
Mukavim
13 dk
Sir Alex Ferguson, Manchester United ile birlikte kupalar kazandı, finaller kaybetti ve sayısız tecrübe yaşadı. Çeyrek asır önderlik ettiği bu kulüpte zaman birçok şeyi değiştirse de onun mirasına hiçbir zaman dokunamadı.
"Birbirinden farklı departmanlarda sizden daha bilgili ve güçlü insanlara sahip olmak ve onları yanınızda barındırabilmek. Her şeyi biliyormuşsunuz gibi davranmayın çünkü her şeyi bilemezsiniz. Yeri geldiğinde bilmediğinizi itiraf etmeye hazırlıklı olun. 'Şu anda hiçbir fikrim yok ama bana birkaç dakika verebilirsen en azından ne yapabileceğimiz hakkında bir ipucu yaratabilirim' demek, sizi 'Biliyorum' demekten her zaman daha ileriye taşır."
Yukarıdaki cümle meşhur bir Amerikan başkanına, tecrübeli bir askere ya da kurumsal şirkette çalışan yüksek profilli bir yöneticiye ait değil. Yukarıdaki cümle, her ne kadar şaşırtıcı gelse de, sol tarafınızda bulunan yakışıklı beyefendiye de ait değil. Yine de Jürgen Klopp tarafından yapılan liderliğin bu tanımı, farklı dönemlerde seçim kazanmış emekli bir siyasetçiden, 27 senesini aynı kulübe adamış efsane bir teknik direktöre kadar birçok liderin ilke edindiği birkaç değeri en sade şekilde özetliyor. Peki bu insanları mesleklerinin zirvesine çıkaran ve arkalarından yüzlerce kişiyi koşturan değerler, yalnızca doğru insanları doğru konumlarda görevlendirmek ve bilmediğiniz şeyleri itiraf etmekten mi geçiyor? Muhtemelen hayır. Onları zirveye çıkaran ve çok uzun süreler en tepede zaman geçirmelerini sağlayan değerler, muhtemelen bunlardan biraz daha fazlası...
Zor Kararlar
21: Manchester United'ın aktif kadrosunda yaşı 27'den daha küçük olan oyuncu sayısı. Bu sayı, aynı zamanda Sir Alex Ferguson'ın Manchester United'ın başında geçirdiği süreden daha az hayat tecrübesine sahip olan oyuncuların sayısına denk. Yalnızca bu perspektiften bakınca bile çeyrek asır boyunca aynı takımı çalıştırmak ve bunu hemen herkesten daha başarılı şekilde yapabilmek akılalmaz bir olay.
İşi insanüstü boyutlara taşıyan nokta ise günümüzdeki elit teknik direktörlerin başarılı kalabilme süresinin neredeyse iki-üç seneye kadar inmiş olması. Teknik adamların başarılı sayılabilmeleri, artık alınan kupalar ya da geçmişte oynanan finallerle ölçülen bir kıstas değil. Öyle ki yalnızca iki sene önce üst üste rekorlar kırarak şampiyon olan Pep Guardiola, müzesinde kazanılmamış kupa kalmayan Carlo Ancelotti veya 2010'lara tek başına damgasını vuran Jose Mourinho kimilerine göre başarılı değil.
Böylesine dalgalı bir iklimde 27 yılınıza 13'ü Premier Lig olmak üzere -Ferguson'dan sonra Premier Lig'i en çok kazanan teknik direktörler üçer şampiyonlukla Jose Mourinho ve Arsene Wenger- toplamda 37 kupa sığdırınca ister istemez adınız dünyanın en iyilerinden bile ayrışır hale geliyor. Peki ya nasıl? Nasıl oldu da İskoç antrenör rakiplerinden bu denli keskin şekilde ayrışmayı başardı?
Pep Guardiola'dan daha büyük bir taktik zihne mi sahipti? Yüksek ihtimalle değildi. Ya Carlo Ancelotti gibi oyuncuları görülmemiş form seviyelerine çıkarmakta usta mıydı? Bu da tartışmalı bir konu. Jose Mourinho gibi farklı takımlarda veya coğrafyalarda kupalar kazanmış mıydı? Hayır. Sir Alex, aklınıza gelebilecek pek çok elit antrenörün sahip olduğu kimi yetilere en üst seviyede sahip olmayan bir teknik direktördü. Ancak anomali düzeyinde sahip olduğu birkaç yeti, onu dünyanın en büyük antrenörlerinden biri yaptı.
Bu kabiliyetlerin başında zor anlarda en doğru kararı vermek yatıyordu. Yalnızca iki yıl önce gol kralı olmuş forvetini satmak, rakip takım taraftarına tekme atan oyuncusu ile yolları ayırmamak veya 17 yaşında dünyanın öbür ucundan getirdiği gençleri bir anda 11'e yerleştirmek… Alması hayli zorlu bu gibi düzinelerce karar, İskoç dehayı meslektaşlarından birkaç adım öteye taşıdı. Çünkü o, kimilerine göre kavraması hiç kolay olmayan bir mantaliteyi hayat anlayışı yapmıştı. Isaac Newton'ın dediği gibi en akıllı ya da en güçlü olanın değil, hayatta akışa en hızlı şekilde adapte olabilenin ayakta kalacağını biliyordu. Bu yüzden 2006 yazında 47 maçta 28 gole etki eden Ruud van Nistelrooy gibi bir golcüyle yollarını ayırıp kadroya Carlos Tevez'i dahil etmiş, tüm dünyanın karşısında olduğu Eric Cantona'nın yanında durarak onunla yola devam etmiş veya 17 yaşında Brezilya'dan keşfettiği Da Silva ikizlerini birer sene sonra kadroya yerleştirmişti.
Kısacası, Sir Alex Ferguson değişim ile birlikte değişmiş, yeri geldiğinde herkese zor gözüken kararları vermiş ve bu sayede 1990'larda, 2000'lerde ve 2010'larda ayakta kalabilen tek teknik direktör olmuştu.
‘İnsan’ İlişkileri
Her gün yemek yediğiniz lokantadaki bir aşçı, şirketinizin binasında çalışan bir güvenlik görevlisi, kahvenizi almaya gittiğiniz kafedeki bir barista… Gündelik hayatımızda birçok farklı insanla birçok farklı etkileşime giriyoruz. Kimi zaman bu insanlara emekleri karşısında teşekkür etmeyi unutuyor, kimi zamansa isimleri ile iletişim kurmayı ihmal ediyoruz. Elbette tüm bunlar hayatın koşuşturmasında istemeyerek de olsa atladığımız ufak detaylar. Ufak ama önemli.
Sir Alex Ferguson, 27 sene boyunca çalıştığı kulüpte sadece takımında bulunan oyuncuların isimleri ve dertleriyle ilgilenmedi. Onunla 1980'lerin sonundan bu yana birlikte olan Ryan Giggs'i, 2000'lerin başında bir araya geldiği Cristiano Ronaldo'yu veya 2010'larda çalışma fırsatı yakaladığı Robin van Persie'yi etkileyen en önemli özelliği, herkese çocuklarına gösterdiği ilgi yakınlığında olmasıydı.
Yalnızca ona kupa kazandıracak golleri atan Wayne'in sorunlarıyla değil, muhasebe bölümünde ailesiyle sıkıntılı bir dönem geçiren John'la da ilgilendi. Her öğleden sonra yemeğe tüm takımdan erken inip aşçılarla zaman geçirdi ve tesislerde çalışan 100'e yakın personelin adını hiçbir zaman unutmadı. Peki son dakika penaltısını hiçbir zaman kurtaramayacak 100 insanın ismini hafızasında tutmak ve onların dertleriyle ilgilenmek ona ne kattı? Yakın öğrencileri Ryan Giggs ve Rio Ferdinand anlatıyor:
"Yemek bölümünde Carol adında bir çalışan vardı. Bir gün, yeni yaptırdığı saçlarından memnun değildi. Elbette onun (Ferguson) bundan haberi olmuştu. Antrenmanda bize bu olaydan bahsetti ve yemek yemeye çıktığımızda herkes Carol'a saçlarının ne kadar güzel olduğunu söyledi. Çok keyiflenmişti ve onun keyfi hepimize sirayet etmişti.
İsimleri aklında tutma konusunda insanüstü bir yeteneğinin olduğunu düşündük hep ama sonradan anladık ki bu hafızasının güçlü olmasından değil, insanların sorunlarıyla yakından ilgilenmesinden kaynaklanıyordu. Eğer en tepedeki adam başkalarıyla bu ciddiyette ilgilenirse, sizin de aynı ciddiyeti göstermeniz gerekir. İşte bu ilgi ve birliktelik, bizi onyıllar boyunca yıkılmayan bir aile yaptı."
Kısacası değişmekten hiç gocunmayan Sir Alex Ferguson, belirli prensiplerde de hiçbir zaman geri adım atmadı ve kulüpteki her bir ferdin birbiriyle ilgilenmesini sağladı. Ve bu onu 1990'larda, 2000'lerde ve 2010'larda yıkılmayan koca ailesinin yıkılmayan teknik direktörü haline getirdi.
Detaylar
"Genç takımla ilk defa yurtdışında bir turnuvaya katılacaktık. Tesislere gittim ve giyinmek için soyunma odasına girdim. Her yerde ceketler asılıydı, şaşırmıştım. Neden takım elbise giymek zorunda olduğumuzu sorduğumda ise Alex Ferguson'ın bu yönde karar aldığı söylenmişti. 'İsviçre'de, havalimanında ve otelde Manchester United'ı temsil edecekler, buna göre giyinmeliler. Ve yalnızca giyinmeleri yeterli değil, kahvaltıya giderken de odalarında otururken de Manchester United'a yakışacak şekilde davranmalılar' demiş. İlerleyen senelerde, A takıma yükseldiğimde fark ettim ki en sıradan deplasmana gittiğimde dahi üzerimde takım elbise var." - Ryan Giggs
Günümüzdeki teknik direktörlerin oyunculara bu kadar müdahil bir profil çizmesi mümkün değil. Mümkün olsa bile bir oyuncunun giydiği kıyafeti bir teknik adamı neden bu kadar ilgilendirir, farklı bir soru işareti. Ancak Sir Alex Ferguson'ın işlere bu kadar direkt baktığını söylemek çok doğru değil. Onun için giyilen kıyafet kulübünüze, rakibinize ve işine gösterdiğiniz saygının tezahürü. Öyle ki Fergie'ye göre Liverpool'un 1996 yılında FA Cup şampiyonluğunu kaybetmesi tam da bu yüzünden. Hemen herkesin zihninde aynı kareyle canlanan 'Spice Boys'un maç öncesinde tercih ettiği takım elbiseler, Manchester United için ekstra bir motivasyon kaynağı olmuştu. Özellikle de Sir Alex için:
"Liverpool çok büyük bir kulüp. Onlara çok büyük saygım var ama o giydikleri şeyler onları temsil etmiyordu. Renkleri görünce yardımcım Brian Kidd'e döndüm ve maçı 1-0 kazanacağımızı söyledim. (O akşam Kidd, Manchester United'ın maçı hangi skor ile kazanacağını ilk öğrenen isim olmuştu.) Ya kibirden ya da fazla özgüvenden böyle giyinmişlerdi, bilemiyorum. Gülünç gözüküyorlardı. Mavi gömlek, kırmızı-beyaz kravat ve krem ceket. Üstüne bir de mavi çiçekler. Böyle bir şeyi kim tasarlar? Sanırım Armani'den almışlardı. Ama herhalde indirim sezonunda!"
Soyunma odalarının antrenman sonrasında dağınık bırakılmamasından, giyilen takım elbisenin rengine kadar İskoç çalıştırıcının dikkat çektiği detaylar aynı noktayı gösteriyordu: Saygı. Rakibe, kendine, işine, seninle çalışan herkese. Ve onun için hayattaki en önemli değere, yani aileye. 78 yaşındaki efsane, görevi bıraktığı güne kadar yaptığı bütün transfer görüşmelerinde her zaman oyuncunun ailesinin rahatlığını gözetti. Annelerin isteklerini yerine getirdi, hastalanan eşleri ilk arayan isim oldu. Fakat görevi bırakması, çok sevdiği oyuncuları ve aileleriyle bağlarını koparmasına neden olmadı. Rio Ferdinand, bir röportajında takımda bildiği pek çok oyuncunun her yıl düzenli olarak Sir Alex tarafından hazırlanan yılbaşı kartlarından aldığını söyledi. Ufak ama mühim bir detay. Tam da onun dikkat edeceği gibi.
Sir Alex Ferguson, efsanesi olduğu Manchester United ile birlikte kupalar kazandı, finaller kaybetti ve sayısız tecrübe yaşadı. 1986'da sıfır noktasında başlayıp 2013'te zirvede bırakırken küçük ya da büyük her adımın onu zirveye daha da yaklaştırdığını çok iyi biliyordu. Bu yüzden ne detayları atlamaktan imtina etti ne de büyük kararları vermekten çekindi. Çeyrek asır önderlik ettiği bu kulüpte zaman, birçok şeyi değiştirse de onun mirasına dokunamadı. O; 1990'larda, 2000'lerde ve 2010'larda yaptıklarıyla tarih boyunca unutulmayacak bir figüre dönüşürken zaman ona yalnızca eşlik edebildi.