Mahallenin Jenny'si

12 dk

Jennifer Capriati harika çocuk olarak başladığı tenis yolculuğunda vadettiklerini hiçbir zaman tam olarak yerine getiremedi. Ancak bıraktığı miras, gelecek nesillerin hayatını değiştirdi.

Tenisle iştigal edenler geçen yaz, bu sporda son zamanlarda fazla görülmeyen bir şeyle karşılaştılar. Son yirmi yılda şahlanan Federer, Nadal, Serena ve Djokovic gibi sıradışı oyuncuların etkisiyle başarı; atletizm ve fitness seviyesinin arşa çıkmasıyla zaman rekorlarının (11 saatlik Isner-Mahut maçını unutmak mümkün değil) paramparça olduğu böyle bir dönemde ne olabilirdi ki o şey? Halis muhlis bir 'teenager' yıldız... 2019 Wimbledon ile hayatlarımıza giren Coco Gauff, bir anlamda geçmişe yolculuktu kortlarda.

Daha önceki on yıllarda, profesyonel olma ve hatta yıldızlığa terfi konusunda yaş haddinin en aşağıdan başladığı sporlardan birinde 2000'lerle beraber koşulların ne kadar değiştiğinin, oynanan oyunun aslında ne kadar fizikselleştiğinin en açık delili belki de Gauff'un gördüğü uzaylı muamelesi. Tamam, seksenlerde de WTA'de kutu kutu pense oynanmıyordu elbette. Ancak bugüne kıyasla yirmisine basmamış oyuncuların başarı merdivenlerini çok daha kolay tırmandığı, slam'lerde çok daha rahat aktör olduğu su götürmez bir gerçek. Hatta bir noktada iş öyle bir yere vardı ki oyuncuların kaç yaşında tam zamanlı birer çalışan olabilecekleri, tartışılması gereken bir meseleye dönüştü. Tenisin o zamana kadarki ebed-müddet ikilemlerinden olan 'çocuk işçi' konusu bir oyuncunun suretinde tepeye çıktı ve nihayetinde düzenleme yapılması ihtiyacı hasıl oldu.

Bugün hâlâ mevzuatı belirleyen, Gauff özelinde son bir yıldır çok konuşulan o kurala ismini veren, Jennifer Capriati'den başkası değil. Ve ne yazık ki o Capriati, tüm başardıklarına rağmen kadın tenisinin kayıp yıldızları denince akla ilk gelenlerden.

New York'ta, İtalyan asıllı bir ailenin mensubu olarak 1976'da doğan Capriati, 'tenis ebeveyni' kavramının popüler hale gelmesinde payı olacak babası Stefano'nun yakın kontrolünde spora ilk adımını atar. O ilk zamanlarda ne kendisinin ne de babasının, her şeyin çok kısa bir süre sonra kontrolden çıkacağını düşünmüş olmaları pek olası değil. 14 yaşını doldurmadan profesyonelliğe geçer ve ilk turnuvası Boca Raton'da finale kalır. Neticesinde, çalkantılı kariyeri için belki de fitili ateşleyen o satırbaşı gelir. Dünyanın en saygın spor yayınlarından Sports Illustrated dergisine kapak olmuştur genç kız. Üzerinde o dönemlerin kort modasını yansıtan beyaz bir elbise görülmektedir ve tekdüzeliği, bluzunun ortasını kaplayan çiçek desenli bir şerit bozmaktadır. Backhand vururken topa kilitlenmiş gözlerinde ve belli belirsiz tebessümünde ne şüphe ne de korkudan iz vardır henüz. Tek bir cümle iliştirilmiştir fotoğrafa, zaten başka tek kelimeye, hatta noktalama işaretine de hacet yoktur: "Ve daha sadece 13 yaşında!"

O yıl Capriati'nin Helena Sukova ve Arantxa Sanchez'e karşı aldığı galibiyetler ve ana tabloya dahil olduğu ilk Grand Slam Roland Garros'ta gördüğü yarı final büyük ses getirir. İlk turnuva şampiyonluğu için de fazla beklemez. Porto Riko'da Zina Garrison'a karşı kazandığı finalle 14 yıl 235 gündür bulunduğu dünyada, kadınlar tenisinin en iyi on oyuncusundan biridir artık. Her ne kadar Steffi Graf, Tracy Austin ve daha pek çok oyuncu çok ufak yaşlarda sansasyonel işler yapmışlarsa da kimse daha evvel bu kadar gençken ilk 10'a girmiş değildir. Yılı WTA Sezon Sonu Masters'a katılma hakkı elde eden en genç oyuncu unvanıyla, yıldızlı pekiyi alarak bitirir.

Profesyonelliğinin ikinci senesinde de aynı çizgiyi sürdürür ve ilk 10'daki yerini sağlamlaştırır. Wimbledon'da Navratilova'yı yenerek son dört yapması ona bir başka 'en genç' ile başlayan paye hediye eder. En prestijli turnuvada yarı final gören en genç oyuncu da odur bundan böyle. Amerika Açık'ta da aynı safhaya ulaşır ve ilk altı slam'inde üç yarı finalle sıradışı bir giriş yapar büyük sahneye. Filmi orada durduran biri, WTA'in belki de en kuvvetli çağı olmasına rağmen, Capriati'nin 1990'ların en azılı kupa avcılarından biri olacağına kalıbını basardı herhalde. Zira tarihin belki de Serena Williams ile birlikte en iyi oyuncusu olan Graf'ın ilk altı slam'indeki yarı final sayısı sıfırdır. Graf ancak dokuzuncu slam ana tablosunda altı maç üst üste oynayabilecektir.

Gelgelelim Amerikalı raket, büyük beklentilerle girdiği 1992'de çeyrek finalden ötesini görmeyi başaramaz majörlerde. İmdada yetişen ise Barselona Olimpiyat Oyunları olur. Finalde Graf'ı yenerek altın madalya kazanmak tam da ihtiyaç duyduğu şey olmalıdır. Bu büyük zafer, ona potansiyelini gerçeğe dönüştüreceği, hükmünü dikte edeceği platformu sunacaktır. Artık yolu açıktır. Tarih, onu yazmak için divit kalemini mürekkep okkasına daldırmış beklemektedir. Fakat en mutlu sayfalar için birkaç cüz beklemek gerekecektir.

1993'te de olimpiyat şampiyonluğuna rağmen slam karnesi iyiye gitmez. İlk üç slamde üç çeyrek final görmek, artık Capriati statüsündeki bir oyuncuyu da onun her adımını takip etmeye başlayan medyayı da kesmemektedir. O artık 'harika çocuk' şefkatine değil, sonuç göstermesi gereken bir makine muamelesine tabidir, diğer her büyük oyuncu gibi. Ve bu ona ağır gelmeye başlamıştır. Amerika Açık'ta Gürcü Leila Meskhi'ye ilk turda elendikten sonra tenise ara verdiğini açıklar. Capriati'nin problemleri artık raket çantasına sığmayacak kadar büyümüştür. Ve yavaş yavaş her şey su üstüne çıkmaya başlayacaktır.

Önce, bir alışveriş merkezinde 15 dolarlık bir yüzük çaldığı için davalık olur. Ardından marihuana bulundurmaktan tutuklanır. Bu süre zarfında aşırı kiloları ve içine düştüğü depresyon, madde bağımlılığı ve mutsuz ilişkileriyle birleşince, girdap iyice derinleşir. O dönem intihar etmeyi düşündüğü, yıllar sonra ortaya çıkacaktır. 1994'te sadece bir maçta boy gösterir. 1995'teyse hiç maça çıkmaz. 1993 yılı bittiğinde dokuz numaradayken iki yıllık bu oto-karantina sonrası klasmandan düşer, artık sıralamaya dahil bir oyuncu değildir.

WTA'nın 'YAŞ kararları' da Capriati'nin raydan çıktığı bu devrenin mahsulü. 1994'te, yani işlerin Jenny cephesinde iyiden iyiye sarpa sardığı o günlerde, 'teenager' sporcuların da yetişkin olana dek korunmaya gereksinim duydukları idrak edildi. Sahip oldukları onca şöhret ve para, onları diğer mümeyyiz küçüklerden farklı kılmıyordu. Hatta bilakis bu iki zehirli meyve, ergenliğin atarlı, kapı çarpmalı günlerini çok daha başka, çok daha tehlikeli bir şey haline getirme tehdidi demekti. Her şeyi erkenden elde etmek, profesyonel spor gibi baskının korkunç düzeylere çıkabildiği bir ortamda tutunmaya çalışmak, henüz ne fiziksel ne zihinsel gelişimini tamamlamış bir birey için ağır bir yüktü. Teniste paralar büyüyordu. 70'lerin, 80'lerin o yarı profesyonel panayır havası geride kalıyor, çeklerdeki sıfırlar artıyordu. Yeni sistemde oyuncuları alıştıra alıştıra tura kazandırmaktan başka seçenek yoktu. Aksi takdirde hem ağır kişisel ve ailevi trajedilerin yaşanması hem de yıldızların pisi pisine ve zamansız kaybedilmesi kaçınılmazdı. Capriati vakası, tenisin Bosman Kuralları'nı tetikledi. 13 yaşındaki oyuncuların WTA seviyesinde turnuva oynamaları yasaklandı. 14 yaşındaki oyuncular ise sadece özel davetiyeyle, azami üç turnuva oynayabilecek şekilde sınırlandırıldı. 15 yaş 10, 16 yaş 12, 17 yaş ise 16 turnuva iznine tabi oldu. Koruma programı için üst barem, reşitlik yaşı 18 olarak belirlendi.

Öte yandan Capriati'nin, tenis adına, saha içinde de bir verasetle mükellef olduğu, hatta bunun kaderi olduğu iddia edilebilir. Nitekim 1996'da geri dönüş yapıp sezonu ilk 25 içinde bitirir ama sonraki iki sene yine çok az sayıda turnuva oynar. Altı yıl sonra ilk kupasını 1999'da Strasbourg'da alır. Yeni milenyuma ise bomba gibi girer. Belki de zirveden çakıldığı 90'ların geride kalmasıyla o andan sonra yaşanacaklar arasında sembolik bir bağ kurulabilir. 2000 Avustralya Açık'ta, tam dokuz yılın ardından bir slam yarı finaliyle müşerref olur. 12 ay sonra aynı yerdeki ilk slam finalinde, Capriati Kuralı olmasa kendisiyle benzer acıları yaşaması çok olası Martina Hingis'i yenerek şampiyonluğa ulaşır. Arkasından tarihi bir finalle Kim Clijsters'ı mağlup ederek Roland Garros'ta da en büyük olur. Ekim ayında kariyerinde ilk kez dünya 1 numarasına yükselir. 2002'de bir kez daha Hingis'i yenerek üçüncü ve son slam şampiyonluğuyla kortlara imzasını atar.

Capriati 2004 sonrası, sakatlıkları ve asla tam olarak çözüme kavuşturamadığı şahsi meseleleri sebebiyle kortlardan koptu. Üç slam zaferi, bir olimpiyat altını, 14 tekler şampiyonluğu, 2012'de girdiği Tenis Şöhretler Müzesi, bu hikâyenin mutlu sonla bittiği anlamına maalesef gelmiyor. 2010'da madde bağımlılığı için yeniden tedavi görmeye başladı ve 2013'te erkek arkadaşını rahatsız ettiği için kamu hizmeti cezası aldı. Halihazırda Florida'da gözlerden ve tenisten hayli uzak bir yaşam sürdüğü söyleniyor. Öyle ki Twitter'da Federer, Nadal, Serena gibi isimleri takip etmiyor ve Amerika Açık'ı izlemek için New York'a bile uğramıyor.

Capriati, olabileceği o süper şampiyon olmayı asla beceremedi belki. Ancak ardıllarının kendilerini gerçekleştirmeleri için bilmeden ön ayak olduğu bu 'Pax Capriana' ile ruhani mevcudiyetini sürdürüyor. Devrim niteliğindeki yaş ayarlamalarının sahaya etkisini tam olarak tartmak imkânsız. Ancak 1994'ten beri birçok oyuncunun erken hasat faciasından kurtulmasında, Osaka ve Sharapova gibilerin şu anda bildiğimiz oyunculara dönüşmesinde, Capriati Kuralı'nın ne denli büyük rol oynadığını tahmin etmek güç değil. Coco Gauff eğer bir sonraki Serena olacaksa, Capriati'nin mirası bu küvez, yine aynı şekilde görünmez kahraman vazifesi üstlenecek hiç kuşkusuz.

Mahalleden Jenny'ye sandığımızdan çok daha fazla şey borçluymuşuz gibi görünüyor.

Socrates Dergi