Halley

3 dk

Bir daha onun gibisine rastlamamız pek mümkün görünmüyor. Önümüzdeki sayfalarda, tüm ülkenin hayatında iz bırakan bu kahramana bir saygı duruşunda bulunmaya çalıştık. Bazılarımız bu izleri anlattık, bazılarımız da yine Naim'le yolları kesişen büyüklerimize danıştık…

Michael Jordan, Diego Armando Maradona, Muhammed Ali ve Naim Süleymanoğlu… Socrates'in 'Kahramanlar' temalı ilk sayısı için toplandığımızda masaya dökülen ilk isimler böyleydi. İlk üçünü kapağımıza taşıdık, en geniş yeri ise sonuncusuna ayırdık. Çoğumuz, yaşı gereği ne meslekteki büyüklerimiz gibi Naim'in nefes kesen kaçış hikâyesine tanıklık edebilmiş ne de Seul'deki ilk altın ile gururlanabilmiştik. Ama Naim'in yarattığı rüzgâr yine çoğumuzun çocukluğunu yaşadığı 90’lı yılların tamamına damga vurmuştu ve en kötü ihtimalle dört yılda bir, onun başrolünde olduğu büyük heyecanlar yaşamıştık. Halley kuyruklu yıldızı gibi bir şeydi sanki Naim; öyle her dakika görmesek de namının büyüklüğünü bilirdik ve adı geçtiğinde hayat durur, biz ona bakardık.

Kendi adıma da Naim Süleymanoğlu isminin uzun yıllar benim için aşağı yukarı böyle bir anlam ifade ettiğini söyleyebilirim. Ne ona özenip haltercilik oynayacak kadar Naim hayranıydım ne de o dört yıllar arasında geçen sürece vakıftım. Kayıt cihazımızı onun hikâyesini çok daha yakından takip etmiş Attila Gökçe, Tayfun Bayındır, Kenan Nuhut, Ercan Taner, Güven Göktaş ve Valerios Leonidis gibi isimlere uzattığımız o dosya sürecinde, Naim'in aslında sandığımdan da çok daha büyük bir figür olduğunu ancak fark edebildim. Ve aslında 'kahraman' deyince aklımıza gelen ilk Türk sporcu olmasının arkasındaki sebepleri, ancak o zaman gerçekten anlayabildim.

Elbette, filmlerde gördüğümüz türden bir kahramanlık değildi bu. Her ne kadar hikâyesi, en destansı filmlere konu olacak çok sayıda ögeyi içinde barındırsa da tüm büyük başarılarının yanında zaafları, kaybedişleri de olan bir insandı Naim. Bu dergiyi çıkardığımız süre zarfında, onun hayatının kayıp bir dönemindeydik. Keşke bu dergiyi onun Seul'deki, Barselona'daki, Atlanta'daki ve hatta Sidney'deki maceraları sırasında çıkarıyor olsaydık ama maalesef, bir efsanenin köşesine çekilerek ortadan kaybolduğu yıllara denk geldik. Röportaj yapmak istediğimizde kapısını çaldığımız eski dostları, bunu başaramayacağımızı, Naim’in küskün olduğunu söyledi. Denedik, yapamadık. Geride kalan üç yıla yakın sürede onu zaman zaman hatırladık, zaman zaman da unuttuk. Ama ilk sayı toplantısında, 20 yıl önce ya da muhtemelen 20 yıl sonra da 'spor kahramanları' denildiğinde yaşadığımız ülkeden aklımıza ilk gelecek ismin o olduğunu hiç unutmadık.

Ekibimizde, dünyaya yaklaşık olarak 76 yılda bir uğrayan Halley kuyruklu yıldızının 1986 yılındaki son ziyaretini hatırlayan yalnızca iki kişi var. Ömrü yetenlerimiz, belki de onunla 2061 yılındaki bir sonraki turunda karşılaşacak. Türk sporunun en parlak yıldızına ise çocukluğumuzda da olsa denk gelebildik ve bir daha da onun gibisine rastlamamız pek mümkün görünmüyor. Önümüzdeki sayfalarda, tüm ülkenin hayatında iz bırakan bu kahramana bir saygı duruşunda bulunmaya çalıştık. Bazılarımız bu izleri anlattık, bazılarımız da yine Naim'le yolları kesişen büyüklerimize danıştık… Arkasında bıraktığı bütün bu yolculuğu, keşke onunla da konuşabilseydik...

Socrates Dergi