
Mamma Mia!: Kenan Yıldız Röportajı
10 dk
Kenan Yıldız, hem Juventus’ta hem de milli takımda yeni dönemin en çok konuşulan isimlerinden. Genç yetenek ile Almanya’dan Juventus’a, Del Piero’dan milli takıma kariyerini ve hedeflerini konuştuk.
4 Kasım 1994 akşamı 2-0 geriden gelen Juventus, Alessandro Del Piero’nun son dakika golüyle maçı kazanmıştı. Bu gol yalnızca estetik açıdan büyüleyici değildi, aynı zamanda arayışta olan Juventus’lular için soru işaretinin silinmesi anlamına geliyordu. Baggio’nun sakatlığı sonrasında “Acaba yeri dolacak mı?” Geçen sürede Bocia’nın cevabı evetten çok daha fazlası olacaktı; altı Serie A zaferi ve dört Şampiyonlar Ligi finali.
Del Piero soğukkanlı, buram buram kalite kokan ve zoru çok kolaymış gibi gösteren o usta vuruşu yaptığında hayatta dahi olmayan Kenan Yıldız ise adım adım Juventus’a çekilecekti. Torino’dan uzaklarda futbol hayatına başladı, görmezden gelinmesi imkânsızdı. Juventus ve 10 numaralı forması aşağı yukarı geçen 30 yılda yıldız oyuncular, kupalar ve yer yer de tatsız olaylara tanık oldu. Kenan Yıldız idolü Del Piero gibi bir sakatlığa ihtiyaç duymadı, o kulübün ihtiyacı olandı. Tıpkı çıkışı ve yükselişinde olduğu gibi hiç vakit kaybetmedi ve dönüşmek için çabalayan Yaşlı Hanımefendi’nin yeni projesinin merkezine oturdu.
Korkusuz driplingleri, klas bitirişleri, saçları, tarzı ve Torinoluların hatrından silinmeyeni yeniden masaya koyan meşhur gol sevinci. Kenan hem milli takımımızın hem de Juventus’un en fazla beklenti içine girdiği oyunculardan biri. Ama bu onun için mesele değil. Kenan Yıldız’la kendi yolculuğunda geri adım atmamasına sebep olan cesaretini, gelişim arzusunu, Regensburg’dan Juventus’a uzanan yolculuğunu ve milli takımı konuştuk. Konu elbette Del Piero’ya da geldi, sonra onu geçip anime sevgisine uzandı ve mantıyla son buldu.
Biraz geçmişe giderek başlamak istiyorum. Regensburg’dan katı kurallarıyla bilinen, dünyanın en seçkin altyapılarından biri olan Bayern Akademisi’ne geçişinizi ve orada futbolla kurduğunuz ilişkiyi anlatır mısınız?
Regensburg’un küçük bir takımı olan Sallern’de oynuyordum, daha sonra SSV Jahn Regensburg’a geçtim. Bence şanslıydım. Bir turnuvada Bayern Münih’le karşılaştık, Regensburg’un benim yaş grubumda takımı olmadığı için kendimden iki yaş büyüklerle oynuyordum. Gözlemciler de o maçtaydı, gol attım ve beni fark etmişler, test etmek için antrenmana çağırdılar ve sonra da takıma alındım. İlk dört yıl, haftada üç kez Regensburg’tan karayoluyla bir buçuk saat mesafede olan Münih’e git gel yaparak antrenmanlara katıldım. Gerçekten çok zordu ama günün sonunda bana çok faydası oldu.
Bayern genelde yetenekli altyapı oyuncularına A takımda şans verir, son dönemde Karim Adeyemi ve Angelo Stiller örnekleri aklıma geliyor. O dönem kulüp sizi bırakmak istememişti, üstelik adidas ile sözleşme imzalayan en genç futbolcuydunuz. Sabener Strasse’den ayrılık süreci nasıl gelişti?
Bilemiyorum. O dönem kontratım da sona ermişti. Juventus bana en iyi opsiyonları sunan kulüptü, bu yüzden Bayern Münih’ten ayrıldım.
Juventus’ta kısa sürede çıkış yakalayıp yeni bir döneme giren kulübün merkezine oturdunuz. Serie A ve Bundesliga birbirinden farklı iki lig. İtalya ve Almanya da farklı ülkeler. Bunlara rağmen bu uyumu konforlu şekilde sağlamanızın sırrı nedir?
Net olarak bir kıyas yapamam çünkü Bayern’in A takımında oynamadım. Sadece burada mutlu olduğumu söyleyebilirim. İki lig de kesinlikle dünyanın en iyi liglerinden. Burada oynamaktan dolayı çok mutluyum. Takımım için en iyisini veriyorum. Juventus’a çok hızlı uyum sağlayıp süreci hızlı ilerletebilmemden ötürü çok gururluyum.
Leonardo Bonucci sizin için şöyle demişti: “2022’de U19 takımıyla hazırlık maçı oynadık. Kenan’ın topu alıp korkusuzca Danilo ile bana doğru atak yaptığını hatırlıyorum.” Daha A takıma çıkmadan takım kaptanlarına hissettirdiğiniz özgüven dikkat çekici.
Evet, iki yıl önce U19 takımında oynarken bazen onlarla antrenman yapma imkânı buluyorduk. Bunlar hep kendinizi gösterebilmeniz için birer fırsattı. Ve ben de o fırsatı ele geçirince onlara karşı oynamaktan korkmuyordum. Biliyorsunuz, bu isimler en iyi savunmacılar, ben de onlara meydan okudum ve işler yolunda gitti. Bonucci’nin aklında kalmak ayrıca beni mutlu etti.
Juventus’ta Primavera takımında da forma giydiniz. Bu kulüpte iz bırakan son altyapı oyuncusu Claudio Marchisio’ydu. Bu durum ve taşıdığınız 10 numara bir baskı hissettiriyor mu?
Dürüst olmak gerekirse bu durum ve 10 numaranın sorumluluğu çok büyük. Bence bu duruma alıştım, bana diğer numaralardan farksız geliyor. Sonuçta bu bir forma. Numaralar değil, ben oynuyorum. Her antrenmanda, her maçta en iyisini vermeye odaklanıyorum. Benim en iyi çözüm yöntemim bu.
Juventus sadece şampiyonluklarıyla değil, soyunma odasındaki güçlü lider figürleriyle de tanınan bir kulüp. Bu anlamda Juventus kültüründe diğer kulüplerden farklı bir liderlik anlayışı hissediliyor mu?
Kesinlikle. Belirttiğim gibi Bayern’de A takımda oynamadığım için sadece U19’da gördüklerimi anlatabilirim. Almanya’da da temel olarak büyük bir kültürden söz edebiliriz ancak burada gördüklerim söylediğiniz gibi hayli etkileyici. Burada futbol herkes için çok şey ifade ediyor. İtalya’da durum bu; herkes her antrenmanda, her maçta elinden gelenin en iyisini veriyor. Juventus oyuncuları, kaptanları burada uzun süre kalıyor; bizimle düzenli olarak iletişim kurarak bizi her daim bir araya getiriyorlar.
Massimiliano Allegri ile yaşadığınız saç meselesi zamanında benim de başıma gelmişti; saçımı kestirdiğimde keyfim çok kaçmıştı. Bu olayın ardından bir röportajda “Allegri’ye benim için yaptıkları ve saçımı kestirdiği için minnettarım” demiştiniz. Değişen dünya ve sosyal medyanın etkisi, yeni nesil sporcularla eski jenerasyon antrenörler arasında bir frekans kaybına yol açıyor mu?
Açıkçası bu olay üzerine çok düşünmedim. İlk maçımda saçımla çok fazla ilgilenmiştim ve Allegri de bana saçımı kesmemi söyledi. Büyük bir tepki ya da benzeri bir şey değildi, sadece bir tavsiyeydi. Ben de söylediğini yaptım. Patron o. Bu durumdan da mutluyum. Hem iyi görünüyor hem de daha rahat oynayabiliyorum. (Gülüyor.)
Serie A, İtalya Kupası ve Şampiyonlar Ligi... Üç kulvarda da ilk kez 11’de çıktığınız maçların hepsinde gol buldunuz. Sanki senaristi olduğunuz bir filmin başrolündesiniz. Bu rastlantıların yarattığı his ne?
Harika çünkü ilk maçlar sana ekstra motivasyon veriyor, kendini göstermen gerektiğini biliyorsun. Bu, değerlendirmen gereken bir fırsat. İşler yolunda gittiğinde de çok mutlu oluyorsun sonuçta tüm hayatın boyunca bunun için çalışmışsın. Böyle şeyler gerçekleşince insan ister istemez gururlanıyor.
Şampiyonlar Ligi’nde attığınız golle Del Piero’nun 20 yıllık rekorunu kırarak ‘Şampiyonlar Ligi’nde gol atan en genç Juventus oyuncusu’ oldunuz. Hadi biraz ondan ve sizin için ne anlam ifade ettiğinden bahsedelim.
Bu gerçekten çok büyük bir şey ama kendimi kimseyle ya da rekorlarla kıyaslamıyorum. Sadece bu golü atabildiğim için mutluyum. Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk golümdü, şimdi daha fazla gol atmak için çabalayacağım. Hepsi bu.
Del Piero, Roberto Baggio’nun sakatlığı sonrası forma şansı bulmuştu; Kenan Yıldız’ın mevcut Juventus kadrosunda olması ise kulüp için bir şans gibi görünüyor. Peki bu sezonki gol sayınızla Del Piero’nun sizin yaşınızdaki istatistiklerini geçtiğinizi söylesem…
Evet, inanılmaz bir şeydi. Şu anki halimden dolayı mutluyum ve sadece gelecekte elimden gelenin en iyisini vermek ve takıma yardımcı olmak istiyorum. Del Piero’nun geçmişte yaptıkları inanılmazdı. Kendimi asla onunla kıyaslamam.
Çocukluk hayalinizi gerçekleştirdiniz, sırada ne var?
Doğru ama biliyorsunuz ki bir futbolcunun her zaman birden çok hedefi vardır. Takımınla birlikte şampiyonluklar kazanmak istiyorsun, bireysel olarak da başarılar elde etmek istiyorsun. Bakalım… Ben sadece çok iyi bir sezon geçirmek ve takımıma en iyi şekilde yardımcı olma niyetindeyim. Bu kadar.
Benim ‘Kenan Yıldız ânım’ Inter maçıdır; oyuna sonradan girip attığınız iki golün yanı sıra oyun olarak da maça damga vurdunuz, büyüleyiciydi. Sizin ‘Kenan Yıldız ânınız’ hangisi?
Biri benim için de Inter maçı. Gerçekten çok özel bir andı; San Siro’da binlerce taraftarın önüne çıkmıştım… Sonra oyuna girip iki golle maçı eşitledim. Diğeri de Türkiye Milli Takımı’yla Almanya’ya karşı attığım gol. Profesyonel hayatımda attığım ilk goldü. Stadyum, taraftarlar… Her şeyiyle gerçekten inanılmaz bir andı. Başka? Evet, bu ikisine ‘Benim anlarım’ diyebilirim.
Bu sezon Serie A’da sezonun golü sizden geldi. Torino maçıydı. En sevdiğiniz İtalyanca kelimenin “Mamma mia!” olduğunu söylemiştiniz. Peki siz hangi golünüze bu tepkiyi verirsiniz?
(Gülüyor.) Evet, tabii bazı güzel goller attım bence. Seçme şansım olsaydı… Belki derbide attığım gol için “Mamma mia!” diyebilirim. Ama bana kalırsa Kulüpler Dünya Kupası’nda Wydad Casablanca’ya attığım gol de “Mamma mia!” Şampiyonlar Ligi’nde PSV’ye attığım golü de ekleyebilirim, o da öyleydi.
Del Piero’nun en iyi golü hangisi?
Fiorentina maçı. Sol çaprazdan ceza sahasına girerken, havadan gelen yüksek topa sağ ayağının üstüyle yaptığı tek vuruş. Çok etkileyiciydi.
Oyun stiliniz hayli çeşitli: Hem kenarda hem merkezde oynayabiliyor, sırtı dönük top alabiliyorsunuz; vuruş kaliteniz ve oyun görüşünüz yüksek. Ayrıca bu sezon Serie A’nın en fazla başarılı dripling yapan ikinci oyuncususunuz. Tüm bunlara rağmen geliştirmek istediğiniz yönler var mı?
Tabii ki, bunu her zaman ifade ediyorum. Kariyeriniz devam ettiği sürece gelişim de devam eder. Futbolumda birçok konuda kendimi geliştirmek istiyorum. Daha güçlü olabilirim, daha çok gol atmak adına şutlarımı geliştirebilirim, pas özelliğimin üzerine koyarak takım arkadaşlarıma daha iyi imkânlar yaratabilirim. Ve oyunun içinde daha az hata yapabilirim. En iyi dripling yapan ikinci oyuncu olduğum için mutluyum tabii ama birinci olsam daha güzel olurdu. Sonuç olarak gelişmek için her zaman imkân vardır.
Yetenekli kanat oyuncularını öne çıkaran en önemli farkın karar anları olduğunu düşünüyorum. Allegri sizin için “Nadiren yanlış kararlar veriyor” demişti. Oyununuzdaki en güçlü yön sizce nedir?
Özgür oynamam. Sahada kendimi özgür hissediyorum ve bu sayede takımıma her şekilde yardımcı olabiliyorum, oyunun kötü ilerlediği anlarda bile. Evet, oyunun her ânında takımıma yardımcı olabildiğimi düşünüyorum. Belki de bu, benim en güçlü yönüm diyebilirim.
Juventus’un en fazla satan formasında Kenan Yıldız yazıyor, store’a gitseniz hangi formayı alırdınız?
Ben olsam hepsini alırdım. (Gülüyor.) Eğer kulübün büyük bir hayranıysam böyle yapardım. Tabii ki bunu yapabilecek paran da varsa... Her formayı alırdım çünkü ben de bir taraftarım.
Biraz da milli takımdan konuşalım; Berlin’de milli formayla attığınız ilk golün ne kadar önemli olduğunu anlattınız. Vincenzo Montella ile dönüşen ve gençleşen bir milli takımımız var. Siz ve Arda Güler gibi isimler dünya futbolunda ses getiriyorsunuz. Bu yeni dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette çok olumlu çünkü çok sayıda genç ve yetenekli ama aynı zamanda da çok tecrübeli oyunculara sahibiz. Bu yüzden bence şu anda elimizde gerçekten de çok iyi bir oyuncu grubu var. Umarım gelecekte birlikte güzel şeyler başarabiliriz. Geçmişte sahip olduğumuz oyuncular da inanılmazdı tabii. Onların da hakkını vermemiz lazım.
Montella, Serie A’da iz bırakmış klas bir golcüydü. Buna rağmen, A Milli Takım’da birçok maçta net bir santrfor kullanmadığını görüyoruz. Onun futbola bakışı ve Serie A tecrübesi size ne gibi faydalar sağlıyor?
Evet, o çok klas bir forvetti. Tabii şu anda milli takımda belirli, net bir Santrfor yok. Bu yüzden de rotasyon yapabiliyoruz. Çünkü hepimiz bu pozisyonda oynamayı az çok biliyoruz. Bence iyi bir takımız, bu pozisyonda oynayabilecek kaliteli oyuncularımız var.
NBA’e ilginiz olduğunu biliyoruz; Curry ve Morant gibi guardlar’ı izlemeyi sevdiğinizi söylemiştiniz. Peki ya Alperen Şengün, bu sezon onu takip etme fırsatınız oldu mu?
Tabii ki onu takip ediyorum. Sadece futbolda değil sporun her alanında Türk sporcuların başarılı olması harika bir şey. Şu anda NBA gibi bir arenada Alperen gibi bir sporcumuzu görmek gerçekten harika. Onun adına ve ülkemiz adına çok mutluyum. Umarım orada çok büyük başarılar elde eder.
Instagram’daki bir paylaşımınızda kendinizi Son Goku’ya benzetmiştiniz. En sevdiğiniz çizgi film Dragon Ball muydu?
(Gülüyor.) Açıkçası bu çok anlık bir durumdu çünkü fotoğrafı beğenmiştim. Ve Son Goku’nun saçı falan, bence hoş görünüyordu. Bu yüzden grafikerime o resmi bu şekilde yapmasını söyledim. Ama favori animem Dragon Ball mu, emin değilim. Çok fazla güzel animeler var: One Piece, Naruto... Gerçekten çok güzel hepsi de. İçlerinden birini seçip “En sevdiğim bu!” diyemem sanırım.
Tavuklu pilavın favori yemeğiniz olduğunu biliyorum. Peki, İtalyan mutfağı bu tercihinizi değiştirdi mi?
Gerçekten mi? Açıkçası ne zaman tavuklu pilav dediğimi hatırlamıyorum.
Benim hatam olabilir, kusura bakma.
Sanırım en sevdiğim yemek mantı. Elbette İtalyan mutfağı da harika ama mantı benim favorim.
