
Miras
5 dk
Alı Carter, kanseri yendi ve ait olduğu yere döndü. Artık onu yeniden elinde kupalarla görüyoruz. Ancak içlerinden bir tanesi, belki de hepsinden özel.
Altın sarısı saçları ve doğal karizmasıyla Paul Hunter, 2000’lerin en önemli snooker figürlerinden biriydi. Renkli karakteri ve büyük turnuvalarda gösterdiği unutulmaz performanslar, ‘Çuhanın Beckham’ı’nı o yıllarda yavaş yavaş zirveye taşıyordu. Tüm bunlar olup biterken, 2004 yazında Almanya’da düzenlenen yarı profesyonel Grand Prix Fürth Turnuvası’nda kazandığı şampiyonluk da ilk anda pek dikkat çekmemişti. Ama bu ‘küçük’ turnuva galibiyetinin snooker dünyası için günün birinde ne kadar büyük bir anlam taşıyacağını henüz kimse bilmiyordu. Aradan geçen yıllarda, o küçük turnuva hem format hem de isim değiştirdi. Hatta 2010 yılında snooker takvimine eklenen ‘Oyuncular Turu’ serisinin en sevilen ayağı oldu. Hem seyircisi hem de hissettirdikleriyle bir başkaydı. Katılacağı turnuvaları cımbızla seçen Ronnie O’Sullivan bile buraya sorgusuz sualsiz geldi, her seferinde de iyi iş çıkarttı.
Ancak 2015’te, Fürth’teki 11 yıllık snooker mazisinin belki en anlamlı şampiyonluğunu izledik. Çünkü kupanın sahibi Ali Carter, sadece bir yıl önce kanseri yenmeyi başarmıştı ve bu, dönüşü sonrası onun ilk resmi turnuva zaferiydi. Sırf bu detay bile hikâyeyi yeterince anlamlı kılabilir ama ‘Kaptan’ lakaplı oyuncunun geçmişinde çok daha fazlası var. Ali Carter’a, kariyerinin yükselişe geçmeye başladığı yıllarda da oldukça ağır ve tedavisi zor bir hastalık teşhisi konmuştu. Bu, Kron adı verilen zorlu bir sindirim sistemi problemiydi. Carter, beslenmesine çok dikkat etmeli ve ne zaman geleceğini bilemediği ağrı-sancılara hazırlıklı olmalıydı. Kron, profesyonel bir sporcunun kariyer selametini tehdit edebilecek bir sorundu.
‘Kaptan’, dışarıda yaşanan zorluklara rağmen masada hiç fena gitmedi. 2007 Dünya Şampiyonası ikinci turunda, yedi dünya şampiyonluğu bulunan Stephen Hendry’yi yendi. Carter böylece, büyük sahneye ilk kez merhaba dedi. Devamında kendini ilk 16 içerisinde buldu ve bir yıl sonra Crucible’da hem bir 147 yaptı hem de final oynadı ama Ronnie’ye boyun eğdi. Ali Carter artık elit bir oyuncuya evrilmiş, dünya sıralamasında ikinci sıraya kadar tırmanmıştı. Yeşil çuhayı aydınlatan ışıklar söndüğünde de gayet mutlu bir hayatı vardı. Kız arkadaşı Millie’yle birlikte bir oğulları olmuştu ve işler gayet yolundaydı. Sıralama turnuvası zaferleri, 2012’deki ikinci -yine Ronnie’ye kaybedilen- Dünya Şampiyonası Finali derken yıllar geçiyordu.
Kron hastalığıyla yaşamak ve performans göstermek zorluydu ancak Carter artık buna alışmıştı. Çoğu otorite, yaşadığı sağlık sorunları olmasa onun çok daha üst düzey bir oyuncu olabileceğini savunuyordu. Ancak ‘Kaptan’ hiçbir zaman bahanelerin arkasına saklanmadı ve oldukça saygı duyulası bir kariyer inşa etti. Buna rağmen çilesi henüz dolmamıştı. 2013 yazında bu kez testis kanserine yakalandı. Erken teşhis ve hızlı tedavi süreci sonrası, tam da kendisinden beklenecek şekilde oyuna geri döndü. Fakat vücuttaki kanser bir yıl sonra bu kez kendini akciğerde gösterdi, işler bu kez çok daha ciddi görünüyordu.
Ama Carter, ailesinden aldığı güçle yaşama sımsıkı tutundu. Ne de olsa oğlu Maximus ona, “Sen benim en iyi arkadaşımsın” diyordu ve o da en iyi arkadaşını yüzüstü bırakmaya niyetli değildi.
“Cehenneme gidip dönmek” diye andığı kemoterapi günleri biterken, bu en büyük zaferi oldu. Kendi sözleriyle, 34 yaşında ölmeyi reddetmiş ve hayata tutunmuştu.
Carter hâlâ ciddi bir doktor kontrolünde ve bu durum hayatı boyunca sürecek. Tüm sorunlara rağmen, mevcut snooker sezonuna oldukça iyi başladı ve kanser badireleri sonrası gelen ilk büyük turnuva şampiyonluğunu geçen ay Dünya Açık’ta kazandı. Bu, yeniden ilk 16 içerisine döndüğü ve bir başka deyişle elit kariyerini geri kazandığı anlamına da geliyor. Amiyane tabirle; ölümle verdiği mücadele sonrasında, snooker masası üzerinde hissettiği baskının azaldığını sık sık belirtiyor. Kendini bu denli rahat hisseden bir Carter’ın, ikinci kariyerinde neler yapacağı ise şimdiden büyük merak konusu.
Yine de iyileştikten hemen sonra, Fürth’te kazandığı şampiyonluğu tüm zaferlerinden ayrı tutmamız gerekiyor. Çünkü o turnuvanın ilk galibi Paul Hunter, yazının başında bahsi geçen anlardan iki yıl sonra, sadece 27 yaşında kanser sebebiyle hayatını kaybetti. Almanya’daki o turnuva, 2006 yılından bu yana Paul Hunter Classic adını taşıyor. ‘Çuhanın Beckham’ı’nın genç yaşta yarım kalan hayatı ve kariyeri, hâlâ snooker dünyasının içindeki en büyük ukdelerden. Bu da Carter’ın aramıza dönüşünü ve bunu yapış şeklini biraz daha anlamlı kılıyor...