
Milyarda Bir
10 dk
Li Na'nın mücadelesi, etkisi ve mirası asla tenis kortlarıyla sınırlı olmadı. Asya tenisinin yaşayan efsanesi, özgürlük peşinde açtığı yolla milyonlara da umut verdi.
Bazen bir kişi yeter. Yapılmayanı yapmaya, imkânsızı başarmaya, önyargıları yıkmaya bir kişi yeter. Bazen, milyarlarca kişinin yapamadığını bir kişi yapar, skor değişir. Li Na sadece skoru değil, bir sporun geleceğini de tek başına değiştirenlerden. O, milyarda bir rastlanan bir tenisçi. Tam sayı vermek gerekirse, dört milyar dört yüz altmış üç milyonda bir.
Dört buçuk milyarlık Asya kıtasından çıkan ilk Grand Slam tekler şampiyonundan söz ediyoruz. Dünya sıralamasında ilk beşe giren ilk Çinli tenisçi; tenisi Asya'ya tanıtan ve sporun Asya marketine girmesini sağlayan, tenisin tüm ekonomisini bir gecede değiştiren bir öncü. Nike'ın Şangay'daki genel merkezi onun adını taşıyor; doğduğu şehirde düzenlenen Wuhan Açık bugün beşinci yılında ve ilk 20 seviyesinde tenisçileri ağırlıyor. O aynı zamanda ülkesinin baskıcı ulusal spor sistemini terk etmeye cesaret eden nadir örneklerden. Toplumsal cinsiyet rolleri, özgürlük ve bireysellik söz konusu olduğunda giderek muhafazakârlaşan Çin'de gençlere yol gösteren bir kılavuz ve rol modeli.
Yolun başında Li Na, 1982 Wuhan'ında profesyonel badminton oyuncusu bir babanın kızı olarak dünyaya geldi. Babası ülkenin en kanlı dönemlerinden biri olan Kültür Devrimi kaosunda sporu bırakmak zorunda kalmıştı. Kızını henüz beş yaşındayken lokal spor okullarından birine yazdırdı. Li Na'nın vücudu badminton için uygun bulunmayınca (omuzları fazla geniş, bilekleriyse yeterince esnek değildi) koçu o güne dek adını sanını duymadıkları bir spor önerdi aileye: Tenis. "Hepsi bir olup tenis oynamam gerektiğine karar verdiler” yazacaktı Li Na 2012 senesinde kaleme aldığı hayat öyküsünde. "Zahmet edip bana soran olmadı."
Çin'de çocuklara fikirlerini sormak pek âdetten değildi de ondan. Juguo tizhi, yani Sovyetler Birliği'nden devşirilen Çin spor sistemi, çocukları yetenekli oldukları spor dalında yetiştirmek üzere ailelerinden alarak yatılı spor akademilerine yazdırmasıyla biliniyor. Çocuklar bazen yıllarca ailelerini görmüyor, çok sıkı bir disiplin ve psikolojik baskı altında çalıştırılıyorlar. Sistemin yegâne amacı altın madalya sayısını arttırmak ve bu sayede toplumsal morali yükselterek ulusu bir arada tutmak. Dolayısıyla çocukların beden ve ruh sağlığının öncelikler arasında yer aldığı söylenemez. Madalya çağını geçen atletlere ne oluyor derseniz, günümüzde iki yüz binin üstünde emekli sporcunun sakatlık, yoksulluk ve işsizlikle boğuştuğu söylenmekte.
Li Na, tenise başladığında yedi, ilk defa koçuna karşı gelme cesaretini bulduğundaysa on bir yaşındaydı. Yorgunluktan bayılmak üzere olduğu bir anda antrenmana devam etmek istemediğini söyleme gafletinde bulundu. Cezası özür dileyene kadar kımıldamadan ayakta beklemekti. Ancak üç günün sonunda pes etti. Birlikte çalıştıkları dokuz yıl boyunca koçundan tek bir teşvik kelimesi duymadı. On dördünde babası vefat etti. Koçları o sırada bir turnuvada oynayan Li'ye maçları bitene kadar haber vermedi. Li otobiyografisinde o günlerden ızdırapla söz ediyor: "Babamla vedalaşamamak hayatımın en derin acısıydı." Yine de 'çocukluğumun güneşi' dediği babasının hatırası için ulusal sistem altında antrenmanlara devam etti ve bir yıl sonra milli takıma girmeye hak kazandı. Kazandığı turnuvalardan eline geçen ufak meblağları da babasının ölümünden sonra borç içinde kalan annesine veriyordu. Meblağlar ufaktı çünkü kazancının yüzde altmış beşine devlet el koyuyordu. On altısında profesyonel oldu. Bu arada annesi yeniden evlenmişti. "Babamı ve beni aldattığı fikrini aklımdan çıkaramadım" dediği annesi bir daha maçlarına gelmedi.

Li Na, kendini hem öksüz hem yetim hissediyordu. Aradığı aileyi milli takımdaki başka bir tenisçide, Jiang Shan'da buldu. Diğer milyonlarca şey gibi, oyuncuların ilişkiye girmesi de yasaktı. Koçların "Ayrılın" baskıları, takım kaptanının performansını yükseltecek hormon hapları alması için ısrarı ve öldürücü antrenmanlar… Yetenekli tenisçi, 2002'de yanına birkaç parça eşya alarak ve emekliliğini isteyen bir not bırakarak kampı terk etti. Üniversitede gazetecilik okudu, sıradan genç insanlar gibi sevgilisiyle vakit geçirdi ve yirmi beş ayın sonunda tenise geri döndü. Ulusal sistemden kopma fikri aklına düşmüştü bir kere ama henüz hayata geçirmek için erkendi. Tenise dönmesiyle birlikte Li'nin durdurulamaz yükselişi de başladı. 2004'te bir WTA turnuvasını kazanan ilk Çinli tenisçi oldu ve adını ilk 100’e yazdırdı. 2006'da Almanya Açık'ta ilk kez ilk 10'dan bir tenisçiyi, Patty Schnyder'i yendi ve aynı yıl Jiang ile evlendi.
İlk ve tek erkek arkadaşı, kocası, iki çocuğunun babası, bir dönem koçu, vuruş partneri ve en büyük hayranı. Karısına destek olmak için kendi kariyerini bırakan Jiang, hayranlarının Joker Li adını taktığı Li'nin meşhur şakalarının da en büyük öznesi. Röportajlarında Jiang'ın horlamasından şikâyet eden, tribüne doğru "Beni bulduğun için çok şanslısın!" diye seslenen Li, kitabında partnerini "Onsuz yaşayamayacağım tek insan" diye tanımlıyor. Çin medyasının çiftten bir reality şov yaratma çabası bir yana; karşımızda bir Safiye ve Faik'ten çok ötesi; giderek muhafazakârlaşan, "kadının yeri evidir" diskurunu diline dolayan ve İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin toplumsal cinsiyet eşitliği listelerinde sonlarda top koşturan Çin'e ilişkileriyle rol modellik eden, emeklerini ve hayatlarını bölüşen modern bir çift duruyor. Li, etkisinin farkında: "Kadınlar kendilerini bağımsız birer birey olarak görsünler ve başaracaklarına inansınlar istiyorum. Bana bakınca bir kadının yapabileceğini görüyorlar. Eskiden kadınlar evlenir, evde oturur, iyi ihtimalle bir işe girerdi. Şimdi evlenmek istemiyorlar çünkü kendileri olmak, karakterlerini geliştirmek istiyorlar."
Li'nin bağımsızlığını ilan etmesi için 2008'i beklemesi gerekti. Bardağı taşıran son damla ulusal sistemin başarısının sonucu olarak görülen ve Çin'in madalya tablosundaki üstünlüğüyle sonuçlanan 2008 Beijing oldu. Li baskıyı daha fazla kaldıramadı ve Dinara Safina'yla oynadığı yarı finalde tezahürat yapan Çinli seyircilere dönüp "Kesin sesinizi!" diye bağırdı. Olimpiyat bittiğinde yöneticilere kararını bildirdi: Ya beni özgür bırakırsınız ya da ben tenisi bırakırım. En büyük yıldızlarını kaybetme korkusu, otoritelerin Li'ye 'danfei' –yani 'tek başına uçmak' anlamına gelen bir program önermesine sebep oldu. Li koçunu seçebilecek, kendi takvimini oluşturabilecek ve kazancının sadece yüzde sekizini devlete teslim edecekti. Lakabı 'Na Abla' olan Li'nin yolu açmasıyla 2006 Avustralya Açık kadın çiftler şampiyonları Zheng Jie ve Yan Zi ve dünya sıralamasında 35. olan Peng Shuai de bağımsızlık bayraklarını göndere çektiler.
Çin medyası Li'yi yeterince vatansever olmamakla suçlayadursun, göğsündeki gül dövmesi, çocukluk kahramanı Agassi'ye özenerek taktığı küpesi ve söke söke kazandığı özgürlüğüyle kortlarda esen bu hür kadın, bir bireysellik sembolü olarak Çin gençliğinin idolü hâline gelmişti bile. 4 Haziran 2011 günü, Çin tarihinde özgürlük için verilmiş en büyük mücadelelerden birinin, Tiananmen Meydanı Katliamı'nın 22. yıldönümünde Fransa Açık Finali'ne çıktığında tamı tamına 116 milyon kişi onu izlemek için televizyonlarının başına geçti. Bu, ülkede o güne dek bir tenis maçının eriştiği en büyük izlenme sayısıydı. Li, hem bir önceki senenin şampiyonu Francesca Schiavone'yi 6-4 ve 7-6'lık setlerle yenerek hem de tüm tenis dünyasının gözlerini Asya pazarına çevirerek tarih yazdı.
O günden sonra top hiç filelere takılmadı. Kadınlar Tenis Birliği (WTA) Asya'daki varlığını fark edilir ölçüde arttırdı. Bu yıl Çin Açık dâhil olmak üzere Çin'de dokuz WTA turnuvası oynanıyor. WTA finalleriyse önümüzdeki on sene boyunca Shenzhen'de. Zamanın WTA direktörü Stacey Allister, bir röportajda Li'nin Asya'da bir tenis patlamasına yol açtığını söylüyor ve ekliyordu: "Eğer Williams Kardeşler bu yüzyılın ilk on senesine damgalarını vurdularsa, Li de sonraki on yılın en önemli oyuncusudur." Li'nin 2014 yılında Avustralya Açık'ı kazanarak iki numaraya yükselmesi tenis tarihindeki yerini sağlamlaştırdı. Nike, Rolex, Mercedes, Samsung onun sponsorlarından sadece birkaçı. İki kez Time'a kapak olan, 2015'te Laureus Olağanüstü Başarı Ödülü'nü kazanan ve Avustralya Açık'ı kazandıktan altı ay sonra sonra dizinden sakatlanarak emekliye ayrılan Li, bugün tenisin yaşayan efsanelerinden biri.
Şimdilerde Çin, yeni bir Li yaratmaya çalışırken, Li de gençlere kendi yaşadığı sıkıntıları yaşamayacakları özgür bir gelecek hazırlamak için mücadele ediyor. "Ben Çin eğitim sisteminin bir ürünüyüm. Kararsızlık, fikrimi söylemeye cesaret edememe, en nefret ettiğimse tenis oynarken hissetttiğim özgüven eksikliği... Eğer çocukken istediğimi yapma şansım olsaydı tenisi seçmezdim" diyen Li, spor otoritelerinin gençlere ve kadınlara seçme hakkı vermesini istediğini bıkıp usanmadan dile getiriyor. Adını taşıyan bir spor akademisi açmayı planlayan ve otobiyografisinden uyarlanan film bu yıl gösterime girecek olan Li, görünen o ki yapılmayanı yapmaya ve imkânsızı başarmaya bundan sonra da devam edecek. En azından milyarda bir ikinci çıkıncaya dek.