Meyve Ağacı
4 dk
Eski bir atlet olan Nick Drake’in değeri sonradan anlaşıldı. Kendisi ise o değeri hiç anlamamıştı.
Nicholas Rodney Drake, hayatta olduğu 26 yıla, toplam satışı 10 bini bulmamış üç albüm sığdırdı. O, kısa hayatında biriktirdiği tüm duyguları yakın aralıklarla kaydedilmiş bu üç albümde toplarken, kendisini tanıyanlar ise uzatılan mikrofonlara ağız birliği edilmişçesine Drake hakkında mutsuzluk hikâyeleri anlattılar.
İngiliz müzisyen, 1974 yılında, aile evindeki rehabilitasyon döneminde aşırı dozda antidepresan kullanımı sonucu hayatını kaybetti. Ablası Gabrielle, kardeşinin intihar ettiğini düşünmeyi tercih ettiğini, trajik bir hatadansa kendi isteğiyle ölmüş olmasını yeğlediğini söyledi. Kimsenin duymadığı bir yardım yakarışı ihtimali, onu çok daha kötü hislere sürükleyecekti.
Ailesinin soğukkanlılıkla bahsettiği bu ruh hali, aslında yıllar içinde kabul görmüş bir çaresizlikti. Üstelik, Nick’in hissettikleri hakkında ışık yakacak bir şey de kalmamıştı geriye. O; kariyeri boyunca sadece bir röportaj vermiş, hiç turneye çıkmamış, tek bir performans videosu bile çekilmemiş bir müzisyendi. Bugün ise albüm satışı dünya genelinde milyonlara ulaşmış bir romantik olarak anılıyor. Marlborough Koleji’nden arkadaşları ise onu, rock’n’roll sevgisi ve spora yatkınlığı ile hatırlıyor. Zira üstün yeteneği ve hızıyla atletizm takımının önemli sprinterlerinden biri olan genç Nicholas, aynı zamanda ragbi, hokey ve hatta sıkıcı bulduğu kriket takımlarında yer alıyordu.
Yaz tatillerinde öğrenciler, antrenmanlar ve okullar arası müsabakalar için atletizm pistinde buluşuyordu ancak kimse antrenman yapmayı sevmiyordu. Nick ise farklıydı; motivasyonu, rekabetçi tavrı, uzun adımları, süratli diz hareketleri ve güçlü yapısıyla sprintte iyi bir noktaya gelmişti. 1965’te Marlborough’nun şampiyon bayrak takımı kadrosundaydı. Aynı yıl, 100 metre yarışlarında okul rekoru kırdı. Yeteneğine tanık olanlar, biraz daha az sigara içse profesyonel bir atlet olabileceğini söylüyordu.
1966 yılında kazandığı bursla gittiği Cambridge Üniversitesi’nde spora ilgisini yitirmeye başladı. Vaktinin büyük kısmını odasında müzik dinleyerek ve zihnindekileri gitar tellerine dökerek geçirdi. Mezuniyetine dokuz ay kala okuldan ayrılarak Londra’ya döndü. İlki 1969’da olmak üzere, sırasıyla üç albümü; Five Leaves Left, Bryter Layter ve Pink Moon’u kaydetti. Son albümün kayıtlarından sonra kendini çevresinden tamamen soyutlamıştı. Geçirdiği ağır depresyonun ardından 1972’de ailesinin yanına yerleşti. Hislerini ‘artık hiçbir şey hissedemediğini’ söyleyerek ifade ediyordu. Son diyaloglarından birinde, arkadaşı John Wood’a, tamamen hissizleştiğini, gülmek veya ağlamak bile istemediğini, korkakça bulduğu intihara dahi cesareti olmadığını söylüyordu. Artık bir şey üretemiyordu ve yarıda kalan şarkılarını kaydedecek vakti kalmamıştı...
Birleşik Krallık sömürgesi Yangon doğumlu, Marlborough’da atletizm şampiyonu, Cambridge’in edebiyat öğrencisi Nick Drake, şu an onu tanımamıza vesile olan albümlerinden hak ettiği takdiri, yaşarken hiç alamadı. Ancak ölümünden yıllar sonra, o üç albüm de Rolling Stone dergisinin tüm zamanların en iyi albümleri listesinde yer bulmayı başardı. Sadece İngiltere ve ABD’de üç milyon satış rakamına ulaştı.
Drake de bu kaderi aslında yıllar önce öngörmüş ve Fruit Tree şarkısının dizelerine gizlemişti:
“Şöhret bir meyve ağacı, Tohumları toprağa girmeden, yeşeremez...”