
Neden?
12 dk
Russell Westbrook, hep kendi bildiğini okudu. Şimdi, LeBron James ve Anthony Davis'in yanında, değişebilir mi? Neden olmasın? Ya da neden olsun ki?
Bir an seçsenize, Russell Westbrook ânı. Tamam, aklınıza nelerin geldiğini biliyorum. Thon Maker, Clint Capela ve Ömer Aşık posterleri. Orta sahadan uzatmaya götürdüğü Orlando Magic maçı. Golden State Warriors'a karşı kazıdığı hücum ribaundu ve dönerek attığı son saniye şutu. Ve elbette, 2016-2017 sezonu sonu, Denver Nuggets maçı. Skor 105-103, 2.9 saniye kala Oklahoma City Thunder topu kenardan oyuna sokuyor. İlk etapta Westbrook'u bulamıyorlar, Steven Adams ara durak oluyor ve sonunda top Russ'a geliyor. Üçlük çizgisinin iki metre gerisinden attığı şut adresi buluyor ve devasa bir uğultu kopuyor. Oscar Robertson'ın normal sezon rekoru olan 41 triple-double'ı geçmekle kalmıyor, 50 sayı ve son saniye basketiyle Thunder'ı play-off'a götürüyor. Epik bir normal sezon gecesi. Ve Thunder yorumcusu, şaşkınlıktan bir süre sustuktan sonra, şöyle diyor: "Tek söyleyebileceğim, neden olmasın?"
Neden olmasın? Westbrook'un mottosu bu. Sosyal medya hesaplarını veya basın toplantılarını takip ederseniz aynı soruyu görebilirsiniz: "Why not?" Gerçekten neden olmasın ki? Onu izlerken de aynı duyguya kapılmamak imkânsız. Bu anlamsız penetreden neden bir asist çıkmasın? Bu şut neden girmesin? Russ, hep bu fikrin peşinden gidiyor ve kariyerinin büyük bölümünde ona büyük mükâfatlar getiren bu anlayış, bir noktada onu yarı yolda bırakıyor. Ve hakkında hep aynı kelime kullanılıyor: Paradoks.

Ama ne geceydi, o Nuggets maçı. Nerede olduğumu, ne yaptığımı, hatta o son saniye basketinden sonra kimlerle mesajlaştığımı bile hatırlıyorum. Kartal'daki aile evinde, kırmızı bir koltuktaydım, "Abi böyle bir şey olamaz" diye yazıyordum farklı WhatsApp gruplarına. Fakat bir not daha var: O unutulmaz geceden ve MVP seçildiği sezondan bu yana Westbrook tam üç kez takas edildi. Thunder'dan Houston Rockets'a, Rockets'tan Washington Wizards'a ve şimdi Wizards'tan Los Angeles Lakers'a. Her seferinde başka bir takım onun sadece iyi yanlarını alabileceğini, zayıflıklarını maskeleyebileceğini düşündü. Peki ama nasıl? Westbrook'un büyüsünü lanetinden ayırabilir misiniz? Onu çözmeniz mümkün mü?
Basketbol, bütün gizlerinin ortasında, aslında basit bir oyun. Eski Milwaukee Bucks yöneticisi Seth Partnow da basketbol üzerine düşünmeyi seven biri. İstatistikler üzerinden oyunu okumayı seven Partnow, basketbol teorisine yabancı değil. Ama o da basitliğe inanıyor. Birkaç ay önce kendisini Socrates sayfalarında konuk ettiğimde bu özelliğinden etkilenmiştim. İstatistik devrimini "Verilerin ortak amacı, daha az yanılmaktır. Takımlar daha az yanılma sanatının peşinde" diye özetlemesi mühimdi mesela. Ya da "Herkes şut atıyor, kimse artık potaya gitmiyor" mitini "1997- 1998'de hücumdaki denemelerin yüzde 52.6'sı şuttu, orta mesafe ya da üçlük olarak. Bu sezon aynı sayı yüzde 51.6. Atılan şut ve potaya gitme dengesi değişmedi. Değişen, insanların şut attığı mesafeler" diye çürütmesi…
2020-21 NBA Play-off'u devam ederken Partnow, Sense and Scalability podcast'ine konuk oldu. Partnow, ekibin bir önceki savunma temelli programını izlemiş ve meseleleri gereksiz yere karmaşıklaştırdıklarını görmüştü. Utah Jazz'in Batı'da finale çıkamamasının sebebi Rudy Gobert'in savunmasındaki bir defo veya Quin Snyder'ın drop savunma şemasındaki şeytani detaylar değildi. Partnow'a göre Jazz, basitçe o kadar da iyi değildi. Gobert dışında rakiplerin karşısında kalabilecek savunmacıları yoktu, hücumda ise en iyi üçüncü oyuncuları Joe Ingles'tı. Bucks-Nets serisini belirleyen şey de sadece bir avuç basketbol dehasının görebileceği, esrarengiz felsefi ayrıntılar olmamıştı. Kevin Durant'in yedinci maçtaki meşhur şutu birkaç santim geriden kullanılsa her şey değişecekti. Basketbolda bütün anlatıyı değiştiren şey sonuçtu ve o sonucu bazen küçük bir adım belirliyordu. Hatta bazen parmak ucu...
Basit düşünmek, Westbrook üzerine konuşurken de mühim. Veya işi karmaşıklaştırmak. Onu merkeze koyduğunuz her tartışma on saniye de sürebilir, on saat de... Yıldız oyuncu, 2008 NBA Draft'ından beri kutuplaştırıcı bir karakter. Şut devriminin yaşandığı yıllarda, bir oyun kurucu olarak yüzde 30'luk kariyer üçlük ortalaması tutturması bunun nedenlerinden biri. Bir de, eksiğini bildiği halde, üçlük kullanmaktan vazgeçmemesi. Yüzde 29'la üçlük attığı 2018-19 sezonunda maç başına 5.6 denemede bulunması onu özetliyor. Veya sürekli potaya giden ve temas alan bir oyuncu olarak serbest atış yüzdesinin 60'lara inmesi. Westbrook, hem başınızı döndürebilecek hem de aklınızı kaybetmenize yol açabilecek bir karakter. İster detaylara inin, ister basit düşünün.
Bir kere, sahaya çıktığı andan itibaren her şeyi değiştirebiliyor. Hangi takımda oynarsa oynasın, her şey Westbrook'la başlıyor… Ve bitiyor. Klasik bir Westbrook hücumu dediğimde aklınıza ne geliyor? Rakip şutu kaçırır, bir uzun gibi ribaund toplayan Russ, döner ve korkusuzca karşı sahada biter. Gerisi belli. Ya kendisiyle birlikte koşan takım arkadaşlarına yaratılan bir şut ya da potada biten bir Westbrook. Aynı filmi defalarca izlemedik mi? Oscar Robertson'ın rekorlarını paramparça ederken Russ, sadece istatistik kasmadı, her pozisyona bir ciddiyet, ateş ve tutku da getirdi. Bu bazen takımının en büyük gücü oldu, bazen de zayıf noktası… Ama takımlarındaki kültürü değiştirdi. Eski OKC, şimdilerin Wizards muhabiri Fred Katz'ın herhangi bir yazısını okuyun. Westbrook-Durant otopark savaşları, Cam Payne'in Russ'tan önce idmana gelebilmek için verdiği mücadeleler, antrenmanlarda görev alan video koordinatörlerin vücutlarındaki çizikler. Hepsi, Westbrook deneyiminin bir parçası. Her şeyinizi belirleyen bir lider o. Popüler tabirle, alfa.

İkincisi, kimle forma giyerse giysin, her şey gerçekten onda bitiyor. Yan yana oynadığı yıldızları düşünsenize: Kevin Durant, James Harden, Carmelo Anthony, Paul George, bir daha Harden, Bradley Beal… Şimdi o takımları anımsayın. Evet, yanındakiler posterlerin merkezindeydi ama maçın en kritik topunda, büyük ihtimalle kaçıracağını herkes tahmin etse de Westbrook en hayati şutları atmaktan çekinmiyordu. Kendisinden çok daha yetenekli olan takım arkadaşları bile onun ateşiyle boy ölçüşemiyorlardı. Westbrook'un "Neden olmasın?" felsefesi, en kritik play-off eşleşmelerinin de mottosu haline geliyordu. Ve asla şut atmaktan kaçmıyordu. Bir örnek vereyim: Westbrook, oynadığı takımların sadece bir kez normal sezondaki en çok şut atan üçüncü oyuncusu oldu. O da çaylak sezonuydu. Sonra direksiyona geçti ve sürekli potaya baktı. Yani, yeni sezonda topu LeBron James ve Anthony Davis'e bırakacağını sanıyorsanız büyük ihtimalle şaşıracaksınız. "Neden olmasın? Niye değişmesin?" diyebilirsiniz. Doğru soru bu ve cevabını kimse bilmiyor. Bir kişi dışında.
Basit düşünelim. 2021-22 Lakers da öyle yapmak istedi fakat bunu yaparken kendini dalgalı sulara attı. Temelde, LeBron ve AD'nin yanına eklenen Westbrook kocaman bir artı. Normal sezonun en sıkıcı safhalarında, iki starın yüklerini omuzlayabilecek, takımdaki herkesi ateşleyebilecek ve sözgelimi, Aralık ayındaki bir Indiana Pacers maçında kimsenin işini savsaklamamasını sağlayacak bir yıldız. Olası bir sakatlıkta her şeyi kontrol altında tutabilecek bir lider. Malik Monk, Kendrick Nunn, Trevor Ariza, Kent Bazemore, Carmelo Anthony gibi şutörlere fırsat yaratabilecek bir pasör. Biraz daha detay mı istiyorsunuz? Westbrook'un geçen sezon Wizards formasıyla çıktığı 65 normal sezon karşılaşmasındaki potansiyel asist sayısı maç başına 21.9. İkinci sırada 18.8 ile Harden, üçte ise 17.6 ile Trae Young var. Russ'ın ligdeki 13. sezonunda, 32 yaşında asist kralı olurken tutturduğu ortalama ise 11.7'ydi. Bunu Wizards gibi sınırlı bir takımda, hastalıkların damga vurduğu tuhaf bir sezonda yaptı. Maç başına sadece paslarla 30 sayı üretebilen, Giannis Antetokounmpo'dan sonra en çok hızlı hücumla bireysel pozisyon bulan, sürekli rakip pota ve boyalı alanda tehdit yaratabilen bir oyuncudan söz ediyoruz en nihayetinde.
İddialı bir takım nasıl fark yaratır? En kötü gününde bile kazanmayı bilerek. Westbrook da Lakers'a bunu getirecek. Fakat LeBron ve AD'yi buluşturan bir takımın hedefi yüzükten aşağısı olamaz. Lakers'ın da hedefi, Staples Center kirişlerine asılacak bir flama daha. İşte o noktada Westbrook'un eksikleri devreye giriyor. En başta, şut sorunu, bir üçlük tehdidi oluşturamaması. İster yüzde 30.3'le atsın, ister yüzde 32.5'le, detaylar fark etmeyecek. Rakipler Russ'ı dışarıda boş bırakacak. Bunu en iyi bilen takım da Lakers. Şampiyonluk yolculuklarında, 2020 Batı yarı finalinde Rockets'ı nasıl çözmüşlerdi? Westbrook'un başına AD'yi vererek ve dış şutunu riske ederek. Yeni sezonda rakipleri de Lakers'a aynısını yapacak. Oyun geometrisi, 'LeBron artı şutörler' formülünden çıkacak. AD'nin beş numaraya geçtiği anlarda öldürücü ikili oyunlara agresif yardımlar gelecek. Sırtı dönük oyun kurma imkânı azalacak. Evet, detaylarla sıkmaya başladım…
Daha basitleştirelim: Westbrook, düşük yüzdeyle şut attığı gibi topsuz anlamda hareketli bir oyuncu da değil. Hızlı hücum bulduğunda rakibi paramparça eden, bulamadığında ise eksikleri ortaya çıkan, yarı sahada şut tercihleri ile takımını ritimden çıkarabilen, topsuz oyunda pek de çaba göstermeyen, etkileyici ve defolu bir lider. Doğru, Lakers onunla sürekli koşacak, 2020'de yüzüğü getiren açık alan formülüne kendisini bırakacak. Russ-LeBron-AD hızlı hücumunu durdurabilecek bir takım yok. Ama iş yarı sahaya kaldığında ne olacak? İşte onu kimse bilmiyor. Ya da herkes farkında. Üstelik Russ, sadece hücumda değil, savunmada da soru işaretleri doğuracak. Oynadığı kumarlarla, dalgınlıklarıyla, eksikleriyle Koç Vogel'ın savunma temelli oyun felsefesinde delikler açacak.
Ne demiştik? Büyü ve lanet.
Russell Westbrook, Los Angeles Lakers'ı değiştirebilir mi? Muhtemelen evet. LeBron'un içine kapandığı, Davis'in kaybolduğu dönemlerde takımın gözü onda olacak. Sadece maçlarda değil, idmanlarda da. Lakers kültürü, Russ'ın imzasını kısa sürede tanıyacak. Bütün kariyerinde çevresindeki herkesi ve her şeyi etkiledi. Peki Russell Westbrook, değişebilir mi? Muhtemelen hayır. Lakers'ın yeni sezon yolculuğunda en önemli soru aslında bu. Basit düşününce, Russ onlar için büyük bir şans. Biraz detaya indiğinizde ise soru işaretleri çoğalıyor.
Sadece bugün değil, geçmişte de öyleydi. 2008'de Draft Express'te çıkan Westbrook raporunu hiç okudunuz mu? Şöyle bir cümle var: "Westbrook'a hakkını verelim, o limitlerini bilen zeki bir oyuncu ve UCLA'in verimli sisteminde çarkın dişlisi olmayı sorun etmiyor." O günden beri köprünün altından çok sular aktı ve Westbrook, peri masalı hikâyesini kolejden NBA yıldızlığına taşırken çarkın tamamı haline geldi. Şimdi, yeniden dişli olma zamanı ama Russ'ı buna kim ikna edecek? Jean Paul Sartre'ın meşhur sözündeki gibi, sporda her şey rakibin varlığıyla çetrefilleşiyor. Bazen de Russell Westbrook'un varlığıyla. Rakip değilken bile…