socratesXreflect_alt

Milwaukee Tipi

12 dk

Milwaukee soğuk, küçük, ışıltısız bir kent. Böylesi bir şehirde başarılı olabilmek için de farklı türde yıldızlara ihtiyaç var.

Milwaukee Bucks sevilesi bir takım. Belki de her zaman öyleydi. Küçük şehirdeki küçük pazar takımı olmanın ligdeki kaçınılmaz alın yazısıyla lanetlenmişlerdi ve ışıltılı yıldızların koşa koşa Wisconsin'e gelmeyecekleri açıktı. Giannis Antetokounmpo'nun altıncı maçın basın toplantısında ifade ettiği gibi zirveye zor yoldan çıkmaya mecburlardı. Elli sene sonra Bucks bir kez daha şampiyonluğa uzanırken kadroda ayağı yere basan, kolayca sevebileceğiniz oyunculara sıkça rastlamak tesadüf değil. Tıpkı geçmişte olduğu gibi...

Bucks ve Suns, bu seneki finallerden yaklaşık 53 sene önce, bu kez başka bir büyük ödül için karşı karşıyaydı. 1969 Draft'ının ilk sırasında seçilmeyi bekleyen Kareem Abdul-Jabbar'ı, o dönemki adıyla Lew Alcindor'u seçecek takımı para atışı belirleyecekti. Şansı yaver gidip tarihin en baskın uzunlarından birine kavuşan Bucks olacaktı. Kareem, yirmi seneye yakın upuzun kariyerinin yalnızca altı sezonunu soğuk Milwaukee iklimine lütfetse de arkasında bir şampiyonluk, bir de Celtics'e kaybettikleri 1974 Finali bırakmıştı. Bir de Milwaukee'yi temsil edecek yıldız prototipi: Sosyal farkındalıklara sahip, mütevazı, sevilesi karakterler.

Kareem'in güneybatı sahiline göçünün ardından 1980'li yıllar Sidney Moncrief'e aitti. Moncrief, lig tarihinin en göz ardı edilen yıldızlarından biri olsa da seksenli yıllarda parkeyi paylaştığı rakiplerinin saygısını kazanmayı başarmıştı. En acımasız olanının dahi... Ona sorun çıkaran her oyuncuyu kişisel almayı âdet haline getirmiş Michael Jordan, "Moncrief'e karşı oynuyorsanız, oyunun her yönünde katkı verecek bir rakibiniz olduğunu bilirdiniz. Nereye giderseniz gidin sizi rahatsız ederdi, gerek savunmada gerekse de hücumda" sözlerini sarf etmişti. Döneminin en iyi savunmacılarından biri olmanın yanı sıra, dizleri son sezonlarını zehir etmeden önce üst üste dört yıl maç başına yirmi sayının üzerinde ortalamalar tutturmuştu. Don Nelson yönetiminde Doğu Konferansı'nın güç merkezlerinden birine dönüşseler de Larry Bird'lü Celtics ve Julius Irving'li Sixers'ın arasından sıyrılıp finale dönmeyi başaramadılar.

Moncrief, karakteriyle de Kareem'in çizdiği çerçeveyi dolduruyordu. Irkçılığın keskin seyrettiği altmışlı yıllarda Arkansas'ta büyümüştü ve mücadele etmeden önüne bir şeyler sunulmayacağının farkındaydı. Kendi evi de dahil. Gün boyu bir otelde temizlik görevlisi olarak çalışan annesinin belirlediği ev işlerini yerine getirmemek, Moncrief için mevzubahis değildi. İş etiğini, o günlerden damarlarına zerk etmişti. Atlanta'yla basketbola döndüğü son sezonunda, ileride nasıl hatırlanmak istediğine dair gelen bir soruya "İstikrarlı bir oyuncu olarak" cevabını verebilecek kadar mütevazıydı. Milwaukee'de başarılı olmanın tek yolu buydu. Kimbilir, bugün çoğu Milwaukee taraftarının Ersan İlyasova'yı sevgiyle anmasının arkasında da bu vardır. Öte yandan, Moncrief'in salt istikrarlı bir oyuncudan daha fazlası olduğunu, doğduğu ve büyüdüğü eyalette bıraktığı etkiyi bir nebze anlamak için Arkansas Democrat gazetesinin şu satırları faydalı olabilir: "Arkansas tarihinin en sevilen sporcusu Sidney Moncrief, son yirmi yılda bu eyaletteki ırk meseleleri için herkesten fazla şey yapmıştır."

Doksanlarda Jordan'ın zirveye çıktığı hızla ligin dibine demirleyen Bucks için Ray Allen, Glenn Robinson ve Sam Cassell'li yıllar umut ışığı olsa da 2001 Finali biletini son maçta ellerinden alan Allen Iverson olmuştu. Ray Allen, Jesus Shuttlesworth yıllarında olabilirdi ama Milwaukee tipi bir karakter değildi. Şehrin eşrafına uzun soluklu misafir olamayacaktı. İlk turu geçmek için daha 18 sene bekleyeceklerdi ama birçok Milwaukee sakini için Michael Redd, Allen'a göre daha 'onlardan' bir liderdi. TJ Ford'dan bir nebze daha iyi yan parçalarla, dizi Redd'i yarı yolda bırakana dek play-off'ta daha renkli anılara sahip olabilirlerdi. Yine de Bucks formasıyla All-Star seçilen, 2006'da Utah potasına bıraktığı 57 sayıyla kulüp rekorunu elinde tutan, olimpiyat altın madalyası sahibi Redd'i bu yıl Larry O'Brien kupasını tutarken görmek Bucks taraftarının içini ısıtmıştır. Redd'in tevazu göstergesini bu sezondan dahi seçmek mümkün. 22 Nisan'daki Sixers maçının ardından soyunma odasına yürürken Redd'le el sıkışıp "Bir gün rekorunu kıracağım" diyen Antetokounmpo'ya verdiği cevap "Bir akşam, şansım yaver gitti" şeklindeydi. Ne denebilir ki, Milwaukee tipi bir yıldız işte...

Giannis Antetokounmpo ile Khris Middleton

Giannis Antetokounmpo ile Khris Middleton

Şampiyon kadronun farklı köşelerinde benzer hikâyelere rastlamak mümkün. İsimlere geçmeden önce, geçen sezon fanustan iki notu hatırlamakta fayda var. Pandemi arasından tanınmaz halde dönen takımın orada neden başarısız olduğu sorulduğunda "Fanus bize uymadı. Tüm takım evini özlemişti. Biz, aile temelli bir takımız ve her birimiz ailelerimize kavuşmak istiyorduk" diyordu Giannis. Bu sempatik açıklamanın yanında, fanusa tarihi bir iz de bırakmışlardı. Kareem ve Moncrief'i gururlandıracak şekilde, Orlando serisinin beşinci maçını boykot edip Jacob Blake'i felç bırakan polis şiddetini tüm ülkenin daha yüksek desibelden konuşmasını sağladılar. Sporda aktivizmin güç kazandığı şu yıllar anlatılırken Colin Kaepernick, Naomi Osaka gibi isimlerin yanında Milwaukee Bucks takımının da anılacağına şüphe yok.

Giannis'i, neden ligin en mütevazı yıldızı olduğu önceki sayfalarda layıkıyla anlatılmışken, bu satırları diğer parçalara ayırmak yerinde olur. 39'uncu sıradan seçilen, çaylak sezonunda Detroit'te yüzüne bakılmayan Khris Middleton örneğin. Pistons'ın sadece 27 maçta forma şansı verdiği, yetmezmiş gibi sezon ortasında gelişim ligine gönderdiği Middleton, masaya getirdiklerine her daim şüpheyle bakılan bir yıldız oldu. Her geçen sezon üzerine koydu fakat bu sezona dek şampiyon takımın en iyi ikinci oyuncusu olamayacağını iddia eden sayısız NBA yazarı vardı. Giannis'in kaçırdığı Doğu Finali beş ve altıncı maçlarında toplam altmış sayı atıp final biletini getirirken, şüpheleri de güzelce rafa kaldırıyordu. 2013 yazında dudak uçuklatmayan Brandon Jennings karşılığında şehre yollanan paketin bir parçası olan Middleton, aynı günlerde Milwaukee'ye gelen Giannis'le yolculuklarını şöyle özetliyor: "Zorlandık. Beraber zorlandık. Ancak pes etmeyecek karakterler olduğumuzun da farkındaydık. Daha iyi olmak, başımızı öne eğmemekti motivasyonumuz. Her geçen yıl, birbirimizi daha iyi olmaya zorladık. Daha iyi liderler, daha iyi takım arkadaşları olmaya..."

Kevin Garnett, Paul Pierce ve havaya uçan Brooklyn Nets projesinin günah keçilerinden Brook Lopez de sempatiyle bakılmayı hak ediyor. Lig değişti, artık onun gibilere yer yok naralarına aldırmadan, kendini değerli kılacak yollar üretmeye devam etti ve menzilini yayın gerisine taşıyarak çoğu uzuna örnek gösterilir hale geldi. "Siz de Brook gibi üçlük atın" demek kolaydı ama ilk altı sezonunda toplam yedi kez üç sayı denemiş, 2.13'lük bir oyuncu için istikrarlı bir tehdit haline gelmek upuzun saatler süren bir çalışmanın eseriydi. Alçak postta mahir birçok oyuncu konfor alanından çıkmayı reddederken Lopez fedakârlığının ödülünü aldı. Atlanta serisinin beşinci maçında ürettiği 33 sayı, yüzük yolculuğunun önemli virajlarından biri olarak kalacak. Lopez'i sevmek için başka gerekçeler mi arıyorsunuz? Disneyland âşığı uzunun Orlando'daki Walt Disney arazisi içinde bir evi olduğunu bilmek size yardımcı olabilir.

PJ Tucker ve Jrue Holiday

PJ Tucker ve Jrue Holiday

Bu sezon kadroya katılan iki ana sütunun müstesna yolculukları da cabası. Philadelphia'da sürecin kurbanı olan, New Orleans'ta gözlerden ırak geçirdiği sezonlarda hak ettiği saygıyı göremeyen Jrue Holiday, bir süredir ligin en iyi dış savunmacılarından biri. 2018'de Anthony Davis'le beraber Portland'ı süpürdükleri seriyle hak ettiği payelere erişmeye başlayan Holiday, o günden bu yana üç kez ligin en iyi savunma beşlerine seçildi. Parkenin dışında da takdir gören işler yaptı. NBA oyuncularının oylarıyla en iyi takım arkadaşı, en sportmen oyuncu gibi ödüllere layık görüldü. 2016'da ilk çocuklarına hamileyken beyin tümörü teşhisi konan ve zor bir süreç geçiren eşinin yanında olmak için sezonun ilk kısmını kaçırdı. Eşi Lauren, ABD kadın milli takımında iki kez olimpiyat altını almış çok başarılı bir sporcu ve Jrue artık şampiyonluğun nasıl bir his olduğunu partnerinden dinlemek zorunda değil. Ayrıca Jrue ve Lauren'ın kendi adlarını taşıyan bir Sosyal Adalet Etki Fonu var ve bu fon sayesinde kâr amacı gütmeyen, sosyal farkındalık için çalışan vakıflara, bu yıl yaklaşık bir milyon dolarlık bir gelir yaratmayı başardılar.

PJ Tucker da bir şeyleri zor yoldan elde etmeyi en iyi bilenlerden biri. 2006 NBA Draft'ında Toronto tarafından seçilse de bir sezon sonra yolu Avrupa'ya düştü ve Ukrayna'dan İsrail'e, Porto Riko'dan Almanya'ya farklı duraklarda NBA hayalini taze tutmaya gayret etti. 2011-2012'de Brose'yle geçirdiği iyi sezonun ardından Phoenix Suns ona bir fırsat daha verdi. Birkaç sezon içinde, gitgide kısalan ligde farklı pozisyonları savunabilen, şut tehdidiyle kısalara alan açabilen uzun prototipinin en verimli örneklerinden biri haline geldi. Uzun derken... Tucker'ın yalnızca 1.96 boyunda olduğuna inanmak bazen güç olsa da son dört sezonda neredeyse her maç kendinden uzun rakiplerle boğuşmayı sürdürdü. Fiziken epey yıpratıcı bu ödevine rağmen bu yıla dek son üç sezonda maç kaçırmadan oynaması, vücudunu ne kadar fedakârca kullandığının önemli göstergelerinden biriydi. Şampiyonluk kutlaması esnasında sahneye çıkıp ağzına boca ettiği şampanyayı sağa sola püskürtmesini mazur görün, 36 yaşında ilk yüzüğüne kavuşmadan önce Donetsk'te basketbol oynadığını unutmayın.

2020-21 Milwaukee Bucks çok iyi bir takım. Pozisyon sayısını yükselten, hücum ribaundlarına önem atfeden, play-off'ta savunmanın vitesini büyüten, yetenekli oyunculardan kurulu bir kadro. Ama hepsinden önce, sempatik, Milwaukee tipi bir takım. Başka türlüsü de mümkün değildi zaten. Tıpkı zamanında Kareem'in, Moncrief'in kanıtladığı gibi...

Socrates Dergi