Kimya

15 dk

NBA'de şampiyonluk yolu bu yıl çok daha çetrefilliydi. Los Angeles Lakers bu yolu aşarken gazeteci Mark Medina da Orlando'daki sürecin en yakın tanıklarından biriydi. NBA'de şampiyonluk yolu bu yıl çok daha çetrefilliydi. Los Angeles Lakers bu yolu aşarken gazeteci Mark Medina da Orlando'daki sürecin en yakın tanıklarından biriydi.

22 Ekim'de ilk maçlar oynanırken hiç kimse 2019-2020 NBA sezonunun 11 Ekim'de Orlando'da bir 'bubble'da, yani kampüste sona ereceğini tahayyül edemezdi. Tarihin en uzun NBA sezonu bittiğinde Lakers, on yıllık bekleyişin ardından 17. şampiyonluğuna, LeBron James tarihin en iyisi tartışmalarının ortasında üçüncü takımıyla dördüncü yüzüğüne, Anthony Davis ise kahır dolu yılların ardından ilk kupasına kavuştu. Farklı sebeplerle unutulmayacak bu nevi şahsına münhasır şampiyonluğu yüz gün boyunca kampüste görev yapan az sayıdaki gazeteciden biri olan USA Today yazarı Mark Medina ile konuştuk. Los Angeles'ta yaşayan ve uzun yıllar Lakers muhabirliği de yapan Medina'yı Massachusetts'teki aile evinde ABD seçimleri için oy vermeyi beklerken yakaladık. Önce Donald Trump'ı eleştirdi akabinde de alternatif bir evren diye tanımladığı bubble'dan aklında kalanları aktarmaya çalıştı.

Sezon yeniden başlarken LeBron James'e bu kampüste yüzük kovalamayı, daha önceki şampiyonluk sezonlarıyla kıyaslarsa nereye koyacağını sorduğumda bunun en zoru olacağını söylemişti. Eski Lakers'lı Byron Scott da bunu kulüp tarihinin en zorlu şampiyonluk serüveni olarak adlandırdı. Sezon başı Çin'deki gerilim, Kobe-Gigi Bryant trajedisi, pandemi yüzünden askıya alınan sezon, George Floyd ve Jacob Blake'in yaşadıkları, ırkçı polis şiddetinin yarattığı gerilim… Tüm bunlara ek olarak dört ay aradan sonra her şeye adapte olma kaygısı. Elbette bunları liste halinde okumak bile ne kadar zorlu şartlar altında insanların rekabet ettiğini gözler önüne seriyor. Ama sözkonusu LeBron olunca, 2016'da Golden State Warriors'a karşı 3-1 geriden gelerek şampiyonluk kazanmış birinden bahsediyoruz. Kariyeri boyunca başka zorluklarla da karşılaştı. 'The Decision' sonrası yaşadıkları, kaybettiği ve kazandığı finaller derken bu şampiyonluğun onun için ne kadar eşsiz bir deneyim olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Eşsiz kelimesini çok sık kullanır olduk ama inanın bana, bu şampiyonluk eşsizdi. Bu süreçte LeBron ile Anthony Davis'in ne kadar dirayetli olduklarını da gördük. Az önce saydıklarımı düşünün ve bir de üstüne Lakers gibi her sene şampiyonluk beklentisi olan ama bunu on senedir gerçekleştiremeyen bir organizasyonda olmayı ekleyin.

LeBron tarafından bakınca bir doz farklı bir durum vardı ortada. Lakers taraftarları onun gelişinden dolayı mutlulardı fakat önüne kırmızı halı da sermemişlerdi. Büyük liderler ve karakterler görmüş bir seyirci grubunun beklentileri farklı olabiliyor. Bir de Lakers'taki ilk sezonu kötü geçmişti. Bu nedenle hâlâ kanıtlaması gereken çok şey vardı. Birinci konu, ne kadar uzun süre sağlıklı kalacağıydı. Geçen sezon kasık sakatlığından dolayı 27 maç kaçırmıştı ve sporda sakatlıklar hayatın bir parçası olsa da yaşınız ilerledikçe "Acaba bu pek çok sakatlığın ilki mi?" diye düşünmeye başlarsınız. Ama o, 35 yaşında, en iyi halini bize izlettirebildi. Diğer soru ise Davis ile ilgiliydi. Aralarındaki uyum nasıl olacaktı? Fakat kısa sürede LeBron'un kariyeri boyunca en iyi anlaştığı partnere dönüştü. Kişilikleri ve oyun anlayışları kusursuz biçimde kenetlendi. LeBron'un iki şeyi iyi yapması lazımdı: İlki, her ne kadar takımın lideri ve son sözü söyleyecek figürü olsa da artık tek odak noktası olmadığını kabul etmekti. Çünkü hücumda merkezde artık Davis olacaktı. LeBron alçakgönüllülük gösterip kendisine de büyük bir iyilik yaptı. Böylece iş yükünü azaltabilecek ve sezon boyu tükenmeyerek sağlıklı kalabilecekti. İkincisi ise takım arkadaşlarını yönetmekti. Sonuçta pek çok yeni takım arkadaşı vardı ve onların düzgün şekilde konumlanması, doğru iş tanımlarını almaları önemliydi. Lakers'ın başarısı için çevredeki parçaların da iyi performans göstermesi gerekiyordu. Aynısı Frank Vogel için de geçerliydi.

Sezon başında LeBron bana "AD'nin benden daha iyi olmasını istiyorum" demişti. Bu yapıda egoya yer olmadığından ve Davis'in onu daha iyi olmaya ittiğinden söz etmişti. Zaman zaman ikisine de "Nasıl oluyor da bu kadar iyi anlaşabiliyorsunuz?" diye de sordum. Cevaplarında hep 'oyunlarına ve kişiliklerine duydukları saygı' vardı. Davis aralarında kıskançlığa ve kişisel ajandalara yer olmadığını söylemişti. Ara sıra pürüzler ve fikir ayrılıkları yaşadılar ama bunu kapalı kapılar ardında çözdüler. İyi iletişimle her meseleyi aştılar. Tabii her şeyin temelinde sahadaki bakış açılarının birbirlerine benzerliği var. Oyuna olan saygıları, nasıl oynanması gerektiği hakkında düşünceleri, takım arkadaşlarıyla ilişkileri… İkisinin de egoları var ama bu ego sağlıklı bir düzeyde. Aynı zamanda şu farkındalığa sahipler: Eğer doğru takım arkadaşını bulursan, hayat çok daha kolay olur. Mesela LeBron oyundaki tek skorer olmak zorunda kalmadığında daha farklı şeylere odaklanabiliyor: Asist, ribaund, tempo belirleme... Yanında Davis gibi bir savunmacının olması da işini kolaylaştırdı. Diğer taraftan Davis, New Orleans'taki kâbus sezonlarından sonra 27 yaşında ilk yüzüğünü kovalıyordu. LeBron'a bu durum Miami Heat'teki ilk sezonunu hatırlatmıştı. Her ne kadar o dönemde lider Dwyane Wade gibi gözükse de LeBron'un daha iyi olduğunu herkes biliyordu. Wade zamanla LeBron'u güçlendirdi, ona alan yarattı. Bu süreçte LeBron hep Wade'e hayranlığını aktardı ve Wade'in kendisine açtığı alanın bir benzerini gelecek nesile açmak istediğini söyledi. Çünkü büyük resimde bunları yapmanın onun da iyiliğine olacağını biliyordu. Mesela şuna yürekten inanıyorum ki eğer Davis finaller MVP'si seçilseydi LeBron buna asla üzülmezdi. Artık bu olgunluk seviyesinde. Lakers'ın takım kimyası da tüm bu sebeplerden dolayı her geçen gün daha da iyiye gitti. Bu kimya şut yüzdelerinden savunma sertliklerine değin her alanda işlerine yaradı. Elbette ikisinin de menajerinin Rich Paul olması ve spor dışında iş konusundaki bağlantıları da Lakers adına sürecin rahat gitmesini sağladı. Ama Davis, LeBron James'e büyük bir saygı duymasa zaten onunla aynı menajerlik şirketine dahil olur muydu? Bu yüzden her şeyin kökeninde saygı var.

"'Nasıl oluyor da bu kadar iyi anlaşabiliyorsunuz?' diye de sordum. Cevaplarında hep 'oyunlarına ve kişiliklerine duydukları saygı' vardı."

"'Nasıl oluyor da bu kadar iyi anlaşabiliyorsunuz?' diye de sordum. Cevaplarında hep 'oyunlarına ve kişiliklerine duydukları saygı' vardı."

NBA şampiyonlukları genelde yıldız oyuncunuzun ne kadar efektif olduğu ve sağlıklı kaldığı ile doğru orantılıdır. Frank Vogel da bunu biliyor. Zaten kulüpteki herkes de sezon boyunca ona kredi verdi. Karakterleri ve dakikaları yönetme şekli, farklı oyun planları, her oyuncunun pozitif yönünü öne çıkaran adaptasyon becerisi, rakiplere göre yaptığı ayarlamalar... Vogel planlarını ve bilgilerini en iyi şekilde aktararak oyuncularının saygısını kazandı. Aynı zamanda onları dinleyerek, yıldızlarının verimliliğini göz önünde bulundurarak, yeri geldiğinde ana planlarından vazgeçecek alçakgönüllüğü de gösterdi. Zaten Vogel, hiçbir zaman katı bir sistem koçu olarak bilinmedi. Ustalığı savunmada takımlarını geliştirmekti. Bu süreçte her türlü fikre açık oldu. İlk beş seçimlerinde yeri geldi büyüdü, yeri geldi küçüldü. Rakibine göre şekillendirdi kadrolarını. Ve şunu fark etti ki zihninizi esnetebilirseniz sahaya sunabileceklerinizi maksimize edebilirsiniz. Ona dair oyunculardan hep övgüler duydum. İlginç olan da şuydu: Süper yıldızların bulunduğu takımlarda bu kadar fazla değişiklik yapmak ve bunlardan sonuç almak kolay değildir. Sonuçta onları bu kadar çok değişikliğe iknâ etmek için iyi bir lider olmalısınız.

Lakers'ın başantrenörlük anlamında ilk tercihi olmayan Vogel için bunları başarmak daha da zor olmalıydı. Sonuçta yönetim ondan önce Monty Williams ve Ty Lue ile görüştü. Bu yüzden oyuncularının saygısını kazanması daha zor olabilirdi. Ama Koç Vogel her şeye rağmen sezon boyu yaptıklarıyla organizasyon için en doğru tercih olduğunu herkese ispatladı. Bir yandan da asistan koç olarak Jason Kidd'in getirilmesi bir baskı unsuruydu. Aslında koçların kendi ekibini oluşturmak istemesi yazılı olmayan bir kuraldır. Çünkü hepsinin farklı ilişkileri ve tarzları vardır. Fakat Frank burada da yönetimin tavsiyesini kabul edecek kadar alçakgönüllü bir hamle yaptı. Bu çalkantılı süreci kırılganlık yaşamadan atlattı. Neticede hâlâ genç olan bir yardımcı antrenörünüz varsa kendinizi baskı altında hissetmeniz normal, onun sizi işinizden edeceğini düşünebilirsiniz. Fakat Frank CV'sini erken şekilde masaya sunarak bunu ortadan kaldırdı ve Kidd'i ondan faydalanacak şekilde konumlandırdı. Bu adaptasyon yeteneği bubble sürecinde de kendini başka şekillerde gösterdi. Sezon yeniden başlarken Avery Bradley ve Rajon Rondo'dan yoksunlardı. Bir de LeBron James, karakteri ve profilinden dolayı, ABD'de devam eden adaletsizliklere karşı sembol seslerden biriydi. Eh, bu da ister istemez omuzlarına başka bir sorumluluk yükledi. Fakat yine de gemiyi çok iyi şekilde yönlendirdiler. Vogel'ın rolü burada önemliydi. Oyuncular her ne kadar Kidd'e büyük saygı duysalar da her zaman Vogel'ı başantrenörleri olarak gördüler.

Elbette takım sahibi Jeanie Buss ve genel menajer Rob Pelinka da krediyi hak ediyor. Buss üç yıl önce bütün yönetim yapısını değiştirip Pelinka'yı göreve getirdi. Babasının mirasını çok iyi şekilde taşırken çevresindeki Phil Jackson, Linda Rambis gibi deneyimli insanlara danışmayı sürdürdü. Pelinka ise en kritik işi yapıp Anthony Davis takasını tamamladı. Magic Johnson'la yaşadığı sorundan sonra pek çok eleştiri almış, genel menajerlik kabiliyetleri sorgulanmıştı. Fakat bütün o fırtınadan sonra Pelinka, NBA içinde güçlü ilişkileri bulunduğunu ve bir şampiyon takım kurabilme yetisine sahip olduğunu gösterdi. Magic elbette LeBron'u Lakers'a getirmeye ikna ettiği için övgüyü hak ediyor. Ama Pelinka, Magic Johnson'ın ayrılırken sarf ettiği sözlere rağmen Pelinka kafasını önüne eğip yalnızca işine odaklanmayı başardı. Bu yönüyle Jeanie Buss, Koç Vogel ve oyuncuların saygısını kazandı. Zaten bu süreçte Pelinka; LeBron, Davis ve Vogel ile hep iletişimde kaldı. Yıldızlarının ve koçunun görüşlerini önemsedi, onlara kapıyı kapatmadı. Onlarla kimya yaratıp yaratamayacakları konusunda fikir alışverişinde bulundu.

Danny Green, Alex Caruso, Kentavious Caldwell-Pope, Dwight Howard gibi oyuncular kritik roller edindi ama esas Rajon Rondo'nun takıma getirdikleri çok mühimdi. Herkes ona oyun kurucu olarak güvendi. Normal sezonda da bu görev ondaydı ama formda değildi. Fakat şunu fark ettim ki formda olsun ya da olmasın, Boston Celtics kariyerinin de etkisiyle, Rondo takım içinde hep büyük bir yere sahipti. Koç, teknik ekip, yıldızlar… Herkes ona büyük saygı gösteriyordu. Çünkü stratejik olarak diğer oyuncuların ne yapması gerektiğini çok iyi özetliyordu. İstatistiksel olarak bir geceyi en formda şekilde geçirmemiş olsa da takım arkadaşlarının nerede durması gerektiğini söyleyerek bile fark yaratabiliyordu. Fakat şöyle bir sıkıntı vardı: Pandemiyle birlikte uzun süre sahadan uzak kaldı ve kondisyon olarak nasıl döneceği soru işaretiydi. Ancak bubble sonunda kendisini öyle bir konuma getirdi ki şu an serbest oyuncu pazarında herkesin talep göstereceği bir oyuncu. Hoş, ben yine de Lakers'ın onu tutmak isteyeceğini ve onun da Lakers'ta kalacağını düşünüyorum. Tabii sözleşmesindeki oyuncu opsiyonunu kullanabilirdi fakat play-off'ta yaptıklarından sonra daha fazla kazanabileceğini fark etti.

İşin savunma yönüne dönersek… LeBron'un bu alanda son yıllardaki çabası pek iyi değildi. Bunun basit bir açıklaması vardı elbette: Sahadaki iş yükü fazlalığı. Ama bu sezon yanında Davis vardı ve onun varlığı yalnızca savunmayı güçlendirmiyordu. LeBron'u sahada olan biten her şeyin tek sorumlusu olmaktan da azat ediyordu. Anthony Davis'in savunma anlamında çok güçlü olması da LeBron'u savunmada farklı işler yapmaya teşvik etti. Günün sonunda bu bir kar topu etkisine dönüştü. Kazandığınız zaman daha çok konsantre olursunuz ve daha fazla çalışırsınız.

"İnsanlar durmadan 'LeBron ne olursa olsun son şutu atmalıydı' gibi bir algı yaratmaya çalışıyor ama hayır, böyle bir şey yok."

"İnsanlar durmadan 'LeBron ne olursa olsun son şutu atmalıydı' gibi bir algı yaratmaya çalışıyor ama hayır, böyle bir şey yok."

LeBron seneye 37 yaşında olacak. Lakers'ın 'three-peat' yapma ihtimalinden ziyade gelecek sezon da şampiyon olacaklarına inanıyorum. Evet, LeBron yaşının onu şimdilik yavaşlatmadığını gösterdi. Ama bu kaçınılmaz bir durum. Bir noktada, yaşlılık onu durduracak. Ya bir anda olacak ya da yavaş yavaş... Ama her şeye rağmen Lakers formasıyla üç kez üste üste şampiyon olma ihtimali düşük değil. Bir, hâlâ yavaşlamadı. İki, yavaşlama zamanı geldiğinde oyununu değiştirebilme potansiyeline sahip çünkü yanında Davis var. Fakat LeBron öylesine eşsiz bir oyuncu ki zaman zaman en formda oyuncu gibi gözükmese de o kadroda olduğu sürece takımın en değerli parçası olmaya devam edecek. Liderliğiyle, sahada takım arkadaşlarını bulmasıyla... Evet, Davis'in sayıları artmaya, LeBron'unkiler azalmaya devam edecek. Ama LeBron'un bu durumu incelikle kabul etmesi ve şartlara göre oyununu şekillendirmesi, yüzük sayılarının artmasını sağlayabilir. İki sene sonra sözleşmesi bitecek. Yani 38-39 yaşlarında oynayacaksa eğer, tek bir kontratı kaldı önünde. Ve ben LeBron'un kariyerini yalnızca uzun ömürlü olsun diye uzatacağını sanmıyorum. Vince Carter gibi bir sona imza atmayacak. O, bench'te oturup sadece mentorluk yapacak birisi değil. Ligin en iyi oyuncularından biri olduğu sürece sahada olmaya devam edecek. Ama bu elbette sayı ortalamalarıyla ilgili olmayacak, onun oyunu artık skordan çok daha büyük bir şeye dönüştü.

2020 NBA Finali Dördüncü Maçı'nda son topta LeBron'un Danny Green'e pas atması bildik liderlik tartışmalarına yol açtı. Ama Michael Jordan da benzer pozisyonlarda John Paxson, Steve Kerr gibi takım arkadaşlarına pas atmıştı. İnsanlar durmadan "LeBron ne olursa olsun son şutu atmalıydı" gibi bir algı yaratmaya çalışıyor ama hayır, böyle bir şey yok. Onun gibi yıldızların esas farkı her zaman en doğru oyunu seçmeleridir. LeBron'un pas atma nedeni son toptan korkması değildi. 2011'de Miami Heat ile ilk finalinde çekingen bir görüntüye sahipti. Ama o günden sonra hiçbir zaman doğru oyunları oynamaktan ve top kullanmaktan çekinmedi. Zaten karakter gereği önünde üç-dört oyuncu dururken boşta duran bir takım arkadaşı varsa asla o topu kullanmak için zorlamaz. Kariyeri boyunca her zaman doğru oyunu oynamak için çabalayan birinden bahsediyoruz. Eğer o arkadaşı kaçırırsa da yapacak bir şey yok, bu bir oyun. Medya ve insanlar genel olarak bunu anlıyor ama LeBron bu açıdan eleştirilmeye de devam ediyor. Aslında başka açılardan da… Her zaman çok dikkat çektiği, ilgiyi sevdiği, sosyal medyada paylaşım yaparken bile çok plan yapan bir insan olduğu söylendi yıllar içinde. Arka planda çok farklı işlere karıştığı ve büyük bir güç olduğu da... Fakat tüm bunlara rağmen sahada neler yaptığı konusunda herkes hemfikir. Doğru oyunu bulma, takım arkadaşlarını düzgün bir şekilde konumlandırma ve herkese en uygun rolleri dağıtma konusunda büyük bir lider. Geçen yıl Lakers'ın genç yıldızları belki Anthony Davis transfer sürecinde yaşananları çok doğru bulmamıştır veya geçmişte Kyrie Irving ile liderlik anlayışı konusunda sorunlar yaşadı. Ama kariyerinin büyük bir bölümünde çok iyi bir liderlik sergilediği aşikâr. Saha içinde kusursuz bir liderlik hatta bu. Saha dışında ise neredeyse harika. Yaptığı olumlu şeylerin sayısı, olumsuz şeyleri tamamen eziyor.

Socrates Dergi