Nereden Nereye

9 dk

Ramil Guliyev sadece Türk sporunun değil, Bolt sonrası yeni kahramanlarını arayan dünya atletizminin de yıldızlarından biri. Ünlü atletle kariyer sayfalarında dolaştık.

Getty Images

Sadece bu on yılın değil spor tarihimizin en sıradışı başarılarından birini elde eden Ramil ile daha önce de röportaj yapmıştık. Bu nedenle ona bu kez eski yarışlarını izletip, kariyerinin kırılma anlarına odaklanmak istedik. Fenerbahçeli milli atlet ile Dereağzı Tesisleri'nde rüzgârlı bir günde buluştuk. Onunla masaya oturmadan önce antrenörü Oleg Mukhin ve bu yıl evlendiği Rus atlet Ekaterina Zavyalova ile de ayak üstü sohbet ettik. Zavyalova'nın masada kalan Türkçe öğrendiği kelime kartları rüzgâr nedeniyle önümüze uçarken de konuşmaya başladık. Kartlar manidardı: Heyecan, Hayal kırıklığı, Değişim, Zafer…

2009 Avrupa Gençler Atletizm Şampiyonası'na gelindiğinde Christophe Lemaitre henüz öyle çarpıcı bir derece yapmamıştı. Hatta sezon başında 100 metrede ben 10.16 koştum, o da 10.24 gibi bir derece elde etti. Ben de Novi Sad'daki şampiyonaya rahat rahat geldim, kazanacağım diye… En kötü ihtimalde 10.20'leri görürüm diye hesap ediyordum. Zaten o zamanki PB'm (kişisel rekor) 10.08'di. 10.16 koştuğum yarış da çok büyük bir yarış değildi aslında. O yüzden de kolaylıkla kazanırım diyordum. Ama 100 metrede Lemaitre start çıkışını yakaladı. Başlangıçta avantajı alınca yarım metreyle kazandı. Ben çıkış sonrasında da psikolojik açıdan beklemediğim bir sonuç aldım, derece de ona göre kötüydü. 10.10 gibi bir şey bekliyordum ama 10.16 koştum ve ikinci oldum. Ama 200 metrede kendi seviyemi gösterdim.

Açıkçası 100 metrede beni startta yakalamasını beklemiyordum. Sonuç olarak da bir heyecan yaşadım, o kadar da tecrübeli değildim çünkü. 200 metrede kendimi biraz daha rahat hissediyordum tabii. Çok büyük bir yarış olmadığı sürece kötü start alsan dahi kendini toparlayabiliyorsun. Ama Dünya Atletizm Şampiyonası söz konusu olduğunda hataya yer yok. Kötü dereceye razı olmak zorunda kalıyorsun aksi takdirde...

İlk Dünya Şampiyonası

Berlin'deki dünya şampiyonasına gittiğim sezon esas hazırlandığımız turnuva gençler şampiyonasıydı. 2009 Berlin'e yönelik pek de bir düşünce yoktu yani. Ama barajı geçince benim için iyi bir tecrübe olması açısından katılmaya karar verdim. En azından bir yarış görecektim. Şansım da yaver gitti, 200 metrede finale kaldım. Finale kalmak benim için iyi tecrübeydi tabii ki. Start çizgisine gittiğimdeyse tek amacım keyif almaktı. Orada iyi bir derece yapmak, madalya almak zordu elbette. O büyük atletlerle finalde yer almak iyi bir heyecan yarattı. Stres olarak değil, daha olumlu bir heyecan… Geleceğim adına çok büyük bir olay olduğunu anlamıştım. Sonraki yıllarda da onun katkısını gördüm.

Türkiye'ye Geliş

Ülke değiştirmek insanı stres altına sokuyor tabii ki. Her zaman gittiğin evden farklı bir eve, farklı bir yere geçiş yapıyorsun. Ama aynı zamanda güzel de bir tecrübe. Yeni bir sayfa oldu hayatımda. Bunu istiyordum esasında çünkü hayatta büyük bir şey yapmak istiyorsanız büyük bir değişim yaşamanız gerekir. Sonuç olarak Türkiye'ye yerleştim ve yeni hayatım başladı. Doğru yönde olduğuma ve sonuna kadar gitmem gerektiğine inanıyordum.

"Hayatta büyük bir şey yapmak istiyorsanız büyük bir değişim yaşamanız gerekir."

"Hayatta büyük bir şey yapmak istiyorsanız büyük bir değişim yaşamanız gerekir."

Ne yalan söyleyeyim, çok zor günler geçirdim: Ayak bileğimden ameliyat oldum, iyi derece yapamadığım, hayal kırıklığı yaşadığım zamanlar da oldu. Hem de her gün antrenmanlarımı eksiksiz yapmama rağmen… Hocam Oleg Mukhin'e "Bırakalım mı?" dediğim dönemler dahi vardı. "Yolun sonuna mı geldik?" diye düşünüyordum ve soruyordum. O ise "Burası yolun sonu değil, sadece biz henüz başlamadık" diyordu.

Dönüm Noktası

2010'dan 2015'e kadar 200 metrede 20.20'den iyisini göremiyordum, 100 metrede 10.10'un aşağısına inemiyordum… İdmanlarda güzel dereceler yapıyordum ama yarışta bir türlü denk gelmiyordu. Bir yarış, bir sene değil; üç-dört sene oldu bu. 2015'te Dünya Atletizm Şampiyonası'na kısa bir süre kala Estonya'da koştuğum yarışla olimpiyat barajını geçmiştim.

Tallinn'e yarış için geldiğimde hava güzeldi, ertesi gün sıram gelecekti. Fakat bir anda hava terse döndü. Yarış günü oldukça ters bir rüzgâr vardı, -3 m/s gibi bir şey... Sonrasında durumu inceleyen organizatörler finiş çizgisinin yerini değiştirebileceklerini söyledi. Böylelikle rüzgâra karşı koşmayacaktım. Karşı taraftaki viraj biraz reklam panoları sayesinde kapalıydı, rüzgârı engelliyordu. 20.21 koştuğum o yarışla da barajı geçebildim.

2015 Dünya Şampiyonası'nda 200 metre yarışından önce hastalandım. Hocaya kötü hissettiğimi söyledim, "Merak etme, koşacaksın" diye moral verdi. Öyle deyince de yapacak bir şey yok, koşacaksın. Çıktım ve 20.01 koştum. Elbette böyle bir derece aldığıma inanamadım. Maalesef yarı finalde ve finalde istediğim ölçüde dereceler yapamadım. Hastalığım enerjimden kıstı biraz.

Her Şeye Rağmen

Her idman sezonu başında antrenörümle oturup program yaparız. Hayatımızda ne olursa olsun, elimizde bir program var. Biz bu programa yüzde 100 uymalıyız. Babamı kaybettiğimde de böyleydi. Elbette onun kaybından sonra hayatım birçok açıdan değişti. Hem maddi hem manevi yükler sana geçiyor, ailene bakman lazım. Ama ne kadar zor olsa da o programa uygun bir hayat planı oluşturmak lazım. Sonuçta bir sporcu olarak o plana uyarsan hayatın daha kolaylaşıyor. Bir an geliyor ve ne yapacağını bilmiyorsun, kafan çalışmıyor. Ama elinde o plan olursa ve orada yazanları uygularsan kendine geliyorsun. Kendine gelince de ne kadar yol kat ettiğini, o planın sana nasıl yardım ettiğini anlıyorsun. Babamı kaybettiğim dönemi böyle atlattım.

"100 metrede madalya için 9.90'ı geçmek lazım. 200 metrede ise resim çok daha net."

"100 metrede madalya için 9.90'ı geçmek lazım. 200 metrede ise resim çok daha net."

2013 Akdeniz Oyunları'nı çok iyi hatırlıyorum. Ameliyatın üzerinden üç-dört ay geçmişti. Tabii ki heyecan yaşamıştım, birkaç yıl aradan sonra Türkiye adına yarışmak için iznim çıkmıştı neticede. Önemli olan artık yarışabilecek olmamdı. Diğer yandan, 2010'dan 2013'e kadar Mersin'de idman yaptım ben. O saha benim evim gibiydi. Üç sene durmadan çalıştığım bir yerdi ne de olsa. Yarışa gelecek olursak, güzeldi ama benim için biraz zordu. Ameliyat sonrası çok fazla idman yapamamıştım. Bir saliseyle hem 100 metre hem de 200 metrede kaybetmek istenilse dahi yapılabilecek şeyler değildi. Ama sporda her şey olabiliyor.

Antrenman ve Yarış

İdmanda bir şekilde bir şeyler yapıp ortaya bir derece çıkarabilirsiniz. Ama idmanla yarış farklı şeyler. Önemli olan idmanda yaptıklarını toparlayıp yarışta göstermek. Çünkü idmanlarda hep aynı yerdesin. Rahat rahat ısındın, geçtin antrenmanını yaptın… Karnın veya başın ağrıyorsa akşam idman yapmak istediğini söyleyip akşam yapabilirsin. Ancak yarıştan önce sonuçta belli bir uçak yolculuğu yapmak zorundasın, epey yol gidiyorsun. Daha sonrasında o yorgunluğun üzerine yarışta iyi hissedip güzel bir derece yapman gerekiyor. Öyle bir şey ki bazen içtiğin su bile minik detayları belirleyebiliyor. Dolayısıyla yüzde 100 hazır olmanız gerek. 2015'te Zagreb'de düzenlenen Grand Prix'de bütünüyle hazırdım ve iyi koştum, 19.88 yaptım.

Rutinlere gelirsek... Start takozuna geldiğinizde kafanızı komple boşaltıyorsunuz. Sadece hocanızın söylediklerini, taktiklerinizi, hangi noktada vites arttıracağınızı, hangi noktada düşüreceğinizi düşünüyorsunuz. Hangi ayağınızı nereye koyacağınızı hesap ediyorsunuz, çünkü her şeyi kafanızda planlamış vaziyettesiniz. Koşu başlamadan her şeyi kafanızda oynuyorsunuz. Sonrasında koşarken düşünmüyorsunuz zaten bunları, otomatik olarak neyiniz varsa onu gösteriyorsunuz. Büyük bir yarış değilse kötü start sonrası toparlayabilirsiniz ama dereceniz iyi olmaz. Bazen o toparlama yarışı kazanmak için yeterli olabilir ama istediğiniz gibi iyi bir derece elde edemezsiniz.

Olimpiyat Oyunları

2008 Beijing ilk olimpiyat deneyimimdi. Şartlar açısından benim için en güzel organizasyon da oydu zaten, mesela 2016 Rio'yla falan kıyaslarsak... 2020 Tokyo'yu da heyecanla bekliyorum şimdi, nasıl olacak diye… Beijing'deki oyunlara katılınca sadece zevk almam gerektiğini biliyordum. 18 yaşındasınız neticede, karşınızda Usain Bolt gibi biri var, iyi derece yapmanız zor yani. O yüzden hem heyecanlı hem de güzeldi benim açımdan. Büyük sporcularla yan yana koşmak gibi bir tecrübe yaşadım… 2016'da ise 200 metrede madalya kazanabileceğim bir durum söz konusuydu. Bu yarışta üçüncülüğü rahatça alabilirdim ama şans işte… Birinci kulvardaydım, o konuda bir dezavantajım vardı.

Neden odağımı 200 metreye kaydırdım? Çünkü 100 metrede madalya kazanmak için 9.90'dan daha iyi bir derece yapmanız lazım. Bir de ameliyatın üstüne takozda sorun yaşamaya başladım. İlk 20-30 metrede sorun yaşıyorum, bunun üzerine çalışmalarımız sürüyor. Kısacası, 100 metrede madalya kazanmanız biraz daha zor. Fakat 200 metrede daha net bir resim karşınıza çıkıyor. O yüzden 200 metreye odaklanmaya başladım.

Dünya Şampiyonu

2017'de sezona iyi başlamıştım. Londra'da düzenlenen Dünya Atletizm Şampiyonası'na kadar çıktığım tüm bireysel yarışları kazandım. Londra'ya geldiğimdeyse sezonun benim adıma çok iyi gittiğini fark ettim, bunun sonunu da iyi getirebileceğimizi düşündüm. O zaman madalya hedefi doğdu kafamda. Şansıma yarı finalde iyi bir seri yakalayarak kazandım ve güzel bir kulvarda yer aldım. Sonrasını zaten biliyorsunuz.

"İnsanı ancak kendisi değiştirir, başkası değil. Başarı, ün beni değiştirmez. Neden değiştirsin ki?"

"İnsanı ancak kendisi değiştirir, başkası değil. Başarı, ün beni değiştirmez. Neden değiştirsin ki?"

O 200 metre finaline bakınca... Bir kere çok iyi bir kadro vardı yarışta. O ana kadar üç dünya şampiyonasında ve iki olimpiyatta mücadele etmiştim. Dezavantajlı durumda olduğum, bununla boğuştuğum birçok an yaşamıştım. Start takozunda yerimi almadan birkaç saniye önce kendi kendime bu koşunun keyfini çıkarmaya çalışacağımı söyledim. Çünkü stresle koştuğunuzda yarışa dair hiçbir şey hatırlamazsınız. Her şey bir saniye sürüp geçen bir şeymiş gibi gelir insana. O yüzden dedim ki "Bu koşuyu kazanamayabilirim, madalya alamayabilirim ama keyif alacağım." Ortalara doğru, virajdan çıkan ilk atlet oldum ve o an aklımdan madalya geçti. Kasıldım hâliyle... Kasıldıktan sonra ise bunun böyle olmaması gerektiğini düşündüm ve başta aklıma getirdiğim gibi rahatlamam gerektiğini anladım. Son 100 metreyi keyifle koşunca da birinci geldim, hâlâ da her şeyi hatırlarım o yarışa dair.

Elbette yarış bittiğinde rakiplerinizle ne kadar fark olduğunu göremiyorsunuz, sadece ekrandan kontrol edebilirsiniz. Finişi geçtikten sonra madalyanın kesin olduğunu ve birinci gelebileceğimi fark ettim. Karşıdaki ekranda da sırayla isimler veriliyordu kaçıncı olduğuyla beraber. İlk benim adım çıktı, o an "Evet, yaptım bunu" dedim. Ama ilk anda başardığınız şeyi idrak edemiyorsunuz.

Herhangi bir yarış için seyahat ettiğinizde, yurt dışında bir otele veya stada geldiğinizde odağınız tamamen yarışta oluyor. Mücadeleden önce yaşadığın stresle kendini yakmamaya, enerjini tüketmemeye çalışıyorsun. Bunun için de bazen farklı şeylerle uğraşmak gerekiyor. Mesela ben kitap okurum, konsol oyunları oynarım. Oda arkadaşım Yasmani Copello Escobar'la da iyi anlaşırız, birbirimizin programına, uyku saatine göre kendimizi ayarlarız. Mesela ben saat 10 gibi yatacaksam ve onun da işi varsa çıkar dışarıda halleder, ben de aynı şekilde yaparım. Eğer onun yarışı varsa geceye kadar odaya girmem, bilirim ki rahatlaması gerekir. Bazen ben ilk yarışıyorum, sonra o… Böyle noktaları biliyoruz yani, birbirimize söylemeye gerek dahi duymuyoruz.

Başa Dönüş

Bundan sonrası içinse şunu söyleyebilirim: Belli bir programımız var, az evvel de bahsettiğim o plana uyup rutinlerimize devam edebilirsek Tokyo'da, 2020 Olimpiyat Oyunları'nda madalya kazanabiliriz. Şu anda tek odak noktam o. Bu madalyayla da çok fazla insanı mutlu edebileceğimi biliyorum, elbette kendimi de...

Sonuçta her insanın doğuştan yetenekli olduğu alanlar vardır ama zor olan bunu bulmak. Onu bulan kişi de büyük şeyler başarabilir. Geri dönüp baktığımda ben de o yetenekli olduğu alanı bulan şanslı insanlardanım. Çok fazla kişiyi atletizme başlama konusunda motive ettiğimi düşünüyorum. YouTube'a çektiğimiz videolarda da hedef bu. Belki genç atlet adayları veya antrenörler bir şeyleri yanlış biliyordur, biz de bu yolla doğrusunu gösterebiliriz. Belki de motive ettiğim o gençler ileride büyük başarılar elde eder...

Socrates Dergi