.jpg?w=3840&fit=max&q=75)
Man Blue vs. North London
15 dk
Aslında var olmayan takımlar hiçbir zaman sahalarda duymadığımız isimler... Spor oyunları, onları destekleyen lisanslarla güzel. Peki ya elde lisans olmadığında?
Konu 'oyun' olunca; keyif, eğlence, iyi vakit geçirmek gibi tabirleri cümle içinde kullanabilmek çok kolay. Haliyle, hayatınızı bu 'eğlence paketinden' kazanıyorsanız bu, sizi pek çok kişiden şanslı bir insan yapıyor açık konuşmak gerekirse.
Oysa parasal büyüklüğü müzik ve sinema sektörlerinin toplamını ikiye katlamak üzere olan oyun ciddi bir iş ve o yapımın sizlere ulaşma süreci pek çok gerilime, pek çok yan faktöre ve binlerce tuhaf sıkıntıya gebe. Temamız oyun, konumuz spor oyunları olunca, lisans konusunu bu bahsettiğimiz tatsız faktörlerin başına -Süper Lig'in eski Arial Black forma numaraları gibi kocaman, sevimsiz puntolarla- yazmak gerekiyor.
Oyun dünyasının -ve özelde spor oyunlarınınlisanslar konusunda yaşadıklarını düz bir yazıyla kaleme almak yerine, belki de konulara ayırmak daha doğrudur. Hazır FIFA 23 -eski sahipleriyle- son defa piyasaya çıkmışken, neler gördük ve neler göreceğiz, konuşmakta fayda var. Eh, bir yerden başlamak lazım.
SWOS: Kim Takar Hain Lisansı?
Sizi bilmem ama SWOS benim için güneşli bir yaz günü, bisikletlerle balık tutmaya gittiğimiz bir vakitle hatırlanıyor.
Hafifçe esen rüzgâr, tutulan ilk büyük balık, kırılan bir olta, suya düşmek, akşam yemeği, "Fenerbahçe'nin de olduğu bir futbol oyunu aldım, biliyor musun?" diyen bir arkadaş ve velilerimizin "Yeter artık!" dediği saate kadar oynanan, daha önce benzeri görülmemiş bir Amiga oyunu.
Daha öncesine, Emlyn Hughes ve Kick Off dönemlerine gitmeye hiç gerek yok. SWOS çıktığında daha önce hiçbir oyunun tahayyül bile edemeyeceği bir veritabanı ile beraber gelmişti. Ülke takımları, El Salvador Üçüncü Ligi'ne kadar kulüp takımları ve en önemlisi, beş pikselden oluşsalar da gerçek kadrolar! Peki, günümüzde tam bir lisans karadeliğine dönüşebilecek, binlerce dava ile sonuçlanabilecek bu durumu Jon Hare ve ekibi nasıl yönetebilmişti?
Bunun için bilgisayar oyunlarının altın çağını yaşamaya başladığı o dönemlerde, lisans mevzularının çok olgunlaşmadığını, dallanıp budaklanmadığını hatırlatarak başlamak gerekiyor. Sensible Software'in basit yazışmalarla içinden çıkmayı başardığı (Belki futbolcuların saç ve ten rengi dışında bir detaya sahip olmaması da etken olmuştur, kimbilir?) bu durum, birkaç seneye kadar tam bir lisans savaşına dönüşecek ve önce ISS sonra da Winning Eleven'ın FIFA serisinin karşısında durmasını geciktirecekti.
Hoş, oraya da geleceğiz.
FIFA vs. PES: Lisans Savaşı Budur!
FIFA sadece gerçek hayatta değil, oyunlarda da en büyük, en değerli fikri mülklerden birisi konumunda. Şimdiye kadar 340 milyondan fazla kopya satan FIFA oyunları, bolca eleştirinin hedefi olsa da peynir ekmek gibi satmaya devam ediyorlar ve FUT (FIFA Ultimate Team) sağ olsun, bu durum yakın gelecekte -oyunun ismi değişse de- değişecek gibi gözükmüyor. Bu günlerde PES de (eFootball oldu ismi) ciddi bir rakip olmaktan uzak olduğundan EA Sports'taki yöneticiler yeni rakiplerini bekleyip çaylarını huzur içinde yudumluyor olabilir lakin durum her zaman böyle değildi.
İlk oyununda (FIFA International Soccer veya FIFA 94) sadece ülkelere yer veren FIFA, FIFA 95 ile beraber kulüp takımlarını da bünyesine almış, bir sonraki oyununda da gerçek pozisyonları ve en önemlisi gerçek kadroları oyuncularla buluşturmayı başarmıştı. Gerisi tarih. Hem, FIFA 99'da Ali Sami Yen Stadı'nın efsanevi sunum introsunu kim unutabilir ki?
Günler geçer, FIFA'nın yapımcısı Electronic Arts da futbolu yöneten organizasyonun lisansına sahip olmanın keyfini sürerken, Konami'nin Uzakdoğu sırtlarından yükselen güneşi ISS (International Superstar Soccer) gerek oynanışa gerekse detaylara (Oyuncuların boylarının farklı olduğu ilk oyundu) kattığı özgün dokunuşlarla yükselmeye devam ediyordu. FIFA serisinin aksine lisanssızlıktan kıvranan oyun, futbolcuların fena halde tahrifata uğratılmış isimlerini kullanmak zorunda kalmıştı. Ama bunca yokluk içinde oyun içi editörü icat etmiş, oyunculara kadroları diledikleri gibi değiştirebilme fırsatını sunmuştu. Bu eklentinin ISS-WE-PES'in senelerce sürecek olan saltanatını başlatan ilk adım olacağını kim bilebilirdi?

Sonra güneş doğudan eskisinden de parlak biçimde doğmaya devam etti. Serinin adı önce Winning Eleven (Uvbevtu Kavlus!), sonra Pro Evolution Soccer'a dönüştü ama lisans konusu 2000'lerin ortalarına kadar çözülemediğinden -o dönemde FIFA'ya tozunu yuttursa da- oyuncular kendi takımlarını gerçeğine uyarlamak veya mod gruplarının 'option file' dosyasını indirip kurmak gibi yöntemlerle, heyecan içinde top tepmeye devam ettiler. Hatırlıyorum da 2003 FIFA Konfederasyon Kupası gazıyla öyle bir milli takım yapmıştım ki herhalde Fransa'ya falan denk hale gelmişti. Volkan Arslan âdeta bir Paul Pogba idi.
Uzun süre dengede giden durumun son yıllarda FIFA Ultimate Team'in icadıyla PES serisinin üzerine heyelan gibi çöktüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. PES günümüzde ücretsiz bir sürümü olan eFootball ile karşımızda ve FIFA serisinin de önünde kocaman, dev gibi bir yol ayrımı var.
Grand Prix Legends: Honda’nın Lisansı Yetişmeyince…
Grand Prix Legends oyun tarihinin gördüğü en güzide yapımlardan birisi. 3D grafik kartı sahibi şanslı oyuncuların bilgisayarlarını beyaz eldivenle açtıkları dönemlerde olağanüstü bir gerçeklik vadeden -ve oyunculara bir de direksiyon masrafı çıkaran- yapım, 1967 Formula 1 sezonunu konu almasına rağmen bazı önemli farklılıklar içeriyordu.
Takımlardan başlarsak, Cooper ve Honda takımlarının yerine aynı renk ve özelliklerdeki Coventry ve Murasama eklenmiş, Le Mans Bugatti pistinin yerine o sene takvimde bulunmayan Rouen oyunda kendisine yer bulmuş ve BRM takımının cevval pilotları Jackie Stewart ve Mike Spence de yerlerini bir çift 'regen'e bırakmıştı. Oyunun yapımcısı David Kaemmer -iRacing ile tanıyorsunuzbasına konuşmayı ve Papyrus günlerinden bahsetmeyi seven bir kişilik olmadığından, tüm bu değişikliklerin sebepleri yakın zamana kadar bir sır olarak kaldı, "Telif hakları herhalde" deyip geçtik bizler de.
Derken oyunun arkasındaki beyinlerden birisi olan ve şimdiye kadar hiç konuşmayan Richard Yasi'nin yakın zamanda Racedepartment'a verdiği röportaj çıkageldi ve gördük ki GPL, bu konuda da oldukça eğlenceli hikâyelere sahipmiş. Yasi aradan yıllar geçse de Coventry ve Murasama hikâyesini net olarak hatırlıyor. Cooper lisansı için John Cooper'a ulaştıklarını ancak Cooper'ın o sıralarda eldeki her şeyin BMW'ye devri için görüşmeler yürütmekte olduğunu, görüşmelerin geldiği noktada lisansın kimde olduğunun bile net olarak belli olmadığını söylüyor. Honda konusunda ise lisans onayı oyun paketlenip mağazalara gönderildikten kısa bir süre sonra gelmiş. "Aslında bir yama ile Honda ismini oyuna dahil edebilirdik ama nedense yapmadık" diyor Yasi. Honda RA300'ün bir Japon kılıcı olan Muramasa'dan esinlenen Murasama'ya dönüşme hikâyesi böyle naif bir detaya sahip.

Peki, Bugatti'nin yerine Rouen'ı oyuna dahil eden neydi? Lisans mı? Görünüşte hayır. "Yapmayın!" diyor Yasi, "Bugatti berbat bir pistti, tıpkı o sene yarışan pilotlar gibi biz de o pistten nefret ediyorduk." Böylece F1 tarihinin en görkemli pistleri arasında yer alan, yarış hafta sonlarında en muhteşem tadım gecelerinin yapıldığı, şahane partilerin düzenlendiği Rouen oyunda kendisine -yapımcı torpiliyle- yer bulmuş.
Jackie Stewart ve Mike Spence konusu ise daha tahmin edilebilir. "Stewart ya çok para istemişti ya da kendi oyun projesiyle ilgileniyordu, muhtemelen ikisi de" diyor Yasi. Spence'in pilotlar kadrosundan çıkarılmasının nedeni hakkında ise hiçbir fikri olmadığını söylüyor.
Legends'ın günümüzde hâlâ modlandığını, grafiklerinin geliştirildiğini ve 1965-1969 arası tüm sezonlara ve daha fazlasına kavuştuğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Ed O'Bannon: Sahalardan Mahkeme Salonlarına
Bu ismi -eğer yaşınız yetiyorsa- hatırlamıyor olmanız imkânsız. NCAA'i komşumuzun pilot oğlunun yurtdışından getirdiği dergilerden takip edilebildiğimiz, Fast Break'in canımız ciğerimiz olduğu yıllarda, Ed O'Bannon'ın NBA'de All-Star olmama olasılığı yok gibi gözüküyordu.
McDonalds All-American'a seçilen, John Wooden Ödülü, Pac-10 Yılın Oyuncusu (Damon Stoudamire ile paylaşmıştı) gibi ödülleri evine götürmesinin yanı sıra UCLA ile 1995 NCAA şampiyonluğunu en değerli oyuncu seçilerek kazanan Ed O'Bannon'ı o güne dek 'sıfırdan inşa edilen' dizleri durduramamıştı ama açıkçası, umduğu kadar üstlerde seçilemedi. Kendisini draft eden takım dokuzuncu sıradaki New Jersey Nets oldu.
Sebebini kısa sürede anladık. Dizlerinin durumunun getirdiği endişenin ötesinde, sezon başladığında dört numara için kuvvetsiz, üç numara için ise çok yavaş olduğu ortaya çıktı.
Bu detay, eğer hücuma ekleyebileceğiniz bir çeşitlilik yoksa size bakan gözlerin devrilmesi anlamına geliyordu. O'Bannon buna depresyon, özgüven eksikliği ve yeniden teklemeye başlayan dizleri de ekleyince kariyerinin geri kalanını Avrupa ve muhtelif yerlerde geçirdi. Kendi deyimiyle basketbola olan sevgisinin bittiği 32 yaşına kadar... Kendisinin yeni nesil tarafından tanınmasına yol açan olay ise bundan sonra başlıyor.
NCAA Football ve NCAA Basketball serileri EA Sports'un -buralarda pek tutulmasa da- en fazla satan ve beğenilen serileri arasında kendisine önemli bir yer edinmişti. Bugün bu oyunların neden aramızda olmadığı ile alakalı detay da 2009 yılında, Ed O'Bannon'ın Sam Keller ile birlikte NCAA'e açtığı bir dava ile kesişiyor.
O sene piyasaya çıkan NCAA Basketball 09, tarihin efsanevi takımlarıyla oynayabileceğiniz bir modla beraber geliyordu ve bu, oyunun pazarlama stratejisinin üzerine kurulduğu ana noktalardan birisiydi. O'Bannon buna kafayı takınca, kendisini harekete geçmek zorunda hissetti. NCAA yönetimini mevcut ve eski oyuncuların özlük hakları üstünden haksız gelir elde etmekle suçladığı dava kısa sürede büyüdü. Büyümekle kalmadı, Bill Russell'a kadar birçok eski oyuncudan da destek buldu. EA Sports bir sonraki oyunun ardından NCAA Basketball serisini iptal ederken, dava da altı yılın sonunda daha önceki oyunlarda yer almış 100 bin NCAA oyuncusuna kişi başı 4 bin dolara kadar ulaşan ödemelerin yapıldığı, toplamda 40 milyon dolarlık bir uzlaşma ile bitti.
EA Sports'un sütten ağzı yandığından ve harcanan para yüzünden uzun süredir kolej futbolunu/basketbolunu konu alan bir oyunun esamisi okunmuyordu lakin FIFA lisansının kaybıyla bu konuda bir girişim bekliyoruz.

Jacques Villeneuve: Teliflerin Şampiyonu!
Villeneuve'ün F1'deki ilk iki yılında yarattığı 'hype' bugün çok net anlaşılamıyor olabilir ancak o günlerde herkes ama griddeki herkes bu sarı kafalı çocuğu çok seviyordu.
CART'tan F1'e uzanan yolun çok daha kısa olduğu o günlerde, Gilles Villeneuve gibi bir efsanenin oğlu olan Jacques Villeneuve, çifte dünya şampiyonu Michael Schumacher'i 'adil bir savaşın' sonunda yenen adam olarak görülüyordu. Kendi tavanının çok da yüksek olmadığı ve elde ettiği şampiyonluğun Jacques'ı babasının önüne koymaya yetmediği kısa sürede ortaya çıktı. Ama asıl konumuz; kendisine bu kariyeri yaratan, onu mükemmel yöneten menajeri, akıl hocası ve eski BAR Racing takım patronu Craig Pollock ve sağa sola telif atma konusundaki ilham veren girişimleri.
Pollock ile Villeneuve'ün tanışması Jacques'ın İngilizce öğretmeni olduğu çocukluk günlerine kadar uzanıyor. Daha sonraları menajerlik ve patron-pilot ilişkisi ile taçlanan bu anlaşma, oyun dünyasında da telif haklarının etkili ve acımasız kullanımıyla acı bir tat bırakmış durumda.
Öncelikle Microprose, bu oyunu çıkartırken GPDA (Pilotlar Birliği) ile anlaşma imzalamıştı ve Villeneuve bu birliğin üyelerinden birisi değildi. Haliyle, ortada bir uzlaşma olmayınca 1998 F1 sezonunu konu alan, Microprose'un efsanevi oyunu Grand Prix 3 ve Grand Prix Manager 2 çıktığında dünya şampiyonu oyunda yoktu ve yerini -doğru bir çeviri olmasa da- isminin İngilizce versiyonundan esinlenmiş John Newhouse adında 'regen' bir pilota bırakmıştı. Öyle ki isminden Formula 1 97 oyununda 'Williams Numberone', iki sene sonra çıkan resmi F1 oyunu Formula 1 Racing 1999'da ise 'Driver Williams' şeklinde türlü türlü regen üretildi. Villeneuve'ün telif yasaları konusunda önayak olmasının Pollock'un başının altından çıktığına dair pek şüphemiz olmasa da muhtemelen Fransız Autosport Magazine ile yaptığı isim hakları anlaşmasının da tıpkı GPDA üyesi olmaması gibi bu durumda payı var.
Neyse ki bu telif politikası -Jacques'ın marka değerinin de düşmesiyleyeni milenyuma ulaşmadı. Böylece oyunun resmi genişleme paketi olan ve 2000 sezonunu oyuna getiren GP3: 2000 Season ve EA'in F1 2000 oyununda Villeneuve de sevimli gülümsemesiyle yerini aldı.