Modern Klasik

10 dk

Ronde van Vlaanderen neden dünyanın en güzel yarışı? Meşhur Belçika klasiği hakkında bir kitap kaleme alan Britanyalı gazeteci Ed Pickering'den dinleyelim...

Bisiklet yarışlarıyla tanıştığınızda ilk olarak Fransa Bisiklet Turu'nu duyarsınız. Tutkunuz ilerlediğinde ise sadece Büyük Turlar'la sınırlı kalmaz, Mart-Nisan aylarında düzenlenen tek günlük klasiklerle ilgilenmeye başlarsınız. Orada da karşınıza en başta Paris-Roubaix çıkar ama biraz derinlemesine kazdığınızda en az onun kadar güzel bir klasik olduğunu fark edersiniz. İşte o yarış, Nisan ayının ilk pazar günü düzenlenen Ronde van Vlaanderen'dir. Bu bağlamda hemen hepimizle aynı yollardan geçen Ed Pickering'in de macerası böyle başlamış. Ve sonra herkesten biraz daha fazla kazıyarak yarışa farklı anlamlar katmış. Sözü şimdi kendisine bırakalım...

Son kitabım Fransa Bisiklet Turu ile ilgiliydi. Yazmayı bitirdiğimde Tur ile ilgili çok fazla kitap olduğunu ama Flamanların tek günlük klasiği Ronde van Vlaanderen ile ilgili o kadar şey kaleme alınmadığını fark ettim. Her sene Belçika’ya gidip bu büyük yarışı takip ederdim. Birkaç sene önce eski bisikletçi Robbie McEwen'e otobiyografisini yazmasında yardım etmiştim. Robbie, Flaman Bölgesi’nin kalbindeki Brakel’de yaşıyordu. Birkaç ay boyunca Robbie’yi görmek için Belçika’ya araba yolcuğu yapmam gerekiyordu. Bu yolculuklarda yolları anımsadığımı fark ettim; yarıştan anımsıyordum. Bölgeye bir bağlılık hissetmeye başladım.

Kitabın altyapısını 2011 Ronde oluşturuyor. Yarış hakkında “1913’te başladı..." diye başlayıp giden bir tarih kitabı yazmak istemedim. Ben bildiklerimi farklı kurgulara, düzenlere ve hikâye akışlarına sokmayı severim. 2011 yarışını da fon olarak kullandım aslında. Mesela Molenberg bölümü, 2010’da Fabian Cancellara’nın Tom Boonen’a yaptığı atakla bağlantılıydı. Ya da Kruisberg’e geldiğimde yarışı 1940 ve 1950’li yıllarda üç kez üst üste kazanan Fiorenzo Magni ile bölgeyi anlattım. Ayrıca 2011 muhteşem bir bisiklet yarışıydı, aynı zamanda bisiklet yarışlarının nasıl işlediğine dair mükemmel bir örnekti.

Araştırma yaptıkça insanların Flaman Bölgesi'ne karşı demode siyah-beyaz bir bakış açıları olduğunu fark ettim. Hep gri, depresif, yoksul ve toz topraklı bir imaj oluşmuş. Orası aslında modern ekonomiye sahip, oldukça zengin bir bölge. Ben de insanlara eski ve modern olmak üzere iki ayrı bölge olduğunu göstermek istedim. 2011 yarışının da bu iki ayrı Flaman Bölgesi arasına bir çizgi çizdiğini hissettim. O yıldan sonra Meerbeke’deki finişi Oudenaarde’ye taşıdılar. Tüm tarihi omuzlarında taşıyan ikonik De Muur yokuşu ve ardından gelen Bosberg tepesiyle biten efsanevi parkur tasarımı tartışmalı bir biçimde değişti. 2011 yarışını kazanan Nick Nuyens de değişime mükemmel bir örnekti. Flaman bisikletçileri hep sert, yılmaz savaşçı, mücadeleci, işçi sınıfından gelme insanlar olarak düşünürüz ancak Nick Nuyens üniversiteye gidip işletme ve iletişim çift ana dal yapmıştı. Ailesinin durumu da bir o kadar iyiydi. Bu da onun geleneksel Flaman bisikletçi kalıbına ne kadar uymadığını gösteriyordu; o daha çok, modern bir Belçikalıyı temsil ediyordu.

Belçika ilginç bir ülke. Eşit sayılabilecek iki bölgeden oluşuyor ama bu basit ayrımdan çok daha fazlası var. Valon Bölgesi, Fransızca konuşan ve daha dağlık olan kısım. Flaman Bölgesi ise Felemenkçe/Hollandaca konuşulan, arazi olarak düz taraf. Tarih boyunca Valon ve Flaman bölgelerinden biri diğerinden her zaman üstündü. Orta Çağ’da Flamanlar ticaret ve kültür açısından dünyanın merkezi sayılıyordu. Sanatçılar ve tüccarlar buraya akın ederlerdi. Zamanla durum değişti. 19. yüzyılda Valon Bölgesi yükselişe geçti çünkü endüstrileri ve kömür madenleri gelişmişti. Anayasada herkes eşit olarak gösteriliyordu ama eğitimde, hukuk ve finans sistemlerinde Valonlar öncelikliydi. Bu, Flamanların mülksüzleştirilmesine yol açtı. Flamanca kaleme alınan eserlerin yazarlarının toplum tarafından dışlandığı görüldü çünkü edebi dil olarak Fransızca kabul ediliyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda Flaman askerlere Fransızca emirler veriliyordu, anlamadıkları bilinmesine rağmen...

Ronde Sözlüğü

Nisan ayındaki tek günlük klasikleri, özellikle de Ronde van Vlaanderen'i izlerken duymanız muhtemel terimlerden bazıları ve açıklamaları...

De Ronde: Felemenkçe, bisiklet turu. Vlaanderen: Flaman Bölgesi.

Berg: Belçika’daki küçük tepeler.

Kinderkopjes: Koppenberg yokuşundaki taşlara verilen isim. Tam karşılığı çocuk kafalarıdır.

Betonweg: Flaman Bölgesi’ndeki beton yollar.

Flandrien: Flaman mirasını taşıyan bisikletçiler.

Hellingen: Belçika’daki kısa, küçük, dik yokuşlar.

Muur: Felemenkçe, duvar.

Pave: Flaman Bölgesi’ndeki ve Kuzey Fransa’daki Arnavut kaldırımı taşlar.

Ardennes: Belçika’da tepeli ve ormanlık bisiklet yarışları için önemli bir bölge.

Flamanlar kendilerini daha özgür ifade edebilmek ve daha rahat yaşamak istediler. Ronde van Vlaanderen'in yaratılması ile aynı zamana denk gelen bir akım başlamıştı, Flaman ulusal ruhunu ayaklandırmak adına. Yıllar boyunca kendi kültürlerini oluşturmak için uğraştılar ve Ronde de bu uğraşların sonuçlarından biriydi. Onlar için bir iletişim aracı olmuştu. Amaç, Flamanların uluslararası arenada bisiklet yarışlarına katılabileceğini göstermekti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’yı yeniden inşa etmek için yaratılan Marshall Planı ile bölge de ekonomik olarak çok iyi bir seviyeye geldi. Modern bir ekonomi olarak şekillendi ve bilişim gibi yeni endüstrilere bolca para harcandı. Flaman Bölgesi şu an daha zengin ve Valon bölgesindeki fabrikalar ve madenlerin çoğu kapandı.

Tarihte Flaman Bölgesi’nin geleneksel mirasını taşıyan çok fazla bisikletçi var. 1940’larda yarışı iki kez kazanmış olan Briek Schotte buna bir örnek sayılabilir. Kötü havada ve koşullarda antrenman yapmayı ve yarışmayı seven, işçi sınıfından çıkan, sert bir adam. Yoksul ve zor kırsal koşullardan gelip, çok çalışıp, zorlukları aşıp kendine iyi bir hayat yaratmış Flaman stereotipine fazlasıyla uygun. Hep bir Amerikan Rüyası’ndan söz ederiz ama bir de Flaman Rüyası vardır. Bu hikâyeye sahip çok fazla Flaman bisikletçi kalmadı. Ama bana modern bir Flaman rüyası örneği sorarsanız, tek düşünebildiğim isim Ronde’yi 2000’lerin sonunda iki kez kazanan Stijn Devolder olur. Sessiz, sakin ve bana eski bisiklet kahramanlarını hatırlatıyor...

Yeniden 2011'e dönelim. Birçok sebepten ötürü iyi bir yarıştı. Cancellara, o sene için en büyük favoriydi çünkü önceki yıl görkemli bir şekilde kazanmıştı. Yalnız diğer bisikletçiler bu sefer daha hazırlıklılardı. İsviçreli bisikletçi, 45 kilometre kala çok güçlü bir atak yapmıştı, ona Sylvain Chavanel de katılmıştı. O esnada arkada peloton daha organizeydi. Cancellara pedallara yükleniyordu ama rüzgâr onun arkasında değildi ve yanında rüzgârı engelleyecek güçlü bisikletçiler de yoktu. Bir de sanırım o sene kibrine kapılmıştı ve bisiklet izleyicileri için kibir, izlemesi eğlenceli bir şeydir. Yani bir tarafta Cancellara’nın gücü, kibri ve gururu; diğer tarafta onun kadar güçlü olmasalar da birlikte çalıştıklarında onu yakalayabilecek tipte bir grup bisikletçi vardı. 12 bisikletçi arasında izlerken inanılmaz eğlenceli, yarışırken ise muhtemelen çok fazla acı ve umutsuzluk veren bir mücadeleye şahit olduk. Philippe Gilbert’in atakları ile bozulan grup Bosberg’de tekrar birleşmişti. Gilbert o yıl dünyanın en iyi bisikletçisiydi fakat Bosberg’deki atağının zamanlaması yanlıştı. 2011 Ronde çok güçlü bisikletçiler ve çok akıllı bisikletçilerin savaşı hâline gelmişti, 12 bisikletçi arasında sürekli ataklar oluyordu. Aslında herkes başarabilirdi ama Cancellara’nın son atağı ile onu izleyen Chavanel ve Nick Nuyens öne çıkmıştı. İşte o anda, yarışta Nick Nuyens’in adını ilk defa duymuştuk. Kazanacak atağı yapmıştı ve bu da yarışta yapılan son ataktı. Fiziksel olarak yorucu, taktiksel olarak merak uyandırıcıydı, peki sonunda en iyi olan mı kazandı? Bilmiyorum. Bisiklet yarışlarının olayı, en güçlü ya da en akıllı bisikletçiyi bulmak değildir; o gün bir sürü farklı şeyi deneyerek vurucu hamleyi yapanı bulmaktır. O gün, bu işte en iyi olan Nick Nuyens’ti.

Farklı yarışları farklı nedenlerle severim. Mesela Fransa Bisiklet Turu'nu büyüklüğü, tarihi ve hep alev alev olmasından ötürü severim. ParisNice’ten hoşlanırım çünkü sadece zamana karşıcılar veya tırmanışçılar için değildir, iyi yarışçılar içindir. Ama Ronde dünyanın en güzel yarışıdır çünkü taktik, güç, tarih, coğrafya ve hava durumunun en iyi kombinasyonudur. Kenardaki izleyiciler olaya bambaşka bir atmosfer katar çünkü bisiklet yalnızca bir spor değildir, aynı zamanda bölge insanının gururunu ve kimliğini de temsil eder. Bütün bunlar Ronde'ye kültürel, coğrafi ve destansı açıdan bir bütünlük sağlar.

Kitabı yazarken çok fazla insanla tanıştım, bir sürü güzel anım oldu. En sevdiğim ise sanırım Gerardsbergen’deki kilisenin pederi Kongolu François Mbiyangadu ile olan görüşmemdi. De Muur yokuşuna Kapelmuur denmesini sağlayan meşhur şapelin (kapel) pederiydi. Orada bir kilise olduğunu televizyondan, fotoğraflardan görmüştüm ama içini görmek hiç aklıma gelmemişti. Onun hikâyesini duymak ve oradaki sessizlik beni alçakgönüllü yaptı. Birçok insan bisikleti bir dinî tecrübe olarak ifade eder ama peder bana bunun çok açık ve net bir şekilde doğru olmadığını hatırlattı. Bisikletseverler Ronde’nin olduğu gün heyecanlanıyor, büyüleniyor ve eğleniyor. Ama bu duygular gelip geçiyor ve kayboluyor. Bu nedenle tam olarak dinî bir deneyim değil. Pederle tanışmak beni bisiklet yarışlarını dinî tecrübe olarak adlandıracağım kısa yoldan saptırdı. Günün sonunda bu sadece bir spor ve diğer yönlerinin yanında temelde eğlenceli olması gerekiyor.

Socrates Dergi