
Ne Böyle Senle Ne De Sensiz
12 dk
Yuvaya dönmek… Cristiano Ronaldo'nun Manchester United'a dönüşünün, futbolun peri masallarından biri olması bekleniyordu. Ama kâbusa döndü. Bu sezon yaşananlar, Portekiz Milli Takımı'ndaki yerini nasıl etkiler?
Bir yere geri dönüyorsanız, ya orada iyi anılara sahipsinizdir ve yarım kalan bir hikâyeyi tamamlamaktır amacınız ya da ilk seferde her şey çok parlak gitmemiştir, içinize sinmeyen şeyler vardır ve bu defa bunları düzeltmek için dönüyorsunuzdur. Cristiano Ronaldo'nun Old Trafford'a dönüşü ilk patikadandı.
Neredeyse şehrin diğer takımına, hem de yıllarca rakip olduğu Pep Guardiola'nın takımına gitmek üzereydi. Ama son anda araya hatırlı bir eski dost girmiş ve Ronaldo'nun efsaneleştiği yere dönmesini sağlamıştı: Sir Alex Ferguson. Ve bu, bir yönüyle ilginçti.
Öyle ki Ferguson, yirmi altı yıllık Manchester United saltanatında doğal olarak birçok jenerasyondan oyuncularla çalışmıştı; büyük oyuncularla, çok büyüklerle, en büyükleriyle. Buna rağmen bir oyuncunun United'daki döneminin sona erdiğini gördüğünde, ismine veya takım için başardıklarına bakmaksızın, en kararlı ve acımasız şekilde bağı koparmaktan ve sözkonusu oyuncuyu bir başkasıyla değiştirmekten de çekinmemişti. Çok uzun süreli başarısının sırlarından biri de buydu.
Ama aynı Ferguson, her ne kadar oyunun gördüğü en büyük figürlerden biri olsa da geçen yaz itibarıyla 36 yaşına gelmiş ve Juventus'taki son üç sezonunu da hayli sorunlu bir şekilde geçirmiş Ronaldo'dan United'a geri dönmesini istemişti. Belli ki kulübün eski şaşaalı günlerine dönebilmesi için hâlâ onun yapabileceği şeyler olduğunu düşünmüştü.
Bu, aynı zamanda taraftarlarla uzun süredir araları kötü olan kulüp sahiplerinin de işine gelmişti. Ronaldo'nun, Manchester City'nin elinden alınarak United'a geri dönmesi, taraftarlara karşı Glazer Ailesi'nin elini güçlendirebilirdi. Ama ortaya çıkan sonuç hiçbir taraf için beklenildiği gibi olmadı.
Aslında Ferguson'ın eski öğrencisine dair tamamıyla haksız çıktığı söylenemez. Ronaldo geçen sezonu tam 24 golle bitirdi ve takımın en golcü oyuncusu oldu. Ama bunun United'a bir yararı olmadı. Ronaldo bireysel istatistiklerini doldurmaya devam ederken takımın oyunu daha da geriye gitti ve sonucunda United ligi altıncı sırada bitirerek Şampiyonlar Ligi'nin dışında kaldı. Ve bu, United için bir kurtarıcı olması beklenen Ronaldo'yu kulüpte yepyeni bir krizin öznesi haline getirdi.
Yirmi yıl sonra ilk defa Şampiyonlar Ligi'nde olmayan bir takımda oynamayı kendine yakıştıramayan Ronaldo, o yüzden bu yaz United'dan ayrılmak istediğini kulüp yönetimine bildirdi. Jorge Mendes onun için Bayern Münih, Chelsea, Napoli ve Sporting gibi birçok kulüple görüşmeler yaptı. Chelsea'nin eski menajeri Thomas Tuchel, Ronaldo'nun artık işlerine yaramayacağını düşünürken Napoli ve Sporting'in haftada 500 bin sterlin kazanan bir oyuncuya haliyle parası yetmedi. Ronaldo, tabiri caizse kariyerinde ilk defa bir kulübün elinde kalmıştı.
Aslında United'ın geçen sezonki geçici menajeri Ralf Rangnick, futbol direktörü John Murtough ve kulüp CEO'su Richard Arnold'a Ronaldo'nun geçtiğimiz ocak transfer döneminde mutlaka satılması gerektiğini söylemişti. United'ın yeniden yapılanması gerektiğini düşünen Rangnick, Ronaldo'nun bu proje önünde ciddi bir engel olduğunu henüz takımın en golcü oyuncusuyken de fark etmiş ama o zaman kulübü bu düşüncesine ikna edememişti.
Ancak bu yaz takımın başına getirilen Erik ten Hag da Ronaldo konusunda Rangnick'ten çok farklı düşünmeyince kriz daha da derinleşti. Ve 19 Ekim'de, Old Trafford'daki Tottenham maçında bu durum iyice ayyuka çıktı. 16 Ekim'deki Newcastle United maçı öncesinde, kulüp kariyerindeki 700. golünü onurlandırmak için Alex Ferguson tarafından kendisine plaket verilmişti. Ondan üç gün sonra Tottenham maçına yedek başlamayı hazmedememiş olacak ki, Ten Hag'ın kendisini son dakikalarda oyuna dahil etmek istemesini reddedip doğrudan soyunma odasına gitti.

Maç sonunda ise Ten Hag, Ronaldo'nun sezon öncesi kampındaki Rayo Vallecano maçında da bunu yaptığını, o zaman da bu hareketin kabul edilemez olduğunu belirttiğini, aynı hareketi yinelemesinin bazı sonuçları olması gerektiğini söyledi. Nitekim ertesi gün United, Ronaldo'nun kadro dışı bırakıldığını açıkladı.
Ronaldo ise yaptığı açıklamada, "Kariyerim boyunca her zaman yaptığım gibi, meslektaşlarıma, rakiplerime ve antrenörlerime karşı saygılı bir şekilde yaşamaya ve oynamaya çalışıyorum. Bu değişmedi, ben değişmedim. Temsil ettiğim tüm takımlarda gençlere örnek olmaya çalıştım. Ne yazık ki bu her zaman mümkün olmuyor ve ânın sıcaklığıyla en iyi örneği gösteremiyoruz. Şu anda çalışmaya devam etmem, takım arkadaşlarımı desteklemem ve her maça hazır olmam gerektiğini hissediyorum. Burası Manchester United ve birlik olmalıyız. Yakında tekrar birlikte olacağız" dedi. Başka bir deyişle, her şeyi söyledi; ama özür dilemedi.
Buna karşın bir hafta sonra Ten Hag ile özel görüşmesinin ardından affedildi ve Sheriff Tiraspol karşısındaki Avrupa Ligi grup maçında ilk 11'e alındı, golünü de attı. Bu ise Ronaldo için bir yanıyla acı vericiydi. Zira sezon başında kendisine layık görmediği Avrupa Ligi, artık onun elinde kalan en iyi şeydi.
Onun için acı verici olabilecek bir diğer şey ise oyuna girmeyi reddedip soyunma odasına yöneldiğinde bunu Ten Hag dışında sadece, tünele yakın bir yerde oturan ve önlerinden geçip giderken beşlik çakma umuduyla ellerini ona uzatan bir avuç genç taraftarın fark edebilmesiydi. Normalde böyle bir olayın, yaşandığı an maçın önüne geçmesi beklenir, ama o an tribünlerdeki 73 bin seyircinin tüm dikkati uzun zamandır bu kadar etkili göremedikleri United'ın keyif veren futbolundaydı ve Ronaldo'nun ne yaptığıyla kimse ilgilenmiyordu.
Maçın ardından Ten Hag ise sahada kimin oynadığının değil; doğru kültüre, standartlara ve değerlere sahip olmanın önemli olduğunun altını çiziyordu. Ona göre United'ın merkez forvetinin talep ettiği başlıca özellikler dinamizm, hız ve enerjiydi. Bu talepler de Marcus Rashford'ı çağırırken, Ronaldo'yu dışarıda bırakıyordu. Ve Ronaldo aslında bu duruma yabancı değildi.
United'daki ilk döneminde takımdaki ağırlığını artırmaya başladığı 2005-06 sezonu, aynı zamanda o dönem takımın yıldızı olan Ruud van Nistelrooy'un misyonunu doldurduğu sezondu. İkili arasında antrenmanlarda büyük sorunlar yaşanıyordu. Bir seçim yapması gerektiğini fark eden Ferguson, tercihini artık yaşlandığı için takımın temposunu aşağıya çektiğini düşündüğü Van Nistelrooy'un aleyhinde kullanmış ve bu yüzden o sezonun sonunda Hollandalı golcünün Real Madrid'e satılmasına onay vermişti. Van Nistelrooy'un ayrılmasıyla birlikte Ronaldo da giderek acımasız bir forvete dönüşmeye başlamıştı. Sonrasını anlatmaya gerek yok…
Yıllar sonra şimdi Van Nistelrooy'un konumunda Ronaldo var, Rashford ise genç Ronaldo'nun yerini almış durumda. Elbette Rashford'ın hiçbir zaman Ronaldo'nunki gibi inanılmaz bir kariyeri olmayacak. Ama şu an bu takımın ihtiyacını duyduğu santrforun o olduğu açık.
Ronaldo'nun United'da kızağa çekilmesini zorunlu kılan bir diğer durum daha var ki, bu onun önümüzdeki Dünya Kupası'ndaki etkinliğini de tehlikeye atıyor: Bruno Fernandes ile uyumsuzluğu. Ronaldo, takım arkadaşlarından neredeyse bütün topları kendisine atmalarını istediği ve sahada tüm koşularını da bunun için yaptığı için haliyle Fernandes'in etkili olabileceği alanları ona vermiyor. Buna karşın Rashford çok daha kötü bir bitirici olsa da onun ve iki kenardaki Antony ile Jadon Sancho'nun hareketlilikleri ve dinamizmleriyle Fernandes'in yaratıcılığı birbirlerini çok iyi besliyor.
Her ne kadar Fernandes, biraz da Ronaldo'ya duyduğu saygı nedeniyle, geçtiğimiz ay verdiği bir röportajda Ronaldo ile uyumsuzluklarını daha çok kendi formsuzluğuna bağlasa da The Athletic yazarı Michael Cox'un paylaştığı veriler, onun Ronaldo'yla uyumlu bir ikili olmadıklarını net şekilde ortaya koyuyor. Cox'un sunduğu bilgilere göre, Fernandes'in bu sezon Ronaldo'nun oynamadığı altı maçtaki gol ve asist beklentilerinin toplamı 0.69 iken, önünde Ronaldo'nun olduğu beş maçtaki gol ve asist beklentisinin yalnızca 0.11'de kaldığı görülüyor. Öte yandan bu ikilinin birlikte oynadığı sekiz maçta United'ın yarattığı 3.75'lik gol beklentisinin ise yalnızca 0.19'u Ronaldo-Fernandes ortaklığıyla elde edilmiş.
Katar 2022, çok büyük ihtimalle Ronaldo'nun oynayacağı son Dünya Kupası olacak. Bu yüzden onu kesmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Buna Joao Felix'in Atletico Madrid'deki formsuzluğunu da eklersek bu ihtimalin daha da düştüğü söylenebilir. Ama normal şartlarda, Bruno Fernandes'in önünde örneğin Rafael Leao'nun hareketliliği ve atletizmiyle çok daha etkili performans vermesi beklenebilir. Ronaldo'nun ise zaten United'da yeteri kadar oynamadan geleceği Dünya Kupası'nda bir de Fernandes ile olan bu uyumsuzluğu, onun Portekiz'deki etkinliğini de düşürebilecek etkenlerden biri olabilir.
Birçok açıdan tarihin en kötü Dünya Kupası olması beklenen Katar 2022'yi futbolseverler için anlamlı kılabilecek belki de ilk şey, bu turnuvanın Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo için bir son dans olanağı sağlıyor olmasıydı. Ama Messi bu sezon PSG'deki formunu artırırken Ronaldo ise turnuvaya olabilecek en kötü şartlarda geliyor. Durum, hem futbolseverler hem de futbol tarihine damga vuran bu rekabet için ümitsiz görünüyor...