Novella

9 dk

NBA’in en kısa adamı, nasıl Boston Celtics tarihine geçen bir yıldıza dönüştü. Isaiah Thomas ile uzun bir yolculuğa çıkalım…

Rudy Gobert için her şey 11 saniye sürdü. Utah Jazz’ın Fransız pivotu, ilk play-off macerasında Los Angeles Clippers’a karşı sahaya çıktı ve ilk hücumda yere yığıldı. Geçen sene 18 maç kaçırmasına neden olan diz sakatlığı onu yeniden bulmuştu. Bu, elbette 24 yaşındaki oyuncu için kabus gibi bir senaryoydu. Her şeye rağmen Utah maçı kazandı ve “Acaba Gobert seride bir daha oynayabilecek mi?” soruları arasında zaferini kutladı. Birkaç saat sonra Gobert, Twitter hesabından şunu yazdı: “Başsağlığı dileklerimi @Isaiah_Thomas’a iletiyorum. Hayatta dizden daha önemli şeyler olduğunu bir kez daha fark ettim.”

Gerçekten de hayatta dizden, sakatlıktan ve basketboldan daha önemli şeyler var. Bunu Gobert gibi bize de yakın zamanda gösteren şey, Isaiah Thomas’ın yaşadığı aile trajedisi oldu. Belki duymamış olabilirsiniz; Isaiah’nin kız kardeşi Chyna Thomas, 15 Nisan’da Washington’da geçirdiği trafik kazası sonucunda hayatını kaybetti. Ve tam da NBA’de play-off dönemi başlarken bir anda Boston’daki hava değişti. Isaiah, bu haberin bir gün sonrasında Chicago Bulls karşısında serinin ilk maçına çıktı; saha kenarında ağladığı, takım arkadaşı Avery Bradley tarafından teskin edildiği ve seyircileri tarafından ayakta alkışlandığı karşılaşmayı 33 sayıyla tamamladı.

Okumakta olduğunuz yazı, aslında bu trajediden önce tasarlanmıştı. Resmi kayıtlara göre 1.75 cm boyunda olan ama gerçekte daha da kısa olduğu söylenen Isaiah Thomas’ın NBA rekorlarını alt üst ettiği bir sezonun ardından burada nasıl imkânsızı başardığından, yolda başına neler geldiğinden bahsetmeyi planlamıştım. Ama bir anda kaza yaşandı ve Isaiah Thomas’ın yaptıkları ya da yapacakları başka bir çerçeveden anılır oldu.

Ölüm, spor dünyasında çok yüz yüze gelmek istemediğimiz bir gerçek. Elbette emekli olan sporcuların ölümleri popüler bir haber değeri taşıyor; onların kariyerleri anımsatılıyor, arkalarından veda yazıları kaleme alınıyor. Ama iş, yakınını kaybeden bir atletten bahsetmeye geldiğinde spor bize yeterince araç sağlamıyor. Boston-Chicago maçından sonra TNT yorumcusu Charles Barkley de yanlış anlaşılmaya müsait bir tarzda, Isaiah Thomas’ı ağlarken izlemenin çok rahatsız edici olduğunu söyledi. Yıldız isim acı çekiyordu ve basın haklı olarak bunu “Her şeye rağmen sahaya çıkan cesur adam” çerçevesinden işlemişti. Barkley’nin düşüncesi ise farklıydı; ona göre duygusal anlamda sarsıcı bir zaman geçiren 28 yaşındaki oyuncu belki de bu maçı hiç oynamamalıydı, zira yaşadıkları onun için çok yıkıcı ve fazlaydı. Elbette kimse Isaiah’yı zorlamamıştı; koç Brad Stevens onun kararına kesinlikle saygı duyduklarını, eğer oynamak istemezse buna sonuna kadar saygıyla yaklaşacaklarını belirtmişti.

SB Nation sitesinden Zito Madu, bu konuda Barkley’ye yakın düşünenlerden. ABD’li yazar, kız kardeşi için gözyaşı döken Isaiah Thomas’ın görüntüsünün ekrana gelmesinin doğru olmadığını söyledi ve şunları ifade etti: “Spor penceresinden bakıyor, bu trajedileri sporcuların aşması gereken engellere çeviriyoruz. Eğer bunu atlatabilirlerse onların büyüklüklerini tescil edeceklerini söylüyoruz, sanki bir sakatlıktan dönüp de oynuyorlarmış gibi. Thomas, Bulls karşısında maç kazandıran basketi atsaydı, bu an onun kahraman karakterinin bir nişanesi olarak görülecekti. Brett Favre’nin babasını kaybettiği günden sonra sahaya çıkıp dört touchdown yaptığı maçla aynı açıdan bakacak, övgüler yağdıracaktık. Elbette böylesine acı bir olaydan sonra işe gitmekte ve çalışmakta büyük bir cesaret var ama bu; günler, haftalar, aylar boyu izin isteyip sahaya çıkamayan birinin ;daha az cesaret sahibi olduğunu göstermez. Eğer Thomas aylar boyunca uzaklaşmak ve ağlamak istiyorsa, bunu çok rahatlıkla yapmaya hakkı olmalı.”

Bu gerçekten de bir spor öyküsü değil. Uzmanların yorumlarına göre, sporcuların böyle trajedileri sosyalleşerek aşması, rakiplerinden ve takım arkadaşlarından gelen destek mesajlarıyla toparlanması elbette önemli. Ama medya ve taraftarlar olarak, bu ölüm haberini aldığımız anda ilk aklımıza gelen Chicago Bulls serisi olmamalı. Zira ölüm karşısında bütün bunların hiçbir değeri yok. Spor, bazen geri planda kalmalı, kalabilmeli.

Evet, bu bir spor öyküsü değil. Ama bu cumartesi gününden öncesinin ve sonrasının spora dair bir tarafı da var. Ben de Isaiah Thomas üzerine yazmak için görevlendirildim ve biraz kendimle çelişerek bunu yapmalıyım, sadece spor penceresine dönmeliyim.

Alkışlardan başlayabilirim... Yıldız isim, Bulls karşısında dayanıklılığı için ayakta alkışlanmış olabilir ama sezon boyunca aynı muameleyi başka sebeplerden de gördü. Boston taraftarı onu çok sevdi ve bunu her fırsatta da gösterdi. Elbette bu çok normal. 28 yaşındaki oyun kurucu, 2016-17 normal sezonunu 28.9 sayı, 5.2 asist ortalamalarıyla bitirdi. Özellikle son periyotlardaki performansı destansıydı. Thomas dördüncü çeyreklerde ortalama 9.8 sayı attı, şubat ayında bir ara son çeyreklerde 20 sayı ortalamaya yakıştı ve bütün bunlar ona ‘’ (Dördüncü Çeyreklerin Kralı) lakabını kazandırdı. Bu yüzden de savunmadaki tembel ve etkisiz performansına rağmen birçok otorite tarafından ‘En Değerli Oyuncu’ sıralamasında Russell Westbrook, James Harden, LeBron James, Kawhi Leonard gibi oyuncuların arkasından beşinci sırada gösterildi.

Boston Celtics, Los Angeles Lakers ile birlikte NBA tarihinin en başarılı organizasyonu. 1960’lardan itibaren ligi domine eden ve 17 şampiyonluk kazanan Celtics’in geçmişinde birçok büyük isim var. John Havlicek de onlardan biri. 1970’lerde kulübe liderlik eden ve iki yüzükte payı olan Havlicek, organizasyonun temellerine işleyen sadakat duygusunun kökeninde efsane koç Red Auerbach olduğunu Boston Globe’a şöyle anlatmıştı: “Seyirciler bu konuda ondan çok şey aldı, zira Red gerekli olmadığı sürece asla takas yapmazdı. Her zaman oyuncularına sadık kaldı. Bu süreçte taraftarlar da oyunculara sadık olmayı öğrendi, zaten o dönemler bugünkü kadar sık transfer yapılmıyordu ama özellikle Boston’da oynayan herkesin şehirdeki kalplerde bıraktığı bir iz vardır.”

Havlicek, Thomas’ın oyununu da efsane koçundan örneklerle şöyle tanımlamıştı: “Thomas’ı öteki oyunculardan ayıran şey çabukluğu. Red Auerbach her zaman şunu söylerdi: Önemli olan ne kadar hızlı olduğunuz değil, ne kadar çabuk olduğunuzdur. O da topla çok çabuk ve yere yakın olması sayesinde, diğer isimlerin erişemeyeceği noktalarda takılıyor.” Isaiah Thomas, aslında bu sadakat ile daha kulübe adım atmadan tanışmıştı. 2011 NBA Draft’ında 60. sıradan seçilen genç oyuncu, kariyerinin başında önyargıların kurbanıydı. Onu seçen Sacremento Kings’te Tyreke Evans ve Jimmer Fredette’in arkasında kalan Thomas, başlangıçta istediği dakikaları ve güveni alamamıştı. Parlak anları ve istatistikleri vardı ama kimse onun gelecekte bir süper yıldıza dönüşeceğini tahmin etmiyordu. Danny Ainge dışında... Boston Celtics Genel Menajeri, 2013-2014 yazında Thomas’ı aramış, ona olan ilgisini belli etmişti. Ama o yaz Thomas’ın yeni adresi Phoenix Suns oldu. Yeniden yapılanmaya giden Suns’taki macerası ise 46 maç sürdü. Sadece bir maçta ilk beşte başladı ve Celtics’e takas edildi. Danny Ainge sonunda istediğini almıştı. Thomas’ın ise -daha sonra Sports Illustrated’a anlattığı üzere- o günlerde kafası karışıktı. Boston’ın da yeniden yapılanma içinde olduğunu düşünüyordu ve artık kazanabileceği bir yere gitmek istiyordu. O günlerde telefonuna gelen bir mesaj fikrini değiştirecekti. Garip bir şekilde isim babası olan NBA efsanesi Isiah Thomas, şöyle bir mesaj yollamıştı: “Bu, başına gelebilecek en güzel şey. Artık gerçek bir organizasyonun parçasısın ve oradaki seyirciler seni çok sevecek.”

Dirk Nowitzki ve Isaiah Thomas

Dirk Nowitzki ve Isaiah Thomas

Herkesten önce ailesi Isaiah Thomas’a inanmıştı. 1980’lerin sonunda azılı bir Los Angeles Lakers taraftarı olan babası Keith, yakın bir arkadaşıyla yakında doğacak olan çocuğuna Detroit Pistons’ın yıldızı Isiah Thomas’ın adını koyup koyamayacağı üzerine iddiaya girmişti. Keith, bu meydan okumayı kabul etti ve oğluna bu adı, bir harf farkla verdi. Isaiah Thomas, 7 Şubat 1989’da dünyaya geldi. Dört ay sonra Pistons, Lakers’ı yenerek kulüp tarihindeki ilk NBA şampiyonluğunu aldı. Şimdilerde 28 yaşında olan ünlü basketbolcunun kaderi o günlerde yazılmıştı.

Babası 1.70 boyundaydı ve küçük yaşlarda bir sokak basketbolu yıldızına dönüşen oğlunun selvi boylu olmayacağı da ilk günlerde belliydi. Ama Isaiah Thomas, bu engellerden bir fırsat çıkarmasını bilecekti. Yere yakın olmayı dert etmemiş, bunun faydalarını bulmaya uğraşmıştı. Ve kariyeri de dezavantajlardan avantajlar yaratmanın başarılı bir örneği oldu, olmaya da devam ediyor.

Doğu Konferansı’nda 2016-17 sezonunu Boston Celtics ilk sırada bitirdi ve geleceğe bir mesaj yolladı. LeBron James artık kariyerinin sonuna yaklaşıyor ve bir noktada o da yaşlanacak. Ve boş bırakacağı tahtı, ondan yaklaşık 30 santimetre kısa, 30 kilogram zayıf bir adam doldurabilir. Isaiah Thomas, bazen kendi ifadesiyle dünyanın en iyisi olduğunu hissediyor ve ona bakanlar artık sadece NBA’in en kısa adamını görmüyor. Bir kısa öykü olması beklenen bu kariyer, şimdilerde uzun bir öykü, novella boyutuna geldi. Ve hâlâ yazılmayı bekleyen bir 500 sayfa var.

Socrates Dergi