislerinin çeşitlenip yaygınlaşmasıyla birlikte, kumarbaz futbolcular da bu tutkularını karşılıklı iskambil oynamadan ve kimselere görünmeden tatmin edebilmeye başladı. Bu nedenle, adı ‘atçı’ ya da ‘bahisçi’ye çıkanları saymazsak, uzun yıllardır futbolcuların kumar tutkusu pek gündeme gelmiyor. Ama o günlerden hatıra kalan, şampiyonluğun kaybedildiği dönemlerde söylenen sitem dolu bir tezahürat var hâlâ. Bestenin sahibi ise -elbette- Fenerbahçe tribünleri: “Maçtan sonra disko / Otelde kumar var / Şampiyonluk gitti / Aferin çocuklar, aferin çocuklar!”

Socrates Dergi