Nein!

10 dk

Bir dönemin golcüleri için büyük bir güç gösterisiydi onunla poz vermek. Ulaşılması güç rakamlara imza atanlar, skandallar ve efsanelerle Altın Ayakkabı yılları...

Fransa belki İngiltere gibi futbolun mucidi değil. Oyuna Brezilya gibi estetik, Arjantin gibi tutku, İtalya ya da Almanya gibi disiplin de katmadı. Sonraları Kopa, Platini, Zidane gibi büyük isimler, büyük takımlar çıkardılar ama emekleme çağında başka bir özellikleriyle futbolun buralara gelmesinde rol oynadılar: Fikirler. Dünya Kupası, -zaten 1970'e dek kupaya adını da vermişti- Fransız Jules Rimet'nin fikriydi. Avrupa Şampiyonası, Henri Delaunay'nin... Olimpiyat oyunları, bir başka Fransızın... Bugün apayrı bir boyuta gelen Şampiyonlar Ligi ya da artık yaban ellere gitse de Ballon d'Or da... Fransızlar, 1960'ların sonuna gelinirken yeni meydan okumalar arayışına girmiş olacaklar ki France Football ofisinden yeni bir fikir daha futbol sahalarına atıldı: UEFA'ya kayıtlı liglerde gol kralı olan futbolcular içerisinde en çok gol atana verilecek yeni bir ödül: Soulier d'Or. Aşina olduğumuz adıyla Altın Ayakkabı.

Açılış Gibi Açılış

Eusebio, 1960'ların başından itibaren Portekiz futbolunun simgesi, Avrupa'nın en zamanın ötesinde hücumcularından biriydi. 1967-1968 sezonu da kariyerinin en verimli futbol yıllarından biri olmuştu. Benfica ile yine bir Avrupa Kupası finali kaybetse de ligi kazanmışlardı. Bireysel olarak da hiç fena değildi. Tam 42 lig golüyle kariyerinin en iyi rakamına ve art arda beşinci Portekiz Ligi krallığına ulaşmıştı. Bir de yeni ödülü vardı: O sezon ilk kez verilen Altın Ayakkabı. Eusebio, ligdeki gol tahtından kısa süreliğine inecek fakat kariyerinin sonuna kadar iki kez daha tacı giymeyi başaracaktı. Kariyerinde kırk golü gördüğü ikinci sezonu, 1972-1973'te bir kez daha hem liginin hem de Avrupa'nın en golcü ismi 'Kara Panter'di. Avrupa futbolunun efsane golcüleri Gerd Müller ve Eusebio, Ayakkabı'yı ikişer kez kazanan sayılı isimlerdendi.

Dönemin büyük golcüsü Gerd Müller'in bu ödülü kazanma durumuyla ilgili bir tereddüt yaşamadınız umarım? 'Der Bomber' 1970 ve 1972'de tıpkı Eusebio gibi iki kez Altın Ayakkabısı'yla France Football sayfalarını şereflendirecekti. Arada kalan 1970-1971 sezonundaki yarış ise başka bir açıdan tarihe geçti. Marsilya efsanesi Yugoslav Josip Skoblar tam 44 golle (hâlâ Fransa Ligi tarihinde bir sezonda en çok gol atan oyuncu) ödülü alırken, ikinci sırada yine Fransa'dan yine kırk üstü bir performans vardı: Kıtanın ilk siyahi yıldızlarından, Saint Etienne'li Salif Keita. Bir daha 40'ların çarpışması yaşanmayacaktı...

Kırklardan devam... Hector Yazalde, 1974 Dünya Kupası'nda pek de iç açıcı bir performans ortaya koymayan Arjantin kadrosunda kendine yer bulmuş ama Haiti'ye attığı iki gol dışında çok da varlığını hissettirmemişti. Oysa Almanya'ya gelirken büyük bir apolet omuzlarındaydı. Sporting forveti, ligi tam 46 golle kapamıştı. Sporting ile çıktığı 104 maçta 104 gol atan Arjantinli, aynı zamanda ödülü kazanan ilk Güney Amerikalı golcü de olmuştu. Ballon d'Or için 1990'lara kadar "Avrupalı olma" şartı koşan France Football'un Altın Ayakkabı'daki 'adilliğini' alkışlıyoruz!

Takip eden sezon, sonraki yıllarda ödüle çok başka hikâyeler katacak bir ülkenin, Romanya'nın Ayakkabı ile buluşması gerçekleşecekti. Fakat bu ilk seferde 'tartışmalı' bir golcü yoktu sahnede. Dinamo Bükreş efsanesi Dudu Georgescu, takımının 63 golünün 33'ünü rakip ağlara göndermiş ve kıtanın en golcüsü olmuştu. İki sezon sonra daha da acayip bir işe imza atacaktı Georgescu: 47 gol. Orijinal ödülün (birkaç satır sonra açıklanacak) rekoruydu bu. Üstelik Dudu, sadece bu sezonlarda parlamayacaktı. 252 golle Romanya Ligi tarihinin en golcü ismi olmayı başaran efsane, geçen sene verdiği röportajda takım arkadaşı Mircea Lucescu'nun ona çok gol attırdığını söylüyor ve en sevdiği gol olarak da Luce'nin ortasında İskoçya ağlarını sarstığı kafa golünü seçiyordu...

"Do You Speak English?"

Ödülün, 1970'lerdeki en büyük peri masallarından biri Sotiris Kaiafas'a aitti. Kariyeri boyunca forma giyeceği Omonia'ya 1967'de ayak basan golcü, ilk bireysel çıkışını 1972'de yapmış ve ligin gol kralı olmuştu. 1973-1974 yine onun sezonuydu. Fakat '74 Yazı aynı zamanda kariyerinin zorlu virajlarından birini ona sunacaktı. Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlik tırmanmış ve kısa süre için Kaiafas'ın köyü Mia Milia, Türkiye kontrolüne geçmişti. Golcüyü, Güney Afrika'ya kadar uzanacak göç dönemi bekliyordu. Bir sene Güney Afrika'da kalan ve orada futbol oynamaya devam eden Kaiafas, Kıbrıs'a dönüş yaptığı 75-76 sezonunda 39 golle hem liginin hem de Avrupa'nın en golcü ismi olarak Altın Ayakkabı'ya uzanmıştı... Milli takım ile 17 maçta sadece iki gol atabilen Kaiafas, yıllar sonra duruma şu sözlerle açıklık getiriyordu: "Bizden büyük takımlara karşı oynuyor ve devamlı sahamızda kalıyorduk. Tek başıma ne yapabilirdim ki?" Kıbrıslı golcü, 1982 yılına kadar aralıksız Kıbrıs Ligi'nin gol kralı olmayı başardı. 1976-1977 sezonunda kayıtlara düşen ama Altın Ayakkabı sıralamasına onu sokamayan 44 golü ise, ilerleyen yıllardaki gerginliğin ilk adımıydı...

Kaiafas'ın ödülü aldığı sene ikinci sırada bir Arjantinli vardı; yıllar sonra antrenör olarak da sahalarda arzıendam edecek Reims forveti Carlos Bianchi. Reims ile üç gol krallığı yaşadıktan sonra 1977'de PSG'ye transfer olan Arjantinli, ilk sezonunda Fransa kariyerindeki zirve performansa imza atmış ve 37 golle bir kez daha Fransa'nın kralı olmuştu. Fakat yine Ayakkabı'nın gümüş olanıyla yetinecekti. Nitekim kıtada şöhretini duyurmaya başlayan genç bir santrfor da kariyer performansına imza atmıştı. Rapid Wien santrforu Hans Krankl, 41 golle Altın Ayakkabı ile poz verme şansına malik oluyordu. Bu performans, onu Barcelona'ya taşıyacaktı. Özellikle Camp Nou'daki ilk iki sezonunda hiç fena işlere imza atmayan Krankl, daha sonra yuvaya dönecekti. Gollere devam etti ama bir sezonda değil 41'i geçmek, otuzu bile göremeden...

1983 ve 1985'te ise Portekiz'in yetiştirdiği en büyük golcülerden, Porto'lu Fernando Gomes, Eusebio'dan sonra ödülü İber'e getiren isim olmuştu. 1984'te bir diğer büyük golcü, kariyer performansına imza atıp ilk sırada gazetecilere poz verdi: Ian Rush. 'Kral' Kenny Dalglish ile Anfield'ın tanık olduğu en büyük ortaklığa imza atan Galli 9 numara, 32 gol atmıştı. İkinci sırada ise birkaç sene içinde Avrupa'yı mest edecek potansiyel bir efsane vardı: Ajax'ın 'kuğusu' Marco van Basten. Hollandalı santrfor, iki sene sonra 1985-1986 sezonunda attığı 37 golle Altın Ayakkabı'ya ulaşacaktı. Üstelik çok sert bir yarıştan galip çıkarak... Sovyet Oleg Protasov 36, Avusturyalı Anton Polster ve Samsunsporlu Tanju Çolak 33 golle zirveyi zorluyordu. Tanju Çolak, tarihe geçeceği sahneye çıkmıştı...

— İngilizce biliyorsunuz, değil mi?

— Nein!

— Biraz Fransızca, Almanca?

— Nein!

Tanju Çolak, Samsunspor formasıyla gol krallığı yaşamış, ülkede kabul görmüş hatta Avrupa sahnesine çıkmıştı. 1987'de Galatasaray'a transfer olduktan sonra da sahnenin yıldızlarından birine dönüştü. Galatasaray, 1988-1989 sezonunda Kupa 1'de yarı finale giderken, o ve golleri başroldeydi. Monaco'nun canını yakmadan yaklaşık bir ay önce şehre ayak basmıştı. Bir sezon önce hem 39 golle Metin Oktay'ın rekorunu egale etmiş hem de Avrupa'nın en çok gol atan ismi olmuştu. Daha önce Bronz Ayakkabı için geldiği törende bu sefer jön oydu.

1 Şubat 1989'daki törende ödülü idolü Gerd Müller'den alacak olması hikâyeyi daha da güçlendiriyordu ki töreni sunan ve dilden dile geçiş yaparak âdeta 'polyglot'luk kitabını yeniden yazan Desiree Nosbusch'un "İngilizce biliyor musunuz?" sorusu her şeyi altüst etti. Ne Sakaryaspor'a attığı röveşata ne Trabzonspor'a ya da birkaç gün sonra Monaco'ya attığı Gerd Müller işi kafa golleri... Tanju Çolak bir kesim için bu 'utanç' ânı ile akıllarda yer edinecekti. Yıllar sonra 80'ler sayımız için kendisiyle görüştüğümüzde, Kerim Kılıç'ın giriş sayfalarında kaleme aldığı anısını anlatacak ve tercüman götürmelerine rağmen organizasyondakilerin onları yanlış yönlendirdiğini söyleyecekti. Aslında çok da haksız sayılmazdı. Sadece Tanju Çolak'ın ödül ânı değil üstelik... Gümüş ve Bronz Ayakkabılar sahiplerine verilirken de Avrupa futbolunun prestijli bir ödülünün takdiminden çok 'Akasya Çay Bahçesi Yaz Güzeli' yarışması havası olduğu aşikâr. Rahmetli Gerd Müller'in huysuz tavırları ve Desiree Hanım'ın ödül sahiplerini takdim için uzattığı mikrofona söylenmesine hiç girmiyorum bile...

Tanju Çolak aleyhine ülke için unutulmazlar arasına giren "Do you speak English?" ânı ise "Bir cümle kursaydı bari" ya da "Bir tercüman götürselerdi" yakarışlarıyla 90'ları işgal etmeye devam edecekti. Avrupa Gol Kralı; açıklamaları, bozdurduğu dolarlar ve milli olma çağırısıyla X, Y, Z kuşaklarına öyle şeyler 'armağan' etti ki; bizim çocukluğumuzda -biraz da kompleksimizden gündemden düşmeyen- "Nein!", utanç tablosunda diplere doğru iniş yaptı. O sene Gümüş Ayakkabı'yı alan John Eriksen'in tıpkı Gerd Müller gibi Alzheimer ile savaş vermesi ve Müller'e nazaran çok genç yaşta vefat etmesi ise törene dair en dramatik hatıralardandı.

1990'da bir ilk daha yaşanacak ve Real Madrid'in Meksikalı akrobasi ustası golcüsü Hugo Sanchez, ödülü İspanya Ligi'ne getiren ilk golcü olacaktı. Neyse ki İspanyollar, İtalyanlar gibi 2000'lere kadar beklememişti. Her konuda tartışılabilecek ama gol atma kabiliyetini tartışmanın suç kabul edilebileceği Çolak ise 1991'de bir kez daha France Football'un gol tablosunda yer buldu. 31 golle bu sefer Gümüş Ayakkabı'ya ulaşmış ve üçlemeyi tamamlamıştı. Birinci Darko Pancev ise yine bahtsızlığının kurbanıydı...

Sansasyonlar

"O sene törene bile davet edilmedik. Bugünkü jargonla söyleyecek olursak; bize ayrımcılık yapılmıştı." Dejan Savicevic, birkaç yıl önce yaptığımız röportajda, 1991 Ballon d'Or töreni için bunları söylüyordu. Birinci çoğul şahıs özneli cümlenin sebebi, ikinci sırayı paylaştığı arkadaşı Darko Pancev'di. Yugoslavya'da patlak veren savaş nedeniyle Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu Kızılyıldız'ın iki yıldızını törene çağırıp gerginlik ve tepkilere sebep vermek istemeyen France Football yetkililerinin kararıydı bu. Pancev'in başarısı bunlarla da sınırlı kalmamıştı. 34 golle Yugoslav Ligi'nin kralı olan 9 numara, aynı zamanda kıtanın da en çok skor üreten santrforuydu. Fakat işler burada da yolunda gitmedi.

İtiraz, Kıbrıs'tan gelmişti. Bir oyuncunun 40 gol attığını iddia ediyorlardı ama ligin resmi gol kralları Besirevic ve Xiourouppas'ın gol sayısı 19 olarak görülüyordu. Tartışma büyüyecek ve France Football'un ödülden ismini çekmesine kadar gidecekti. Olan Pancev'e olmuştu. Hele bir de kötü Inter macerasını düşünürsek... Neyse ki Makedon golcü ödülüne biraz geç de olsa 2006'da kavuşacaktı. En azından Camataru gibi 'Sahte Ayakkabı'ya sahip değildi...

1986-1987 sezonu tamamlandığında Avrupa liglerinin en golcü ismi, 44 kez rakip fileleri havalandıran Rodion Camataru'ydu. Onu, 39 golle Anton Polster takip ediyordu. Altın, Dinamo Bükreş santrforuna gitmişti gitmesine de bir süre sonra kafaları karıştıran iddialar ortaya atılmaya başladı. Camataru'nun ligin son altı maçındaki yirmi golünde Çavuşesku rejiminin parmağı vardı. Dinamo Bükreş ile Steaua Bükreş'in devlet destekli oldukları bilinen gerçeklerdi. Ödül, Camataru'dan alındı ve Polster'e verildi. "Partinin emri olabilir ama..." diyordu Camataru yıllar sonra "şunu bilmelisiniz ki kimse benim gol atmam için kenara çekilmedi. Hiçbir zaman rakiplerimden gol atmama izin vermelerini istemedim. Avusturyalının 39'u nasıl attığını kim biliyor?" Yine de France Football yetkilileri Rumen'e kıyamamış olacak ki ödülün bir kopyasını edinmesine izin vermişlerdi.

Camataru olayı ve birkaç yıl sonraki Kıbrıs isyanı derken France Football, ödülü vermeyi bıraktı. Pancev'den bahtsızları da vardı yani; iki sezon üst üste kıtanın en golcüsü olmayı başaran unutulmaz İskoç forvet Ally McCoist, ödülsüz yıllar geçirecekti...

1996'da European Sports Magazines (Avrupa Dergiler Topluluğu) olaya el attı ve Altın Ayakkabı geleneğini tekrar hayata geçirmek için kolları sıvadı. Fakat orijinal halinden ufak farklar vardı; Avrupa'nın ilk sekiz ligi (sonra beş oldu) ile kalan ligler arasında katsayı farkı konmuştu. Tepedeki liglerdeki gol sayıları 2, diğer ligdekiler ise 1,5 ile çarpılıyordu. Uygulamanın ilk sezonunda Barcelona'lı Ronaldo Nazario 34 gol ve 68 puanla birinciydi. İkinci, 30 gollü Mario Jardel'in 60 puanı vardı. Hakan Şükür ise 38 golüne rağmen 57 puanla Bronz Ayakkabı'ya ulaşmıştı.

Ödül, 1980'lerden aldığı rüzgârla 90'lardaki yeniden doğuşunda da bir süre revaçta kalmış ama yavaş yavaş eski prestijinden uzaklaşmaya başlamıştı. Yine de 2011-2012'de Georgescu'nun rekorunu 50 golle tarihe gömen ve altı kez Ayakkabı'yı kazanarak bir dalda daha imkânsızı başaran Messi'nin gösterisini bir kenara atmak olmaz. Dört kez zirveye çıkan ve toplam ödül sıralamasında Messi'yi takip eden Ronaldo da nasıl bir onyıla tanıklık ettiğimizi özetlemiş durumda. 2010-2011 sezonunda 'insanüstü' ikilinin arkasında üçüncü olan Alex de Souza'ya da selamımızı verelim. Son iki sezonda Ciro Immobile ve Robert Lewandowski'nin zaferleri de bu dönemin sonlandığının sinyalleri olabilir pek tabii... Ödül bizim için eski şatafatını koruyor mu? Bence "Nein!" Peki, ilk üçü zorlayacak bir yerli santrfor görme olasılığımız var mı? O da "Nein!" gibi. Akıcı yabancı dili olmasa da olur...

Socrates Dergi