Mutluluk

8 dk

Borussia Dortmund'un 1997'deki zaferi, Şampiyonlar Ligi tarihinin en özel anlarından biridir. Stephane Chapuisat'yla o günleri andık. Ve biraz da sonrasını…

İsviçre'de emekli bir spor yıldızı olmak zordur. Gördüğünüz muamele diğer ülkelere göre farklıdır. Neyse ki Chapuisat'nın efsane statüsünde olduğu bir başka ülke var: Almanya. Bunu da elbette 100'ün üzerinde gol attığı Dortmund günlerine borçlu. Bugünlerde Young Boys'ta gözlemci ekibinin başında bulunan Chapuisat'yı yakalamışken sözü Şampiyonlar Ligi günlerinden açtık.

Güzel zamanları yâd ederek başlayalım. Dortmund günlerinizi düşündüğünüzde aklınıza gelen ilk an hangisi?

1997 yılında Münih'te Juventus'a karşı kazandığımız Şampiyonlar Ligi zaferi. Olağanüstü bir dönemi taçlandırdığımız andı. Dortmund'da kariyerimin en güzel yıllarını geçirdim. Takımda yakaladığımız birliktelik en büyük gücümüzdü. Manchester United'la oynadığımız yarı final müsabakaları ve sonrasındaki finalde yenilmez olduğumuzu hissediyorduk. Dayanışmanın büyük zafere giden yolu açacağının farkına varmıştık.

Dortmund taraftarları için kulüp efsanelerinden birisiniz. Peki siz kendinizi bir efsane olarak görüyor musunuz?

Bunu söylemek zor. İsviçre'de 'efsane' gibi kalıplar pek kullanılmaz. Burada eski sporcular diğer ülkelerdekine kıyasla biraz daha farklı değerlendirilir. Her hâlükârda Borussia Dortmund gibi bir kulübün tarihinde büyük bir role sahip olmaktan ve kazandığımız başarılardan gurur duyuyorum. O büyülü taraftarla birlikte yaşadığımız tüm duygusal anları asla unutamam.

'Efsane' kelimesine mesafelisiniz ama 1997'de Dortmund'u ve 2001'de Bayern Münih'i Avrupa'nın zirvesine taşıyan Ottmar Hitzfeld için bu kelimeyi kullanır mıydınız?

Kesinlikle. Sadece beş yıl içinde iki Şampiyonlar Ligi kupası kazanması bile her şeyi anlatıyor. Olağanüstü bir teknik direktördü ve onun yönetiminde çalışmak müthişti.

Ottmar Hitzfeld'i özel kılan neydi?

Hitzfeld, tüm soyunma odasını harekete geçirebilirdi. İnsani ilişkilerde müthiş bir hassasiyete sahipti; vidaları ne zaman sıkıp ne zaman gevşeteceğini çok iyi biliyordu. Tarifsiz bir yetkinlikten bahsediyorum burada. Tabii o zamanki teknik ekiplerin şimdiki kadar geniş olmadığını unutmamanız lazım, dolayısıyla omuzlarındaki yük normalden de ağırdı. Beni en çok şaşırtan özelliği öngörü becerisiydi; işlerin nasıl ilerleyeceğini çok iyi kestirir ve buna göre planlar yapardı. Birçok antrenörde bunu göremezsiniz ve bana kalırsa Ottmar'ın en önemli özelliklerinden biri buydu.

Etrafına alacağı kişileri de iyi seçtiği söylenir, katılır mısınız?

Tartışmasız. Michael Henke ile yaptığı işbirliği başarımızın anahtarıydı, birbirlerini kusursuz biçimde tamamlıyorlardı. Çok fazla konuşmalarına gerek yoktu; bazen bir bakışma anlaşmalarına yetiyordu.

Bir Hitzfeld Okulu mezunu olarak orta veya uzun vadede teknik direktörlük hedefiniz var mı?

Hayır, takım çalıştırma hedefim yok. Teknik direktör olmak aynı zamanda büyük sorumluluk demek; bunu istemiyorum. Hiçbir zaman patron olmak istemedim.

Sıradan bir iş gününüz nasıl geçiyor?

Belirlediğimiz oyuncular hakkında fikir sahibi olabilmek adına televizyonda birçok maçı izliyorum. Aynı zamanda ilgi çekici oyuncuları keşfetmek için İsviçre'yi boydan boya geziyorum. Young Boys kulübü olarak önceliğimiz İsviçre ve amacımız sıradışı yeteneklerin birini bile gözden kaçırmamak. Böyle bir yetenek bulduğumuzda da oyuncu ve temsilcileriyle iletişim kuruyorum. Forvet antrenörlüğüne gelirsek, tecrübelerimi oyuncularımıza aktarıyorum. İşimi bana mutluluk veren bir karışım olarak özetleyebilirim.

On ya da yirmi yıl sonra da bu görevleri yerine getirmek ister misiniz ya da başka planlarınız var mı?

Bahsettiğiniz kadar uzun bir dönemin ardından neler olacağını kestirmek güç fakat hayatımdan şimdilik çok memnunum. Her sabah yüzümde gülümsemeyle işe gidiyorum. Demek ki seçimlerimi doğru yapmışım.

Sizin döneminizden sonra oyunda forvetlerin rolü ne kadar değişti?

Günümüz forvetlerinin işi daha zor; genellikle en uçta yalnızlar, daha çok koşmak zorundalar. Bir forvet için yanında partnerinin olması her zaman avantajdır. Mesela Dortmund yıllarımda Karl-Heinz Riedle'la oynayınca çok mutlu olurdum. Ek olarak oyun genel anlamda çok hızlandı, bireysel çalışmalar artık daha da önemli.

Aktif golcüler arasında en çok hoşunuza giden isimler kimler?

Robert Lewandowski modern hücumcular için bir prototip âdeta; her şeyi yapabiliyor. Ronaldo ve Messi'ye değinmiyorum, onlar bariz şekilde başka gezegenden ama klasik forvet tanımına uyduklarını söyleyemem. Edinson Cavani'yi de çok beğeniyorum. Zlatan Ibrahimovic'in Paris Saint-Germain'den ayrılmasından sonra gerçek potansiyelini gösterdi. Bana göre dünyanın sayılı forvetlerinden biri.

Peki size göre tüm zamanların en iyi futbolcuları kimlerdi?

Hemen aklıma gelenleri sıralayayım; Michel Platini, Diego Maradona ve Zinedine Zidane.

Hepsi topla oynamayı seven, büyük 10 numaralar.

Müthiş tekniğe sahip, izleyenlere hayaller kurduran oyunculara bayılıyorum. Bu isimler oyuna sihirli anlar hediye ettiler, insanlar böyle anlara tanıklık edebilmek için stadyumları dolduruyor. Üçü de benzersizdi.

Diğer spor dallarından hangi isimler sizde aynı etkiyi bıraktı?

Boris Becker beni her zaman büyülemiştir; kazanma arzusu, oyuna yaklaşımı, gücü… Son derece özgündü. Buz hokeyi yıldızı Wayne Gretzky'nin de sansasyonel bir karizması vardı. Gretzky'yi izlerken her an müthiş bir şey yapabileceğini bilirdiniz.

Kusura bakmayın ama bir İsviçreli olarak Federer'den bahsetmediniz.

Ah, elbette. O da inanılmaz. Bu yaşında hâlâ en üst seviyede oynamak, hâlâ Grand Slam zaferi kovalamak çok büyük başarı. Her İsviçreli, Roger ile gurur duyar.

Çeviri: Furkan Karasoy

Socrates Dergi