Odak Noktası

15 dk

Hem savaş yıllarında hem de Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldırdığında hayatının merkezinde futbol vardı. Dejan Stankovic ile dününü ve bugününü konuştuk.

Altyapısına girdiğinizde Kızılyıldız, Avrupa'nın en güçlü ekiplerinden biriydi. O yapının içinde bulunmak nasıl bir duyguydu? Avrupa şampiyonu olan takımda hayran olduğunuz oyuncu kimdi?

Kızılyıldız altyapısında futbola başladığımda 12 yaşındaydım. Çocukluk dönemimde top toplayıcılık yaparken A takımımız; Bayern Münih, Dinamo Dresden, Grasshopers gibi o zamanın devleri ile mücadele ediyordu. Net bir şekilde söyleyebilirim ki Kızılyıldız en üst seviyedeydi. Evdeki her maç 80 bin ateşli taraftarın desteğiyle oynanırdı. Kulübün bir parçası olmak benim için rüya gibiydi. Favori oyuncum ise Vladimir Jugovic’ti.

Yugoslav basketbolcuları çok yönlülükleri ile tanırız. Bunun genç takım eğitiminden geldiğini söylerler. Kariyeriniz boyunca sizi de orta sahanın her yerinde oynarken gördük, Lazio'da sağ kanatta yer alırken sonra daha merkeze kaydınız mesela. Bu çok yönlülüğünüzün sebebi Kızılyıldız altyapısı mıydı?

Evet, Kızılyıldız'da yetişmek benim için bir şanstı. Şaşıracaksınız ama futbola santrfor olarak başladım, sonra savunmada denendim, en nihayetinde ise gerçek yerim olan orta sahada görev almaya başladım. Böylece neredeyse bütün pozisyonlarda neler yapılması gerektiğini öğrendim. Bu deneyim de en çok A takıma geçtiğimde işime yaradı. Antrenörler orta sahanın neresine koyarsa koysun görevimi iyi yaptım.

Nikola Lazetic ile aynı dönemde Kızılyıldız'da parladınız. Kendisi Fenerbahçe dönemindeki agresif futbol tarzıyla hâlâ hatırlanan isimlerdendir. Onun hırçınlığı ile ilgili anılarınız var mı?

(Tebessüm ile) Evet, onun agresifliğini herkes bilir fakat olumlu anlamda bir agresifliktir bu; çünkü Nikola, takım arkadaşlarına yardımcı olan, savaşçı özelliklere sahip, tam bir takım oyuncusuydu. O da benimle Kızılyıldız altyapısında yetişti, sonra milli takımda da beraber oynadık. Onun tarzı öyleydi. Sahada ayak basmadık yer bırakmaz, kanının son damlasına kadar savaşırdı. Futbol anlamında hırçın yapısı, oynadığı takıma çok faydalı oluyordu.

Futbola başladığınız dönemler savaş zamanına denk geliyor. O yıllarda futbol oynamak zor muydu? Konsantrasyon sorunu yaşadınız mı?

Futbola başladığımda savaş vardı zaten fakat ben çok küçüktüm. 12 yaşında, sadece futbolu düşünen bir çocuktum. Benden ziyade, o dönem yaşananların tamamen farkında olan anne ve babam için durum daha karamsardı. Ben sadece okulumu ve Kızılyıldız'ı düşünüyordum. Evde ve dışarıda zorluklar olmuştur elbette. Yasakların çok olduğunu hatırlıyorum. Fakat ben sakin ve serinkanlı bir çocuktum. Hayatımı sadece antrenmanlarıma odaklanarak geçiriyordum.

Ülke dışına çıktığınızda ilk tercihinizin İtalya olmasındaki sebep neydi?

Beni isteyen birkaç kulüp daha vardı; PSG, Roma, Glasgow Rangers ve Lazio benimle ilgileniyordu. Fakat aralarındaki en hızlı ve somut teklifi yapan kulüp Lazio oldu. Roberto Mancini, hakkımda iyi konuşmuş. Sinisa Mihajlovic de mutlaka alınmam gerektiğini söylemiş. O yüzden Lazio'ya transferim gerçekleşti ve Sven-Göran Eriksson ile çalışma şansını yakaladım.

Sven-Göran Eriksson’un kariyerine baktığımızda son büyük başarılarını Lazio ile yaşadığını görürüz. Taktiksel bilgisiyle mi öne çıkıyordu, yoksa iyi bir psikolog oluşuyla mı?

Bütün yönleriyle üst seviyede bir insan ve teknik direktördür. Taktik bilgisi ve psikolojiden anlamasının yanında futbolu da çok iyi biliyordu. Kendi tarzında 4-4-2 ve 4-5-1'i sahaya kusursuz yansıtırdı.

İlk Lazio-Roma derbiniz tarihe geçen ve 3-3 sonuçlanmış bir maçtı. Sürekli dengeler değişmişti. Daha önceki Kızılyıldız-Partizan derbilerinde edindiğiniz tecrübeler, Roma derbisinde baskıyla baş edebilmenize yardımcı oldu mu? Bu iki derbiye Inter-Milan’ı da eklersek, benzerlikler ve farklılıklar açısından neler söylemek istersiniz?

O ateşli Kızılyıldız-Partizan derbilerinden sonra Lazio- Roma derbisi hiç zor olmadı. Öncelikle ben koyu bir Kızılyıldız taraftarıyım. Bu psikoloji ve bağ ile sahaya çıkıyordum. Kaybettiğim zaman hem taraftar hem de oyuncu olarak kaybetmiş oluyordum ki bu da yaşadığım acıyı iki katına çıkarıyordu. Karşılaştırma yapacak olursak da şöyle; Lazio-Roma derbisi daha sıcak geçer fakat işin şov, gösteri boyutuna baktığınızda Milano derbisi tartışmasız bir numaradır, kalbimdeki derbi ise daima Kızılyıldız-Partizan olacaktır.

Lazio'nun o takımında çok özel oyuncular vardı; Matias Almeyda, Juan Sebastian Veron, Marcelo Salas, Alessandro Nesta, Pavel Nedved... Avrupa'nın önde gelen takımlarından biriydiniz fakat Şampiyonlar Ligi’nde hiçbir zaman istenilen başarıyı yakalayamadınız. Bunun sebebi nedir?

Evet, saydığınız isimlerin hepsi dünya çapında oyuncular ama bence takımda Şampiyonlar Ligi’nde zirveye oynayacak tecrübe yoktu. Mesela kritik bir Valencia maçını hatırlıyorum, o eşleşmeyi tam da bu yüzden kaybetmiştik. Yine de Kupa Galipleri Kupası’nı ve Süper Kupa’yı kazandık. O kadroyla daha fazlasını da yapabilirdik. Yine de Lazio taraftarının o dönemler takımdan memnun olduğunu biliyorum.

İtalyan futbolunda 1990’lı yıllara ve 2000’lerin başına baktığımızda Juventus ile Milan üstünlüğü görülür. Fakat zaman zaman Sampdoria, Lazio ve Roma gibi takımların da zirvede yer aldığına tanıklık ederdik. Son yıllarda ise bariz bir Juventus hâkimiyeti karşımıza çıkıyor. Eski yıllardaki gibi sürpriz bir takımın şampiyon olmasını beklemek bir hayal mi?

Hatırlatmak isterim ki Inter ile sahada dört, teknik kararla da bir defa Serie A şampiyonluğu yaşadım. Bugüne gelecek olursak; evet, Juventus’un İtalya'yı tek başına domine ettiğini söyleyebilirim. Onları tebrik etmekten başka ne yapabilirim ki? Ligin haricinde daha yeni Şampiyonlar Ligi finalinde oynadılar. Son altı yıldır üst üste şampiyon oluyorlar. Onları mağlup etmek gerçekten de çok zor bir iş. Bilemiyorum, belki bu sene Milan, Inter ve Roma'nın yaptığı transferler ile lig daha dengeli bir hâle gelebilir fakat bence bir numaralı favori yine Juve. Bir futbolsever olarak tabii ki başka bir takımın kazanmasının Serie A’ya heyecan ve değişiklik getireceğini düşünüyorum. Başka bir takım şampiyon olacaksa o takımın da Inter olmasını isterim.

2000’li yıllar Lazio için iyi başlamadı. Ekonomik kriz birçok oyuncunun gönderilmesine veya satılmasına sebep oldu. Aslında Serie A genel olarak düşüşe geçti. Sizce bunun sebebi sadece ekonomik mi? Lazio'daki o kriz dönemini nasıl hatırlıyorsunuz?

Çocukluk yıllarımdaki “Sadece futbola odaklan” felsefem, ilerleyen yıllarda profesyonel kariyerimde de devam etti. Bu nedenle bu tip sorunlara asla aldırış göstermedim; işime baktım, futbolumu oynadım. Elbette ortada ciddi bir kriz vardı ve her futbolcu kendi hayatı için karar almak zorunda kaldı. İtalyan futbolu zaman zaman kriz dönemlerine girse de tüm dünyanın kabul ettiği eski ve güçlü bir ekoldür. Unutmayın; Inter sadece yedi sene önce Şampiyonlar Ligi’ni kazandı ve Juventus da son üç senede iki defa final gördü.

Mancini ile Inter’de de birlikteydiniz. Transferinizde onun rolü var mı? Mancini'nin oynadığı dönemlerde de saha içinde bir antrenör gibi davrandığı söylenir. Hoca ve futbolcu Mancini'yi karşılaştırır mısınız?

Bizim dostluğumuz Lazio'da başladı fakat ben Inter'e ondan önce geldim. Sorunuzu bana değil Mancini'ye, onun Inter'e gelişinde benim rolüm büyük müymüş diye sormalısınız çünkü onu Inter'e getiren benim! Şaka bir yana Mancio ile dostluğumuz uzun yıllara dayanıyor. Yıllarca beraber oynadık, daha sonra Inter'de bana hocalık yaptı. Birlikte çok önemli zaferlere imza attık.

Teknik adamlığıyla futbolculuğunu kıyaslamamı istiyorsunuz ama Mancini asla sadece futbolcu olmadı ki! O her zaman teknik direktör Mancini’ydi. Futbol oynarken de takım arkadaşlarıyla konuşmayı severdi. Hatta bazen işi biraz abartarak kimin ne yapması gerektiğini anlatırdı. Her zaman kazanmak isterdi. Onun teknik direktör olacağı daha en başından belliydi.

Giacinto Facchetti'nin ölüm yıldönümünde Instagram hesabınıza "Her şey için teşekkürler. Her zaman kalbimdesin, efsane" yazdınız. Bir Facchetti hayranı olarak soruyorum, onunla aynı ortamda olmak nasıl bir duyguydu?

Facchetti muhteşem bir karaktere sahip, çok sevilen bir insandı. Kulübün sembol isimlerinden biriydi. İki sene kendisiyle aynı ortamda bulunma şansına sahip oldum. Hayat tecrübesi, futbol bilgisi, heyecanı ve oyuncularla tek tek konuşması... Eşsiz bir insandı. Onu kaybettiğimizde yıkıldık. Kulüpte matem havası oluştu. O, hepimizin daima aklında ve kalbinde olan biri.

Inter, Avrupalı futbolseverlere içinde barınması zor bir kulüp olarak gözükür. Neden bu imaja sahip?

Dünyada kendi liginde şampiyonluğa oynayan her büyük kulüp gibi Inter'e de her sene farklı ülkelerden birçok futbolcu gelir ve gider. Doğrudur, Inter'de her sene birçok yeni isim duyarız. Fakat Inter'de 10 sene oynamış biri olarak verdiğiniz örneğe dâhil değilim. Aynı şekilde Javier Zanetti de tam 17 sene Inter'de oynadı. Ayrıca benim oynadığım yıllarda da dört-beş sene boyunca pek değişmeyen kemikleşmiş bir kadroya sahiptik. Kulübün isminin Internazionale (İta. uluslararası) olması da buradaki ‘çok ulusluluk’ kültürünün ve alışkanlığının bir yansıması.

Inter'e transfer oluşunuzdan kısa süre sonra Calciopoli Skandalı patlak verdi. Juventus ve Milan büyük hasarlar alırken Inter bu olaylardan hiç etkilenmeyen ve hatta kâr eden tek büyük kulüp oldu. Bu skandal, İtalyan futbolunu nasıl etkiledi?

Calciopoli hakkında şimdiye kadar hiç konuşmadım. Bugün de yorum yapmayacağım. Beni sadece kendi takımım ve futbolum ilgilendirirdi. Şampiyonlukları etkileyip etkilemediği tartışılır fakat bunlar biz futbolcuları aşan konulardır. Tam olarak neler olduğunu bilemiyorum ve beni çok da ilgilendirmiyor.

2008-2009 sezonunda Inter'in başına Jose Mourinho geldi. Onunla tanıştığınız günü hatırlıyor musunuz? Oyuncular üzerinde nasıl bir etki bırakmıştı?

Jose, kulübe ilk ayak bastığı andan itibaren çok çok çok büyük bir etki yarattı. Ne istediğini açık bir ifadeyle anlatıyor ve tek tek tüm oyuncularla diyalog kuruyordu. Hemen gözle görülür bir değişim yaşandı. Sadece sahada değil, saha dışında da nasıl davranmamız gerektiğini anlatıyordu. İlk senemizde lig ve kupayı kazandık. İkinci yıl Wesley Sneijder, Thiago Motta, Lucio ve Diego Milito gibi üst seviye transferler ile hedefi daha da büyütmüştü. Zaten herkesin de bileceği üzere o sezon Serie A, İtalya Kupası ve Şampiyonlar Ligi’ni kazanarak tarihi ‘tripletta’ (İta. üçleme) sezonunu yaşadık.

Jose ile hâlâ konuşuyor ve mesajlaşıyoruz. Geçen yıl Rostov’da bir araya geldik. Bu sene de Ajax' a karşı oynadıkları UEFA Avrupa Ligi Finali’nde görüştük, birbirimize sarıldık ve eski günleri yâd ettik. Psikoloji fakültesinde okuduğu için oyuncu psikolojisi, takımını bir sonraki maça hazırlama gibi konularda ve daha uzun uzun sayabileceğim diğer birçok alanda, tanıdığım ve çalıştığım en iyi hoca hiç tartışmasız Jose Mourinho'dur. Eminim ki Manchester United’da da çok büyük başarılara imza atacak.

Milli takımdan bir soru... Yugoslavya, tarihi boyunca hep önemli isimlerden kurulu takımlarla turnuvalara katılır ama bekleneni veremezdi. Sırbistan-Karadağ ve son olarak Sırbistan dönemlerinde de bu durum pek değişmedi. Siz milli formayı en çok terleten, kaptanlık yapmış bir futbolcu olarak, bu durumu neye bağlıyorsunuz?

Bilemiyorum. Bu soruyu biz de kendimize defalarca sorduk. Birbirinden değerli dünya yıldızları bir arada oynuyorlar fakat istenilen başarı bir türlü gelmiyor. Bizden önceki Predrag Mijatovic, Dejan Savicevic, Sinisa Mihajlovic’li jenerasyon da önemli bir şey kazanamadı mesela. Elbette ki üzüntü verici ve düşündürücü bir durum. Umarım bir değişim yaşanır ve bir gün mutlu sona ulaşılır. Ben milli takım için gerçekten tüm kalbimle oynadım. Bu nedenledir ki o formayı bu kadar çok terletme şansı bana verilmiş. Gösterdiğim performans ile ülkemi, taraftarlarımı mutlu ettiğime inanıyorum. Şimdi yeni bir jenerasyon daha geldi, umarım onlar bizleri geçer ve büyük başarılara imza atarlar.

Mourinho döneminin en sembol olayı, şüphesiz ki 2009-2010 sezonunda Şampiyonlar Ligi yarı finalindeki Barcelona eşleşmesiydi. Futbol tarihinin dönüm noktalarından biri diyebileceğimiz bu iki maç, birçok otoriteye göre ‘Barcelona makinesi’nin nasıl durdurulabileceğinin gösterildiği ve herkese ilham veren bir taktik savaşıydı. Mourinho o gün sizden tam olarak ne istedi?

Cesaret! Barcelona'ya karşı cesur oynamamız gerektiğini kafamıza kazıdı. Çok büyük bir takıma karşı oynayacağımızın bilincindeydik. Onları yenmek için sahip olduğumuz gücün yanında kurnazlık ve zekâ gibi unsurları da devreye sokmamız gerekiyordu. Belki göze hoş gelen futbolu yine onlar oynadı fakat kazanan ve sonra da kupayı evine götüren taraf biz olduk. Bu zaferde motivasyon ve taktiksel hazırlık anlamında Jose Mourinho’nun etkisi çok büyüktür.

Finalde Bayern Münih'i yendiniz ve Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldunuz. Inter, 1960'lı yıllardaki efsane takımdan sonra Kupa 1’de pek varlık gösterememişti. Bu zaferden sonra kulüpte nasıl bir atmosfer oluştu?

Inter neredeyse 45 yıldır böylesine önemli bir kupa kazanamamıştı. O sene sadece kulüp için değil, dört-beş yıldır bir arada oynayan ve çoğu 30 yaşını geçmiş biz oyuncular için de son trendi. Bayern Münih'i ve Barça'yı devirmek için neyimiz varsa sahaya koymamız gerekiyordu, koyduk da... Inter taraftarı da bize inandı, inanılmaz bir destek verdi, tanrı da yardımcı oldu ve en sonunda hem İtalyan futbolu hem de Inter tarihine adımızı altın harflerle kazıdık.

Inter'i uzun yıllar Moratti Ailesi yönetti, şimdi ise kulübün sahibi değişti. Aslında İtalyan futbolunda bir değişim başladı. Endonezya, Çin, ABD gibi ülkelerden yabancı sermayenin girişi Serie A'nın geleceğini nasıl etkiler? Ligi o eski parlak günlerine döndürür mü?

Moratti Ailesi’nin yönetimde olduğu dönemde oynama onuruna sahip oldum. Massimo Moratti’nin bana vermiş olduğu fırsat ve destek için ne kadar teşekkür etsem azdır. Inter formasını giyerek hayatta böyle kazanımlar elde etmek, gerçekten gurur verici. Benim için Inter, takımdan ziyade bir aile gibi.

Kulübün satılmasından sonra artık yeni bir yönetim var. Umarım Inter için en iyisini yaparlar. Eğer gerçekten büyük ve somut yatırımlar yaparlarsa ben mutlaka başarılı olacaklarını düşünüyorum. Şu an aynı şekilde Milan’da da değişim yaşandı ve önemli yatırımlar yapılıyor. Ben İtalyan futbolunun bundan sonra yükselişe geçeceğine inanıyorum.

Andrea Stramaccioni ile birlikte antrenörlük deneyimi yaşadınız. Kısa sürmesinin sebebi neydi? Bu iş bana göre değil mi dediniz?

Kısa derken? Tam bir sene görevde kaldık. Geçiş dönemiydi, elimizden geleni yaptık. Futbolun yakınında kalmak istiyordum, denedim. Güzel bir tecrübe oldu.

Tercüman: Yakup Elyazar

Socrates Dergi