socratesXreflect_alt

Erken Veda

12 dk

Murat Canbaş, çok büyük başarılar kazanıp Türkiye'de jimnastik sporunun kaderini değiştirebilirdi. Fakat hayal edilen gelecek beklendiği gibi olmadı...

1970’lerde Türkiye, sanki geçmişle gelecek arasında kalmış gibidir. ‘Tüketim’ önem kazanmıştır ama kaynaklar kıttır. ‘Vasıf’ değer görmez ama toplum çok yönlü olmaya heveslidir. Aynı anda vapur iskelelerinden klasik müzik sesleri duyulurken minibüslerde arabesk kasetleri çalıyordur. Neşeli Günler filminin karakterlerinden Ziya da jilet satmak için rahmetli başkan Kennedy’den Pele’ye geniş bir yelpazede ünlü figürlerin adlarını anar çünkü satış yapabilmek için, insanlara sevdikleri isimleri duyurmak istiyordur. Onlardan biri, jimnastikçi Nadia Comaneci’dir. İnsanların evlerinde TRT’den jimnastik müsabakalarını ve olimpiyat oyunlarını ailecek ve severek izledikleri yıllardır.

Murat Canbaş da o yıllarda doğar; 1975’te, Nadia Comaneci’nin kusursuz performansından bir, Neşeli Günler’den üç yıl önce... Sekiz yaşına geldiğinde doğup büyüdüğü Bolu’da jimnastiğe başlar. Bolu, sahip olduğu tesisler sayesinde o yıllarda (ve hâlâ) jimnastiğin merkezidir. Bolulu gençlerin, gözlerini açar açmaz jimnastiğe yönelmeleri tesadüf değildir. Fakat Murat Canbaş’ın spora başlaması tesadüfen olur. Eniştesi sayesinde kendini jimnastik salonlarında bulur. Henüz sporcu değildir, sadece kendi çapında oyunlar oynar. Farkında olmadan salto yaptığında ise civardakilerin ilgisiyle karşılaşır. Artık sporun içindedir. O kadar hızlı bir adım atar ki 15 gün içinde yarışmalara katılır.

1984 yılında, katıldığı ilk Türkiye Şampiyonası’nda birinci olur. Devamında milli takıma da seçilir ama yaşının ufak olması nedeniyle yarışmalara katılamaz. Yine de yetkililer kendisinin üzerine titrer. Katılmadığı uluslararası yarışmalara bile götürülür. Almanya’ya gider ve Avrupa Şampiyonası’nın havasını koklar. 1986 yılında ise Macaristan’da, kendi yaş grubunda dünya şampiyonu olur. 1987-1992 yılları arasında gençler kategorisinde Balkan şampiyonalarına katılır ve birçok kez kürsü sevinci yaşar.

Murat Canbaş, 90’ların başında artık birçok jimnastikçi için rol modeli olur. Bolu’da onunla beraber antrenman yapanlar ve sosyal hayatında kendisini gözlemleyenler sadece sporculuğuna değil, karakterine de hayranlık duyar. Şimdilerin federasyonu başkanı Suat Çelen, kendi döneminin en başarılı sporcularından biridir ama o da Canbaş’ı rol modeli olarak seçenlerdendir. 1978 doğumlu Çelen ile Canbaş arasındaki üç yaşlık fark, ergenlik dönemlerindeki ilişkiyi abi-kardeş seviyesinde tutar fakat seneler ilerledikçe yakın bir dostluk başlar. Çelen, eski dostunu “Çok iyi bir sporcuydu ama onun dışında da çok yönlü bir insandı. Hayata dair birçok şeye ilgi duyardı. Futbolda da yetenekliydi. Yakışıklıydı. Komikti. Özgüvenliydi. Hatta Bolu’nun o dönemdeki tek yerel kanalında spikerlik de yapardı. 15-16 yaşındayken kamera karşısında haber sunardı” cümleleriyle hatırlıyor.

Murat Canbaş, gerçekten de futbolda yeteneklidir. Boluspor’un yıldız takımında top koşturur. Ama karar verme zamanı gelince kendini salonlara bırakır. Yıllar sonra, kazandığı şampiyonlukların ardından verdiği bir röportajda, “Futbola devam etseydim belki para sahibi olur ve ün kazanırdım. Fakat böyle şampiyonlukları zor yakalardım. Bunun zevki para ile ölçülemez” ifadelerini kullanır. 1990’larda spor sayfalarının büyük bir kısmını futbol kaplar. Ancak yeni medya sayesinde herkese bir yer vardır. Tam da o günlerde Murat Canbaş, arkadaşı Suat Çelen ile beraber dönemin önde gelen programlarından Rüstem Batum Show’a konuk olur. Kadro ilginçtir. Canbaş ve Çelen’in bir yanında Maksim Gazinosu’nun yıldızı Safiye Soyman, diğer yanında Kara Kitap’ı henüz yeni çıkarmış Orhan Pamuk oturmaktadır.

1992, artık bir eşiğin atlandığı senedir. Liseden mezun olan Murat Canbaş, gençlik turnuvalarından büyükler şampiyonlarına geçiş yapar. Birçok yarışmayı kazanır. Türkiye şampiyonalarını kimselere bırakmaz. Sofya’da Balkan Gençler Şampiyonu olduktan kısa bir süre sonra Atina’da Balkan Büyükler Şampiyonası’nı kazanır. Hatta ikinci altınını hakem kararıyla kaçırır. Barfikste 9.65 puan alan başarılı sporcu ilkin şampiyon ilan edilir; ancak ev sahibi Yunanistan’ın baskısı sonucu Canbaş’ın puanı 9.55’e indirilir ve altın madalya adeta boynundan alınır.

1993, Murat Canbaş’ın senesidir. Mayıs ayında Cenevre’de düzenlenen şampiyonada Dünya Gençler Şampiyonu olur. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir jimnastikçi bu kategoride ‘dünya şampiyonu’ sıfatını kazanır. 9.387 puan alan Canbaş, Rumen Vasile Cioana ve Yunan Ioannis Melissanidis’i geride bırakır. Haziran ayında ise dünya ve olimpiyat şampiyonu İtalyan sporcu Yuri Checine’yi geçerek Akdeniz Oyunları’nda madalya kazanan ilk Türk jimnastikçi olur.

Atlama beygirinde 9.50 puan alan Canbaş, altı ay önceki hakem skandalını unutmaz. Turnuvanın ardından “Jimnastikte bir hakem mafyası var. En büyük ve en küçük puanlar değerlendirme dışı bırakıldığı için jüride iki hakemi olan ülke, en yüksek iki puanı veriyor. Biri atıldığında diğerinin farkını kapatmak için insanın göbeği çatlıyor. Mühim olan, bu tür zorluklara rağmen madalyayı alabilmek. Bunu başardığım için de gerçekten mutluyum” der ve hedefini Dünya Şampiyonası olarak belirler.

1994 yılının Nisan ayında Avustralya’nın Brisbane kentinde düzenlenen şampiyonada Murat Canbaş, atlama beygirinde finale kalır ve kendisini dünyanın en iyi sekiz jimnastikçisi arasına sokar. Yani 130 sporcuyu geride bırakır. Henüz 18 yaşındadır. Finalde 9.225 puan alarak yedincilikte kalır. Altın madalyayı ise Belarus’tan Vitali Scherbo kazanır.

Yıldız sporcuların arasında elde edilen yedincilik, Murat Canbaş’ın kariyerinin en önemli parçasıdır. Suat Çelen de bu başarıya dikkat çekiyor: “Murat birçok başarı kazandı. Arkasından gelenlere örnek oldu. İlklerin sporcusuydu, açtığı yoldan geçenler onun başarılarını tekrarladı. Ama Dünya Şampiyonası’ndaki derecesi, hâlâ geçilemedi. O başarı bugün bile en tepede duruyor. Bu da aradan geçen yıllara rağmen onun ne kadar büyük bir sporcu olduğunu gösteriyor.”

Canbaş, 1994 Dünya Şampiyonası’ndaki performansıyla Türkiye jimnastiği için bir umut olmuştu. Fakat bir ay sonra her şey sona erdi. 6 Mayıs 1994 gününü, o dönemde 16 yaşında olan Suat Çelen anlatıyor:

“O gün Ankara’dan Bolu’ya gelmiştim. Binamızın altında bir dükkân vardı. Orada tanıdıklarla sohbet ediyorduk. Bir yandan da kısık sesle radyo açıktı. Radyoda Murat Canbaş’ın adını duydum. ‘Açın sesini, bakalım bu Murat yine ne yapmış?’ dedim. Sesi açtık ve radyodaki spiker, Murat Canbaş’ın trafik kazası geçirdiğini söyledi. Murat, Bolu’da çok popüler bir insandı. Herkes onu tanırdı. Aynı zamanda çok da şakacı bir insandı. Yine bir şaka yaptığını düşündüm. İnanmadım. Ama gerçekti...”

Murat Canbaş birçok şeyi severdi. Hız da bunlardan biriydi. 6 Mayıs 1994 günü, arkadaşlarıyla çıktığı seyahatin sonunda Bolu’ya dönüyordu. Araç, şehre 6 kilometre kala aşırı hız yüzünden yoldan çıktı ve ağaçlara çarptı. Canbaş ve nişanlısı Didem Efecan, yaşamlarını yitirdi. Jimnastik dünyası ve Bolu şehri bu acı haberle yasa büründü.

Canbaş’ın yakın arkadaşı Suat Çelen, o dönem hiçbir sporcunun antrenman yapmak istemediğini ancak yabancı antrenörlerin kendilerini zorla idmana çıkarmaya çalıştığını söylüyor ve devam ediyor: “Benim adıma çok zor günlerdi. Her gün yan yana koşardık. Bir gün önce beraber idman yaptığınız insan, bir gün sonra artık yok. Bu tarifsiz bir duygu. Büyük acılar yaşadım. Girdiğim şoktan bir türlü kurtulamadım. Hatta sporu bırakmayı bile düşündüm ama onun gibi dünya çapında bir sporcu olmak için devam ettim.”

Ölümünden iki yıl sonra, 1996’da, jimnastik tarihinde Murat Canbaş adına ölümsüz bir yer açılır. İlk kez kendisi tarafından gerçekleştirilen bir hareket, yine kendi adıyla literatüre geçer ve uluslararası şampiyonalarda geçerli kılınır. Canbaş’ın atlama beygirindeki hareketini yapabilen sporcunun, 9.8 puan alması kararlaştırılır.

Her ölüm yeterince trajiktir. Fakat sporcuların ölümleri biraz daha masalsı anlatılır. Murat Canbaş, adını uzun yıllar uğraştığı spora yazdırdı. Daha fazlasını da yapabilirdi ama zamanı yetmedi.

Peki, Canbaş yaşasaydı Türkiye’de jimnastik sporu nerede olurdu? Belki Süreyya Ayhan’ın atletizme, Naim Süleymanoğlu’nun haltere sağladığı geniş çaplı katkının bir benzeri gelirdi. Belki de tek bir kişinin çabası yetersiz kalırdı. Bilemiyoruz. Her ölümden sonra bir açık kapı kalır. Bu iyi midir, yoksa can sıkıcı mıdır tartışılır ama bazen o kapıdan içeri girmek, her şeyi yeniden başlatabilir.

Yılın Sporcusu

Türkiye’nin en prestijli spor ödüllerinden biri Milliyet gazetesine aittir. Özellikle 1990’lı yıllarda merakla beklenen ‘Yılın Sporcusu’ anketi birçok sporseverin ilgisini çeker. Gazete, 1993 yılında 22 sporcuyu aday olarak sunar. Murat Canbaş da listededir. Rakipleri arasında Hakan Şükür, Derya Büyükuncu, Sinan Şamil Sam, Hamza Yerlikaya, Halil Mutlu gibi isimler yer alır. Kazanan ise o yıl Dünya Şampiyonası’nda üç altın madalya kazanıp iki dünya rekoru kıran Naim Süleymanoğlu olur.

Dostluk

1990’lı yıllarda, Türkiye ve Yunanistan arasında siyasi gerginlikler yaşanır. Ancak bir yandan da sportif dostluklar kurulur. Naim Süleymanoğlu ve Valerios Leonidis ikilisi buna bir örnektir, keza Murat Canbaş ve Ioannis Melissanidis de... İkili birçok yarışmada birbirlerine rakip olur. Canbaş’ın ölümünden sonra Melissanidis başarılarına devam eder. Elim olaydan kısa bir süre sonra çıktığı Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazanır ve “Murat yaşasaydı ben ikinci olurdum, onun yokluğunda kazandığım madalyayı içime sindiremiyorum” der. Melissanidis, daha sonra Bolu’ya gelerek madalyasını Canbaş Ailesi’ne hediye eder.

Socrates Dergi