Ofsayt: Oyunun Menteşesi

10 dk

Futbol oynadığınızı gerçekten ne zaman hissedersiniz? Düşmanı bol, dostu az olan ofsayt bayrağının hıkâyesini Tanıl Bora kaleme aldı.

Size kendinizi sahici futbolcu gibi hissettiren, harbi harbi futbol oynadığınızı zannettiren şey nedir? Gerçek formalar mı? Geçin, onları artık her yerden bulursunuz. Fileli kaleler mi? Halı sahalarda bile var. Hakiki kaleci? O da bulunabiliyor. Resmi ebatlarda büyük saha mı – hem de çimli? Bakın o, meslekten sporcu olmayanı zorlar işte; “Vay anasını!” der, kendinizi gerçek bir futbol olayının faili hissedebilirsiniz. Ama size bir şey söyleyeyim mi, ofsaytsız oynuyorsanız, yine noksan kalır. Bana kalırsa sahici futbol deneyimini tamamlayacak olan baharat, ofsayttır. Ofsaytsız oyun, tesis ve tefrişat tam olsa bile çok zevkli olabilir, o başka ama her halükârda gayrı resmîdir ve eninde sonunda acemi işi olarak kalır.

Ayağına nicedir top değmemiş olsa bile, futbolu erkekliğin kalesi belleyenler zaten öteden beri ölçüyü ofsaytla koymaktadırlar. Onlar, ofsayt kuralının karmaşıklığını bunun bir erkek oyunu olmasının nişanesi sayarlar. Kadın dediğin, ofsaydı anlayamaz onların nazarında; kadına ofsayt anlatmak, adeta imkânsızlığın atasözüdür.

Berbat cinsiyetçi klişe beri dursun, ofsayt gerçekten futbol oyununun bir ince sırrıdır. İngiltere'de modern futbol gelişim sürecinin ilk aşamalarında konmuştur, oyunun en eski kurallarından biridir. Kuralın ilk gerekçesi, 'fairness' ile temiz-dürüst oyun ahlâkıyla ilgiliydi: Rakibin 'arkasından' gol atılamasın, kalleşlik olmasın! Benzer bir argüman: 'Beleşçiliği' engelleme kaygısı da eşlik etmişti buna. Kale önünde pusuda beklenip de bedava gol atılsın istenmiyordu. Hatta 1863'teki ilk ofsayt kuralı, tümden ileri pası yasaklamıştı; sadece topun gerisindeki oyuncuya pas atılabilirdi. Futbolun kökteşi olan ragbiden devralınan bir kuraldı bu. Fakat bu kuralın oyunun akışını sekteye uğrattığı hemen görüldü. Üç yıl sonra, 1866'da ileri pas yasağı kaldırıldı. Zaman içinde, başka yumuşamalar da yapıldı. 1907'de, oyuncunun kendi yarı sahasındayken ofsayt olmayacağı hükme bağlandı. Başlangıçta, aut ve korner atışında ofsayt olmuyor fakat taçta oluyordu, 1920'de taç atışlarına da ofsayt dokunulmazlığı getirildi. 1925'te daha büyük bir değişiklik yapıldı: o zamana kadar ofsayt çalınmaması için, kale çizgisiyle hücum eden oyuncu arasında en az üç oyuncu olması gerekirken bu sayı ikiye indi. Sonra, yeni bir değişiklik için 65 sene beklemek gerekti. 1990'da, savunmanın işini zorlaştıran kritik bir değişiklik geldi: o zamandan beri, aynı hizada olan hücumcu ofsayt sayılmıyor.

Başından beri futbolun en çok oynanan kurallarından biri, belki de birincisi ofsayt. The Guardian'ın usta futbol yazarı Jonathan Wilson, ofsayt kuralının bir supap olduğunu yazmıştı; oyunun değişen dinamiğine ayak uydurmak ve basıncı azaltmak için arada sırada oynamalar yapmak gerekiyordu.

Son on yılda, futbol yargısı pasif ofsaytla oynayıp duruyor. Malûm, ofsaytta bulunan oyuncu oyunu etkilemiyor ya da kalecinin burnunun dibinde onun hareket ve görüşünü engellemiyorsa, akış devam eder, düdük çalınmaz. Pasif ofsayttaki oyuncunun duran adam eylemine geçmesi, 'hazırolda' dikilmesi veya oradan tesadüfen geçen birisi gibi ya da olay yerinden sıvışırcasına küçük adımlarla aksi istikamete doğru yönelmesi, futbol folklorunun bir figürüdür.

FIFA, 2005'te pasif ofsayt yorumunu genişletip ancak ofsayttaki oyuncu topa değerse ofsayt verilmesi uygulamasını denedi. Manasız duraklamalara ve zaman kaybına yol açtığı için hemencecik vazgeçildi bundan. Kural, ancak ofsayttaki oyuncu açıkça topa müdahale girişiminde bulunursa ofsayt çalınacağı söylenerek yumuşatıldı. 2013 yazında hakemlere yeni talimat geldi: Ofsayt alanında yer alan oyuncunun rakibin dikkatini dağıtıcı harekette bulunmasına artık aldırılmayacak, ancak oyuncunun topun peşine düşüp rakibiyle mücadeleye girmesi halinde takımı aleyhine ofsayt kararı verilecekti. Buna mukabil, ofsayt pozisyonundayken rakip oyuncu tarafından kurtarılan topa müdahale eden oyuncunun da artık ofsayt sayılmasına karar verildi. 2015'te pasif ofsaytla ilgili talimatlarda başka bir rötuş yapıldı: Şimdi artık, ofsayttaki bir oyuncu topa dokunmasa dahi rakibini açıkça etkileyecek bir jest yapar, topa uzanır ve kaleciyi yanıltırsa bayrak kalkacak.

Futbola ofsaytın, kökteşi olan ragbiden ilhamla girdiğini söylemiştim. Ragbide ofsaytın temel ilkesi, atak yapan takımın kendisine pas verilen oyuncusunun topun ilerisinde olmamasıdır. Orada, bunun yanında daha karmaşık başka bazı ofsayt çeşitleri de var. Ofsayt uygulanan toplukaleli-gollü sporlardan biri de buz hokeyi. Orada, oyun alanı savunma sahası-tarafsız saha-hücum sahası diye dikine üçe bölünüyor; hücum eden takım oyuncuları, pak denen şu diskten önce hücum sahasına giremiyorlar. Çim hokeyinde de vardı, 1996'da kaldırıldı ofsayt. Uzmanlar, bu oyun yerden kısa paslarla oynandığı, pek uzun top atılmadığı için, ofsaytın pek işlevi olmadığını belirtiyorlar. Hentbolda ofsayt yok. Basketbolda -anca 1984'te konmuş olan- 3 saniye kuralı, yine beleşçiliğe karşı bir düzenleme olması bakımından benzer ama ofsayttan farklı bir mantığa dayanıyor.

Ofsayt Kalksa...

Tövbeler olsun, Liberal Demokrat Parti 2002 Genel Seçimleri öncesinde, iktidara gelirse ofsaytı kaldıracağını söylemişti, yarı şaka yarı ciddi. Bir tür serbestî ve refah vadediyorlardı akıllarınca: Gol bollaşacak, temaşa artacaktı. (Zaten o zamanki genel başkanları Besim Tibuk kaleleri büyütmekten de söz ediyordu!)

Ofsayt kalksa daha çok gol olacağını sananlar çoktur. Bunlar her şeyden önce haysiyetli bir 0-0'dan zevk almasını bilmeyen gafillerdir, o yanını geçelim. Ofsaydın kalkmasının doğrudan doğruya golü kolaylaştıracağını sanmak da gaflettir. Kanun koyucu bunu düşünemedi mi zannedersiniz! O zaman kale önlerine beleşçiler yerleşir, savunmacılar onların başını beklerdi. Bu durum oyunun boyunu sündürür, dinamizmini düşürürdü. Sahayı iki boyuta sıkıştırır, alan derinliği diye bir şey kalmazdı.

Ofsaytın asıl hikmeti, paslaşmayı ve akışkanlığı onlara nizam vererek teşvik etmesindedir. Ofsayt, takımları kolektif aksiyon ve koordinasyon kabiliyetini geliştirmeye zorlar. Pas akışının trafik lambasıdır. Büyük teknik direktör Hennes Weisweiler'in tanımı bu hikmetin veciz özetidir: “Ofsayt, g.tverenin biri pası geç attı demektir.” Zamanlama, pozisyon bilgisi, hep ofsaydı gözetme özeniyle beraber gelişir. Ofsayt, oyunun açılıp kapanmasında menteşe işlevi görür; 'bloklar arası bağlantıda' ana mafsallardır biridir.

Türkiye'de Anadan Doğma adıyla oynayan The Full Monty filmini (1997) bilenleriniz vardır. İşsiz kalmış altı İngiliz demir çelik işçisi para kazanmak için striptiz gösterisine çıkmaya soyunurlar. Gösteri hazırlığı sırasında koreografide çuvallar, kolektif uyum sağlamayı beceremezler. Derken, birinin zihninde ışık yanar: “Ofsayt taktiği gibi değil mi yahu!” Dikkat edilecek şey birbirini ve hizayı kollamaktır. İngiliz işçiler, koreografiyi ofsayt üzerinden anlarlar. FIFA'nın meş'um reisi Sepp Blatter 2013'te belki de hayatındaki tek doğru lafı etmiş, ofsaydı kaldırmanın, 'futbol oyunundaki aslî zekâ unsurunu yok etmek' anlamına geleceğini söylemişti. Ofsayda düşmek de düşürmek de bir oyun zekâsı alametidir. Rakibin ofsaydını örgütlemek, yani ofsayt tuzağı, taktik marifettir. Daha önce de icra edilirdi fakat bu işi sanat mertebesine yükselten, 80'ler-90'lar dönümünün müthiş Milan'ının hocası Arrigo Sacchi oldu. O takımın büyük kaptanı Franco Baresi'yi, ofsayt hattını delici bakışlarıyla idare ederken izlemek, ne zevkliydi! Hücumcunun da pozisyon alır ve pas atarken ofsayttan kaçınması ustalıktır nihayetinde. Zinedine Zidane'ın kariyeri boyunca hiç ofsayta düşmediğini rivayet edenler var, kimileriyse sadece iki defa düştüğünü söylüyor!

Burak Yılmaz'ın ofsayda 'yatkınlığını' biliyorsunuz. Bir Akhisar Belediye maçının ilk 16 dakikasında dört kez ofsayda düşmüştü. O maçtan sonra Wesley Sneijder'in ona “Ofsayda düşmemeyi ne zaman öğreneceksin!” diye çıkıştığı söylendi. Hürriyet'in merhum yazarı İlhan Söyler “Gol değil ofsayt kralı” diye yazmıştı Burak için. Burak Yılmaz'ın geçen sezon toplam 41, maç başı 1.9'la Avrupa'nın ofsayt kralı olduğu saptandı. Onu 21 maçta 35 ofsaytla Cristiano Ronaldo izliyordu. Sir Alex Ferguson, Filippo Inzaghi için “Ofsaytta doğmuş” demişti bir keresinde. E, bu adamların golcülükleri inkâr edilemeyeceğine göre, demek ki ofsaytlarına da razı olacaksınız. Türkiye'de aralıklarla 10 yıl (1993-2003) oynayan Kongolu forvet Andre Kona, o sıralar istatistik tutulsa ofsayt rekorunu kırabilirdi. Pek de aldırmadan, tatlı ve hafif bir koşuyla dönerdi ofsayttan.

Ofsaydı bu kadar methettikten sonra, yine de kaldırılmasını savunanların tezlerini tartışabiliriz. Tabii ki “Gol bollaşsın” diyen gafilleri değil ama oyunun dinamizmine zarar vermeksizin 'bürokrasinin azaltılabileceğini' düşünenleri… Onlar, sporcuların gelişen atletik yeteneklerinin, en önemlisi oyunun artan süratinin beleşçiliğe imkân vermeyeceğini, oyunun ofsaytsız da yine kendi akışını bulacağını ileri sürüyorlar. Oyunun süratinin ve mücadele dinamiğinin, hiçbir takıma bir-iki oyuncuyu kale önlerine bağlama lüksü tanımayacağını düşünüyorlar. İkna olmadım ama böyle diyorlar.

“Bu da mı ofsayt be!"

Türkiye futbol tarihi araştırmalarında kazılmadık yerleri kazıp defineler çıkartan Mehmet Yüce'den öğrendim: 1913-1914'te İdman mecmuasında ofsaydı 'Nizamsız Bokso' diye Türkçeleştirmişler! 'Bokso', oyunda kurala aykırı bir hareket yapıldığında sarf edilen bir nida imiş. Kelimenin İngilizce orijinali offside, mevki dışı demek, 'açığa düşmüş' diye de karşılanabilir. Fransızca karşılığı 'hors-jeu', keza İtalyanca 'fiorigioco', İspanyolca fuera de juogo ve Portekizce jogo de fora'nın daha 'kıyıcı' bir anlamı var: Oyun dışı. Brezilyalılar 'impedimento' diyorlar: 'Engelli duruma düşmek' demek. 1970'lerde çıkan Öztürkçe futbol terimleri sözlüğünde yanık diye karşılanmıştı; “Yandın” dercesine.

Ofsayda düşmek; hayatta kaybetmenin, açığa düşmenin, tongaya basmanın, gaf işlemenin, başarısızlığın, 'looser' olmanın mecazı olarak, futbolun gündelik dile ihraç ettiği en popüler terimlerden biri. Osman F. Seden'in Şakayla Karışık filminin (1965) kahramanını hatırlıyorum hemen, zaten filmin ikinci adı gibi ünlenen Ofsayt Osman karakterini. Sadri Alışık'ın canlandırdığı Ofsayt Osman'ın her işi ters gider, hep eli böğründe kalır. “Askerde bahriyeli oluruz dedik, Polatlı'ya çıktık, yine ofsayda düştük,” diye anlatır mâkus talihini. Ne yapsa boşa çıkmış, ne yapsa ona “Ofsayt!” demişlerdir. Filmin hüzünlü final sahnesinde, nihayet sevdiği kadına kavuşma özlemiyle “Gene mi atamadım? Bu da mı gol değil be!” diye yakarır yargıca.

Aziz Nesin'in Gol Kralı romanının (1957) kahramanının soyadı da ofsayttan türetilmiştir: Sait Hopsait. Daha çok Kemal Sunal'ın canlandırdığı film versiyonuyla (1981) bilinen bu kahraman, aşkı uğruna futbolcu olmaya çalışan yeteneksiz, cılız, gözleri bozuk bir gençtir. Biraz şans, biraz da sahtekârlıkla 'büyük' bir golcüye dönüşür. Aziz Nesin, futbolun ve sporun yozlaşmasına bir taşlama olarak yazmıştır bu romanı; ofsaytı çağrıştıran Hopsait adı da sanki o yozlaşmanın mecazı gibidir.

En Belalı Karar

Uzun zamandır, futbol geyiğinin ana malzemelerinden biri, bitmek bilmez ofsayt tartışmaları. Hakemlerin verdiği ve vermediği ofsayt kararları, televizyonlardaki futbol programlarının demirbaş mevzuu. Canlı yayında, lalettayin ofsayt pozisyonları bile mutlaka ağır çekimde tekrarlanıyor. Bazen oyun akışı yerine bu tekrarları izliyoruz, sanki en izlemeye değer, en heyecanlı sahnelermişçesine. Ümit Kıvanç, futbol medyasının zihniyet dünyasını lime lime ettiği kitabına boşuna Kesin Ofsayt adını vermemişti (İletişim Yayınları, 2001).

Açık ofsayt kolaydır da burun farkıyla ofsaytı tespit etmek, gerçekten hakemler için kâbus. Hele oyun müthiş süratlenmiş ve boy olarak kısalmış, alanlar daralmışken… Hele aynı paralelde olmanın ofsayda yol açmadığı fakat el-kol, burun, kâkül farkıyla ofsayda hükmedilebilen koşullarda... Televizyon futbolunda ofsayt ölçümleri, yakında neredeyse girişimsel radyolojinin konusu olacak kadar incelmiş durumda. Endişeli hasta yakınları gibi, Piero cihazından tomografi sonucu bekliyoruz.

Futbolda bilgisayar ve kamera desteğinin kabul edilmesi gerektiğini uzun süredir ısrarla savunan Uğur Meleke, 13 Ağustos 2015'te Milliyet'te, tezini ofsayt bağlamında ortaya koymuştu. “Bir yardımcı hakem gözünün ofsaydı kusursuz tespit edebilmesi için odaklanması gereken cisim sayısı en az dört,” diye sayıyordu Meleke: “Topu atan oyuncu, top, sondan ikinci savunma oyuncusu, topun atıldığı oyuncu. Kural değişiklikleriyle birlikte bu sayı altıya-yediye çıkabiliyor, dokunanlar-dokunmayanlar, etkileyenleretkilemeyenler, yanıltanlar-yanıltmayanlar…” Dahası, “Bir çift yardımcı hakem gözünün bu altı-yedi cisme odaklanması için sadece yarım, bilemediniz 1 saniye süresi var,” diye devam ediyordu: “Üstelik bu odaklanmayı genelde koşarken yapmak zorunda!” Onun bu zorluğa dair teknik açıklamasını izninizle uzunca aktaracağım: “Ofsayt kararında ön planda olan sakkadik (her iki gözün birlikte yaptığı, kitap okuma türü) hareket için gereken süre cismin uzaklığına bağlı olarak ortalama 200 milisaniyedir. Akomodasyon (cismin retinada odaklanması için lenste olan değişimler) içinse bu süre ortalama 360 milisaniye... Hakeme göre altı metreden daha uzak biri için, gözün yapacağı akomodasyon süresi yarım saniyeyi geçer. Bu da hata riskini artırır. Bir gün sahilde koşarken sabit yöne bakıp altı ayrı cisme odaklanmaya ve bu cisimlerin birbirlerine göre durumlarını tespit etmeye çalışın. Göreceksiniz ki zaten bir çift insan gözüne yeryüzünde yüklenmiş belki de en büyük yük, yardımcı hakemlerin sırtına verilen ofsayt yüküdür. Bu yük, tıbben de kabul edilemez, yardımcıya yüklenen stres açısından da mahkemeye taşınmaya değer bir yüktür.”

Uğur Meleke, neticede 2025'te bilgisayar desteğinin muhtemelen futbolun 'iliklerine kadar' gireceğini düşünüyor. O zaman, ofsayt kararlarının belki de fotofiniş türü cihazlarla otomatik biçimde verileceğine inanıyor. Bense Meleke'nin gösterdiği bu zorluktan, baskıdan, tam zıt yönde bir azat yolu bulamaz mıyız diye düşünüyorum. Fazla kulak asan olmayacağını bilerek… Milimetrik ölçümlere takılmak yerine ofsayt kuralının çıkışındaki temel ilkeye dönsek… 'Kalleşliği' ve beleşçiliği önleme ilkesini hatırlasak… Üç-beş santimin ölçüsünü tutmak yerine hakemin bu ilkeyi gözeten bakışına ve kararına güvensek... Varsın, yarım arşınlık ofsayt atlanmış olsun. Franz Beckenbauer'in basit bir izahı vardır: “Hakem ofsayt çalınca ofsayt olur.” Çok kolay. Erkekler bile anlar.

Tanıl Bora

9. Sayı
Aralık 2015



Socrates Dergi