
Mantrası Memleket Sevdası
10 dk
Şevki Koru, Cumhuriyet ideallerini temsil eden özel sporculardan biriydi. Zorluklarla inşa ettiği atletizm kariyeri Boston Maratonu'na kadar uzanmıştı.
Memleket spor tarihinin erken dönemini yaşamış yahut araştırmış herkes bilir ki 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar bu ülkede sporcu olmanın başka bir anlamı vardı. Özellikle otuzlu ve kırklı yılların sporcuları, Cumhuriyet ideallerini sırtlamış birer neferdi. Onlardan spor tutkularını "içli bir yurt sevgisi ve şuurlu bir yurt heyecanı" ile birleştirmeleri bekleniyordu. Gol dergisinde yayımlanan bir yazıda devrim sporcusuna, "bilhassa arsıulusal oyunlarda sırtında büyük Türk milletinin onurunu taşıdığını asla hatırından çıkarmaması" öğütlenmişti. Bir sporcunun en büyük davası, uluslararası müsabakalarda genç Cumhuriyet'i başarı ile temsil edebilmekti. Şevki Koru bu sporculardan biriydi. Bu ay 123'üncüsü düzenlenecek olan Boston Maratonu'na katılan ilk Türk'tü. Bundan 72 yıl önce bir Nisan günü...
1947 Boston Maratonu, ilk defa bu kadar farklı ülkeden atleti ağırlıyordu. Geçmiş yıllarda da muhtelif milletlerden katılım olmuştu fakat bu atletlerin büyük çoğunluğu Amerika'da yaşayan göçmenlerdi. Kendi ülkelerini temsil etmiyorlardı. İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasına denk düşen bu ilk maratonda ise, yeni dünya düzeninde varlıklarını pekiştirmek isteyen ülkelerin sporcuları, Finlandiya'dan Guatemala'ya, Kore'den Yunanistan'a kadar uzanan bir yelpazede, on binlerce kilometre kat ederek Boston'a gelmişlerdi. Aralarında Türkiye'den yalnızca bir atlet vardı. O da işte, kendi imkânlarıyla buradaydı.
"1940'da Fenerbahçe'de yapılan Balkan Oyunları'nda ikinci olduğum zaman, Yunan atlet Kyriakides üçüncü olmuştu. Ben onu geçmiştim. Ondan sonra 1946'da Boston'da o şampiyon oldu. Atletizm Federasyonu Başkanı Naili (Moran) Bey de bir fikir attı ortaya. 'Acaba Şevki de orada bir şey yapabilir mi?' diye. Böylece Boston'da yarışma fikrini kafama soktu. 'Giderim' dedim. Birikmiş param vardı, uçak bileti aldım. Orada bir Türk mühendis tanıdık vardı. Beni 10-15 gün kadar evinde misafir edecekti. Ve doğru Amerika... Dönüşüm vapurla oldu. Vapur biletini de yine buradan aldım. Zaten o 200 dolar kadardı. Yani hem uçak hem vapur biletlerini kendi cebimden ödedim."
19 Nisan 1947 günü Boston'ın kırk kilometre batısında bulunan Hopkinton kasabasında başlanılan yarışı 185 atlet arasında yedinci sırada tamamlayan kişi, maraton tarihçisi Tom Derderian'ın "üzgün suratlı ve gözlüklü" sıfatlarıyla tarif ettiği Şevki Koru'dan başkası değildi. Yara bantları ile şakaklarına yapıştırdığı gözlükler yarışın son kilometrelerinde iyice gevşerken genç adam sahip olduğu tüm mukavemeti memleket sevdasından alıyordu. Geride bıraktığı kilometreler, yoksulluk, savaş ve yıkımla malul bir milletin geçmişi, göğüslemek için olanca gücü ile koştuğu ise ona çocukluğundan beri anlatılan o ulvi mertebe; muasır medeniyetler çizgisiydi.
Şevki, 1913 yılında Gelibolu'da dünyaya gelmiş; çocukluğu dededen kalma Koru çiftliği olarak bilinen, geniş ve bereketli topraklarda geçmişti. Varlıklı bir ailede büyüyen Şevki, mektebe gitmeden temel eğitimlerini kendisi için tutulan özel hocalardan alarak tamamlamıştı. Savaş yıllarında varlık ve yokluk arasında ince bir çizgi vardı. Babası İbrahim Mazhar Bey'in vefatından bir süre sonra ailede geçim sıkıntısı başladı. Şevki ortaokulu Gelibolu'da okudu. Burada Fransız işgal kuvvetlerindeki askerler ile Gelibolulu gençlerin yaptıkları atletizm yarışlarına tanık oldu. Çocukluğuna dair en kalıcı manzaralardan biri buydu. Spor, savaşın ortasında sivil ve askerler arasında iletişim kurmayı sağlayacak denli güçlü ve mahir bir dildi. Kim bilir Şevki belki de bu sayede, Amerika'ya İngilizce tek sözcük dahi bilmeden gidebilme cesareti gösterecekti…
Koru onlu yaşlarının ortalarına geldiğinde, Gelibolu'dan ayrılarak ablası Süeda Hanım ve askeri veteriner olan eşi Mazhar Bey ile Kayseri'ye gitti. Kayseri Erkek Lisesi'nde okuyacak ve koşmaya burada başlayacaktı. Kendi kendini yetiştiren genç adam, önce okul içinde sonra okullar arası turnuvalarda boy gösterdi. Gözündeki rahatsızlık da yine bu yıllarda ortaya çıktı. Yarım saat kitap okusa gözleri yaşlanıyordu... Doktorlara göre Şevki sarı noktasında hasar olma riskinden dolayı gözlerini azla yormamalıydı. Bu nedenle lise sonda okulu bırakmak zorunda kaldı. Akrabalarının desteği ile önce Kırıkkale'deki silah fabrikasında işe başlayacak; ardından Ankaragücü Kulübü bünyesinde spor yapabilmesi için Ankara merkez fabrikasına tayin olacaktı. Şevki, 1500 metrede başladığı spor hayatına 1937 yılında düzenlenen ilk Türkiye maratonunda birinci olduktan sonra 'maratoncu' sıfatı ile devam etti. Bir süre sonra silah fabrikasındaki işini de bıraktı. Kendisine idmanlarını daha rahat yapabilmesi için Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tarafından Ankara 19 Mayıs Stadı'nda bir iş verilmişti.

"1939 senesinde İstanbul'da, Türkiye maraton koşusu şampiyonası yapılıyordu. Atletler maraton koşusundan önce herhangi bir hastalıkları var mı diye doktor tarafından muayene edilir. Aşağı yukarı 70-75 yaşında bir doktor beni muayene etti. Benden önceki koşucu, şişman biriydi. Sıra bana geldi. Ben de kilomu söyledim. Antrenmanlar dolayısıyla 56'dan 51 kiloya düşmüştüm. Adam yüzüme baktı, bir daha baktı ve öteki atleti göstererek, 'Şunun gibi olsan neyse, senin neren koşucu? Ben senin koşmana müsaade etmem' dedi. 'Aman doktor bey nasıl olur, ben işte şu kadar çalıştım, geçen sene şu dereceleri aldım' dedimse de sözümü dinlemedi. O zamanki federasyon başkanı (Saffet Gürol) geldi, doktorla konuştu. Doktor ısrar etti. 'Yok, ben müsaade edemem, 'Ben kendi isteğimle bu yarışa giriyorum diye yazarsa, ancak o kâğıtla girebilir yarışa' dedi ve benden bir kâğıt aldı. Yarışı ben kazandım."
Koru, 1947'de Boston'a gidene değin katıldığı Türkiye maratonlarında beş defa birincilik, Balkan Oyunları'nda ise ikincilik, üçüncülük ve beşincilik derecelerini elde etti. 1942 yılında, bir tren yolculuğunda tanıştığı Sabahat Hanım ile evlendi ve ilk çocuğu Cihan 1945'te dünyaya geldi. 1948 Olimpiyat Oyunları için altı branşta 57 sporcudan kurulu kafile ile birlikte ülkesini temsilen Londra'ya gitti. Buradaki maratonda yirmincilik elde etti. Şevki artık kırklı yaşlara merdiven dayamış, aktif sporculuk yaşamının sonlarına gelmişti. Amerika'dayken tanıştığı New York Pioneers Atletizm Kulübü'nün kurucularından Joseph James Yancey ile bağlantı kurarak 1951 yılında yeniden Amerika'ya gitti. Burada geçirdiği sekiz ay boyunca bir yandan küçük işlerde çalışarak geçimini sağlayacak, diğer yandan ise Pioneers'ın tesislerinde idman yapacaktı. Bir iş çıkışı New York sokaklarında başına gelen tatsız hadiseyi ise asla unutamayacak, yıllar sonra oğlu Cihan'a şu sözlerle anlatacaktı:
"Akşamüstü işten çıkmış, kaldığım eve dönüyordum. Bir anda ayağım takıldı ve yere düştüm. Çarpmanın etkisiyle gözümdeki gözlükler fırlamış, paramparça olmuştu. Ne yapacağımı şaşırdım. Hiçbir şey göremiyordum. Elimle yoklayarak yerdeki cam kırıntıları arasında büyükçe olan bir parçayı seçtim. Yol üstündeki levhaları gözüme o cam parçasını yaklaştırarak ancak okuyabiliyor, insanların alaylarından çekindiğim için de ancak kimseler bakmazken camı gözüme tutuyordum. Zor da olsa geç saatte kaldığım yeri buldum."
Şevki'nin şanssızlığı bununla da sınırlı değildi. Baltimore'daki maratona hazırlandığı sırada yarışa iki gün kala araba kazası geçirdi. Başından ve iki kolundan yaralanan Şevki'nin yardımına New York'ta okuyan Türk öğrenciler yetişmişti. Kazaya rağmen katıldığı bu yarışı üçüncülükle tamamlamayı başaracak, üstelik Pioneers'ın kaptanı olduğundan takım derecesi için verilen kupa da kendisine hediye edilecekti. Şevki, bilinenin aksine 1951 Boston Maratonu'na katılmamış, yerel bir organizasyon olan Baltimore maratonunda yarışmıştı. Boston Maratonu'na ise ikinci ve son defa 1952'de katıldı. Tıpkı dört sene önce olduğu gibi yarışı yine yedinci sırada bitirecek ama bu defa 42 kilometreyi 16 dakika 25 saniyelik bir uzatma ile 2:54:15'lik sürede koşacaktı. İlerleyen yaşına rağmen elde ettiği bu başarı New York'taki Türk talebeleri sevince boğacak; o dönem New York'ta bulunan Feridun Somay, bu heyecanı Beşiktaş Spor Gazetesi'ne yazarak tüm sporseverlerle paylaşacaktı: "Yirmi mile kadar Türk şampiyonu Şevki Koru beşinciliği muhafaza ediyordu. Sonradan on beşinciliğe düştü. Bu haber Nev York'tan gelmiş olan yirmi kadar Türk talebesini ve beni yeise düşürmüştü. Hiç ummadığımız bir zamanda Şevki'nin altıncının hemen arkasından gelmekte olduğunu görünce yirmi kişinin 'Yaşa, varol!' sesleri etrafı çınlatmaya başladı."
Şevki 1952 yılında yurda döndükten sonra aktif spor yaşamını büyük ölçüde noktaladı. Lakin o tarihlerde kendisinden dokuz yaş genç, Ahmet Aytar isimli bir atlet Türkiye şampiyonluğuna ambargo koymaya başlamıştı. Şevki artık kırk yaşının ağırlığıyla aynaya baktığında, "kalbi yirmi yaşında bir delikanlı gibi atıyor" olsa da son on yedi sene içinde 100 bin kilometre koşmuş, muazzam deneyime sahip bir atlet görüyordu. Bu birikimi, genç sporcular yetiştirmek için kullanmalıydı. 1950'li yılların ortalarından antrenörlüğü bıraktığı 1975'e kadar geçen süre boyunca, Muharrem Dalkılıç, Veli Ballı, İsmail Akçay, Şükrü Saban, Çetin Şahiner gibi isimler başta olmak üzere Türk sporuna sayısız atlet yetiştirdi. Oğlunun ifadesi ile 85 yaşına geldiğinde bile bastonuna dayanarak belediye otobüsü ile haftanın üç günü Beşiktaş'tan Üsküdar'a geçer, Burhan Felek Spor Kompleksi'nde idman yapan genç atletleri izlerdi. Evden dışarı çıkamayacak duruma geldiğinde ise sporculara mektuplar yazarak onları yönlendirmeye devam etti.
'Atlet Fabrikatörü' olarak nam salan büyük usta, eşi Sabahat Koru'nun vefatından kısa bir süre sonra, 27 Eylül 2003 günü hayata gözlerini yumdu. Arkasında unutulmaz bir hikâye ve dev bir miras bırakarak. Can Yücel'in Deniz Gezmiş'i selamladığı dizelerde yazdığı gibi, Şevki Koru hepimizin en hızlısıydı. En önce o göğüslemişti bu ipi. En uzun koşuysa elbet sporda da devrim, o, onun en güzel 42 kilometresini koşmuştu…