
Maraba Televole
28 dk
Beşiktaşlı Alpay nasıl kırdı geçirdi? Mankenlerle yakalanan futbolcu kim? Aykut Hakan Ayşe'nin yeni klibinde futbol dünyasının hangi yıldızları rol aldı? Siyasiler ve daha neler neler... Peki bütün bunları karşımıza çıkaran Televole'nin hikâyesi neydi? Az sonra...
Bir spor-magazin programı olarak yayın hayatına başlayan Televole, on yılı aşkın ömrü esnasında bir kültür, bir köprü, bir dünya hâline geldi. Bu dünyaya sonsuz uzayın birçok noktasından farklı perspektiflerle bakılabilir. Hakkında sosyolojik analizler yapılabilir. Kitaplar yazılabilir. Önümüzdeki on sayfada ise biz, "Televole neydi? Nasıl doğdu? Neler yaşadı? Neden ve nasıl değişti? Neye dönüştü? Neden bitti?" gibi sorulara yanıt aramaya çalıştık. Elbette merkezdeki isimlerin tanıklıklarıyla…
1 | Yeni Soluk
Güntekin Onay: 1992'de özel televizyon furyası başlamıştı. Bunların ilki Star TV'ydi ve o zaman devlet uydu lisansı vermediği için Almanya'dan yayın yapıyordu. Onu İngiltere'den yayın yapan Kanal 6 izledi. Milliyet gazetesinin spor müdürü olan Şansal Abi buraya geçti ve bir ekip kurdu.
Şansal Büyüka: Televizyonculukta sıfır noktasındaydık. Yazılı basında zirveyi bulduktan sonra TRT'den Doğan Yıldız ve Öztürk Pekin'le anlaşıp onlardan ilkokul öğrencisi gibi ders aldık.
Güntekin Onay: Şansal Büyüka ve Ferhan Tezcan gibi iki deneyimli gazetecinin yanında Can Tanrıyar, Serhat Ulueren, Gürel Yurttaş, Cengiz Tokgöz gibi isimlerden oluşan güçlü bir muhabir kadrosu vardı.
Can Tanrıyar: Ben Sabah'taydım. Giderken çok düşünmüştük, bizim televizyonda ne işimiz var diye. Hatta bir anda ciddiye alınmaz duruma düşmüştük. Kısa sürede baktık, gazeteden çok daha ileri gidebilecek bir mecra bu.
Akın Sel: Ben de Sabah'ta foto muhabiriydim. TGRT spor müdürü Ekrem Özdamar beni çağırdı. "Kamera kullanmayı biliyor musun?" diye sordu, "Tabii ya" dedim ama hiç bilmiyordum. Ertesi gün denemeye gittim. Futbolcularla diyaloğum çok iyiydi. "Sen bana kamerayı ver, ben hem çeker hem röportaj yaparım" dedim. Hiç denemeden Almanya'ya gönderdi beni. Sağ omzumda kamera, sol elimde mikrofonla bisiklet üzerindeki Feyyaz'la röportaj yaptım, bayıldılar. Televole'nin doğuşu Telekritik programındaki o kasetlere dayanır.
Ferhan Tezcan: Ben Şansal'ın yardımcısıydım. Kanal 6'ya geçince Can'ı da alıp üçlü olduk. Ortada henüz Televole fikri yokken Sporvizyon diye yine magazine dayalı bir spor programı yapıyorduk.
Güntekin Onay: Ben de sporun içinden gelen ve dil bilen bir genç olarak yetiştirilmek üzere işe başlamıştım. Pazar günü Şansal Abi'yle Stadyum diye bir program yapıyorduk. Pazartesi yayınlanan Sporvizyon da futbolcuların fıkra anlattığı, şarkı söylediği eğlenceli bir formattı, ben sunuyordum.
Şansal Büyüka: Önceleri yüzde yüz erkek seyircinin egemen olduğu bir alanda futbol programı yapıyorduk. Kavga, dövüş, küfür, lanet… Dedik ki bunu yumuşatalım, işin içine biraz kadın sokalım. Bunu nasıl yapacağız? Futbolcu ne yer, ne giyer, eşiyle muhabbeti nasıldır, kaybedince evde psikolojisi ne olur, zevkleri nedir, hangi arabaya biner…
Can Tanrıyar: Biz takımın bir futbolcusu, yönetimin 13'üncü üyesi gibi yaşıyorduk. Öyle her bildiğimizi de haber yapmıyorduk. Benim için öncelik Fenerbahçe'nin menfaatiydi. Hiç unutmam, dönemin başkanı Metin Aşık istifa etmişti. Galatasaray'ı yendiğimiz bir maçtan sonra hep beraber gidip istifadan vazgeçirmiştik. Ardından kutlamalarda zilzurna sarhoş futbolcularla röportaj yaptık. Bu çekimleri normal spor programının içine koyamıyorduk. Sporvizyon böyle çıktı ve diğer programı geçti. Çünkü onu sadece erkekler izliyordu, bunu herkes.
Akın Sel: Şansal Büyüka bir gün "Akın, gel bakalım" dedi. Herkes "Şansal Abi çağırıyorsa sakın ha gitmemezlik yapma" diyordu. "Biz şu tarz bir programa başlayacağız, Beşiktaş tarafını yapar mısın?" diye anlattı, kabul ettim. Zaten o sıra Telekritik'te dalganın dümenin kralını yapıyordum.
.jpg)
Şansal Büyüka, Milliyet gazetesindeki ekibiyle birlikte.
Can Tanrıyar: Bir derbi öncesi Serhat Ulueren'le iddiaya girdik. Kaybedince canlı yayında saçlarımı kestiler. Sokağa çıktığımda bir baktım herkes beni tanıyor. Türkiye'nin en mağdur adamı hissettim kendimi.
Akın Sel: Ben futbolcunun yanına çiçekle giderdim, Şifo mesela, "Allah aşkına Akın, bugün yapma" derdi, "Annenin doğum günü yahu bugün, ona çiçek getirdim" derdim, bayılırdı. Hepsiyle aramız çok iyiydi.
Şansal Büyüka: O dönem bunlar televizyonculukta görülmüş işler değildi. Can bizim ağır topumuzdu, herkesi atlatıp zıplatırdı, onunla yarışabilen bir muhabir yoktu. Akın da vazgeçilmez adamlarımızdan biriydi. Güntekin'in bugün geleceği nokta ta o günlerden belliydi.
2 | Beyin Fırtınası
Can Tanrıyar: O sıra Doğuş-Doğan ortaklığında Kanal D kuruldu. Ancak reyting alamıyordu. Ayhan Şahenk ve Yılmaz Büyükerşen bizi davet etti. Bir baktık, ekipçe Kanal D'deyiz.
Akın Sel: Şansal Abi "Kanal D'ye geçiyoruz" dediğinde bütün ekip kasetleri toplayıp gitti. Beni Beşiktaş'ın o haftaki Avrupa maçına biletim alındığı için iki haftalığına Kanal 6'da bıraktılar. Yönetim benim de gideceğimi anlayınca büyük para teklif etti ama söz vermiştim.
Şansal Büyüka: Sporvizyon'u Kanal 6'ya miras bıraktık. Ama Kanal D'de işi çok geliştirdik. Televole orada doğdu; isim babası Ali Sami Alkış'tır, müziğini bulan benim kızımdır.
Ali Sami Alkış: Şansal Büyüka, sayfa tasarımcılığını bırakıp spor yazarı olmamı sağlayan kişidir. Benim de uğuruma inanır. Sporvizyon'dan Maraton'a birçok programının isim babası benimdir. Televole başlayacağı sırada yurtdışındaydım, bana ulaşamamış. Pazar geç saatte dönüyorum, pazartesi programın tanıtımları dönecek. İsmi koymamış, beni beklemiş. "Sami, bir program yapacağız. Futbolun temel sorunlarına girmeden, futbolcuların yaşantılarını göstereceğiz" diye anlattı. İsmi önerdim, o gece tanıtımlar başladı.
Ferhan Tezcan: İlk program canlı yayımlandı. Christoph Daum konuktu ve bir soruma sinirlenerek yayını terk etmeye kalktı. Hemen pası reklama attım ve arada yumuşattım onu. Daha sanatçılar işin içine girmemişti ama magazin hepimizin aklındaydı. İlk tam zamanlı sunucumuz Güntekin Onay'dı.
Güntekin Onay: Futbolcuların bilinmedik dünyaları ilgi gördü ve ilk programdan itibaren izlenme rekorları kırmaya başladı. Biraz da Akın Sel'in yaptığı röportajlardan yola çıkılarak bu tarza gidildi. Sonrasında çok zeki bir insan ve çok iyi bir gazeteci olan Can Tanrıyar baktı bu işte ekmek var, o da buna eğildi. Devamında diğer muhabirlerden de benzer işler beklenmeye başlandı. Sosyal medya yok, internet yok, futbolcular ekrana çıkmaya meraklı...
3 | Mucize İşler
Akın Sel: En büyük işim, Beşiktaş'ın şampiyon olduğu sene tüm takımı tek başına stüdyoya getirmektir. Bizde maç yayını yok, malı ancak şampiyonluktan götürebiliriz. Şansal Abi bir futbolcu istiyor benden ama Süleyman Seba şampiyon olana kadar oyunculara televizyonu yasaklamış. Planı yapıyordum. Kaptan Rıza'ya "Galatasaray, Trabzon'da puan kaybedecek ve siz iki hafta kala şampiyon olacaksınız" dedim.
Rıza Çalımbay: Ben de "Öyle bir şey olursa dile benden ne dilersen" dedim.
Akın Sel: O zaman da tüm takımı stüdyoya getirmesini istedim. Eskiden Beşiktaş'tan Maçka'ya tercihli otobüs yolu vardı. Emniyet müdürüne gidip Beşiktaş şampiyon olursa takımı götüreceğimi söyledim. Ana baba günü olacak çünkü, kaçış rotası lazım. O da Beşiktaşlıydı, ters yön olmasına rağmen izin verdi. Şampiyonluk geldi, göz gözü görmüyor, ben "Rıza, Rıza" diye bağırıyorum. "Takım duştan çıksın geliyoruz" dedi. Tribünler şampiyonluk turu bekliyor.
Rıza Çalımbay: Zaten herkes sahaya girmiş, tur atacak ortam yok. Anca taraftarı şöyle bir selamlayıp içeri girebildik. O kalabalığın içinden çıkıp stüdyoya doğru yola çıktık.
Akın Sel: Şansal Abi dâhil kimsenin haberi yok, o benden bir futbolcu bekliyor. Diğer kanallar savaş hâlinde. Şansal Abi beni takımla birlikte canlı yayına aldı.
Şansal Büyüka: Daum'la aramız çok iyiydi, Asena'yı da getirdik, birlikte göbek attılar. Sadece vur patlasın çal oynasın programı da değildi, hem şampiyonluğu anlattırıyoruz hem magazinini yapıyoruz. Düşünün, karşınızda bir yayıncı var ve bir kişiyi oraya göndermeden herkesi alıp kanalınıza getiriyorsunuz. Kendimi ayırarak söylüyorum; o ekip mucizeler yaratan bir ekipti. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en başarılı televizyon ekibiydi.

"Daum'la aramız çok iyiydi, Asena'yı da getirdik, birlikte göbek attılar." -Şansal Büyüka
Can Tanrıyar: Sonraki yıl biz şampiyon olduk. Kutlamalar Savarona'da ve canlı yayına oradan bağlanacağız. Şimdiki teknolojiyle bile yapılması zor bir iş çünkü gemi hareket hâlinde. Şampiyonluk programı zor yayındır, sadece kazanan taraftar izler ve bu da reytingi dibe çeker. Daha farklı bir şey yapmak lazım ama ne? Bizim kafaya en yakın futbolcu Emre Aşık'tı, onunla düşündük. Önce halay çektik ama yetmez tabii. Dedim oğlum, ben deli adamım, bir delilik yaparım: "Bu geminin en tepesine çıkacağız. Sen herkesi al, kimseye söyleme, ben aşağıya atlayacağım." "Ölürsün, pervane var, karanlık" diyor ama yok, yapacağım. Diğerlerine de haber vermek istedi, doğallık bozulmasın diye reddettim. Sonra gırgır yaparken Emre yanındakilere dönüp "Bu gecenin bir anısı olsun, Can Tanrıyar'ı denize atalım" dedi. Şansal Abi stüdyoda "Yahu delirdi bunlar, öldürecekler adamı, sakın ha" demiş. Diğerleri şaka sanırken Emre beni hakikaten itti. Normalde suya girer çıkarsın ama takım elbiseyi hesaplayamamışız. Bir şişti, balon gibi oldum. Kamera aşağıyı çekiyor, zifirikaranlık. Beni tutmaya çalışanlar da telaşla kabloyu kopardı ve canlı yayın kesildi. Telefonlar kilitlenmiş, herkes öldüğümü sanmış. Şansal Abi on dakikada bir "Evet, haber bekliyoruz. Umarız Can iyidir" diyormuş yayında. Bir çıktım, gemi yok. Akıntıda savrulmuşum. Birkaç dakika içinde filikayla kurtarıldım. Bu şekilde o yayını herkese izlettik.
Şansal Büyüka: Reyting açısından iyiydi ama ben o gece Can'ın adına çok endişe ettim.
4 | Maradona İstanbul'da
Can Tanrıyar: O ara böyle acayip işler yapıyoruz. Bunların biriyle program toplum nezdinde isim değiştirdi, 'Maraba Televole' oldu. Maradona bir yardım maçı için Türkiye'ye gelecekti. Röportaj yasak ama biz Evren Ersoy'u gönderdik.
Evren Ersoy: Havaalanına gittim. Bütün Dünya Karması indi uçaktan, Maradona yok. Bekledik. Oynaması gereken maç başladıktan yarım saat sonra indi uçaktan. Apar topar Ali Sami Yen'e götürdüler, peşindeyiz. Oyuna girmedi ama maçı durdurdular, çıkıp iki top sektirdi, tribüne oturdu. Maçtan sonra oteline de gittik ama konuşamıyoruz…
Can Tanrıyar: Evren uyanık çocuktur. Röportaj yapamasa bile eli boş dönmez diye düşündük.
Evren Ersoy: Gece kalabalık bir ekiple çıktı otelden. Önce Etiler'de kebap mebap yedirdiler buna. Oradan Kuruçeşme Pasha'ya götürdüler ama beğenmedi mekânı. Çıkışta da kameramanlara saldırdı, arıza adam sonuçta. "Çekmeyin beni" yapıyor ama peşindeyiz. Derken yanındaki ekipte bir arkadaşımı gördüm. Tropicana'ya geçtiler ve ben de çocuğu tanıdığım için içeri girip yanlarına oturdum. Adam birkaç şey içti, gevşedi. Ben çaktırmadan bizim kameramanı da içeri aldırdım. Sabaha karşı rica ettim Maradona'ya. Havadan sudan konuştuktan sonra "Türkçe bir şey söyleyebilir misiniz?" dedim, aklıma "Merhaba" geldi. Arkadakiler de gülünce öyle bir görüntü çıktı ortaya.
Can Tanrıyar: Sabah geldi Evren. "Yaptım abi" dedi. "Aferin ulan" dedim. Kaseti açtım, "E nerede?" dedim, "Bitti abi, geçtin" dedi. "Ne bitti lan?" dedim. Yeniden açtı. Adam "Maraba Televole" diyor ve tık diye bitiyor kaset. Üç saniye. "Oğlum sen manyak mısın?" dedim. Herkes dalga geçiyor, "Ulan Evren" falan diyor, ben masama doğru üç-dört adım attıktan sonra durdum, "Evren, bu var ya uçuracak bizi" dedim. Röportaj yapsak bir defa yayımlanacak, bunu bin kere yayımlatırız.
5 | Topçular & Poçular
Can Tanrıyar: Spor-magazin. Yaptığımız işin özeti buydu. Müzik de vardı ki bu sporda pek alışık olmadığımız bir şeydi. Şarkıcılar da bizle yakınlaştı. Popülerliklerini artırmak için hepsi marş yapmaya başladı. Böylece ikinci bir aşamaya geçildi. Futbolcu-sanatçı dostlukları epey ilerledi.
Aykut Ekşinözlügil: Zaten futbolcularla çok samimiydik. Aykut Hakan Ayşe grubu olarak üçümüz de Beşiktaşlıydık ama tüm takımlar bizim sahne aldığımız mekânlarda eğlenirlerdi. Onlarla birlikte muhabirler de geldi. Televole ekibiyle köklü dostluklar kurduk, hatta bir program naklen benim düğünümden yapıldı. Tüm futbolcular oradaydı. Aramızda menfaat ilişkisi yoktu, gelip klibimizde bile oynadılar.
Akın Sel: İbrahim Tatlısesler, Mahsun Kırmızıgüller Televole'de kasetim çıksın diye gece boyu Şansal Abi'nin odasında dolanırdı.

"İbrahim Tatlısesler, Mahsun Kırmızıgüller Televole'de kasetim çıksın diye gece boyu Şansal Abi'nin odasında dolanırdı." -Akın Sel
Şansal Büyüka: O istekleri belli bir süzgeçten geçiriyorduk tabii. Bir duvarımız vardı ve bunu hiç bozmadık. Temel taşlarımızdan biri de kliplerimizdi. 25 sene geçti, Kayahan'ın Ben Anadolu Çocuğuyum şarkısı eşliğinde Şenol Güneş'e yaptığımız klibi unutmam. Ya da Şifo Mehmetli klipleri. Hele ki bir tanesi vardı; bugün koyun, yine izlensin. Koca otelde top sektirerek tur atıyordu. O anda Fenerbahçe'nin herkesten sakladığı transferi Baliç de oteldeydi ve onu da çekmiştik.
Akın Sel: Ali Şen "Bu otelin içinde kuş uçmayacak" dediği için Şifo'nun klibi de iptal oluyordu. Şifo "Giremezsin muhtemelen" demişti, ben tekne kiralayıp denizden geldim. Can Tanrıyar'a Baliç'in telefonunu sordum, yasak diye vermek istemedi. "Sen ver, hayırlı olsun diyeceğim ya" dedim. Aradım, hiç tanışmadığımız Baliç bana "Akın Abi" diyor çünkü o da izliyor, iyi niyetimi biliyor. Herkes röportaj peşinde koşarken ben o klipte Baliç'i de oynattım. Şansal Abi "Adama yasağı delip top sektirtiyorsun, bari Fenerbahçe sorsaydın" diye kızmıştı. Ama ben Baliç'e söz vermiştim, o olmazdı.
Güntekin Onay: Fenerbahçe yöneticilerine yüzme yarışı yaptırıldığını hatırlıyorum. 1-2-3 diyorsun, havuza atlayıp yarışıyorlar. Ümit Davala manav oldu, "Abla gel" diyor, domates tartıyor, karpuz satıyor. Hagi pilot oldu. Gençlerbirliği'nden Galatasaray'a gelen Osman'ı ormana götürüp kafasına bant bağladılar, rambo oldu…
6 | Reyting Uzmanları
Şansal Büyüka: Hep birinci çıktık reytinglerde. Karşımıza neler neler koydular, birbirinden iddialı dizilerle boğuştuk.
Akın Sel: Bir kokteylde rahmetli Mehmet Ali Birand'la karşılaştık. "Çalıştır kamerayı, sana bir şey söyleyeceğim" dedi. Buyur abi dedim. "Sen benim reytinglerimi çaldın, sana kızgınım" diye güldü. Pazartesi, Televole akşamı olmuştu.
Şansal Büyüka: Çocukta, kadında kaçıncı sıradayız tek tek bakılır, ona göre içerik ayarlanırdı. Hiçbir kaset üç dakikadan fazla girmezdi. Diyelim ki bir kaseti beğenmedi seyirci, anında diğerine geçerdik. Bu tempo haber bültenlerine bile model oldu. Can saat tutardı reklam nerede girecek diye. Reytingin uzmanı olmuştu artık. Üstesinden gelemeyeceği bir iş yoktu. "Haydi geç bu işin başına" dedik.
Can Tanrıyar: Farkında olmadan montaj ve kurgu açısından kendimi çok geliştirmiştim. Bu işin en önemli yerinin mutfak olduğunu gördüğüm andan itibaren, orayı planlayan kişi olmam gerektiğini düşündüm. Dışarıyı zaten yönlendirebiliyordum. İçeride programı nasıl vereceğin çok önemli. "Az sonra" kavramını çıkardık mesela, yoktu.
Akın Sel: 'Televole'nin sesi' rahmetli Orhan Şengürbüz, "Bak Akın, Can mutfağa geçti. İstersen Şansal Abi'yle konuş, sen de geç" demişti. Ertesi gün gittim, "Abi ben artık her şeyi biliyorum, müthiş de senaryo yazıyorum, mutfağa geçeyim" dedim. Şansal Abi iki saniyede nasıl o lafı bulup söylediyse "Bana senin yüzün lazım, bu ekranın sana ihtiyacı var" dedi. Kaç sene geçti, hâlâ buna ne cevap vereceğimi bilmiyorum. İşte Şansal Büyüka'nın büyüklüğü. Tek lafıyla aldı aklımı, Atatürk gibi çıktım odadan. Mutfağa geçen Can sonra yat aldı. İki ay önce aynı maaşı alıyorduk.
7 | Gidenler Kalanlar
Can Tanrıyar: Program çok başarılı olunca, Cem Uzan bize kafayı taktı. Bir gece yarısı Şansal Abi'yle beni Star'a götürdüler. İnanamayacağımız paralar sundular. Fakat hedefimiz para değildi. İçimize sindiremedik gitmeyi.
Akın Sel: Ben gittim. Şansal Abi'yi alamayınca çıldırmış Cem Uzan, bana maaşımın altı katını verdi. Üstüne bir de transfer primi: "Al eşini, seyahate çık, kafanı dinle gel." Ben kabul edince, "Ama bir dakika" dedi, "Başka kimi alabiliriz?" Ekibi dağıtacak çünkü, kafaya koymuş. Güntekin Onay'ın ismini verdim. Sonuçta sunucu, insanlar onu görüyor. Hemen aradı.
Güntekin Onay: Rahmetli babam hep "Para başarıyı getirmez ama başarı parayı getirir, sabırlı ol" derdi. Fakat benim dışımda Televole'nin çekirdek ekibindeki herkes para kazanıyordu. Şansal Abi babam gibidir, bende çok emeği var. Bana kırılacağını biliyordum ama Star'dan gelen müthiş teklifi kabul etmemem söz konusu değildi.
Şansal Büyüka: Ben profesyonel dünyada gidenleri saygıyla karşılarım ama Güntekin, ailesini çok sevdiğim bir kardeşimdi. Televizyonculuğuna da çok inanıyordum. Evladın evi terk etmesi gibi bir şey oldu ama sonra ilişkimiz eskisi gibi devam etti.
Ferhan Tezcan: Güntekin transfer olunca biz spikersiz kaldık. Tolga Savacı'yı istedim ama olmadı. Kerem Alışık, Hakan Ural gibi isimlerin peşine düştük.
Şansal Büyüka: Mesela o dönem radyo programı yapan Beyazıt Öztürk'le görüştük. Bugün bakınca iyi ki olmamış çünkü Türkiye başka bir alanda çok önemli bir yıldız kazandı. Belki sıkışıp kalacaktı bizim programda.
Melih Gümüşbıçak: 1996'nın şubat ayı. Ben TRT'deydim. Şansal Abi beni aradı. Aslında işimde mutluydum ama yakın zamanda babamı kaybetmiştim, nereye baksam o aklıma geldiği için Ankara'dan uzaklaşmak istedim. Geldim, aklıma yattı. Yıllar sonra öğrendim, beni Şansal Abi'ye öneren de Fatih Terim ve Fulya Abla'ymış. Beni görüp "Bak bu çocuk çok yakışır" demişler.

Soldan Sağa: Melih Gümüşbıçak, Orhan Şengürbüz, Aybars Hünalp, Ferhan Tezcan, Şansal Büyüka, Can Tanrıyar, Oğuz Tongsir
Şansal Büyüka: Doğrudur, Fulya Terim beni aradı, "TRT 2'de 2. Lig Dosyası'nı sunan bir arkadaş var, bir gün izle Allah aşkına" dedi. Ben saatini öğrenip izledim ve çok hoşuma gitti. Kadroya en zor kattığımız arkadaşlarımızdan biridir, kılı kırk yardı ama beğendik ve aldık.
Melih Gümüşbıçak: Devlet televizyonundan geldiğim için ilk başlarda zorlanmıştım. Doğan Grubu beni "Eski milli futbolcu, Mülkiye mezunu, Kanal D'nin yeni spikeri" diye pohpohluyordu.
Akın Sel: Ben de o sıra Star'da Akın Akın Kompela'ya başladım. Hangi gün? Pazartesi akşamı. Bir program, iki program derken, Küçük Onur'un konuk olduğu gün Televole yıllar sonra geçildi. Ben giderken aramızda geçen bir diyaloğun ardından Şansal Abi bana "Bugüne kadar benim yanımdan giden olmadı, dönen de olmaz ama sana kapıyı biraz aralık bırakıyorum" demişti. Bir süre sonra Star'da anlaşmazlık yaşayınca ekibe geri döndüm.
Can Tanrıyar: Biz Kanal D'deyken maçlar Show TV'ye geçmişti. Genel Müdür Murat Saygı aradı, buluştuk. Dönüşte Şansal Abi başta olmak üzere herkese "Bizim geleceğimiz Show TV'de. Manyak bir patron var, Erol Aksoy. Bizim daha öğreneceğimiz çok şey var" dedim.
Şansal Büyüka: Show TV'ye kendi ekibimle çalışacağımı, bir tek Acun Ilıcalı'yı istediğimi söyledim. Zaten onu önceden de istemiştik. Bir gece yarısı Ferhan Tezcan'ı havaalanına gönderdim, "Bu Acun'u kapacaksın kardeşim" dedim. Eski futbolcu kaçırmaları gibi...
Ferhan Tezcan: Acun'u uçağın içinden aldım, Kızıltoprak'ta işkembeciye götürdüm. "Sizin programda çocuklar '2+2 ne eder' gibi şeyler soruyorlar, ben bunu yapmam" dedi. Yapma dedim ben de, sabahın 6'sında pazarlık mı yapacağım? Hepsini yaptı işte paşa paşa. Televole'nin kilit adamlarından biri oldu.
Can Tanrıyar: Acun saha kenarı röportajlarını çok seviyordu. O dönem gündem belirleyen bir işti ama Acun'da daha fazlasını yapacak potansiyel vardı, farkında değildi. Hem zeki ve esprili hem de dil biliyor. "Benim ne işim var ya?" dediği bir sürü yere gönderdik onu. Çok diretti ama sonunda hem montajı hem program mantığını öğrendi. Daha önemlisi, hayatın sadece maç olmadığını gördü. Programda Acun ile Maraba diye bir bölümü oldu.
8 | Liderler Köşesi
Ferhan Tezcan: Televole'nin asıl bombası Aybars Hünalp'in hazırladığı Siyasiler bölümüdür. Süleyman Demirel "Sen kimsin?" diyor, Necmettin Erbakan çıkıp "Asıl sen kimsin kardeşim?" diye cevap veriyor. Aslında başka yerlere söylüyorlar bunları ama montajla o hâle geliyor. Büyük ilgi çekti ve meclise kadar taşındı.
Aybars Hünalp: Haberlerde liderlerin konuşmalarının en fazla birkaç dakikası yayınlanır. Ben saatler süren bu konuşmaların tamamını izliyor ve orada kurdukları cümlelerin önüne nasıl bir soru eklenebilir diye düşünüyordum. Siyasiler, programın sonunda önüne dokuz dakikalık blok reklam konup "Televole'nin başyapıtı" diye sunulurdu.
Şansal Büyüka: Aybars'ın Siyasiler'ini unutmak mümkün değil. Bir defa o dönemde Erbakan gibi bugün değeri daha iyi anlaşılan, hem sağlam demeçler verip hem de araya espriyi de sokan nüktedan bir lider vardı. En çok onun sözleri kullanılırdı.

Süleyman Demirel ile Necmettin Erbakan
Aybars Hünalp: CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Televole'nin tanıtım toplantılarına gelirdi. Erbakan, işlerimi beğendiği için bana Abdi İpekçi Spor Salonu'nda 12 bin kişinin önünde ödül verdi. Vefatından sonra öğrendim, o ödülün verildiği gün bazı partililer beni mahkemeye verdiklerini söyleyip ödülün iptalini istemişler. Erbakan "Öyle saçma şey olur mu?" demiş. Hoşgörüye bakar mısın? Veriyordum dekolteli Brezilyalı kızları, ardından onun "Orası da güzelmiş, burası da güzelmiş" cümlesi giriyordu. Demirel'in meşhur "Babayı bulduk" lafını da olur olmaz yerde kullanıyordum. Bugün olsa ya yayından kaldırmak için birini ararlar ya kendimiz çekinip kaldırırız.
9 | Televoleler Çağı
Ferhan Tezcan: Ligin yayın hakları Cem Uzan'a geçmişti. "Herkese veririm, Şansal ve ekibine vermem" diyordu, deli. Bizi alamadı ya…
Can Tanrıyar: Cem Bey ''Maçlar bende. Ne yapacaksınız?'' diyordu. Ben de diyordum ki ''Abi o eskidendi.'' Çünkü işin sırrını bulmuştuk. Erman Toroğlu'na "Abi müthiş bir adamsın, en iyi bildiğin şey neyse onu konuş, tamamen serbestsin. Mesela sebze meyve konuş" dedik. Bir ayda uçtu.
Melih Gümüşbıçak: Bu arada ayrıldığımız Kanal D'de de Televole devam etti. Bu formatta program yapmaları doğaldı ama doğal olmayan, bunun aynı isim ve aynı jingle'la olmasıydı.
Akın Sel: Zaten her kanalda Televole tarzı programlar vardı; Telebambam, Teleşakşak falan. Ondan sonra adı Televoleler oldu bu programların. Ama bizimkinin farkı diğerlerinden çok daha kaliteli ve nezih olmasıydı. Biz de dedik ki "Televoleler diye bir şey yok, Televole var."
Şansal Büyüka: Ünlü bir özdeyiş vardır, "Taklitler asıllarını yaşatır" diye. Türkiye'de ilgi gören birçok şeyin kötü kopyaları yaratıldı.
Melih Gümüşbıçak : Bir süre sonra diğerleri geride kaldı. Israrlı bir tanıtım savaşı yapıyorduk, "Hakiki Televole yine rakiplerinin toplamını geçti" gibisinden. Bu sefer hem kendi programları hem de hâkim oldukları gazete ve dergiler aracılığıyla "Televole kültürü insanlara zarar veriyor" diye yayınlar yaptılar. Hâlbuki Televole hiçbir zaman bir eğitim programı olmadı, görevi de o değildi.
Şansal Büyüka: Her pazartesiyi teslim alıyorduk ve kanallar bir çıkış arıyordu. Bizi şikâyet bombardımanı başladı. RTÜK'e, başka yerlere… Kulüplere "Futbolcularınızı niye veriyorsunuz, vermeyin" denmiş. Onlar da nazlanmaya başlayınca magazine mecburen ağırlık verildi. Ama şunu söyleyeyim, toplumu yaralayıcı bir iş yaptığımızı düşünmüyorum. Ben bir aile babasıyım, sakıncalı bulduğum şeyi toplumla paylaşmam.
Melih Gümüşbıçak: Şansal Büyüka kasetleri Can'la birlikte oturur izlerdi. Beğenmediği en ufak bir şey olursa "Ben bunu çoluğum çocuğumla izleyeceğim. Alın götürün" derdi, herkes kaçardı.
Akın Sel: Şansal Abi'nin lakabı matkaptı. Çünkü sertti, oyardı adamı. İşinde çok titizdi.
Şansal Büyüka: Sert olduğum konusunu hiç kabul etmiyorum. Sertlik başka, titizlik başka. Benim bir arkadaşıma bağırdığımı, hakaret ettiğimi bir kişi görmemiştir. Öyle bir huyum yoktur. Ama uçardım kaçardım, fırtına gibi eserdim. Neden? Her şeyin en iyisini isterdim.
10 | Mecburi İstikamet
Güntekin Onay: Bir süre sonra işin içinden spor tamamen çıktı, sadece magazine döndü. Ben o süreçte yoktum ama Kanal D-Show TV yarışı sürdü. Can Tanrıyar işin magazin tarafına geçti.
Can Tanrıyar: Başarısız takımların taraftarları ''Televole'de çıkmayı biliyorsun" demeye başladı. İyi oynayana laf yoktu. Kulüp yöneticileri rahatsız olmaya başladılar. Bizde de bir refleks gelişti, önemli bir maç kaybedildiyse o takımla ilgili çektiğimiz gırgır kaseti yayınlamaz olduk. Bu şekilde yaklaşık bir yıl daha yürüttük ama çember iyice daralmıştı. İnsanlar, "Televole neden değişti?" diye soruyor. Biz değiştirmedik. Zaten Televole'yi biz yaratmadık. Ben yarattım, o yarattı gibi şeyler söylemek doğru değil. Biz sadece takımlara yakın muhabirlerdik. Televole taraftar dünyasının yarattığı bir işti. İnsanlar beni magazinci sanıyor, yok be kardeşim, ben spor adamıyım. Hep sporla mutlu oldum.
Akın Sel: İş magazine dönünce koydum tavrımı. Bana "Akın futbolda yaptığını magazinde yapsan on katı para kazanırsın" demişlerdi. Doğruydu ama ben sabaha kadar sanatçı kaprisiyle uğraşamam. Bir de çoluk çocuğum var, gece hayatıyla işim olmaz. Bir gün izin alıp fikri buldum, Akın Akın Anadolu çıktı ortaya. Sonra Acun'a yurtdışı versiyonunu yaptırdılar.
Can Tanrıyar: Mankenleri de işin içine dâhil ettik ve futbolcular kadar ilgi görmeye başladı. Her gün bir yerde tanıtım, defile... Böylece manken furyasını başlatmış olduk. Bir gün gazetelerde şöyle bir manşet çıktı: "Televole Adamı Komünist Yapar." MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun demiş bunu. Bu nasıl bir bakış açısı diye düşündüm ve o kızgınlıkla telefona sarıldım. 40 dakika bekledim ama Şenkal Bey'e ulaştım, "Can n'aber?" diye açtı telefonu. Ben dolmuşum tabii, bir ton açıklama yaptım. Biz olan şeyleri yayımlıyorduk; Beyoğlu'ndaki dilenciyi de, Laila'da eğleneni de. Beğenmeseler de Türkiye'de bir Laila gerçeği vardı ve onu biz yaratmamıştık. "Şaka mı yapıyorsun Can'cım, böyle bir laf eder miyim?" dedi Şenkal Bey. Meğer haber müdürlerini toplayıp "Yahu siz ne biçim habercisiniz, Televole'ye döndü haberler" diye uyarmışlar. Adamlar bunu o şekilde vermiş.
Güntekin Onay: 50 program üst üste birinci olduğumuz dönemler oldu ve kalitesiz işler de değildi bence. Komikti, eğlenceliydi, samimiydi. Kanallar arası çekişme kızıştığında daha fazla reyting almak için zaman zaman saçma işler yapıldığı olmuştur, belki o dönem için tartışabiliriz seviyeyi.
Can Tanrıyar: Ben Ankara'ya gidip RTÜK'e bu farkı izah etmek durumunda kaldım. Önüme birçok kaset koydular. Savunma bekliyorlardı. "Evet haklısınız, sıkıntı var" dedim. Ancak atladıkları şuydu; hiçbiri bizim orijinal Televole'den değildi. Bize dair hiçbir şikâyet bulamadılar, bulsalar hemen kaldırırdım.
Melih Gümüşbıçak: Bu işte bulunduğum için yüzde 100 mutluyum. Bunu "Ben acılarımdan da mutluyum" manasında söylemiyorum. Program hak etmediği ithamlarla karşı karşıya kaldı. İddia edildiği kadar yozlaşmaya sebep olacak bir iş değildi bizimki. Kimseye zorla herhangi bir şey yaptırılmadı. Televole ünlüsü denilen kişiler arayıp "Ben şununla şurada olacağım, basılmış gibi oluruz" derdi.
Aybars Hünalp: İnsanlar "Aman Televole mi? Asla izlemem" diyordu ama zirvedeydik. Herkes Cumhuriyet okuduğunu söylerdi ama gazetenin tirajı dipteydi. Sorsan İbrahim Tatlıses dinleyen yoktu ama bütün barlarda o çalıyordu.
Ali Sami Alkış: Bugün insanlarda özlem var. Televole'nin bir benzeri yok. Kalitesiz deniyordu ama kaliteli bir örneği de yapılamadı.
Can Tanrıyar: "Yasaklandı" dediler, hepsi yalandı. Biz bunlarla uğraşacağımıza markamızdan vazgeçtik. Şimdi Uçankuş TV'de eski Televoleleri nostalji formatında yayımlıyoruz ve bugünün toplumu, futbolcuları ve sanatçılarına "Bakın bu iş böyle de yapılabiliyormuş" diyoruz.
Şansal Büyüka: Medya adına çok daha serbest bir dönemdi. Yöneticiler bir şey demezdi, futbolcular kendileri gelirdi ama biz de onları kıracak, prestijlerini düşürecek bir şey yapmazdık. Aksine yüceltirdik. Türkiye'nin gülen yüzüydü Televole. Bir program hem sahici hem güler yüzlü olacak ki insanları çekecek. Aradan geçen bunca yılın ardından hâlâ konuşuluyorsa demek ki bir iz bırakmışız. Öldükten sonra yaşamak derler ya, Televole işte Türk televizyon tarihinde öyle bir programdı.
Akın Akın Anılar
- Hep aynı şeyi yapsan millet sıkılır ama ben neler yapıyordum… Bir bakarsın altyazı geçer: "Beşiktaşlı futbolcuları Belgrad Ormanı'nda ayı kovaladı!" Daum'la anlaşıp bir koşunun ortasında ayı kostümüyle bir atladım kükreyerek... Dünyanın dayağını yedim. "Ulan benim, Akın" diyorum ama dinleyen kim? Sesten tanıyorum, Takoz Recep ağzıma s...ı, nasıl vuruyor. Korkudan affedersin osuran olmuştu. Sonra Daum beni havuza attı, bir de boğuluyordum o kıyafetle.
- Milli takım kampındayım, futbolcular cuma namazına gidecek. Fatih Hoca otopark kapısını kapattı takip etmeyelim diye. Ben futbolcuların arkasından taksiyle gittim. Allahuekber, namazda çektim bunları. Dönüşte Fatih Terim ayaklarını uzatmış bekliyordu... Kendince bir yorum yaptı diyeyim! Bıyıklarımı kestiren de odur. Euro 96'da "Daha medeni olalım, kes şunu" demişti. Kestiririm ama boşa kestirmem dedim. Hocaya bir ayak tenisi maçı kaybedip öyle kestirdim.
- Süleyman Seba aramış, "Artık yeter" demiş. Şansal Abi de bana "Git izin yap, kaset yapma" diyordu. Ben konuşma yasağı var diye ağzım bantlı röportaj yapıyordum. Tesise girişimi yasakladılar, Şifo'nun sitesine gittim vinç kiralayıp. 60 metrelik vinci sabahın dokuzunda soktum oraya. Zilleri tek tek çalıp otoparktan arabaları çıkarttım. Şifo olay bittikten sonra, "Oğlum cezayı deldik, bir de antrenmana geç kalma cezası yedik" deyip gülüyordu.
Televole Parkede
Murat Murathanoğlu: Şansal Abi, İsmet Badem'le bana "Televole'ye her hafta bir tane de basketbol içeriği yapmak istiyorum" dedi. "Ya Şansal Abi hiç benim tarzım değil" dedim. Bir düşünmemi istedi ama bastırıyor. Sulu bir şey yapmazsak olur diye düşündüm. İlk hafta Tamer Oyguç'la Handan Özbek'in hikâyesini, 'Devlerin Aşkı' diye gayet romantik bir şekilde verdik. Fena da seyredilmedi. Baba hemen salı günü çağırdı bir zarf verdi, içinde güzel para var. İkinci hafta üç spor otomobille; Harun Erdenay, Orhun Ene ve İbrahim Kutluay'ı geniş bir alana götürdük. Arabalarla sekizler falan yaptılar. Fena olmamış ki ikinci zarf daha kalındı. Üçüncü hafta rahmetli İsmet, "Bak bu kez karışma, ben sana çok güzel bir şey getireceğim" dedi. Pazartesi bir baktım; Rashard Griffith, Zeki Müren'in mezarının başında dua edip hüngür hüngür ağlıyor. Ben bunu görünce "Tamam İsmet, bitti" dedim. Tek başına devam edebilirdi ama istemedi. Bu arada Şansal Abi bayılmış, "İnanılmaz, işte bu!" falan diyor. Zarf yine kalınlaşmıştı ama biz bıraktık. İsmet bir keresinde, "Ulan senin yüzünden milyonları kaybettik" demişti sadece, espriydi o da.