NBA'in Miladı
14 dk
Geldiler, gördüler, birbirlerini yendiler. Peki Bird ile Magic’in 37 yıl önce başlayan rekabeti NBA’i nasıl değiştirdi?
Eğer NBA’de bir milat varsa bu kesinlikle 1979 olmalı. Evet, ABD’de profesyonel ligin kuruluşu 1949-1950 sezonuna denk geliyor ama 1979-1980’e gelene kadar geçen 30 sezonun yarı-profesyonel olduğunu söylemek mümkün. Sadece tabir olarak değil, gerçekten yarı profesyoneldi NBA. Oyuncular son derece düşük ücretler alırken pek çoğu basketbol dışında ek işler yapmak zorundaydı. Yıldız oyuncular bile sakatlık ve yaz dönemlerinde ikinci işlerde çalışıyordu. Lige ilgi üç-dört şehir dışında düşük, medyada verilen yer az, gelirler ve atfedilen önem epey alt seviyelerdeydi.
1970’lerle birlikte iletişim ve ekonomik refah arttıkça basketbol gibi bir eğlenceye duyulan ilgi ve kaynak da arttı. Ancak bunu kaldıramayan organizasyon ve oyuncular yüzünden bu bir ilerlemeye değil de aksine büyük bir yozlaşmaya dönüştü. Oyuncuların, yeni gelen kısmi şöhret ve parayı hiç kaldıramadığı, uyuşturucu kullanımının zirve yaptığı bir döneme girildi. Öyle ki Darryl Dawkins, biyografisinde o yıllarda bench’te kokain kullanıldığını bile itiraf eder.
Özetle; saha içinde rekabet ikincil plana atılmış, basketbolcuların birbirine ve oyuna saygısı sınırlı bir yapıya dönüşmüştü. Haliyle basketbol seviyesi de yerlerdeydi. 70’li yılların ikinci yarısı, NBA tarihinin en gelişigüzel şampiyonluklarına tanıklık etmişti. İyi olan değil de daha az kötü olan, beladan daha uzak duran takımlar, sınırlı yeteneklerle şampiyon oldular.
Spot ışıklarının eğlence ve keyif getirmesi bekleniyordu ancak bunların yerini yozlaşma ve umursamazlık alınca, artan ilgi bir anda negatif etki yarattı. Tamam, daha çok kişi izliyordu ama lige kötü gözle bakanların sayısı artıyordu. O kadar ki televizyon kanalları yayınlayacak kaliteli içerik aramakla meşgulken dahi NBA Finalleri naklen yayınlanmıyordu. Maçtan üç saat sonra, gece yarısı banttan izleniyordu.
1979-1980 sezonunda NBA ve Amerikan spor dünyası büyük bir kırılma yaşadı. İki çaylak oyuncu o sezon NBA’e adım attı. İkisinin de çok yetenekli olduğu zaten kolej yıllarından biliniyordu. 1979 NCAA Turnuvası Finali’nde Michigan State, o maça kadar namağlup gelen Indiana State’i devirerek şampiyonluğa uzanmıştı. Earvin ‘Magic’ Johnson ve Larry Bird, o iki takımın yıldızlarıydı.
Dönemin draft kuralları biraz daha esnek olduğu için, bu iki yıldız adayı son sıralardaki takımlara değil de zaten başarılı ve iddialı iki takıma; Los Angeles Lakers ve Boston Celtics’e gitti.
NBA için ‘kusursuz fırtına’ senaryosundan bahsediyoruz. Çok büyük rekabet sorunları bulunan, en büyük eksiği ciddiye alınmak olan bir lig için olabilecek en muhteşem hikâye hayata geçti. Bird; düz, neredeyse duygusuz, fundamental temelli, fazla gösterişli olmayan, sonuç odaklı bir oyuna sahip beyaz bir forvetti. Johnson ise; 32 dişinin tamamını sürekli gösteren harika bir gülümsemeye sahip, o gülümsemeyi herkesin yüzüne yaymaya niyetli, oyununu büyüleyici yaratıcılığıyla süsleyen ve bu sayede ‘Magic’ lakabını almış bir siyah oyun kurucuydu. Biri eğlenceli bir sanatkâr, diğeri disiplinli ve robot gibi bir cerrah. Karakter ve oyun özellikleri olarak birbirine ancak bu kadar zıt olabilirlerdi. İkisi de eşsizdi ama eşsizliklerini tamamen farklı temellerden alıyorlardı.
Oyuncu özellikleri yelpazesinin iki ucunda yer alan bu iki isim, bir de ABD’nin iki ucuna gitti; Los Angeles ve Boston’a. Coğrafi olarak da bu kadar uzaklaşmaları tatlı bir ironiydi sanki. Ligin en rekabetçi, en büyük, en çok takip edilen takımlarında yer almaları, kuşkusuz ki bu kusursuz fırtınayı tetiklemişti. Bir de siyah ve beyaz olmaları var tabii. Irk ayrımının halen hissedildiği (şimdilerde de var ama o zaman toplumun genel algısı bile tam kırılamamış durumda) yıllardan bahsediyoruz.
Bu iki zıt kutup 1979’da lige dahil olur olmaz bir şeylerin değişeceği belli oldu. Sezonun ilk maçıydı; Los Angeles Lakers, San Diego Clippers’ı devirirken son düdükle birlikte çaylak Magic Johnson coşku içinde zıplayarak sahada tepiniyordu. Sonra koşarak takımın yıldızı Kareem Abdul-Jabbar’ın yanına gitti ve ona sarıldı. Abdul-Jabbar o anı, “Magic’e ‘Hey çaylak sakin ol. Delirdin mi? Daha 81 ; maç var!’ demiştim. Yanıtı ise ‘81 kere daha bunu yaşama şansımız var yani. Bu harika’ olmuştu” sözleriyle anlatıyor.
Larry Bird’ün sezonun ilk maçında Houston Rockets’ı mağlup ettiklerinde verdiği tepkiyi tam olarak bilemiyoruz ama kendisini tanıdığımız kadarıyla, tahminen son düdükle birlikte sadece “Evet, bu bitti. Şimdi kimi yeniyoruz?” falan demiştir.
Daha ilk sezonlarında Doğu ve Batı’yı ilk sırada bitirdi iki takım da... Larry Bird ‘yılın çaylağı’ unvanını Magic’den az farkla çaldı. Ama Celtics, yarı finalde tecrübeli Philadelphia’ya elenince daha büyük ödül olan şampiyonluk Magic’e gitti. Hem de ne gitmek! Serinin altıncı maçına çıkılırken Lakers 3-2 öndeydi ama deplasmandaki bu karşılaşmada, sakatlığı nedeniyle Kareem oynamayacaktı. Çaylak oyun kurucu Magic Johnson maça pivot olarak başladı ve bu 20 yaşındaki adam 42 sayı, 15 ribaund, 7 asistle şampiyonluğa damga vurdu. Zıt kutupların efsanevi rekabeti de orada başladı.
Ertesi yıl, tablo tersine döndü. Celtics finale ulaşırken, Lakers büyük bir sürprizle daha ilk turda elendi. Boston, o Lakers’ı eleyen Rockets’ı finalde devirip şampiyon oldu. 1982’de bir daha yer değiştirdiler. Yine Doğu ve Batı birincisi olmuşlardı ama bu defa iki takımın finalde karşılaşmasını engelleyen bir kez daha Philadelphia oldu. İkili arasındaki rekabet yükseliyor ama bir türlü NBA finalinde karşılaşamıyorlardı. Lakers yine şampiyon oldu.
1983’te açık ara NBA’in en iyi takımı Philadelphia şampiyon olurken Bird-Magic rekabetinde yeni bir sayfa aralandı ve ikili birlikte NBA’in en iyi beşine seçildi.
1984’le birlikte artık sadece basketbol meraklılarının değil tüm Amerika’nın dikkatini çekmişti bu rekabet. İki dev takımı sürükleyen genç yıldızların her maçı takip edilmeye, sezon içinde karşı karşıya geldikleri o iki maç çok daha fazla dikkat çekmeye, final buluşmaları da dört gözle beklenmeye başladı. Ve istediklerini de aldılar. Lakers ve Celtics, konferanslarını ilk sırada bitirip NBA finaline yükseldiler.
Zaten 1979 NCAA finalinden beri artan bir merakla beklendiği için, ne olursa olsun yaratacağı etki büyük olacaktı. Ama bu ilk final öylesine epik oldu ki tüm beklentileri aşıp Magic-Bird düellosunu tüm ABD’nin bir numaralı spor olayı haline getirdi. Seride maçlar ilerledikçe rekabetin iyiden iyiye düşmanlık çizgisine dayandığını izledik. Kevin McHale’ın Kurt Rambis’in kafasını koparmaya çalıştığı o ünlü kasti faul, bu serinin dördüncü maçında gerçekleşti mesela. Keza ‘sıcak fırtınası’ olarak anılan karşılaşma da bu serinin beşinci maçıydı. Havalandırması olmayan Boston Garden’daki maçta termometreler 40 dereceyi geçmiş, oyuncular kenarda oksijen maskeleriyle otururken tribünde onlarca kişi, sahada da hakem Hugh Evans sıcaktan bayılmıştı. Yedi maçlık seri sonunda Celtics şampiyonluğa ulaştı ama pek çok kişi iki maçı uzatmada kendi hatalarıyla kaybeden Lakers’ın hak eden taraf olduğunu düşünüyordu.
Ertesi yıl iki takım yine konferanslarını lider bitirdi. Celtics 63, Lakers 62 galibiyet almıştı. Ve bir yıl önce zirve yapan rekabet bir defa daha finalde tekrarlandı. Finalin ilk maçı ünlü Anma Günü Katliamı olarak anılan maçtı. Boston, maçtan 148-114’lik skorla galip ayrılınca herkes bir kez daha ibrenin Yoncalar’da olduğuna kanaat getirdi. Zaten iki takım finallerde daha önce sekiz kez oynamış, Lakers favori olduğu serileri bile kazanamamış, Celtics hep şampiyon olmuştu. Psikolojik avantaj ilk maçla iyice perçinlendi. Üstelik ikinci yıl üst üste ‘En Değerli Oyuncu’ seçilen Larry Bird de Magic Johnson’dan daha iyi kabul edilmeye başlanmıştı. Ama bu ikilinin hikâyesi kusursuz bir fırtına olmak zorundaydı. Nitekim Lakers o felaket yenilginin ardından, kalan beş maçın dördünü -sonuncusu Boston Garden’da olmak üzere- kazanıp tarihinde ilk kez finalde Celtics’i devirdi ve şampiyonluğa ulaştı.
Bunun yarattığı etkiyi tahmin edebilirsiniz. Tarihin en büyük beklentilerle oluşan final serisi o beklentileri bile fersah fersah aşıyor. Ertesi sene rövanşta bu defa artık tekrar etmez denen ölçekte ikinci bir efsane final oynanıyor ve Lakers, tarihinde ilk kez Celtics’i deviriyor. Hem de o ‘katliam’ olarak anılan ilk maçtan sonra... Filme çekilse böyle senaryo zor yazılır.
Eh herkes “Bundan sonra daha ne olacak?” derken 1986’da yine iki takım konferanslarını lider bitirdi. Ama bu defa Celtics çok daha iyiydi. Zaten finalde de karşılaşamadılar. Houston Rockets’a elenen Lakers finale gelemedi ve Celtics şampiyon oldu. Ancak ilgi azalmıyordu ve beklentiler giderek yükseliyordu. Artık Lakers-Celtics ve Magic-Bird rekabeti herkesin günlük konuşmalarında en önemli özne haline gelmişti.
1987’de takımlar bir kere daha bis yaptılar. Konferanslarını yine birinci bitirip finale geldiler. Bu defa ev sahibi Lakers’tı. Yine epik final serisi oynandı. Üstünlüğün son dakikada 10 kez falan el değiştirdiği o ünlü dördüncü maçı kazanan Lakers, seriyi de 4-2 alarak şampiyon oldu.
Sonrasında Larry Bird’ün sakatlıkları ve Detroit Pistons’ın yükselişi nedeniyle Boston Celtics bir daha finale gelemedi. Ama zaten yedi senelik süreye üç epik final sığdırmışlardı ve daha önemlisi, tüm ligin çehresini değiştiren rekabetleriyle, sadece NBA’e değil Amerikan sporuna da damga vurmuşlardı.
Magic Johnson ve Larry Bird zıtlıkların aslında ne kadar benzer olduklarını ispatladı bir yerde. Magic’in sevimliliği, siyah ırkın artistik yönünü oyuna getiren tarzı ve Lakers’ın göze hitap eden ‘showtime’ basketboluna karşılık; Bird’ün düz ve dürüstlüğü, fundamental ve doğru ilkelere dayalı metodik oyunu. Siyaha karşı beyaz. Hıza karşı keskinlik. Aynı amaç için kat edilen ama tamamen farklı yollar.
Magic ve Bird, sadece NBA’e bakışı değiştirmedi. Evet, rekabet yolculukları sırasında bu lige bir milat yaşattılar. Hem içerideki ciddiyeti hem dışarıdaki bakış açısını kökten değiştirip göçebe bir gösterinin milyarlarca dolarlık bir endüstriye dönüşmesinde en önemli lokomotif oldular.
Bunlardan çok daha önemlisi, rekabet tanımını yeniden tasarladılar. Asla arkadaş olmadı Magic ve Bird. Zaten Bird’ün arkadaş diye tanımladığı insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordur muhtemelen. Magic ise gezegendeki herkesin arkadaşı. Birbirlerini yenmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Asla kuralların dışına çıkmadan, rekabeti husumete dönüştürmeden. Birbirlerine en üst düzeyde saygı duydular, empati yaşadılar ama alt etmek için sonuna kadar çalıştılar. Daha önce de birçok rekabet vardı, daha sonra da oldu. Halen de var. Ama kimse bir daha Magic-Bird olamaz. Onlar sadece rekabetin zirvesine çıkmadılar. Rekabet kavramını tanımladılar.