N'ayır, N'olamaz!

4 dk

“N’ayır, n’olamaz!” repliğiyle akıllara kazınan Abdurrahman Palay'ın yetenekli olduğu alanlardan biri de futboldu

“İşte ayrıldığımız nokta bu Haceli kardeş. Ben korku değil, artık sevgi ve saygı istiyorum!”

1971 yapımı Acı filminin başkarakteri Çiçek Ali, kötülüğü körükleyen Haceli’ye böyle verir cevabını. Her harfi pes bir şekilde tonlanan mesajın kahramanı Yılmaz Güney olsa da kulaklarda yankılanan ses Abdurrahman Palay’a aittir. Radyo oyunları seslendirerek başladığı kariyerini tiyatro ve sinemada oynadığı başrollerle süsleyen Palay, birçok jönün sesi olarak Yeşilçam’a da afili bir imza bırakır. Usta tiyatrocunun yetenekleri bunlarla sınırlı değildir üstelik. 1940’ların başında, futbol sahalarında da tıpkı sahnelerde olduğu gibi fırtınalar estirmiştir...

Suriçi’nin köklü takımlarından Davutpaşa Kulübü, Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nin avlusunu mesken tutmuştur antrenman için. Kendini belli eden genç topçulardan biri de Abdurrahman Palay’dır. Kahverengi-Kavuniçi renkli formayı sağ haf mevkiinde terleten istidatlı genç izleyenlerin beğenisini toplasa da futboldan öte sevdalar vardır kalbinde. Kulübün kadim isimlerinden Necati Civez, “Kahvede hep kitap okurdu, aklı maçlardan çok tiyatrodaydı. Bu nedenle ne idmanlara ne de maçlara düzenli biçimde gelirdi” sözleriyle Palay’ın büyük tutkusunu belirtir. Tevatüre göre, kulübün müsabakalarına iştirak eden taraftarın da bu öncelikten şikâyetçi olduğu ve geç kaldığı maçlarda, “Dümbüllü’yü getir!” bağrışlarının duyulduğu da söylemler arasındadır. Zaten Abdurrahman Palay da yüreğinin sesini dinleyecek ve tiyatro kariyerine sımsıkı sarılacaktır ilerleyen yıllarda.

1940’lı yılların ortalarında bir yandan Sirkeci’deki Büyük Postane’de memurluk görevini icra eden Palay, bir yandan da radyo tiyatrolarında seslendirme yapmaktadır. Ekrem Reşit Rey’in keşfi ile tiyatroya transferi gerçekleşir ve 1950’lerde hem başrol hem de jön ses olarak beyaz perdede adını duyurur. Tarihler 28 Haziran 1953’ü gösterdiğinde bir kez daha eski sevdası futbolla kesişir yolları. Sahne sanatkârları ile spor yazarları arasında oynanan gösteri maçında; İsmail Dümbüllü, Sadri Alışık ve Aziz Basmacı gibi şöhretlerle aynı sahayı paylaşır. Futbola dönüş hikâyelerinin belki de en ilginci 1958’in 16 Kasımı'na tekabül eder. Sarıyer karşısında kadro kurmakta sıkıntı yaşayan Davutpaşa’nın santrforu, meşhur jön Abdurrahman Palay’dır.

İlerleyen yıllarda futbolla bağını seyirci statüsünde sürdüren usta, 1960 ve 1970’lerde birçok jönü seslendirerek bu isimlerin kariyer basamaklarını tırmanmasında önemli rol oynar. Yılmaz Güney’in ‘Çirkin Kral’, Fahrettin Cüreklibatur’un Cüneyt Arkın olarak Yeşilçam’da sükse yapmasında Abdurrahman Palay’ın sesinin payı büyüktür. Fakat bu yükseliş, 1980’lere gelindiğinde tepetaklak olacak, seslendirmeyi bırakmasıyla da son bulacaktır. Yakınındakilere göre bunun en büyük nedeni, yıllardır süregelen esrar kullanımıdır. Hatta ilerleyen yıllarda Yeşilçam ile iyiden iyiye özdeşleşen meşhur “N’ayır, n’olamaz!” cümlesi de esrar etkisi altındayken çıkıvermiştir ağzından. 2002 yılında hayata veda edene dek, gözden ırak, sessiz sedasız bir yaşam sürer. Ardından, hızlı geçmiş bir ömrün olumsuz sonuçları sinema çevrelerinde dilden dile dolanır.

Bütün bunların üstüne Palay’ın futbol kariyerini sonlandırmadığı bir senaryo yazsak, karşımıza iki seçenek çıkardı muhtemelen; ya malum zaaflarıyla yeteneğine ihanet eden bir yıldızı ya da yıldızları yücelten bir dinamoyu anlatıyor olurduk. Topçu Palay hangisi olurdu, siz karar verin…

Bu yazıda Uğur Ün'ün Abdurrahman Palay'la ilgili makalesinden faydalanılmıştır.

Socrates Dergi