
Yolcu
12 dk
NBA takipçileri takas dönemini merakla bekler ve büyük taşların yerinden oynamasını ister. Oyuncular için ise bu durum her zaman o kadar iç açıcı değil...
NBA’de takas döneminin son günü, bu sezonluk beklenen dalgalanmayı yaratmadı. En büyük dinamolardan DeMarcus Cousins, All-Star hafta sonu kapanmadan New Orleans’ın yolunu tutunca, son gün için gözler Jimmy Butler ve Paul George’a çevrildi. Elindeki geniş draft hakları ve Doğu Konferansı’ndaki zirve yarışı, bu iki isim için Boston Celtics’in bir hamle yapabileceğini işaret ediyordu. 23 Şubat Perşembe günü Celtics taraftarları, bu tür haberleri herkesten önce duyurmasıyla nam salmış Adrian Wojnarowski’nin Twitter sayfasını defalarca yenileseler de beklediklerini bulamadılar. Genel menajer Danny Ainge’in sessizliği, Butler ve George’un evde kaldıkları anlamına geliyordu.
Büyük taşlar yerinden oynamasa da Nerlens Noel, Lou Williams, P. J. Tucker gibi isimler perşembe günü yeni adreslerine doğru yola çıktılar. O gün telefonu çalan isimler arasında Taj Gibson da vardı. TNT’den David Aldridge’a verdiği röportajda Gibson, o telefonu aldığında aklından geçenleri “Telefonunuz çalıyor ve anında, şehirde geçirdiğiniz tüm o yıllar boyunca yapmak istediğiniz ama yapmadığınız şeyleri düşünmeye çalışıyorsunuz” diye hatırlıyor. “Vedalaşmam gereken kişileri düşünürken uçağı yakalamak için önünüzde dört-beş saat kaldığını anlıyorsunuz. Neye ihtiyacınız olacağını bilmeden, dağınık da olsa eşyalarınızı valize tıkıştırmaya başlıyorsunuz. Tüm o zaman boyunca hâlâ şoktasınız; yeni bir şehir, yepyeni bir başlangıç. Tıpkı okulun ilk günü gibi, ne bekleyeceğinizi bilemiyorsunuz.”
NBA’deki ilk yedi buçuk senesini Chicago Bulls’ta geçiren 31 yaşındaki dört numara için bu yolculuk, pek alışık olmadığı bir durum. Derrick Rose MVP olurken ve Bulls, Tom Thibodeau yönetiminde Doğu Konferansı Finali’ne çıkarken, Taj Gibson oradaydı. Bu ikili istenmeyen adamlar ilan edilip kapı dışarı edilirken, Gibson yine parkede savunma sertliğine katkı verip diğer potada orta mesafe atışlardan isabet çıkarmayı sürdürüyordu.Ev baştan sona yenilense de o hâlâ köşede asılı duran eski bir tablo gibiydi. Ancak çalan bir telefon, son aile yadigârının da çöpe atıldığını gösteriyordu.
Duvarında asılı geçirdiği o yılların ardından Gibson, evden uzakta olmaya henüz alışabilmiş değil. Doug McDermott ve ikinci tur draft hakkıyla birlikte Cameron Payne, Anthony Morrow ve Joffrey Lauvergne karşılığında Oklahoma City’nin yolunu tutan oyuncu, bugünlerde gecelerini bir otelde geçiriyor ve kendi ifadesiyle, biraz huzursuz gibi: “Otelde yaşamak çılgınca bir his; temizliğe gelen insanların adlarını öğrenmek ve her gün birilerinin yatağımı toplaması bana çok garip hissettiriyor.”
Elbette Gibson, bu hisleri yaşayan tek NBA oyuncusu değil. Her yıl birçok profesyonel basketbolcu yeni şehirlere yelken açıyor. Bir bakıma, Gibson gibileri şanslı dahi sayabiliriz. En azından evleri gibi hatırlayabilecekleri takımlarda uzun yıllar geçirdiler. Kimi oyuncular ise evleri olarak görebilecekleri bir takım arayışıyla sürekli uçak değiştirdiler. Bu sezon başında Detroit Pistons’la üç yıllık sözleşme imzalayan Ish Smith, NBA’deki ilk altı sezonunda dokuz farklı takımın formasını giydi. Yetmezmiş gibi, Houston Rockets ve Philadelphia 76ers ile iki farklı dönemde yolları kesişti.
2010 NBA Draft’ında seçilmeyen Wake Forest Üniversitesi çıkışlı Smith, aynı yaz Houston Rockets’la anlaştı. Gelişim Ligi ile NBA arasında mekik dokuduğu altı ayın ardından Shane Battier ve DeMarre Carroll merkezli bir takasın yan ürünü olarak Memphis Grizzlies’in yolunu tuttu. Yaklaşık on ay sonra serbest bırakıldığı Grizzlies macerasını bir aylık Golden State Warriors yolculuğu takip etti. Akabinde imza attığı Orlando Magic’ten 2012-13 sezonunda Milwaukee Bucks’a takas edilen Smith, bir sonraki sezon başlarken yine bavulunu hazırlamak zorundaydı. Alışık olmadığı şekilde, bir tam sezonu tek bir takımla geçirdikten sonra Phoenix Suns tarafından serbest bırakılan Smith, 2014 yaz döneminde Rockets’la yeniden anlaşsa da normal sezon başlamadan takımdan gönderildi ve yeni durağı Oklahoma City Thunder oldu.
.jpg)
2014-15 sezonu takas döneminin son haftasında New Orleans Pelicans’a yollanan, orada istenmeyince Philadelphia 76ers’a imza atan basketbol seyyahı, sezon bitiminde en iyi bildiği işi yapıp yine bavulunu topladı. Washington Wizards’la sezon öncesi imzaladığı kontrat normal sezon başlamadan feshedilince haklarını yeniden Pelicans aldı ve iki ay sonra iki ikinci tur hakkı karşılığı Smith’i 76ers’a yolladı. Genel menajer Sam Hinkie sonrası dönemde takımda top taşıyacak birine ihtiyaç duyan 76ers’taki vaziyeti lehine kullanmayı başaran Smith, geçtiğimiz sezonda kalan 50 maçın hepsine ilk beşte başlayıp 14.7 sayı ve 7 ribaund ortalamaları yakalayınca bu sezon başında Pistons’tan üç yıllık kontratı cebine koydu.
Yorucu görünüyor değil mi? Siz bir de bunu Smith’e sorun. Bu sezon 8.2 sayı ve 5.2 asist ortalamalarıyla oynayan guard o yılları, philly. com’dan Keith Pompey’e “Uzun bir süre, bavulumla göçebe gibi yaşadım” diye anlatıyor. Oradan oraya sürüklenirken ortalama basketbol takipçileri tarafından benimsenmesi de kolay olmamış. Phoenix Suns forması giyerken tanıştığı bir kız Smith’i tanımayınca, kendisine mesleğinin skorbord görevlisi olduğunu söylemiş. Karşılığında duyduğu ise şu olmuş: “Beni bir Suns oyuncusuyla tanıştırabilir misin?”
Zorlu günler, en azından şimdilik, geride kalmış gibi. Sezon başında Reggie Jackson’ın sakatlığı sebebiyle 21 maça ilk beşte çıkan Ish Smith, 10.8 sayı ve 6.4 asist ortalamaları tutturup Pistons’ı 11 galibiyetle play-off potasında tutmuştu. Sezonun geri kalanında bench’e çekilse de Reggie Jackson’ın beklentilerin altında kalan performansı sayesinde, şu sıralar Ish Smith’in ilk beşte başlaması gerektiğini düşünen Detroit’lilere rastlamak mümkün. Kısacası Smith, altı yıllık arayışın ardından kendisini evinde hissedebileceği bir adres bulmuşa benziyor.
Tüm NBA kariyeri forma değiştirmekle geçen örnekler de yok değil. 1995 NBA Draft’ının bir numara seçimi Joe Smith, yolculuğun ne demek olduğunu iyi biliyor. 16 yıllık NBA kariyerinde tam 12 farklı takımda forma giyen Smith, kariyerinin başında Minnesota’da uzun yıllar geçirmeyi planlıyordu. Golden State Warriors tarafından seçildikten üç yıl sonra, kısa süreli bir Philadelphia 76ers macerası yaşayan oyuncu, ardından tartışmalı bir kontrat ile Minnesota Timberwolves’a imza attı. Birkaç ay önce Warriors’ın 80 milyon dolarlık kontrat uzatma teklifini reddeden Joe Smith, market değerinin çok altında bir meblağ olan 1.75 milyon dolar karşılığında, hem de bir yıllığına Timberwolves’la anlaştı.
2000 yazında, art arda üçüncü kez bir senelik kontrata imza atmaya hazırlanırken ise beklemediği bir şey oldu. Bağlı bulunduğu menajerlik şirketinde bir ayrılık yaşanıyordu. Eric Fleisher’den ayrı çalışmaya karar veren Andrew Miller, Kevin Garnett ve Joe Smith’i de portfolyosuna dahil edince bu ayrılık süreci mahkemeye taşındı. İncelenen belgeler arasında sadece Smith’in değil, Timberwolves ve Kevin Garnett’in de geleceğini etkileyecek bir anlaşma vardı. Dönemin Timberwolves Genel Menajeri Kevin McHale ve takım sahibi Glen Taylor’ın dâhil olduğu masa altı bir anlaşmaya göre Minnesota, üç yıl market değerinin altında oynaması karşılığında, üç sezon sonunda Bird haklarını kazanacak Smith’e 86 milyon dolarlık bir kontrat verecekti. Salary cap kurallarını hiçe sayan bu anlaşma, McHale ve Taylor’ın bir süre hak mahrumiyeti cezası almasına, Smith’in Bird haklarını ve 86 milyon dolar hayallerini kaybetmesine ve Timberwolves’un gelecek beş draft’taki birinci tur haklarını yitirmesine yol açtı.
NBA tarihinin en sert cezalarından birinin lekesi, Smith’in kariyerini gölge gibi takip etti. Çok kez bu usulsüzlüğün merkezinde görülen Smith, kendisini eleştirilerin odağında buldu. O anlaşmanın laneti midir bilinmez, geri kalan kariyeri de yeni formalara alışmaya çalışarak geçti. Detroit, Milwaukee, Denver, Chicago, Cleveland, Oklahoma City, Atlanta, New Jersey ve Los Angeles, kariyerinde yolu düşen diğer şehirler oldu. Maryland Üniversitesi’yle kolej basketbolunda yılın oyuncusu seçildiği günlerde beklenen noktalara ise hiçbir zaman gelemedi.
Smith gibi 12 farklı takımda NBA maçına çıkmış üç isim daha var. Chucky Brown ve Tony Massenburg, kariyerlerinde sırasıyla 5.9 ve 6.1 sayı ortalamaları tutturdular ve spot ışıklarını üzerlerine çekemediler. 12’ler kulübünün diğer ismi Jim Jackson’ın hikâyesi ise bambaşka.
1992 Draft’inde Dallas Mavericks tarafından dördüncü sırada seçildikten sonra çaylak kontratında alacağı para için uzun süre kulüple anlaşamayan Jackson, ilk sezonunda yalnızca 28 maçta parkeye çıkabildi. Bu dar zaman aralığında yine de sahip olduğu potansiyeli gösterircesine 16.7 sayı, 4.4 ribaunt ve 4.7 asist ortalamaları tutturmayı başardı. Takip eden iki sezon sırasıyla Jamal Mashburn ve Jason Kidd’i seçen Mavericks’in umutlanmak için bolca sebebi vardı.
.jpg)
Ancak Mavs’in hayalini kurduğu ‘3 J’ dönemi, bir türlü gerçek anlamıyla parkeye yansımıyordu. Kidd’in çaylak yılı olan 1994-95 sezonunda yedi maçta 37 ve daha fazla sayı atmayı başaran Jackson, koç Dick Motta’nın sisteminde kendi deyimiyle en rahat şutlarını kullanıyor, sezonun ilk 51 maçında 25.7 sayı ortalaması tutturuyordu. Yaşadığı bilek sakatlığı Şubat ayında sezonu kapamasına yol açsa da sayı krallığında beşinciliği elde ediyordu.
Takip eden sezon ise sakatlık sırası bir diğer J’e gelmişti. Tüm sezon yalnızca 18 maça çıkabilen Jamal Mashburn’ün yokluğunda Dallas, yalnızca 26 galibiyet alabildi. Mavs’in geleceğini değiştiren olay da bu sezon yaşandı. Medyada Jim Jackson ve Jason Kidd’in bir aşk hikâyesi yüzünden birbirine girdiği konuşuluyor ancak iki oyuncu olayı yalanlıyordu. Sıkça anlatılan hikâyeye göre şarkıcı Toni Braxton, daha önce Kidd’e söz vermesine rağmen akşam yemeğine Jackson’la birlikte çıkınca iki oyuncu arasında ipler kopmuştu. Kidd ve Jackson, bu olayı bugüne dek kabul etmedi fakat Jamal Mashburn, Braxton’ın iki takım arkadaşının arasını açtığını söylemekten çekinmedi: “Tüm bu olaylar, gelecek yıllarda ortaya çıkacak oldukça iyi bir basketbol takımına mal oldu.”
Takip eden yıl üç oyuncu da takas edilirken yolculuğu en uzun süren isim Jackson oldu. Dallas’ta tüm kariyerini geçirmeyi planlayan ve o dönem satın aldığı evi 20 sene daha elinden çıkarmayan Jackson, kariyerinin kalan dokuz buçuk yılını 11 farklı takımda geçirdi. Jason Kidd ise yıllar sonra döndüğü Mavericks’le 2011’de NBA şampiyonluğu yaşadı.
Taj Gibson da evi gibi gördüğü Chicago’dan ayrıldıktan sonra kariyerinin geri kalanını Jackson gibi takım takım gezerek mi geçirecek, bugünden kestirmek zor. Öyle bir durumda zorlanacağı ise kesin. İlk haftalarda Oklahoma City’de setlere alışması bile kolay olmamış mesela; kendisini Bulls’taki savunma setlerini söylerken bulduğunu ve hücumdaki perdelerden sonra sık sık yeni takım arkadaşlarından özür dilediğini itiraf etmekten çekinmiyor. Zaman, bu açıdan Gibson’ın ilacı olacaktır. Ancak hâlâ Bulls’un felaket oynadığı maçlardan sonra -ki bu sezon sayıları hiç az değil- sitemkâr tweet’ler attığını görebilirsiniz. Ne de olsa gurbete alışmak, evini unutmak anlamına gelmiyor.