Doğru Yer Doğru Zaman

5 dk

Mahershala Al, lise yıllarında umut vadeden bir basketbolcuydu. NCAA günlerinde tesadüfen başladığı oyunculuk kariyeri onu Oscar'a taşıdı.

2017 Oscar Ödül Töreni, ilginç bir olaya sahne oldu. En İyi Film ödülünü kazananın önce La La Land (Âşıklar Şehri) olduğu açıklandı. Fakat bir hata olmuştu. Bunun farkına geç varıldı ve sahneye ödülün gerçek sahibi Moonlight (Ay Işığı) ekibi davet edildi. Filmin yönetmeni ve yapımcısı o bilinmezlik içinde birer teşekkür konuşması yaptılar. Ekibin diğer üyeleri de arkalarında, şaşkınlıkla sevinç karışımı bir duyguyu tecrübe etmekle meşguldü.

Aralarında Mahershala Ali de vardı. Bu, Ali'nin o gece sahneye ikinci gelişiydi. İlkinde, Moonlight'taki performansıyla kazandığı En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü teslim almıştı. O anda, ikinci çıkışından farklı olarak sahne sadece onundu ve ödülünü teslim aldıktan sonra bir teşekkür konuşması yaptı. Ödül konuşmaları, böyle törenlerde birbirine benzer. Bu konuşmanın da ilk bakışta diğerlerinden bir farkı yoktu. Ali; yakınlarına, eşine, menajerine ve daha birçok kişiye teşekkür etti. Üniversitedeki hocaları da o teşekkür konuşmasında kendilerine yer buldular. Törenden birkaç gün önce 43. yaşını kutlayan birinin, 20 yıl önce hayatından çıkmış insanlara teşekkür etmesini garipseyebilirdiniz. Fakat Ali'nin sahneye çıkıp Oscar heykelini almasında, o hocalardan birinin çok büyük payı vardı.

Spor, Ali’nin hayatının önemli bir parçası. Bunu gittiği basketbol maçlarından paylaştığı fotoğraflarla da anlamak mümkün. Fakat hemen her röportajında belirttiği gibi, Ali’nin bugün ünlü bir oyuncu olmasında da sporun etkisi büyük.

Mahershalalhashbaz Gilmore adıyla dünyaya gelen Ali, çocuk yaşta anne ve babasının ayrılığına tanık oldu. Çevresindeki insanların suça bulaştıklarını, hapse girdiklerini ve hatta ölümlerini bile gördü. Annesi ve üvey babasının maddi durumu kendi ifadesiyle kötü sayılmazdı ama yine de bu, Amerikan eğitim sisteminde onu koleje gönderebilecekleri anlamına gelmiyordu. Ali için iyi bir eğitim almanın tek yolu burs kazanmaktı. Spor, hayatını işte tam da bu noktada değiştirmişti.

Erken yaşta kuzenlerinin teşviki sayesinde bisikletle ilgilenmeye başladı. Hatta bir kuzeni profesyonel olsa da Ali, basketbolda daha yetenekli olduğunu keşfetti. Kaliforniya’daki Mount Eden Lisesi’nde gelecek vadeden bir oyuncuydu ve yetenekleri ona Saint Mary’s Koleji’nden burs kazandırdı. Basketbol, maddi olarak karşılayamayacağı kolej eğitimini almasını sağlamıştı.

Fakat NCAA kariyeri umut vermekten çok uzaktı. Okulda kaldığı dört sezonda da birkaç sayıdan fazla ortalama tutturamadı. Takıma en büyük katkısı ise dördüncü sınıfa geldiğinde kendinden yaşça küçük oyunculara mentorluk yapmak olmuştu.

Saint Mary's'te bir profesör olan Rebecca Engle ise Ali’nin hayatına doğru zamanda girmişti. Ali, onun yönlendirmesiyle okulun tiyatro oyunlarında rol almaya başladı. Kariyerinin ilk adımını böyle atmıştı.

Aslında oyunculuk kariyerinin ilk dönemleri de onun için parlak başlamamıştı. Her zaman küçük adımlarla ilerledi ve doğal olarak çok fazla dikkat çekmedi. 40 yaşına merdiven dayamışken ilk büyük adımını House of Cards dizisindeki rolüyle attı. Moonlight’la birlikte de yolu Oscar’a kadar uzandı. Bu, geç çıktığı yolda şu ana kadar uğradığı en önemli duraktı. Oscar ödüllü bir oyuncu olmasında dolaylı bir etkiye sahip spor ise Ali için artık taraftarı olduğu Golden State Warriors’ın maçlarına gitmekten ibaret.

Socrates Dergi