Mert

17 dk

Sistem. Zaman. Sabır. 2004'ten beri Türk futbolunda olan Mert Nobre, Gençlerbirliği ile çıktığı yeni macerada nelere ihtiyacı olduğunun farkında ve yürüdüğü yoldan korkmuyor.

Lige Fenerbahçe formasıyla giren Marcio Nobre, önce İstanbul'un Anadolu yakasında derin izler bıraktı, sonrasında yeni macerası için karşıya geçti. Yetmedi, tüm Türkiye'yi gezdi ve gittiği her yerde çok sevildi. 15 koca senenin ardından Mert Nobre, aynı güler yüz ve heyecan ile bir kez daha Süper Lig'de. Ama bu sefer yedek kulübesinde…

Tipik Brezilyalılardan farklıydınız. İnce iş ve teknikten ziyade çalışkanlık, disiplin ve fizik güçle fark yaratırdınız. Bildiğim kadarıyla Brezilya'da da farklı bölgelerde farklı oyuncu tipleri yetişiyor. Mesela Porto Alegre'den Avrupai merkez orta sahalar ve stoperler yetişirken Rio'dan yaratıcı, teknik oyuncular çıkıyor. Belo Horizonte'de yetişmenizin oyun yapınıza etkisi oldu mu?

Söylediğin çok doğru. Brezilya enteresan bir ülke. Ülkenin güneyi, iklim ve kültür olarak Avrupa'ya benzer. Internacional ve Gremio o bölgenin takımları, oyuncu tipleri de Avrupa'daki gibi daha agresif, temasa yatkın olurlar. Rio'daysa tam tersi temas olmaz, oyuncular tekniktir. 10 numaralar oradan çıkar. Belo Horizonte daha karışık. Cruzeiro, Mineiro, Coritiba… Ne çok sert ne de sadece teknik oyuncular olur orada.

Hep Brezilya'dan çok oyuncu çıkıyor denir. Neden? Çünkü en ucuz oyun o. Nerede oynarsın futbolu? Sokakta. Brezilya da fakir bir ülke. Top, kale yeterli. Trafik ve kalabalık oynanacak alanları biraz öldürdü ama yine de Brezilya'da her daim futbol oynayacak yer bulmak mümkündür.

Belo Horizonte'ye futbolu Almanların getirdiğini okumuştum. Bu doğru mu? Zira kendime "Bir Brezilyalı nasıl Alman gibi futbol oynar?" diye sorsam ilk cevap muhtemelen siz olurdunuz.

Santa Catarina bölgesinde yüzde yetmiş Almanlar var. Orada bazı bölgelerde birinci dil Almanca, Portekizce değil. Bazı şehirlerde Oktoberfest bile kutlanır. Resmen küçük Almanya.

Edu, Deivid, Felipe Melo, Alex, Maldonado, Cris gibi Türkiye'de de iz bırakan oyuncularla Cruzeiro'da birlikte oynadınız. O takımla Brezilya'da hemen her şeyi kazandınız. Cruzeiro'nun futbol hayatınıza etkisi nasıldı?

Öncesinde Japonya'da, Kashiwa'da oynuyordum. Ama mutsuzdum, çok yalnızdım. Ayrılmaya karar verdiğimde ilk teklif Santos'tan geldi. Robinho ve Diego'lu dönem. Sonra da Cruzeiro beni istedi. O oyuncuların üstüne kalede Gomes, forvette Aristizabal vardı. Santos da iyiydi ama biz farklıydık. Maçlardan büyük keyif alıyorduk. 3-0'lar, 5-2'ler havada uçuyordu, herkes çok severek oynuyordu. Zaten tüm rekorları da kırmıştık.

Brezilya Ligi'nin Türkiye'de canlı yayımlandığı ilk dönemlerdi. O takım bizim için de özeldir…

Çok başka bir hocamız vardı, Vanderlei Luxemburgo. Cruzeiro sonrası Real Madrid ve milli takıma gitmişti. Çok disiplinliydi. Taktiksel anlamda 2003'te yaptıklarının hâlâ kullanıldığını görüyorum. Herkes birçok şeyin Avrupa'dan yeni çıktığını sanıyor ama Luxemburgo bunları çok önceden yapmıştı. Alex de o sezon inanılmazdı. İşimizi çok kolaylaştırmıştı.

Sonra Türkiye'ye geldiniz. Fenerbahçe'de Daum'la çalıştınız. 2005- 06 sezonunda elinde Alex, Tuncay ve Anelka gibi oyuncular olmasına rağmen sizi en uçta tek santrfor olarak kullanıp bu üçlüyü arkanıza yerleştirmişti. Daum'la alakalı neler söylersiniz?

Bizim işimiz aslında zor değildi. Arkamızda Appiah ve Aurelio vardı. (Gülüyor.)

Türkiye'deki ilk zamanlarımda çok zorlandım. Alex biraz gerimde kalıyordu, 8 numara gibiydi. Herkesin "Alex koşmuyor, performansı yetersiz" dediği dönemler. Kritik bir toplantı yaptığımızı hatırlıyorum. Daum, Alex'e "Artık 10 numarada, ikinci forvet gibi oynayacaksın. Kaleye yaklaşacaksın ve Nobre'nin açtığı alanlara gireceksin" demişti. O rolünü bulunca her şey güzelleşti.

Peki Anelka'yla ilişkiniz nasıldı? Çünkü takıma forvet olarak transfer oldu ama kendisini sağ kanatta buldu.

O geldiği zaman dedim ki "Nobre sen yedeksin bu sezon." Sonra düşündüm ki her şey sahada belli olur. Anelka iki maçta santrfor oynadı ve pek iyi değildi. Zaten o çabuk oyuncuydu ama top tutan, sırtı dönük oynayabilen bir futbolcu değildi. Bir toplantı sırasında "Benim bölgem burası değil. Nobre burada daha iyi oynar, ben sol ya da sağ kenarda oynayayım" dedi. Sonra da bahsettiğin yapı çıktı ortaya.

Çok sorulmuştur ama meşhur Denizlispor maçında şampiyonluğu kaybettiniz. Ne hissettiniz o maçtan sonra? Kariyerinizin en üzüldüğünüz ânı mı?

Yüzde yüz. Ama biz o sezon şampiyonluğu Vestel Manisa'ya 5-3 kaybettiğimiz maçta verdik. O maçı alsak rahat şampiyonduk. Ama tabii ki Denizli maçı çok başka. Herkes kesin alacağımızı düşünüyordu. Appiah'ın pozisyonu, 16 dakika uzatma, harika bir kadro. Maalesef olmadı.

O maçta 70. dakikada oyundan çıktınız. Son yarım saati kenardan izlemek nasıldı?

31'inci haftada Galatasaray'a karşı sakatlanıp Denizlispor maçı öncesindeki iki maçı kaçırmıştım. Denizli'de aslında hazır değildim, kenara gelmem normaldi. "Ah burada olsam" dediğim yerler olmuştu.

2006 yazında Fenerbahçe'den ayrıldınız ve Beşiktaş'a transfer oldunuz. Fenerbahçe'nin başına Zico geçti ve çok başarılı bir sezon geçirdiler. "Keşke orada kalsaydım" dediniz mi?

Tabii... Zico, Alex ve ben aynı sitede oturuyorduk. Bir gün Zico'yla karşılaştık. "Neden bizim takımda kalmadın?" diye sordu. Şok oldum. "Ben geldim, seni arıyorum. Nobre nerede diyorum, gitti diyorlar" dedi. Aslında o takım bana çok uygundu. Santrforları yoktu. Deivid gelmişti ama tam forvet gibi değildi. Bu olay ben Beşiktaş'a imza attıktan tam 15 gün sonra gerçekleşmişti. Genel anlamda zaten inanılmaz bir insandır Zico.

Aziz Yıldırım'dan sonra Ali Koç kulübün başına geldi. Fenerbahçe'nin şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Futbolda başkanlık yapmak ve iş adamlığı, birbirinden çok farklı şeyler. Ali Koç fanatik bir Fenerbahçeli ve çok iyi bir insan ama kulüp başkanlığı bunlardan tamamen bağımsız. Avantajı yeni bir sistem vaadiyle gelmesi ama futbol bu ülkede zor. Zaman en büyük problem. Büyük takımda zaman vermiyorlar. Hemen şampiyon olman gerekiyor.

Aziz Yıldırım'la ilgili ne söylersiniz? Başkanlığı döneminde oyuncularla çok rahat iletişim kurabilen bir profile sahipti.

Çok büyük bir tecrübe. Baba gibi bir figür ve büyük bir başkandı. Hep destek verirdi oyuncusuna. Saha içinde, dışında bir sorunun mu var? Gidebilirsin. Ailevi bir problem mi yaşıyorsun? Gidebilirsin. Çocuğun mu hasta? Hemen çözüm bulurdu. "Siz kafanızı futbola odaklayın, geri kalan tüm işler benim" derdi.

Peki ayrılma süreci nasıl gerçekleşti?

Taraftar o sezon sonrasında büyük baskı yaptı. "Başkan istifa, Daum istifa" dediler. Ben de bekledim, teklif gelmedi. Beşiktaş'tan teklif gelince değerlendirdim. Beş sene orada oynadım.

O beş senede Jean Tigana, Ertuğrul Sağlam, Mustafa Denizli ve Bernd Schuster gibi hocalarla çalıştınız. Bu süreçte en çok etkilendiğiniz teknik adam kimdi?

Taktik olarak Schuster. Ama oyuncu iletişiminde Denizli. 'Mustafa Baba' inanılmaz bir hocaydı.

Ama Mustafa Denizli ikinci sezonunda sizi az oynatmıştı.

Olabilir, önemli değil. Futbol bu. İlk sezonunda gelir gelmez 11'de oynattı. İlk maçım Gençlerbirliği'ne karşıydı, iki gol atmıştım. O sezon şampiyon olduk. Sonraki yaz kampta oynuyordum, hazırlık maçlarında oynuyordum. Lig başladı, bir baktım yedeğim. Sorun etmedim. Bir gün İbrahim Üzülmez "Neden ilk 11'de değilsin, hocayla kavga mı ettin?" diye sordu. Onlar da şaşkındı. Maç toplantılarında hoca adımı 11'e yazıp sonra değiştiriyormuş. Öyle geçti o sezon. Herkesin başka planları, taktikleri var. Ama Mustafa Hoca çok iyidir.

Beşiktaş'taki gol oranınız Fenerbahçe'ye nazaran daha düşük. Tabii Beşiktaş'ta beş farklı hocayla çalıştınız, Fenerbahçe'de sadece Daum. Bu farkı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında Beşiktaş'ta altı hocayla çalıştım. Arada bir de geçiş hocası Tayfur Havutçu vardı. Beşiktaş her sene on oyuncu transfer ederdi. Bu kolay bir şey değil, alışmak gerekiyor. Fenerbahçe'de ise ilk 11'in üzerine en fazla iki oyuncu geliyordu. Böyle olunca takım arkadaşlarınızı anlamanız kolaylaşıyor. Kim nereye koşar, Alex nerede orta keser, daha iyi biliyordum. Fenerbahçe'de her maç iki-üç pozisyona girerdim. Beşiktaş'taysa iki-üç maçta bir pozisyon bulabiliyordum.

Fenerbahçe'de iki buçuk sezon geçirdiniz, Beşiktaş'ta beş... Ama buna rağmen insanların kafasında Fenerbahçeli Mert Nobre algısı var gibi hissediyorum.

Beşiktaş'ta beş sezon oynadığımı söyleyince herkes şaşırıyor. Tabii ki burada önemli olan şeyler başarılar. Ben Fenerbahçe'ye ocak ayında gelmiştim. O zaman Beşiktaş liderdi, Fenerbahçe ise üçüncü. 11 puan fark vardı. 17-18 maçta 12 gol attım. Arayı kapattık ve şampiyon olduk. İkinci sezonum da böyle geçti, 17 golle... Sadece ligde değil, Şampiyonlar Ligi'nde de atıyordum. Beşiktaş'ta aynı performansı sergileyemeyince insanların aklında öyle kaldı.

Milli takıma alınmadığınız için üzgün müsünüz? Türk pasaportunu milli takım için aldığınıza dair bir açıklamanız vardı.

Tabii ki hedefim milli takımdı. Mesela çok enteresan, bizim takımda Batuhan Karadeniz vardı. Ben gol kralıyım, o bizim üçüncü forvet. Baktık seçmelere ben yokum ama Batuhan var. O karar sonrası çok düşmüştüm. Aurelio da vardı kadroda. Herhalde iki yabancı istemediler diye düşünmüştüm. Ama hak ediyordum. Beşiktaş'ta bir gün antrenmanda Aurelio yanıma geldi ve "Bu sefer kesin alacaklar seni" dedi. Fatih Terim beni sormuş ona. Heyecanlandım tabii. Akşam listenin gelmesini bekledim. Sonra bir baktım, yokum. Yine başka bir zaman bizim Beşiktaş doktoru geldi ve "Kesin milli takımdasın" dedi. Milli takımın da doktoruydu. Ama yine olmadı.

Teknik direktör olmaya ne zaman ve nasıl karar vermiştiniz?

Kayseri zamanı, 2014-2015 sezonu. Süleyman Hurma bir gün "Futboldan sonra ne yapacaksın?" diye sordu. Ailem Brezilya'da, orada çiftlik var, ben de yanlarına giderim diye düşünüyorum. "Orada ne işin var? Çok büyük potansiyelin var, kesin devam etmelisin futboldan sonra" dedi. Eve gidip düşündüm, futbolun hayatım olduğuna kanaat getirdim. Açıkçası o zamanlar çok taktiğe falan takılmazdım, bugünün tam tersiydim. Ama işte aklıma girince buralara kadar geldim. 34-35 yaşında oldu bu, çok da erken değildi yani…

Önce Akhisarspor'da, sonra da Hatayspor'da Mehmet Altıparmak'ın yardımcısıyken şampiyonluk yaşadınız. Bir alt ligdeki oyunu nasıl buluyorsunuz?

Orada takımlar profesyonel değil. Biraz daha profesyonel olsalar Türkiye her sene iki kat daha fazla oyuncu çıkarır. Gençler, iyi oyuncular var ama kulüpler maalesef çok amatör. Federasyon biraz daha işin içine girmeli. Aynı Almanya gibi. Saha, tesis, oyuncunun yiyeceği, içeceği, her şey önemli artık. Federasyonun projesi olmalı bu, alt ligler de ancak böyle kurtulabilir.

Futbolu Gençlerbirliği'nde bıraktınız ve teknik adamlık kariyeriniz de burada başlıyor. İkisi arasında bir bağ var mı?

Olmaz mı? Gençlerbirliği'nin yeri kalbimde ayrı. Benim jübile maçım buradaydı ve bu profesyonel bir futbolcu için hiç kolay değil. Yirmi yıl futbol oynuyorsunuz ve sonra bitiyor. Zico'nun çok güzel bir sözü vardır, "İnsan bir kez ölür ama futbolcular iki kez" diye. Futbolu bıraktığında ve hayatını kaybettiğinde… Konuşması bile zor bu konuyu. Burada bana çok güzel bir jübile hediye ettiler. Futbol benim hayatım. Bunu bırakmak kolay olabilir mi? Ama Gençlerbirliği harika bir kulüp. İnsanlar harika. Başkan "A lisansını al ve gel" dedi. Bir sene geçti, konuştuk. "Hazır mısın?" dediler. Seve seve kabul ettim. Büyük kulüp, Süper Lig. Daha ne isterim ki? Kendimi hazır hissediyorum ve hiçbir şeyden korkmuyorum.

Şimdi Gençlerbirliği için kafanızda farklı bir oyun var. Geriden oyun kurmaya çalışan ve topa biraz daha sahip olan bir yapı istiyorsunuz. Bunun temelinde ne var?

Sürpriz. İlk maçlarımızı bekleyin! Ben oynarken 15-20 hocayla çalıştım ve hep iyi-kötü ayrımı yaptım kendi içimde. Dolayısıyla kafamda bir taktik konsepti oluştu, inandığım bir oyun. Her zaman pas yapan, topa sahip olan bir yapı. Bizim oyuncularımız kaliteli, topu neden uzun vursunlar ki? Futbolda en kolay şey uzun vurmak. Zorda mı kaldın, vur gitsin! Hayır, biz oynamak istiyoruz. Nasıl koşacaksın, nereye hareket edeceksin, pastan sonra ne yapacaksın, bunlara çalışıyoruz. Zamanla oyuncular da alışacaklar.

Anlattığınız oyun şu ana kadar Türkiye'de pek düşünülmedi. Biliyorsunuz burada zeminler kötü, taraftar sabırsız. Endişeleriniz var mı?

Zaman yok burada. Ama her sene şampiyon olamazsın, zamana ihtiyacın var. Sistem kurman gerekli. Altınordu mesela, onların sistemi var ama bu Süper Lig'de biraz daha zor.

Diyelim ki başlangıcınız çok kötü oldu, oyunu değiştirir misiniz?

Asla. Korkmuyorum. Belki ilk üç-dört maçımız kötü geçebilir. Yine de devam etmek istiyorum. Belki zaman alacak, belki kaliteye ihtiyacımız olacak ama tam yapıyı kurmak için inancım var.

Guardiola, Bielsa ve Pochettino'yu örnek almanıza şaşırmamalı...

Bielsa inanılmaz. Ada'ya gitmeden önce Leeds United'ın başkanı Arjantin'e görüşmeye gidiyor ve orada Bielsa tüm takımı A'dan Z'ye sayıyor. Şu maçta sisteminiz şuydu, bu maçta şu şekilde oynadınız diye... Analiz, strateji, her şey var onda. Ama dikkat edersen o bile bir senede çıkmadı en üst lige, iki senede çıktı.

Jürgen Klopp'a bakışınız nasıl? Daha farklı bir oyunla Şampiyonlar Ligi'ni ve ligi kazandılar.

Futbol zor oyun çünkü takımda 30 kişi var ve 25'i kadroya giriyor, beşi çok mutsuz. İlk 11'dekiler mutlu ama yedekler mutsuz. Klopp nasıl başarıyor bilmiyorum ama onun takımlarında herkes çok mutlu duruyor. Harika biri. Ve bu iletişimci tarafı çok önemli. Alex Ferguson da kitabında demişti "İletişim çok önemli" diye. Benim kafam şu anda sadece taktiğe çalışıyor ama dışarıda kalan oyuncular da mühim. Evde kalan veya mutsuz olan oyuncuları da hesaba katmak gerekiyor.

Pochettino, Simeone, Bielsa gibi Arjantinlilerin Avrupa'da başarılı olduğunu görüyoruz ama Brezilyalı hocalarda durum tam tersi. Scolari, Chelsea'de başarılı değildi. Luxemburgo da öyle. Brezilyalı hocalar Avrupa'da neden yapamıyor?

Brezilyalı hocalar kafalarını sadece Brezilya için kuruyor. Çok rahatlar ve konfor alanlarından çıkmıyorlar. "Biz burada beş kupa kazandık, fazlasına gerek yok" diyorlar. Ama futbol bu değil. Beş kupa kazandın ama Almanya'dan yedi gol yedin. Brezilyalı oyuncu da öyle, Avrupa'ya adapte olmakta zorlanıyor. Disiplin yok çünkü.

Baştaki konuya dönüyoruz. Rio'dan çıkan oyuncuların Avrupa'da pek tutunamadığı ama Sao Paulo'dan çıkan oyuncuların da başarılı olduğu yönünde bir yazı okumuştum. Doğru mu bu?

Evet. Rio aynı Bodrum gibi. Hayat çok güzel, hava güzel, her yer plaj. Romario, Barcelona'dan sonra her yerden teklif aldı ama Rio'ya gitmek istedi. Sözleşme imzalarken "Beni bırakın plaja gideceğim" dedi. Şaka değil bu, gerçek. Felipe Melo da öyle. İnanılmaz bir tekniği var ama rahat adam. Avrupa'da olmadı. Buraya geldi, fena oynamadı ama potansiyeli daha yüksekti.

Gençlerbirliği'nin altyapısından son dönemde çok iyi oyuncular çıktı. İrfan Can milli takıma yükseldi. Mert Çetin, Roma'ya transfer oldu. Şimdi de Berat Özdemir geldi. Onunla ilgili ne söylersiniz?

Berat'ta inanılmaz bir fiziksel potansiyel var. Ben oynarken bir gün Bolu kampına gelmişlerdi Mert'le. Yemek yerken Luccas'a dedim ki "Bak bu Mert iyi oyuncu olacak, ilk 11'de oynamalı." Ama Gençlerbirliği gidip Kari Arnason'u aldı. Sonra Arnason sakatlandı ve Mert geldi, harika oynadı. Berat da öyle. 19-20 yaşında gençlerin arasında sivriliyordu. Üzülmez Hoca sordu "Ne yapalım?" diye. Berat'ı işaret ettim. Sürekli üstüne koyuyor. Bir teklif var ama bakalım, inşallah gitmez.

Bir yerde Türkiye'deki gençlerin hedefi yok diyorsunuz. Biraz açar mısınız?

Bak, buradaki ilk toplantımda gençlere hedeflerini sordum. İşte dediler A takıma yükselmek, 11 oynamak. A takıma yükseldin diyelim. Sonra? Gençler mesela 11 hedefi koymuyor. Koyacaksın. 11 oldun mu? Sonra gol hedefi koyacaksın forvetsen. Sonra milli takım, Avrupa. Bizim en yaşlı oyuncumuz Diego, 35 yaşında. Hedefi olduğu için burada. Üç senelik kontrat alıp param yatıyor dememek lazım. Sen yüzde yüzünü ver, şans bulamazsan başka. Neyse ki bütün gençlerimiz iyi karakterler.

15 yıldır Türkiye'desiniz. Frank Rijkaard burada çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra "Sizde her şeyden biraz var ama hiçbir şeyden tam yok" demişti.

Rijkaard haklı. Neden? Süper Lig'de birçok takımın altyapı tesisleri var. Ben 15 senedir buradayım. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş bu altyapılardan kaç oyuncu çıkardı? Kaçı A takımda? Forvet lazım, ne yapacağız? Gidelim Avrupa'ya, Güney Amerika'ya getirelim. Orada para vereceksin, mecbursun. Diğer taraftan bazıları da geliyor, bir anda on oyuncu çıkarmaya çalışıyor. Öyle de olmaz, zaman lazım.

Yabancı kuralıyla alakalı düşünceleriniz neler? Erteleme olmasa bu sezon farklı olacaktı.

14 tane yabancın var bu sene, sonraki sene 10 diyorsun. Dört yabancıyı ne yapacaksın? Sözleşmesi var bu oyuncuların, zarar ediyorsun. Bir kural en az beş sene ilerlemeli. Beş senede aksiyon alacaksın. Bir sene böyle, sonraki sene öyle olmaz. Bakın yabancı kuralı on senedir aynı İspanya'da. Bu kadar değişim kulüplerin ekonomisi için de çok zor.

Denizlispor maçını dışarıda bırakırsak… Türkiye'de geçen 15 senede unutamadığınız anlar neler?

İlk şampiyonluğum, Fenerbahçe zamanı ve Erzurumspor'la Bursa'da oynanan play-off finali. 120 dakika çabaladık. 36 yaşında oynadım ve kazandık. Beşiktaş'taki ilk maçım, ilk golüm ve ilk kupam. Bir de üzücü kısım var, kızımın hastalığı. Dört-beş gün yoğun bakımda kaldı. Ertuğrul Hoca "Sen deplasmana gelme" demişti bana. Antrenman yapıyordum ama maçlarda iyi değildim çünkü kafam hep çocuğumdaydı. O dönem taraftar bir pankart açmıştı, "Geçmiş olsun Nicolas" diye. Hayatım boyunca unutmayacağım bunu.

Socrates Dergi