
Beyzbolun Yeni Yüzü
10 dk
Shohei Ohtani, beyzbolun yeni yüzü olarak lanse ediliyor. Sakatlıkları geride bıraktıktan sonra 2021 sezonunda görkemli bir performans sergileyen Ohtani,yaklaşık yüz yıldır görülmemiş bir başarıyı yeniden canlandırıyor.
Kasım 1934'te Tokyo sokakları yüzbinlerce kişinin akınına uğradı. Milli bir bayram ya da kutsal bir tören yoktu. Kalabalık, üstü açık araçlarla ilerleyen konvoyu büyük bir coşkuyla selamlıyordu. Tokyo istasyonu ile Imperial Hotel arasındaki yolculuk boyunca halkın sevgi gösterisi görsel bir şölene dönüşürken, tüm tezahüratlar özellikle bir kişinin üzerinde toplanıyordu: Banzai Babe Ruth! Banzai Babe Ruth!
Japon medya patronu Matsutaro Shoriki, sahibi olduğu Yomiuri Shimbun gazetesinin satışlarını artırmak ve beyzbolu geniş kitlelere yayabilmek amacıyla Babe Ruth'un önderlik ettiği Amerikan karmasını 18 maçlık bir tur için ücreti mukabili Japonya'ya davet etmişti. Pek çok yıldız ismin bulunduğu kadroda odak noktası elbette Babe Ruth'tu. Efsane oyuncu, global etkileşimin günümüzdeki kadar yoğun olmadığı bir dönemde dahi gelmiş geçmiş en iyi beyzbol oyuncusu olarak tanınıyor ve Japonlardan büyük bir hürmet görüyordu.
Ruth'un bugün dahi sıklıkla tarihin en iyisi olarak nitelendirilmesinin ardında kırdığı rekorların ve elde ettiği başarıların yanı sıra oyunun iki yönünü de oynamaktaki mahareti yatıyor. Ruth en iyi atıcı istatistiklerinden birine sahipken, aynı zamanda en iyi vurucular arasında da başı çekiyor. Oyunun iki tarafında da elit seviyede performans gösteren başka bir oyuncuyla yaklaşık bir asırdır karşılaşılmamıştı. Ta ki Ruth'un yıllar evvel ziyaret ettiği ülkede yetişen bir genç, kendini dünyaya tanıtana kadar...
Shohei Ohtani, 5 Haziran 1994'te Tokyo'nun yaklaşık 500 km kuzeyinde bulunan Oshu şehrinde dünyaya geldi. Büyük şehirlerin çok uzağında, doğal güzellikleriyle öne çıkan bölgede sakin bir hayat yaşayan Ohtani ailesinde, baba Toru'nun beyzbol tutkusu çocuklarının hayatına da ziyadesiyle nüfuz etmişti. Üç kardeşin en küçüğü olan Shohei, ulusal seviyede badminton oynayan annesi Kayoko'nun sporcu genlerinden de faydalanarak beyzbol oynamaya başladı. Sekiz yaşından itibaren hafta sonları küçükler liginde top fırlatıp sopa sallayan Shohei, önceleri beyzbolcu olmak gibi bir hayale sahip değildi. Onun için beyzbol, sadece keyifli bir hobiydi. Küçük bir çocuk için bu spor elbette bir hafta sonu eğlencesi olabilir. Ancak ilerleyen yıllarda Shohei'nin de tatbik edeceği gibi Japon beyzbol geleneğinde durum çok da öyle değildi. Disiplinin ön planda olduğu, sonu gelmeyen antrenmanların yapıldığı, takım oyununun ana Babe Ruth kural olarak benimsendiği ve kendine has etik kuralların olduğu bir yapı söz konusuydu.

Babe Ruth
Bu yapı, dışarıdan bakan gözler için alışılmışın dışında görünebilir. Tom Selleck'in başrolde yer aldığı 1992 yapımı Mr. Baseball filmi klişeler barındıran bir komedi olmasına rağmen Japonya'daki beyzbol kültürüne dair önemli noktalara temas ediyor. Eski şaşaalı günlerini ararken yolu Japonya'ya düşen bir beyzbol oyuncusu, yeni hayatına uyum sağlamaya çalışırken kendini bir kültür çatışmasının içinde buluyor. Filmde esas kızı canlandıran Aya Takanashi'nin bir sahnede Kobe bifteği üzerine sarf ettiği şu sözler pekâlâ beyzbola da uyarlanabiliyor: "Biz dünyanın her yerinden en iyi şeyleri alıp onları 'bizim' yaparız."
Shohei de Japonlara özgü bu beyzbol kültürünün içinde büyümeye devam etti. Yıllar içinde serpildi ve her geçen gün biraz daha gürbüzleşti. Lise yıllarında beyzbolcu olmak kaderine belirgin bir şekilde yazılmıştı. Zira 1,93 cm'lik boyu, atletik yapısı, o yaştaki bir atıcıdan beklenmeyecek süratlere ulaşan atışları ve ağızları açık bırakan vuruşları ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. Dahası, aynı dönemde neredeyse kutsal bir anlam atfedilen Koshien Turnuvası'nda da boy gösterme fırsatı yakalamıştı.
Liseler arası bir turnuva olan ve 1915'ten beri devam eden Koshien öyle bir gelenek ki yüzbinlerce izleyiciyi Koshien Stadyumu'na, milyonları ise ekran başına topluyor. Hatta turnuvaya katılan oyuncular hatıra olarak stadyumdan toprak alıp yanlarında götürüyorlar. Bu turnuvaya gelmek için gösterdikleri fedakârlıklar ise Japonya'nın beyzbol geleneğini gözler önüne seriyor.
Japon beyzbolu için kullanılan Samuray beyzbolu tabiri Amerikalı yazar Robert Whiting'in The Chrysanthemum and the Bat kitabında yer verdiği üzere, tarihi 13. yüzyıla kadar dayanan Bushido anlayışına dayanıyor. Sadakat, öz disiplin, sadelik ve itaat gibi kavramları içeren bu Samuray geleneği, eğitimden iş dünyasına, politikadan suç dünyasına ve elbette beyzbola kadar hayatın her alanına nüfuz etmiş durumda. Böylesine köklü bir beyzbol kültürünün yıldız sporcular yetiştirmesi elbette şaşılacak bir durum değil. Shohei'nin yetiştiği bu dünyanın izlerini onun oyununda, sade yaşam tarzında ve kariyeri ile ilgili verdiği kararlarda da görebiliyoruz.
Liseyi bitirdikten sonra Texas Rangers, Los Angeles Dodgers ve Boston Red Sox gibi takımların radarında olan Shohei, Pasifik Okyanusu'nun karşı kıyısına geçmeye niyetliydi. Hatta Japon profesyonel beyzbol ligi olan NPB seçmelerinde onu seçmeyi düşünen takımlara da ABD'ye gideceğine dair bir mesaj vermişti. Bu durumda Shohei tercihi, takımlar için büyük bir risk taşıyordu. Çünkü genç yeteneğin ABD'ye gitmesi durumunda seçme hakları boşa gitmiş olacaktı.

Hokkaido Nippon-Ham Fighters takımının GM'i Masao Yamada bu riski alarak ilk tur seçme hakkını Shohei için kullandı. Ardından akılcı bir ikna stratejisi kurgulayan Yamada, Shohei'nin karşısına son derece hazırlıklı bir şekilde çıktı. Takıma katılması halinde oyunu iki yönlü oynayabileceğini, ABD'ye giderse pişene kadar alt liglerde oynayacağı için zor şartlarda yaşamak durumunda kalacağını ve benzer birçok argümanı detaylı bir sunum ile paylaşarak Shohei'yi Japonya'da kalmaya ikna etti.
Büyük beklentilere rağmen Shohei'nin liseden gelir gelmez NPB'de esip gürlediği düşünülmesin. Profesyonel ligde elbette üst düzey bir rekabet söz konusu ve genç oyuncuların öğreneceği çok fazla şey var. Shohei de ilk sezonunda NPB'deki oyun seviyesine alışmakta güçlük çekti. Ancak zaman geçtikçe yetenekleri ve çalışma azmi onun beklentileri fazlasıyla karşılamasını sağladı. Ligde beş sezon geçiren Shohei birçok ödülün yanı sıra hem şampiyonluk hem de en değerli oyuncu olma başarılarını tattı. Artık onun için hayallerinin peşinden gitme vakti gelmişti.
"Merhaba. Ben Shohei Ohtani." Shohei'nin MLB seyircileriyle resmi olarak tanışması 2017'nin Aralık ayında bu sözlerle gerçekleşmişti. Los Angeles Angels kurmayları onu ABD'ye davet ederken oyunun iki yönünü de oynayabileceğini vadetmişti. Shohei, ABD'ye gelmek için 25 yaşına kadar beklemiş olsaydı 200 milyon dolarlık bir kontratın sahibi olabilirdi ancak yeteneklerine o kadar çok güveniyordu ki 25 yaşını beklemeden NPB'den ayrılarak minimum kontrata Los Angeles Angels'a imza attı.
2018'de çaylak sezonuna harika bir başlangıç yaparak beyzbol seyircilerini heyecanlandıran Japon yıldız, bir buçuk ay sonra atış yaptığı elinden sakatlandı ve uzun bir süre atıcı olarak oynayamadı. Çaylak sezonunda 162 maçın 104'ünde sahada yer alan Ohtani, atıcı olarak ise sadece on maçta sahaya çıkabilmişti. Buna rağmen gösterdiği performansla beğeni topladı. Vurucu yönüyle öne çıkarak sezonu 22 home run ile tamamladı ve American League'de yılın çaylağı seçilmeyi başardı. Sonraki iki yılda yine sakatlıklarla boğuşan Shohei, bu dönemde atıcı pozisyonunda neredeyse hiç oynamadı.

Shohei 2021 yılında ise modern dönemde hiç görülmemiş bir performansa imza attı. Sezonun ilk maçına atıcı olarak başlayan, vuruş listesinde ikinci sırada sahaya çıkıp, üzerine bir de home run yaparak Babe Ruth'tan sonra bunu başaran ilk oyuncu oldu. Sezonu sağlıklı bir şekilde tamamlayarak 155 maça çıkan Shohei tam 46 home run ile en fazla home run yapan oyuncular sıralamasında üçüncü sırada yer aldı. 23 maçta da atıcı olarak görev yapan oyuncu, rakiplerine maç başına sadece 3,18 koşu izni vererek elit bir performansa imza attı. Oyunun iki yanında da harikalar yaratan sporcu önce All-Star seçildi, daha sonra ise en iyi hücum oyuncularının yer aldığı Silver Slugger listesinde kendine yer buldu. Hiç kuşkusuz şu ana kadarki kariyerinin en büyük başarısına ise oybirliğiyle American League MVP'si seçilerek ulaştı.
Hayatımda gördüğüm en iyi oyuncu. 900 feet'lik vuruş yapıp, 99 millik atış yapabiliyor. Bunu yapabilen başka kim var?" Eski MLB oyuncularından CC Sabathia, Shohei hakkındaki düşüncelerini böyle özetliyor. Shohei yüz yılda bir görülen sportif bir anomali. Yıllar evvel Babe Ruth'un Japonya'ya giderek beyzbola olan ilgiyi artırmasına benzer bir şeyi, Japonya'da büyüyen bir beyzbolcu, -izlenme oranları son dönemde gerileyen bu sporun yeni yüzü olarak- ABD'de gerçekleştiriyor.
Beyzbol meraklılarının onun için uygun gördüğü 'Shotime' lakabı oldukça güzel bir seçim ancak bu performansını birkaç yıla yayması durumunda, kelimenin tam anlamıyla 'Mr. Baseball' olarak nitelendirilmesi hiç de yersiz olmaz.