Miss Forehand
3 dk
Çağının ilerisindeki teknik özellikleri Steffi Graf'ı başarıdan başarıya koşturmuştu. O özellikleri, tenis koçu Ali Göreç'ten dinledik.
Sakatlık problemleri, ruhsal durumu, çevresiyle iletişimi, kazanırken ve kaybederken verdiği reaksiyonlar… Steffi Graf, tüm zamanların en meşhur tenisçilerinden birine dönüşürken, bu başarının getirdiği ün ve sorumluluklarla arası o kadar da iyi değildi. 'Fraulein Forehand'in sosyal hayatına dair pek çok detayı önceki satırlarda Emre Yazıcıol'un kaleminden okudunuz. Ancak Graf, kadın tenisinde kariyer basamaklarını tırmanırken kort içinde çığır açıcı bir değişiklik yapıyordu. Hızlı ayak hareketleri ve forehand vuruşunda yaptığı devrimle günümüzün büyük, güçlü forehand'ler vuran tenisçilerinin atası oldu. O devrimi, ünlü koç Ali Göreç'ten dinledik…
Steffi Graf, kırdığı rekorlarla çizgi dışı bir oyuncuydu. O, kadın tenisinin atletik hâle dönüşmesine büyük katkı yapmış, bu konuda çığır açmış bir tenisçiydi. Tabii ki bu konuda Graf'ın olduğu kadar Martina Navratilova'nın da etkisi yadsınamaz.
Bir kere, oldukça fit ve sportmen bir isimdi. Onu diğerlerine göre durdurulamaz yapan temel özelliği forehand'leriydi. Ancak esas olarak çağının ilerisine taşıyan unsur ayak oyunlarıydı. Güçlü forehand tekniğinin yanında öyle kusursuz bir ayak oyunu vardı ki sahanın dörtte üçünü kaplayabiliyordu. Ayak oyununu bu seviyede oynayabiliyor olması forehand'lerini de daha değerli kılıyordu hiç şüphesiz. Kaçarak forehand vuruyordu ki o dönem, kaçarak forehand vurabilen çok fazla oyuncu yoktu. Bu stratejiyi kadın tenisine getiren ilk oyuncudur.
Onun forehand vuruş tekniği diğer tüm oyunculardan birkaç seviye daha iyiydi. Çok sert ve düz bir forehand'i vardı. Backhand'ini kullandığında çoğunlukla slice vurmayı tercih ederdi. Servisi ise oldukça inişli-çıkışlıydı. İyi olduğu gün çok iyi ama kötü olduğu gün de bir o kadar kötüydü. Çünkü topu kendi hareketinde çok fazla yukarı atan bir oyuncuydu. Topu çok fazla yukarı attığında, özellikle rüzgârlı günlerde ritmi bozulabiliyordu. Fakat en kötü senaryoda, servis ritmi bozulsa bile ayak oyunlarındaki ritmi hiçbir zaman bozulmuyordu. Bunlar, Steffi Graf'ın en istikrarlı iki tarafıydı.
Steffi Graf; Monica Seles, Jennifer Capriati, Lindsay Davenport gibi güçlü ve sert oynayan tenisçilere karşı hemen forehand'ini devreye sokardı. Onlara karşı çok da farklı stratejileri yoktu. Yani her rakibine karşı cebinden farklı bir strateji çıkarmazdı. Backhand'ine geldiği zaman rakibin kendisini zora sokamayacağı alçak, derin bir slice vuruyordu. Sonrasında ilk fırsatta forehand'ini devreye sokuyordu. Dediğim gibi, oyunculara karşı farklı strateji uygulayan bir yapısı yoktu. İlk önce kendi silahlarını devreye sokup, rakiplerine ne yapıyorlar diye bakardı...
Monica Seles, o dönemlerde Steffi Graf'a karşı en fazla direnç gösteren oyuncuydu. Yani onu başa baş oyunlarda oldukça zorluyordu. Bıçaklanma olayı olduğunda Seles kariyerinin çıkış döneminde, Graf ise sonlarındaydı. Eğer bu olay yaşanmasaydı bir devir teslim olur muydu? Belki de olurdu.
Alman sporcu, tenisi kendisinden beklenenin oldukça öncesinde bıraktı. Koçu, babasıydı. Babasının başına finansal olarak büyük dertler açıldı. Kişisel problemler de yaşadı.
Bu konulardan etkilendi. Çünkü babası aynı zamanda da menajeriydi. Steffi Graf'a da dezavantajlı bir dönem yaşatmış oldu aslında. Diğer taraftan o dönem, çok ileri yaşlara kadar profesyonel düzeyde tenis oynanamıyordu.
Graf, hızlı oyununu tüm zeminlerde devreye sokabiliyordu. Sadece çok ağır, toprak bir zeminde zorlanabilirdi. Fakat forehand'i o dönemin kadın tenisine göre o kadar hızlı bir vuruştu ki oyuncular toprakta bile onun bu özelliğiyle çok kolay baş edemiyorlardı. Bu yüzden her kortta iyi oynadığını söylemek yanlış olmaz. Yine de zemin hızlandıkça, kendisinin en iyi oynayabildiği oyun devreye giriyor, böylece durdurulması çok ama çok zor hâle geliyordu.